13 Haziran 2010 Pazar

Behic Gurcihan'in Gozunden "Engerek'on Kardesligi"





2007 Eylul ayinda "Yeni Harman" dergisinde Behic Gurcihan ile yapilan roportaj; internetde bu roportaj, "İşte Ergenekon bağlantısı!!! Bu yazıda adı geçen herkes gözaltında!!!" ilginc basligi ile yeralmisti. Bu yaziyi, o gunlerde kaleme aldigim "Yeniharman’daki Rabirtli Cayci’nin Laflari" baslikli yazisiyla birlikte okumanizi tavsiye ederim; elbette, bunlari okurken, İsmail Yildiz'in, Behic Gurcihan'in ve Hayrullah O. Mahmud'un "durusma sorgulari"na da bi goz ativeriniz, eglence tam olsun! OYLESINELAF@



Ümraniye sanıklarından Oktay Yıldırım, sitenizin yazarı... Yıldırım'ın gözaltına alınışının ardından, sitede, "Bizim Oktay" başlıklı bir yazı kaleme aldınız. Yıldırım ile nasıl tanıştınız ve Yıldırım kimdir?


Oktay'la tanışıklığımız onun bana attığı bir e-posta ile başladık. O sıralar bir cafe işletiyordum; geldi, sohbet ettik ve yazılarını bizim sitede de yazmasını teklif ettim ve oradan devam ettik. Oktay bütün artıları ve eksileri ile bir askerdir. Bazıları onun yarısı kadar asker olabilseydi; bugün ortalık komutansız kaldığı için ne yapacağını şaşıran askerlerle dolmazdı. Her asker gibi naiftir; her asker gibi sivildeyken sudan çıkmış balığa döner, her asker gibi komutanlarına fazla güvenir ve her asker gibi, İstanbul'un Güneydoğu'nun dağlarından daha fazla çakalla dolu olduğunu çok geç görmüştür. Oktay'ı tanıdığım iki sene boyunca; bir arkadaşı olarak onu uyardığım da, takdir ettiğim de oldu. Kalemini silahı kadar ustaca kullanabilen askerlere bu ülkenin ihtiyacı var ve Oktay onlardan biridir. Fakat bir tuzağa çekilmiştir. Bu tuzağa yürürken günahlarının ne olduğunu ilerleyen süreçte daha net olarak göreceğiz. İki çocuk babası olarak tanıdığım Oktay'ın, Danıştay cinayeti ve Cumhuriyet'in bombalanması ile ilgisi olmasına ihtimal vermiyorum ve zaten medyada yer alan "Cumhuriyet'e atılan bombalarla aynı çıktı" haberlerinin düzmece olduğunu da biliyoruz. Gladio kod adlı; NATO-Atlantik merkezli yapının Maslak-Bahçeşehir ekseninde konuşlanmış ayağı tarafından 2005 yılından başlanarak kurgulanmaya başlanan kapsamlı bir operasyon, bir gazinin merkezine yerleştirildiği bir psikolojik harp senaryosu ile olgunlaştırılmıştır. Attila İlhan'ın sözünü ettiği dip dalgası; bu yapının operasyonu ile kırılmaya çalışılmıştır.

Maslak-Bahçeşehir ekseninde ne var?

Bunu bu mecrada açamayacağımı biliyorsunuz.

Bilmiyorum...


Bazı şeylerin belgesi olmadığı gibi, olsa bile yapacağınız zamansız deşifrasyon, düşmanın işine yarar. O yüzden zamana yayılmış bir planı olan sadece karşı taraf değil. Ama sanırım kamuoyuna "terör uzmanı" olarak lanse edilerek ekranlara çıkarılanlar ve onların piyasada dolaşan adamları daha fazlasını biliyordur. "Gladio", 12 Eylül öncesinde silahlı bir zemin üzerinde gerçekleştirdiklerini, bugün küresel sermayenin Türkiye'nin istikrarsızlığından kaybedeceği çok şey olduğu için, "istikrar"ı bozmadan psikolojik harp seviyesinde gerçekleştiriyor ve bunun içinde, "askeri karargahlar" kadar "ideolojik/ lobi faaliyetleri"ne de ihtiyacı var.

Emekli Tümgeneral Ali İhsan Gürcihan'ın oğlusunuz. Siz gözaltındayken babanızın bu özelliğine de dikkat çekildi. Babanız gözaltına alınışınızı nasıl karşıladı ve ne tepki veriyor son gelişmelere...

Annemle birlikte babam benim için "asker" tanımını bütünüyle kapsıyor. Oğullarını bu kadarvatansever yetiştirdiklerine pişman olduklarını biliyorum ama neticede Ali İhsan Gürcihan'ın Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde neye denk düştüğünü bilmesi gerekenler biliyor. Türk Ordusu'nda medyatik olmayan, cefakar, dağı da en az toplantı salonları kadar iyi bilen bir subay portresinin temsilcilerindendir. '80'lerden başlayarak bu ordu bünyesinde bir çok hassas görevlerde bulunmuş üst düzey bir subay olarak tam bir devlet adamı. Onun bu devlet adamlığı, devlet adamı olamayan bazılarının en büyük garantisi. Zaten ana çatışma noktamız da o. Ben devlet adamlarının suskunluklarının devlete en büyük zararı verdiğini ve "Kol kırılır, yen içinde kalır" anlayışı ile kolu kangren yaptıklarını savunuyorum. O ise beni "uslanmaz bir gazeteci" olarak görüyor ve bana "gazeteci" muammelesi yapıyor. Gözaltına alınmam sonrasında benim üzerinden ona da bulaştırmaya çalışanlar oldu, fakat o bu hamleyi yapanlarla bizzat gidip yüzleşti ve, "Hodri meydan. Buyrun; ne soracaksanız sorun" dedi. Sonuçta; yüzbaşı, binbaşı, astsubay derken bir de general rütbesi bulaştı mı senaryoya; birileri için ballı kaymak olacaktı. Ama bazı şeyler o kadar kolay değil. Çamur her yüzeyde tutmaz. Gelişmeleri şimdilik izliyor. Devlet, devletle çatışırken, devlet adamları kendi içlerindeki düğümleri çözmekle meşgul.

General bir babanın çocuğu olarak Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyanıt'la tanışıyor musunuz ve kendisinle karşılaştınız mı?

Yaşar Paşa ile tanışıklığım çok eskiye dayanıyor. Sonuçta Genelkurmay'ın üst seviyesindeki bir çok isim zaten bizi çocukluğumuzdan beri bilen isimler. Çocukları, aileleri... Sonuçta bu camia içinde büyüdük; sürekli bir yerlerde karşılaştık, aynı lojmanlarda yaşadık, aynı orduevlerinde yemek yedik. Ordu o açıdan çok ilginç bir akvaryumdur. Yaşar Paşamızla en son karşılaşmam da Fenerbahçe Orduevi'nde oldu. Kendisine düzenli olarak yazdığım açık mektupların dördüncüsünden hemen sonraydı. "Bize yine ehven-i şer düştü Paşam" başlıklı mektuptan sözediyorum. O karşılaşmanın ayrıntıları bende kalması gereken bir şey ama şu kadarını söyleyebilirim; kamuya karşı yaptığımız eleştirileri yüzüne karşı da söyledim ve kendilerinin en büyük müttefikinin ne AB, ne ABD, ne İsrail olduğunu belirttim. En büyük müttefiklerinin Türk Gençliği olduğunu söyledim.

Emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin ve eski komando astsubayı Oktay Yıldırım iddialara göre bir teşekkül oluşturuyor. Bu gruba son olarak, 27 Haziran'da gözaltına alınan 2 isim daha ekleniyor: Ayşe Asuman Özdemir ve Gazi Güder. Bu kişiler de sizin yazarınız...

Biz bildiğimiz bütün ulusal, milliyetçi yapılanmalarla bağlantılıyız; çoğunu tanıyoruz; oturup sohbet ediyoruz. Muzaffer Tekin'le oturup 3-4 kere sohbet etmişliğimiz var. Oktay'la arkadaşlığımız malum. 27 Haziran'da gözaltına alınan Ayşe Asuman Özdemir'le ise iki kere sohbet etmişliğim var. Gazi Güder'i ise ilk kez Beşiktaş'ta mahkemenin koridorunda gördüm. Bu iki isim de bizim sitenin yazarı değil; birkaç kez bu iki ismin yazıları sitede değerlendirilmiştir ama bizim sitede daimi bir köşeleri yok. Fakat daha da önemlisi; Muzaffer Tekin ile Oktay Yıldırım uzun süredir birbirlerine kırgınlar.

Neden?


Oktay Yıldırım'ın Kemal Kerinçsiz'in ofisinde uğradığı saldırı sonrasında, Muzaffer Tekin'in kendisine gerekli desteği vermediğini düşündüğü günden beri bu kırgınlık sürüyordu ve aralarındaki eski diyalog kopmuştu. Medyanın "çete" olarak lanse ettiği ekibi oluşturanların aralarının aslında ne kadar açık olduğunu tek tek ayrıntıları ile zaten defalarca dile getirdik. İşin özeti şu: Kemal Kerinçsiz'in profilinin yükseldiği günlerde, Kuvvai Milliye'nin Başkanı Bekir Öztürk, Kemal Kerinçsiz'e sitesinin sayfalarını açtı. Fakat daha sonra bu ikili arasında, hangi çatı altında dernekleşileceği yolunda, eksik iletişimden de kaynaklanan bir kopukluk yaşandı. Kemal Kerinçsiz kendi derneğini kurmak isterken; Bekir, Kemal Kerinçsiz'in Kuvvai Milliye Derneği altında dernekleşmeye gideceğini düşünüyordu. Bu ayrımda, Oktay; Kemal Kerinçsiz'in Bekir Öztürk'e haksızlık ettiğini ve yaşanan kilitlenmeden onun sorumlu olduğunu düşündüğü için bu konuyu Büyük Hukukçular Birliği'ndeki toplantıda dile getirdi. Büyük Hukukçular Birliği'ndeki diğer iç çatışmaların da su yüzüne çıktığı bu hararetli
tartışma ortamında, ofiste çalışan görevli, Oktay'ın yüzüne kül tablası ile vurup, kaşını patlattı ve kaçtı. Oktay; o günlerde Kemal Kerinçsiz bir davayı temsil ettiği ve o davaya zarar gelmesin diye olaydan şikayetçi olmadı ve kayıtlara kapkaç saldırısı olarak geçti. Bu olay sonrasında, Oktay, çok sevip saydığı Muzaffer Tekin'in Kemal Kerinçsiz'den yana tavır aldığını görünce çok kırıldı ve bu noktadan sonra eski diyalogları kalmadı.

Muzaffer Tekin... 17 Mayıs 2006'a Danıştay'a yapılan saldırı ve daha öncesinde 5, 10 ve 11 Mayıs'ta, Cumhuriyet Gazetesi'ne el bombası atılması ile bağlantılı olaylar kapsamında yürütülen soruşturmada aranan ve olayları organize eden çetenin başı olduğu iddia edilen eski yüzbaşı. Kendisini tanır mısınız? Kimdir Tekin?

Kendisi ile toplam 3-4 kez sohbet etmişimdir. Ünlü Tuzla olayları vesilesi ile askeri çevrelerde saygınlığı bulunan ve Kadıköy'deki ofisi sevenleri tarafından dolup taşan bir insan. Kendisi ile Oktay'la olduğu gibi tanışıklığımız, arkadaşlığımız söz konusu olmadığı için, benzer derinlikte yorumlar yapamam ama bende bıraktığı izlenim karakter olarak bu tarz bir eylem yapısına destek verecek biri değil. Kendisi ile Danıştay saldırısının hemen öncesinde tanıştırıldım. Ofisinin Danıştay saldırısı öncesinde tam bir bal tuzağına dönüştürüldüğünü gözlemledim. Şöyle bir ortam düşün: Kapısı sürekli açık bir ofis ortamı, her gittiğinde içerisi dolu, birileri sürekli girip çıkıyor ve Muzaffer Tekin'le durmadan birileri tanıştırılıyor. Danıştay saldırısında tetikçi olarak kullanılan Alparslan Aslan'da bu tanıştırılanlar grubundan zaten. Ofis adeta bir dergaha dönüşmüş, vatan-millet meseleleri konuşuluyor. Danıştay saldırısının hemen öncesinde ofisine "tanışma" bahanesi ile getirilen isimleri kontrol edenlerle; Muzaffer Tekin'i Danıştay saldırısı sonrasında yanlış yönlendirerek, medyaya "Kaçak yüzbaşı aranıyor" manşetlerinin attırılmasına vesile olanlar aynı isimler. Bizim "Muzaffer Tekin intihar etmeden bir gece önce, bir gece sonra" başlıklı yazımızla bu süreci bütün ayrıntıları ile anlatmamızdan sonra zaten Aydınlık da bu ekibi deşifre etti. Fakat daha da önemlisi; aynen Oktay Yıldırım gibi, Muzaffer Tekin de, ilişki ağı nedeni ile ABD'nin 2020'lerin general kadrosunu şekillendirme operasyonu için değerli bir zıplama tahtası olarak kullanılabilirdi ve kullanıldı.

Susurluk sanıkları İbrahim Şahin, Korkut Eken ve Sami Hoştan ile de fotografları ortaya çıktı Tekin'in...

İstihbaratçı astsubayın bagajından silah çıkmasına şaşırıldığı zamanlar; yüzü boyalı komando askeri görünce şaşıran Taha Akyol aklıma geliyor. Bu isimlerin birbirini tanıyor ve dolayısı ile bir vesile ile fotoğraf çektirmiş olmasının ne anlamı var? Tabi ki; Muzaffer Tekin'in Korkut Eken'i tanıma ve aynı karede yeralma ihtimali; Sibel Can'la aynı karede yeralma ihtimalinden daha yüksek. Bunlar asker, bunlar özel harekatçı, bunlar aynı çevrelerden gelen insanlar. Bir yerde, bir organizasyonda karşılaşmış olma ihtimalleri çok yüksek. Türkiye'de gazeteciliği bu kadraj mühendisliği üzerinden öldürdüler. At gazetecinin önüne bir fotoğraf; yazsın dursun. Hem artık Google Earth çıktı; doğru açı ve odaklanma derecesi ile hepimiz aynı kadrajdayız. Kadraj mühendislerine duyurulur.

Muzaffer Tekin ile birlikte Oktay Yıldırım'ın fotografları da medyada yer aldı... Tekin'in ayrıca Susurluk sürecinin önemli aktörlerinden emekli orgeneral Veli Küçük ile fotografları da keza öyle... Bir de, aşırı sağcı avukat Kerinçsiz de girdi kimi fotograf karelerine. Bu nasıl bir buluşmadır?

Çok basit. Bu Beyazıt Meydanı'nda bir buluşmadır. Boğazlıyan Kaymakamı'nı (Kemal Bey) anma töreni vesilesi ile büyük bir kalabalık toplanmıştır ve medyanın diline pelesenk olan resimler o mitingde çekilmiştir. Cihan Haber Ajansı'nın foto mubairlerinin o mitingde nasıl profesyonelce çalıştıklarını bizzat gözlemledik. Cihan Haber Ajansı bu kapsamda o günden dikkatimizi çekmişti. Bu mitinge ulusalcı/ milliyetçi cenahtan bir çok isim katılmıştır ve kadraj mühendisliği üzerinden medya operasyonları planlayanlar için bütün kadrajlara müsait kalabalık bir ortam vardır. Ama gerçeği öğrenmek isterseniz şunu bulursunuz: Muzaffer Tekin ile Veli Küçük'ün arası limonidir ve çok muhabbetleri olduğu söylenemez.

Neden limonidir?

Nedenini bilemem ama illa bir yorum istiyorsanız kişisel gözlemim şu ki; Muzaffer Tekin yapısı itibarı ile macerayı seven bir yapıya sahip değil. Ayrıca ismine yönelik bir karalama girişimine karşı fazlası ile hassas, sürekli askerlik onurundan sözeden bir insan. Milliyetçilik adına hareket ettiğini iddia eden bir çok isim hakkında neler söylediğine bizzat şahit olduğum için, onun da Veli Küçük'e mesafeli yaklaştığını düşünüyorum. Neticede intihar girişiminde bulunması da , medyada isminin afişe edildiği noktada oldu ve bunu kendine yediremedi.

Bunların tümü bir tesadüften mi ibaret?


Bunlar istihbarat servislerinin ustası olduğu cinsten tesadüflerdir. Aşık olduğunuz kadının ajan olduğunu yaşamadan, bu ustalığın derinliğini de, çirkefliğini de kavrayamazsınız. O yüzden külli tesadüfler yaradana -hangisine inanıyorsanız- cüz-i tesadüfler yaratıldığı halde, tanrıyı oynamaya heveslilere aittir. Şahit olduğumuz bu operatif süreçte de, tesadüf gözüken ama olmayan bir çok unsur mevcut. Önümüze serilen kadrajlardan bir çoğu bu tesadüf mühendisliğinin eseri.

Tekin, Danıştay saldırısının ardından kaçak duruma düşüp, kalbine 2 kere bıçak saplayarak intihar girişiminde bulundu? Sizce bunun anlamı neydi?


Muzaffer Tekin o süreçte; bir ekip tarafından yanlış yönlendirilerek, saklanmaya ikna edildi. Zaten bizim konu ile ilgili yayınımızdan sonra, Aydınlık Dergisi de aynı ekibi kapaktan deşifre etti. O ekibin o sırada Muzaffer Tekin'in yanında olması da daha önce bahsettiğimiz tarzda bir tesadüftü. Neticede Muzaffer Tekin duygusal yapısı ile; medyada düşürüldüğü konumunda etkisi ile bu tarz bir girişimde bulundu ama başarılı olamadı. Aslında bu intihar girişimi ile daha büyük bir planı bozdu. Muzaffer Tekin'i saklandığı villada Cem Ersever gibi öldürülüp, cinayeti onu oraya saklanmaya ikna edenlerin üzerine yıksalardı, daha mükemmel bir senaryo olacaktı. Ama bu intihar girişimi büyük ihtimalle Muzaffer Tekin'in hayatını kurtardı.

Danıştay'a saldırıyı gerçekleştiren Alparslan Arslan ile Muzaffer Tekin arasında sizce nasıl bir bağ var ve Arslan kimdir?

Benim bildiğim kadarı ile; Alparslan Arslan, "tanıştırılmak" bahanesi ile Muzaffer Tekin'in ofisine getirilen yüzlerce kişiden biri. Bunu anlamak için bir kaç kez Muzaffer Tekin'in ofisine gidip, oranın nasıl bir dergaha dönüştüğünü görmeniz lazım. Girenin çıkanın haddi hesabı yok ve sürekli kapısı açık bir ofiste herkes oturup sohbet ediyor. Dolayısı ile, Danıştay için tetikçiyi belirleyenlerin, senaryonun işlemesi için yapmaları gereken tek bir şey vardı: Alparslan Aslan'ı "milliyetçi çocuk" kisvesi altında ofise getirip tanıştırmak ve bir kaç kez
"Abi nasılsın?" telefonları ettirmek. Alparslan Aslan'ın Muzaffer Tekin bağlantısı altında temeli olmadığı halde bu kadar deşilirken, niye Fetullah cemaati ile, Bulgaristan bağlantılarının üzerine gidilmiyor.

Fethullah Gülen cemaati ile Bulgaristan bağlantıları derken... Bunu açar mısınız?


Bulgaristan ABD'nin askeri üsleri ve MOSSAD'ın yapılanması açısından ilginç bir bölge. Alparslan Aslan'ın kendisinin ve bağlantıda olduklarının bu ülkeye ziyaretleri gündeme geldi. Medyayada yansıdığı üzere, Fetullah Cemaati ise Alparslan Aslan'ın Maslak'taki hocasının bağlı olduğu cemaat. Bu bağlantıya, Hrant Dink suikasti sonrasında Erhan Tuncel vakasında da yaşadık. Erhan Tuncel'in de o cemaatle bağlantısı ortaya çıktı. Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek'in Erhan Tuncel'le ilişkisi ve resmi sicillere giren Fetullahçı ibaresi mevcut. Ama kimse nedense Fetullah-ABD ekseninde bir senaryoya dokunmak istemiyor. Halbuki Türkiye'de hala cesur gazeteci varsa şu soruyu araştırması lazım: Türkiye'de bazı cemaatlerin silahlı örgütleri var mı? Fetullah Cemaati bunlardan biri mi? Bu şüphe ile zamanında Asya Finans eksenli bir soruşturma- inceleme yapıldı ama daha sonra üstü örtüldü mü? Neticede ortada; bir askeri bilim olarak beyin yıkama sanatı ile, istihbarat örgütlerinin insan havuzu olarak kullandıkları cemaat yapılarının ilginç bir bileşimi mevcut. Bu bileşimden uzun vadede siyasetçi, kısa vadede tetikçi çıkarabilirsiniz.

Bu ilişkiler ağına Kuvvai Milliye Derneği Mersin Şube Başkanı Bekir Öztürk de karıştı... Öztürk bu ekiple nasıl bir iletişim içindeydi?

Bekir Öztürk; Kuvvai Milliye Derneği'nin başkanı. Düğün salonlarında silah üzerine yemin ettirecek kadar kuvvacılığın ruhundan uzak olanların yönettiği Kuvayi Milliye Derneği'nin değil. İki farklı dernek ama isimleri üzerinden yapılan manipülasyonun ve bilgi çarpıtmasının haddi hesabı yok. Öztürk; kuvvaimiliye.net sitesinin sahibi olarak; aynen bizim gibi, ulusalcı/milliyetçi cephedeki bir çok isimle tanışıklığı olan, sitesinde köşe açan, kendi kısıtlı imkanları ile tamamen yasal ve meşru bir zeminde kamuoyunu bilinçlendirme adına faaliyetler yürüten bir insan. Muzaffer Tekin'le tanışmışlığı bile yok. Kemal Kerinçsiz ve Oktay Yıldırım'ı tanır ve zaten Kemal Kerinçsiz'le yollarını ayıran süreç; Oktay Yıldırım'ın Kemal Kerinçsiz'in ofisinde uğradığı saldırı ile noktalandı.

Paramiliter güçler, dava arkadaşlarına, Mersin'de bayrak, Kur'an ve silah üzerine yemin ettirecek kadar da ritüel ve öfke sahibi...


İki konuda anlaşalım: O yemini ettiren Fikret Karadağ. Karadağ Kuvvayi Milliye Derneği'nin başkanı... Bekir Öztürk, Kuvvai Milliye Derneği'nin başkanı. Fakat Karadağ'ın hataları üzerinden Kuvva ismi ve onun üzerinden de Bekir karalanmaya çalışılıyor. Haketmeyenlere namus pankartı taşıttırıp, namusu savunulmaz hale getirmek psikolojik harbin en eski sanatıdır; fahişelik kadar eski olmasa bile. İkincisi ise, medyaya lanse edilen bu isimler, haklarındaki iddiaların doğru veya yanlış olmasından bağımsız olarak, paramiliter güç değildir. Bunlar medya tarafından paramiliter güç olarak lanse edilerek, bugün İstanbul başta olmak üzere Türkiye'ye hakim olan esas paramiliter güçler perdelenmektedir. İstanbul'un hangi plazasında CIA'nın, hangi alışveriş merkezinde MOSSAD'ın, hangi üniversitede BND'nin yapılanmasının olduğunu merak etmeyen; bu yapıların mafya ve intellijensiya ile nasıl içiçece geçtiğini araştırmayan bir medya, üç beş el bombası üzerinden çok ucuz kahramanlık yapıyor. Bu ülkede en büyük paramiliter güç, mafya uzantılı yabancı istihbarat örgütleri ve "Gladio" olarak kodladığımız yapıdır.

Öztürk ve aynı derneğin İstanbul Şube Başkanı olan arkadaşınızın arasında nasıl bir hukuk bulunuyordu?

Arkadaştılar. Bekir Öztürk Mersin'de yaşadığı için sık görüşmeseler de, iki arkadaş ve bir derneğin iki üst düzey yöneticisinin olabileceği şekilde normal bir iletişimleri vardı.

Muzaffer Tekin ile Veli Küçük arasında nasıl bir bağ mevcut?

Bildiğim kadarı ile, 2005 yılında Beyazıt'taki mitingde karşılaşmaları dışında son yıllarda görüşmediler.

Tekin ile Oktay Yıldırım'ın ilişkisi ne zaman doğdu? Aralarındaki diyalog nasıldır?

Tekin ile Oktay'da zamanında tanıştırılmış ve Kemal Kerinçsiz ile Oktay Yıldırım arasındaki olaya kadar çok sıcak, dışardan gözlemleyenlerin ve Oktay'ın da kendisinin "baba-oğul ilişkisi" olarak nitelendirebilecekleri kadar samimi bir ilişkiler vardı. Fakat o olay sonrasında araları soğudu ve çok ender ve mesafeli görüştüler.

Ankara'da, yari askeri bir yapıdan daha sözedilmiş ve aralarında emekli askerlerin bulunduğu "Atabeyler Çetesi" operasyonu kamuoyuna duyurulmuştu... Bu operasyonun akıbeti ne oldu?

Atabeyler operasyonu Ümraniye operasyonundan çok önce kamuoyuna duyuruldu. Atabeyler bir çete değil; legal ama informal bir organizasyondur. Dünyanın her ordusunda bulunan, savaş anında işgal durumunda devreye girecek olan özel kuvvetler yapılanmasıdır. Bugün Bağdat'ta gördüğünüz direnişin çekirdeği Irak'ın Atabey "çeteleridir." Bu mekanizmalar barış zamanında da düzenli şehir tatbikatları yaparlar; kimsenin ruhu duymaz. Duymaması da gerekir. Bir ülkenin en doğal bağışıklık sistemi mekanizmasını kamuoyuna çete olarak sunulması; devletimizin iç kontrol mekanizmasının ne kadar dağılmış ve koordinasyonsuz olduğunu göstermektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi kuyruğunu yiyen bir yılana benzemektedir gün geçtikçe...

KUTLU ESENDEMİR


YENİ HARMAN

Behic Gurcihan'in Engerek'on Davasındaki Mahkeme Sorgusu




(20.11.2008-21.11.2008 Tarihli durusma tutnagindan...)

SANIK HALİL BEHİÇ GÜRCAN HUZURA ALINDI.
Okunan iddianame doğrultusuna sorgu ve savunmasına geçilmeden önce, CMK nın 147 ve 191. maddesindeki yasal hakları kendisine izah edildi.
Mahkeme Başkanı: suçlandığınız konular ile ilgili susma hakkına sahipsiniz, istediğiniz delilleri toplama hakkınız var, tüm bunlara göre savunmanızı yapmaya hazır mısınız? Dedi.
Sanık Halil Behiç Gürcan: Avukatım var, yasal haklarımı anladım. savunmamı yapmak için hazırım dedi.

SANIK HALİL BEHİÇ GÜRCAN SAVUNMASINDA:

Sayın Mahkeme Heyeti; Anayasamız hâkimlerin hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vereceklerini belirtmiştir. Yaklaşık beş ayı da, geçti altı aya girkdik; bizzat karşısında durduğum ve üyeleri olduğu iddia edilen şahıslarla ihtilaflı olduğum bir yapı ve zihniyetin mensubu olma suçlaması ile tutuklu bulunmaktayım. Tutuklanmamın gerekçesi olarak önüme sürülen bulguları, suçlamaların kanıtı olarak ortaya konan deliler ve “mantık” yürütmeleri göz önüne aldığımda sizlerin Anayasa tarafından vicdanla yükümlü kılınmanızı çok önemsiyorum. Vicdanla ilgili uluslar arası literatürde birçok tanım var, benim en çok hoşuma giden rastladığım kanıtlardan bir tanesi de Kant a aittir, Kant der ki, vicdan adaletten daha güçlü olduğundan kimi zaman kendini bile yargılar ve mahkum eder. Bu literatüre kendi adıma küçük ve yerel bir katkı sağlamak istersem şunu söyleyebilirim. Vicdan, aklın ve kalbin dengede durduğu noktada, hukuku, hukuksuz misyonlarına alet etmek isteyen zihniyet virüslerine karşı en etkili panzehir konumundadır. Birleşmiş Milletlerin “Savcıların Rolüne Dair” yönergesi, savcıların görevlerini insan onuruna saygı gösterip koruyarak, insan haklarının yanında yer alarak, her türlü ayrımcılıktan kaçınarak zanlının yararına ve zararına olup olmadığına bakmaksızın ilgili her türlü duruma dikkat etmekle yükümlü kılmıştır. Ki 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunumuz, bu ilkeyi 160. maddesinde “Savcı şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür” ibaresi ile içselleştirmiştir. Ulusal yasalarımız ve bizzat tarafı olduğumuz hukuk normları bu kadar açık iken; şahsım adına çok rahat ifade edebilirim ki Ergenekon soruşturma süreci, gözaltına alındığım andan itibaren iddianame metnine kadar baştan aşağı hukuk ve insan hakları ihlalleri ile doludur.Öyle ki; Devletimize ve Milletimize musallat olan kaos çetelerinin ve zihniyetinin deşifre edilmesi adına bir fırsata dönüştürebilecek bu süreç, iktidar muhalifliğini, her çağdaş demokrasinin düşünce düsturunda yer alan bağımsızlık, antiemperyalist söylemleri “terör”le özdeşleştirebilen ve en önemlisi bu yönde Anayasa ile tanınan hakları doğrultusunda faaliyet gösteren insanları “terör örgütü üyesi” ilan edebilecek bir zihniyetin elinde lekelenmiş ve gölgelenmiştir. Akıl, vicdan ve hukuktan yoksun bu zihniyet virüsünün hukuk sistemimize sızmasına izin verildiği noktada, ülkemizin anayasal temelinde faşizan heyelanlar yaşanacaktır.Öyle ki; bu zihniyet virüsü; Cumhuriyetin 100. Yılında tam bağımsız, dünyanın ilk 7 ülkesi arasında yer alan bir Cumhuriyet Hedefi ile metinler kaleme alan şahsımı “terörist” yaftası ile karşınıza çıkarırken; aynı hedefi YAŞ Toplantısı öncesinde Mustafa Kemal in huzurunda Anıtkabir’deki deftere yazan Başbakan’ı da bir gün karşınıza getirebilir..Bu zihniyet virüsü öyle bir virüstür ki, Ergenekon terör örgütüne ait olduğu iddia edilen yöntemlere ve zihniyete karşı yazılar kaleme alan, Ergenekon terör örgütünün birimi olduğu iddia edilen LOBİ Teşkilatını deşifre eden ve açıkça eleştiren, Ergenekon terör örgütünün eylemleri olduğu iddia edilen Danıştay ve Cumhuriyet saldırılarını bizzat Gladyo ile eşleştiren, bu zihniyetle eşleştiren, Ergenekon terör örgütü üyesi olduğu iddia edilen şahıslara açıkça tavır almış ve onlarla ihtilaflı olan şahsımı ,Bu hiçbir somut delile dayanmadan bu örgütün üyesi ilan ederken savcılık makamını töhmet altında bırakmıştır. Aklı ve vicdanı ayaklar altına alan bu zihniyet virüsü; iki insan arasındaki yazışmalardaki “saygılarımla” ibaresin kullanılmasını bile bir ast üst ilişkisi olarak yorumlayarak elinde yeterli kanıt olmayan ve bu yüzden kanıt üretmeye çalışan bir görüntüyü iddianamenin her tarafına bulaştırmıştır. Savcılar vicdanla yükümlü değildir. Ama bu onları akıldan muaf kılmaz. Savcıların dava açması için kıstas “yeterli şüphe”dir ama sizler somut deliller ve ceza hukuku içtihatlarımızla da sabitlenen ilkeler çerçevesinde kuşkuya yer bırakmayacak zeminler üzerinden karar vermekle yükümlüsünüz. Sayın Mahkeme Heyeti; Beni yeterli ve ek delil olmadan ikinci kez gözaltına aldırıp tutuklanmamı isteyen; hakkımdaki suçlamaları tamamen mesnetsiz ve asılsız; akli, vicdani ve hukuki delil tanımından uzak olgulara dayandıran ve adil yargılanma hakkımı, kişisel özgürlük ve güvenlik hakkımı, altına imza attığı usulsüzlüklerle bizzat çiğneyen Savcı hakkındaki suç duyurumu ayrıca size ilerde sunacağım, fakat sizden özellikle rica ediyorum, Şahsım hakkındaki kararınız ve kanaatiniz ne olursa olsun, hukuku, aklı ve vicdanı bu kadar ayaklar altına alan bu zihniyet virüsünün hukuk sistemimize sızmasına izin vermemenizi ve bu mahkemede karantina altına almanızı özellikle rica ediyorum. 2455 sayfalık bu iddia ve maalesef ki iftira samanlığından, adalet terazisinin kayıp iğnesini bulup çıkaracağınıza olan güvenim tamdır. Savcının aklı ile hâkimin vicdanı arasındaki makasın açılması; bu tarz iddia ve iftira samanlıkları içinde adalet terazisinin iğnesinin kaybolması vakaları ile ülkemizi daha çok karşı karşıya bırakacaktır. Geleceğimiz iktidar muhalifliğini, antiemperyalist düşünce sistematiğini ve bağımsızlık idealini terörle özdeşleştirmeye çalışan bu zihniyet virüsünün elinde daha da gölgelenecektir. Anayasal düzenimiz açısından zehirli bir mantık ile örülen bu iddianame, hepimiz için büyük bir fırsattır. Yeter ki panzehirinin de aynı yılandan elde edildiğinin bilincinde olalım. Ben size yazılı savunmamı kapak yazısı olan, kapağında tarih ve isim olan, giriş, gelişme ve sonuç bölümlerine sahip bir şematik çerçevesinde ilerleyen ve bölüm başlıkları saygılarımla ifadesi ile biten bir rapor şeklinde sundum. Bu benim ilk okuldan beri aldığım, çünkü ilk okulda öğrendik ki, bir metin giriş gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur, ilk okuldan beri aldığım eğitimin iş hayatımdaki tecrübelerimin şahsınıza ve heyetinize duyduğum saygının ve en önemlisi kendime saygının gereği bir rapordur. Fakat bu yazılı savunmamı sunduktan sonra açıkçası tereddüt ettim. Neden derseniz, iddianamenin 63. sayfasında diyor ki, Ergenekon belgelerinin kapak yazılarının olduğu, üzerlerinde tarih yazdığı, giriş gelişme sonuç bölümlerinin olduğu, ve saygılarımla ibaresi ile sona erdiği ve bunların bir ast üst ilişkisinin ve merkezi bir yapının kanıtı olduğu iddia ediliyor, iddianame sayfa 63. bu yüzden tereddüt ettim. Savcılarımızdan özellikle rica ediyorum, lütfen size sunduğum yazılı savunma formatını ve size karşı kullandığım saygılarımla ifadesini bir ast üst ilişkisinin kanıtı olarak algılayıp sizleri de soruşturma sürecine dahil etmesinler. Karşı karşıya olduğumuz hukuk zihniyeti açısından. Maalesef böyle bir açıklamayı yapmak zorunda hissettim kendimi. Savunmamda genel bir çerçevesini çizmek adına öncelikle neden bir terör örgütü üyesi olamayacağımı ortaya koyacağım. Sonra hukuki değerlendirme kısmında şahsıma yönelik iddialara tek tek cevap vereceğim, daha sonra iddianamedeki usulsüzlükleri, maruz kaldığım usulsüzlükleri esası ilgilendirdiğim için ona ayırdığımı bir bölüm var, sonunda hayatımda hiç tanımasam, karşılaşmasam da hayat çizgilerimizin garip bir şekilde kesiştiği Kuddusi Okkır a bir namus borcum var onu ödeyeceğim, daha sonra da tahliyemi ve beraatimi isteyeceğim. Neden bu iddianamede resmedilmeye çalışılan terör örgütüne üye olmadığımı kanıtlamadan önce , size bu konu ile ilgili siyasi duruşumu siyasi referanslarımı kısaca olsa anlatmak zorundayım, çünkü benim anlayışıma göre hukuk ve siyaset ayrışmaz. Bunu Hukuk Siyasete alet edilir anlamında söylemiyorum, hukuk insana dair bir konudur ve insanda siyasi bir varlıktır. Dolayısıyla bu iddianamede resmedilmeye çalışılan konularla yapı ile ilgili kendi siyasi referanslarımı size anlatmak zorundayım ki benim hakkımda daha sağlıklı bir kanaate varılsın. Öncelikle Ergenekon terimini kullanmayacağım, en azından bu bölümden kullanmayacağım, çünkü daha çok yabancı ismi ile Gladyo ismi ile hitap edeceğim, çünkü Türk milletini bir değerinin ne olursa olsun, bir terör örgütü ile özdeşleştirilmesine içim elvermiyor ve bunu kabul edemiyorum. Ve ikinci konu da isimden çok bu örgütün , bu yapının bu zihniyeti ve yapısı önemli o yüzden Gladyo ismini kullanacağım, evet Türkiye de Gladyo denilen bir yapı vardır. 1940 lardan bu güne kadar uzanan hatta bazı tezlere kadar 1800 lerin sonundan bu güne kadar uzanan 11 Eylülden sonra şekil değiştirmeye başlayan Küresel güvenlik ve istihbarat yapıları ile iç içe, buna Nato yu katabilirsiniz, Yabancı istihbarat servislerini katabilirsiniz. Bunlarla bağlantılı bir yapı mevcuttur Türkiye de. Fakat şunu vurgulamamamız lazım, organizasyon şemalarından önce , yöntemlerinden önce, bu yapının temel özelliği bir zihniyeti temsil etmesidir. Nedir bu zihniyet, hedefine aldığı devleti ve milleti kendi hedefleri doğrultusunda dönüştürme misyonunu, suikastlar olsun, gayri meşru finans yöntemleri olsun, kaos ve kriz mühendislikleri olsun birçok yöntemle gerçekleştirmeye çalışan bir zihniyettir. Fakat ana yöntemi bütün bunlardan öte, ki bunlar uç yöntemlerdir, maliyetli yöntemlerdir, ana yöntemi hedefine aldığı ülkede bu zihniyet öncelikle müttefiklerini bulur, müttefik zihniyetleri bulur. Ve onların önünü açar, bazıları kendilerinden yükseldiklerini sanırlar, halbuki bu sistemde birçok insan önlerindeki kapılar açıldığı için yükselir. Ve bu zihniyet kimine savcı yapar, kimini Başbakan yapar, kimini ekranlarda artık o göre göre sıkıldığımız aynı isimlerden stratejistler yapar, kimine de gazetelerde köşeler açar. Bunlar bu zihniyetin müttefikleridir. Bazen bilerek ama çoğu zaman da bilmeyerek bu zihniyete hizmet ederler. Ve öyle bir yapıdır ki bu, kimi savcılara Yargıtay üyeliği hayali bire kurdurtur, kimi başka savcılara da devlet başkanlığı hayali kurdurtur, ve en önemli özelliği de müttefiklerini yine bizzat kendisi çıkardığı yerden indirir. Neticede bu ülkede bir Gladyo ve devşirdiği bir yapı mevcuttur. Zaten ben yıllardır yazılarımla 2000 li yılların başından beri bu yapıya karşı bu zihniyete karşı yazılar kaleme almış bir de kitap çıkarmış bir insanım. ama tekrar vurgulamak istiyorum bu yapı ile mücadele edilecekse önce zihniyeti doğru tespit etmemiz lazım, ikincisi bu iddianamede konu edinen temel eylemler, temel terörist eylemler ,Danıştay ve cunhuriyet gazetesi saldırılarının ben şahsım adına asla türban yüzünden işlendiğine inanmadım, buna dair de bir sürü yazı yazdım. Ben bu saldırılarda türban ın bir perdeleme olarak kullanıldığının ve bu cinayetlerin yukarda tasvir ettiğim zihniyet tarafından ülkede kaos çıkarmak adına yaptırıldığını savundum. Ve bu yazılarımda cinayetleri bizzat Gladyo ile eşleştirdim. Bunları da Gladyoya mektuplar başlıklı iddianamenin eklerinde yer alan yazılarım ve kitabımı okursanız göreceksiniz. Buraya kadar tamam fakat, böyle bir yapının peşine düşüyorsanız, ki bence düşülmesi lazımdır. Dört temel özelliğe sahip olmanız gerekir, öncelikle okumuş olmanız gerekiyor, çünkü karşınızdaki yapı basit bir yapı değil, karşınızdaki yapı öyle telefonda şunu öldürelim, bunu öldürelim, tarzı konuşacak word belgelerinde organizasyon şemaları çizecek bir yapı değil, karşınızdaki yapının tarihten gelen bir felsefesi var. Daha da önemlisi, karşınızdaki yapının geleceğe ve insanlığa dair, benim şer diye adlandırdığım bir misyonu var. Ben savcı Zekeriya Öz ile bu sürecin baş yönetici ile göz altına aldığım iki kez seferde de muhatap oldum. Ve şunu gördüm, savcımız maalesef bu yapıdan yeni haberdar olmuş, kendisine okuması için kitaplar tavsiye ettim. Dedim savcım bunları okuyun, çünkü mücadele ettiğiniz yapı öyle telefon görüşmelerini dinleyerek çözeceğiniz bir yapı değil. Okunması gereken tapeler değil kitaplardır, öncelikle bu yapının peşinden gidiyorsanız, ve maalesef bu tespiti yapmak zorundayım, savcı Zekeriya Öz ün karşısındaki sokağa iki sene önce Gladyo diye bir dükkan açılsa, kendisi bunu İtalyan ayakkabı markası zannederdi. Bunu da çok net bir tespit olarak geçmek istiyorum. İkincisi böyle bir yapı ile mücadele ediyorsanız, akıllı ve ciddi olmanız lazım, saygılarımla ifadesini bir ast üst ilişkisinin kanıtı olarak koyarsanız iddianameye maalesef ciddiyetinizi kaybedersiniz. Böyle bir ciddi yapı bu ciddiyetsizliği sonuna kadar kullanır. Bu yapı ile böyle bir ciddiyetsizlik ile savaşılmaz. Üçüncüsü hukuk adamı olmak lazım, hukuk firavunu değil, gayri meşru yapılarla , gayri meşru gayri hukuki yöntemlerle mücadele edilmez, ederseniz o süreç ayağınıza dolanır, ve o gayri meşru yapının size karşı kullanacağı kozları da eline vermiş olursunuz. Ki bu iddianame bunu yapmaktadır. Ve en önemlisi böyle bir yapı ile savaşan insanın cesur olması lazım, şimdi kamuoyunda ve medyada savcımızı İtalya daki savcılara benzetiyorlar, cesur savcı, temizeller operasyonu ile benzetiyorlar, ben İtalya daki savcı ile Felicce Kasso, zaman gazetesinde yer alan bir röportajdan bir bölüm okumak istiyorum, Felice Kasson diyor ki o bizim savcımızın benzetildiği savcı, diyor ki, ülkenin cumhurbaşkanına hitaben kullanıyor , bu şeyi, gladyo nun İtalyayı komünistlerden korumak için yapılmış, geçmişte kalan bir örgüt olduğunu savunarak soruşturmaya karşı çıkıyordu diyor. Kendi devlet başkanı ile ilgili fakat biz diyor, yani savcımızın benzetildiği bu savcılar, bunun farklı şekilde düşünen siyasi, sendikal ve hristiyan muhalefeti kontrol etmek için kullanıldığını gösterdik, italyadaki cesur savcı, bu yapının muhalefeti kontrol etmek için kullanıldığını göstermiş, ortaya çıkarmış, o yüzden ona cesur savcı diyorlar, peki bizim savcımıza bakalım, bizim savcımız bu süreçte iktidarın i sine bile dokunmadı.ki ben ne genç sayılırım nede yaşlı, orta yaşlardayım, bu ülkede iktidarın sadece iktidar partisinden ibaret olmadığını bilecek kadar da tecrübem var. Burada iktidar derken siyasi ve bürokratik iktidarı kast ediyorum. Savcımız cesur olduğu iddia edilen savcımız bu süreçte iktidarın i sine bile dokunmadı. Ne Nato var bu soruşturmada, ne Masonlar var, ne Tarikatlar var, ne yabancı istihbarat servislerinin bir tane i sine dokunulmamış durumda. Kendisine de bu konu ile ilgili söyledim. Bu ülkede alışveriş merkezlerinde plazalarda yabancı şirket merkezlerinde ve otellerde ofis görüntüsü altında çok ciddi merkezler var, İstanbul Terörle Mücadeleye sorsaydı bunların adreslerini söylerdim. Bu merkezlerde hani bizim evimizden usulsüz yöntemlerle iki tane hard disk e el koyduran savcı eğer bu ofislere gerekli müdahaleyi yapsa idi, o ofislerde bu ülkenin finans piyasalarından sokaklarına kadar kaos çıkartabilecek finans piyasalarını çökertebilecek sistemler bulunuyor, o ofislerde bu ülkenin en ayrıntılı etnik fişlemeleri bulunuyor, fakat benim seksen metrekarelik evimi yirmi polisle aratan savcı o bin metrekarelik ofislere bir tane polis sokmadı bu süreçte. Sayın başkan, bu mu cesur savcı? Efendim cesur bir savcı, cesur bir zihniyet Gladyo yu arıyor olsa idi bu ülkede, bu iddianamede iddia edildiği gibi, iktidar odaklarının peşine düşerdi. Ve bu gün huzurunuza bir muhalefet kakafonisi getirmezdi. Ben ancak şahsım adına konuşabilirim, bura da birçoğunu tanımadığım, bir çoğu ile alenen ihtilaflı olduğum, bir kaçı ile de arkadaşlık ilişkim olan insanlarla örgütdaş olmadan önce şunu belirtmek zorundayım. Keşke yıllardır aleyhinde tavır aldığım, yazılar yazdığım bir yapı ve zihniyetin peşinde okumuş akıllı ciddi hukuk adamı cesur bir zihniyet düşse idi. O zaman böyle bir zihniyetin kurbanı olmaktan hiç gocunmaz, altı ay değil, on altı ayda yatardım. Fakat şu anda elimizdeki zihniyet sadece gladyoyu perdelemekle kalmamış, yabancı istihbarat servislerin toplamak için milyonlarca dolar ve yıllar harcayacağı bir bilgi kümesini ki içinde çok ciddi devletimize ait gizli bilgiler vardır, alenen kamuoyuna servis etmiştir. Ve bu öyle bir zihniyettir ki, iddianameye göre bir terör örgütünü peşine düştüğünü iddia etmektedir. Ama İstanbul Terörle Mücadelenin bütün polislerini isimleri ile her şeyi ile deşifre etmiştir. Bu neresinden tutarsanız tutun bir skandal dır. Bir terör örgütünün peşinden İstanbul terörle Mücadelenin polislerini deşifre ederek gidemezsiniz. Fakat maalesef geldiğimiz noktada bu ülkedeki Gladyo bu iddianameye hazırlayan zihniyete fazlasıyla minnettardır. Terör örgütü üyesi olmak bir insanın hayatında karşılaşabileceği en ciddi suçlamalardan birisidir.Normal bir insandan kaynaklandığı takdirde bir hakarettir. Fakat bu iddianın kaynağı kaynağı, Cumhuriyet’in kilit taşı olan savcılık makamı olduğu noktada , bu sadece iddianın hedefini değil, sahibini de, ağır bir … hukuki olarak, manevi olarak ….. İddia sahibi savcı, kendisine yasalarla tanınmış olağanüstü yetkilerle donanmış bir şekilde bir vatandaşın boynuna “terörist” yaftasına asmadan önce, yasalardaki tanımlar ve prensipler çerçevesinde elinde kuvvetli şüphe bulunduğuna emin olmalıdır.İddia hedefinin sorumluluğu ise, bu kuvvetli şüpheyi hak edecek bir eylemler ve ilişkiler bütünü içinde yer aldıysa, kamuoyu vicdanını ve bu vicdanı temsil eden mahkeme huzurunda bu bütünün hesabını vermektedir. Savcı ve şüpheli, bir suçlama çerçevesinde kamuoyuna sorumlulukları açısından ancak bu kadar kırılgan bir zeminde karşı karşıya gelebilir. Bu zemin kırıldığı takdirde, sadece bir insanın hayatı yok yere karartılmış anlamına gelmez, aynı zamanda kamuoyunun terörü ve teröristi en hakkaniyetli şekilde tespit edeceğine güvendiği savcılık makamına olan güveni sarsılır.
Savcılık makamının, Cumhuriyet’in namusunun emanet edildiği ve en önemlisi güvenlik ve demokrasi dengesini tutturmakla görevli en önemli kurum olduğunu hiçbir zaman unutmamak gerekir. Efendim tekrarlıyorum, Savcılık, Cumhuriyet’imizin kilit taşıdır. O yüzden ilk olarak, iki kez göz altına alındım. İlk olarak 27 Haziran 2007 tarihinde bir terör örgütünün üyesi olma suçlaması ile gözaltına alındığım günden beri bu suçlamayı çok ciddiye aldım. Normal şartlarda şahsıma ağır bir hakaret olarak göreceğim bu suçlamayı hak edecek ne yaptığımı anlayabilmek adına abartmıyorum, binlerce sayfa yasa, yorum ve içtihat okudum. Hayatı boyunca eline silah almamış, hayatı boyunca şiddet adına tek bir satır kaleme almamış, ve deminde belirttiği gibi bu iddianamede resmedilen zihniyete ve yapıya karşı yıllardır yazılar kaleme almış bir vatandaş olarak savcılık makamının ciddiyetini göz önüne aldım ve dedim ki, “acaba hangi hareketim beni hukuk önünde beni şüpheli konuma düşürdü? Suçlama ciddi idi. Ve bana bu suçlamayı yönelten savcının da aynı ciddiyete sahip olduğunu varsaydım. fakat maalesef bütün incelemelerim sonucunda Türkiye’de yasalarda değil, ciddiyet konusunda bir eksiklik olduğu kanaatine vardım. Bu şahsi kanaatimin, mahkemeniz nezdinde bir kamuoyu kanaatine dönüşmesi ve bir daha benim gibi düşünce üretmekten, yazı yazmaktan (ki bu yazıların çoğu üyesi olduğum iddia edilen yapıya ve zihniyete karşı kaleme aldığım yazılardır) başka bir “suçu” olmayan insanların bu kadar kolay “terörist” olarak damgalanmaması için önemlidir. O yüzden, aylardır adil bir yargılanma beklentisiyle huzurunuza çıkmayı bekleyen bir vatandaş olarak, beni sabırla dinlemenizi rica ediyorum. Sayın Başkanım, sayın heyet, sizlerinde çok daha vakıf olduğunuz üzere, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’ terörü “cebir ve şiddet kullanarak; yöntemleri sayıyor,; Devlet’in ve Cumhuriyet’in değerlerine, kamu düzenine veya genel sağlığa yönelik her türlü suç teşkil eden eylem olarak tanımlıyor,Keza yine şahsımla bağlantılı olarak iddianamede alınan TCK 220; örgütün yapısının sıralarken , tanımlarken, suç işleme amacı ile örgütü , örgütün soyut bir birleşme değil, bu maddenin gerekçesinde yazıyor bu mensupları üzerinde hakimiyete tesis eden hiyerarşik bir ilişki ağı olduğunu vurguluyor, ,Bu suçun bir amaç suç niteliği taşıdığı; doğrudan kasıtla işlenebileceği, kişilerin suç işlemek amacıyla bir örgütlenme yapısı içinde bulunmaları gerektiği; örgüte üye olmanın fiili bir katılımın gerektiğinin altını çiziyor.ve örgütün propagandasının yapılmasının da suç olduğu söylüyor. Ben elime silah almadığım için dedim, herhalde beni propaganda dan bu şekilde suçluyorlar, propaganda kavramını araştırdım. Hukuk literatürümüzde propaganda, şöyle tanımlanmış,“belli bir düşüncenin toplum içinde yayılmasını, bu konudaki kanatların kökleşmesini sağlamak amacıyla her türlü maddi ve manevi vasıtaya başvurarak, telkin, teşvik ve etkide bulunmak” demiş aynı zamanda Yargıtay ceza Genel Kurulunun 9/24-310 Sayılı kararında şöyle deniyor; başkalarını caydırıcı, yönlendirici ve etkisi altına alıcı icrai eylemler gerektirdiği vurgulanıyor.
Sizlerin de çok daha iyi şekilde vakıf olduğunuz bu hukuki ayrıntıları; kendime hukukun bir ince ayrıntısı hukukun teknik labirentleri üzerinden üzerinden savunmak adına hatırlatmıyorum. Aksine, bugüne kadar, böyle bir yapıya bizzat karşı durmuş birisi olarak, bu örgüte üye olduğu iddia edilen pek çok isimle ihtilaflı birisi olarak aklanmak için birinci dayanağım hukukun teknik labirentleri değil, sizlerin aklı ve vicdanıdır. Fakat şahsımı bu örgütün üyesi olmakla suçlanan birçok şahısla hiyerarşik bir ilişki içinde göstermeye çalışan, beni aleyhinde açık bir duruş sergilediğim böyle bir yapının propagandasını yapmakla suçlayan ve bütün bunları yaparken hakkımda hiçbir lehte delili dikkate almayıp; hukuki ve mantıki olarak delil özelliği olmayan pek çok unsuru önünüze kanıt olarak seren bu iddianamenin şahsımla ilgili ortaya koyduğu sözde mantığı hukuk adına çürütmek boynumun borcudur. Bu yüzden hukukun bu teknik tanımlarına ihtiyacım var. Hukuki değerlendirme kısmında bunların ayrıntısına gireceğim ancak şimdi burada genel olarak neden bir terör örgütü üyesi olmadığımı kanıtlamakla meşgulüm. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 05.06.2008 tarih numarasını okumuyorum, çok uzun bir numarası var. sayılı yazısından anlıyoruz ki, bu güne kadar Emniyet, Ergenekon terör örgütü ismiyle bir yapılanmadan haberdar değil. Burada şu saplamayı da yapmak zorundayım, savcımız ilginç bir yöntem izlemiş, üç tane kurumla istişarede bulunmuş bu soruşturmayı yaparken biri emniyet, biri MİT, biri de Genelkurmay dır, savcımızın MİT ve genelkurmay a yönelttiği sorular şöyle: aynen şöyle soruyor, Bünyenizde Ergenekon diye bir örgüt var mıdır. ? mealinde sorular soruyor, fakat nedense aynı savcı emniyet e, bünyenizde Ergenekon diye bir örgüt var mı de sormuyor, savcının soru sorduğum emniyete, Bu gönderdiğim döneler çerçevesinde Ergenekon terör örgütü müdür diye soruyor, o yüzden savcımızın burada eksik bir soru sorduğunu düşünüyorum. Onu da not düşmek adına mahkemeniz huzurunda dile getiriyorum. Emniyetin bile 05 haziran tarihinde haberdar olduğu bir yapı söz konusu bu durumda benim için eğer bu örgüte üye olmadığımı kanıtlayacaksam, Ergenekon terör örgütünü aydınlatma iddiasındaki savcılığın örgütle ilgili yaptığı tanım önem kazanmaktadır. Benim de bir vatandaş olarak bu örgüte üye olmadığımı kanıtlarken, İdeolojisinden hiyerarşik şemasına kadar bu yapının iddianamedeki şekli şemalini ciddiye almak zorundayım. kendi adıma iddianameyi incelemeye başladım. üye olmadığımı kanıtlayacağım. fakat, tam bir kafa karışıklığı ile karşılaştım. Bu kafa karışıklığı, iddianamenin metnine de yansıdığından, iddia makamının beni örgütün hangi birimine üye olmak ve hangi propagandasını yapmakla suçladığı da benim açımdan bir tahmin oyununa dönüştü. Kendi adıma Bu kafa karışıklığını düzenlemek için birkaç temel unsur üzerinden özetleme gereğini duydum, huzurunuzda önce neden örgütün ideolojisine ait ait olmadığımı anlatacağım, sonra neden örgütün hiyerarşisine dahil olmadığımı anlatacağım, ve örgütün eylemlerine neden alakam olamayacağını anlatacağım. Örgütün ideolojisinin neresindeyim? İddianameye göre örgütün 4 temel kök belgesi bulunmakta. Bir tanesi 29 Ekim 1999 Tarihli “Ergenekon’un Yeniden Yapılanması” tarihli doküman, diğeri 25 Kasım 1999 Devletin Yeniden Yapılanması Üzerine” başlıklı doküman, Kuddusi Okkır’da ele geçirilen “Devletin Yeniden Yapılanması İçin Öneriler (Mastır Plan) Ön Plan Çalışması” var, bir de meşhur lobi belgesi bulunmakta.
Örgütün ideolojisini belirlediği iddia edilen bu dokümanlar, iddianamede de tespit edildiği üzere, “ihanet edenin açıkça öldürüleceği” gibi yöntemler benimseyen (Sf. 62); devlete sızmayı ve devlete sızarak yeniden yapılandırmayı hedefleyen ve gizli toplantılardan yasadışı finans yöntemlerine kadar birçok yöntemi uygulamayı meşru sayan bir zihniyetin kaleme aldığı dokümanlardır. İncelediğimde bunu görüyorum. Normal şartlarda, Çağdaş bir demokrasilerde yaşıyor olsa idik bir insanın evinden bir yazının çıkması, onun o yazıyı benimsediği veya içeriğini uyguladığı anlamına gelmez. Fakat ben yine de, iddianameyi kaleme alan zihniyetin gerçeklerden habersiz seviyesi üzerinden savunmamı yapmaya devam etsem bile, şunu not düşmek zorundayım, bu “kök dokümanların” hiç birisinin şahsımda çıkmadı. Ki iddianamenin bir yerinde ben burada tanıştığım, Doğu Perinçek le aynı birimde olmakla suçlanıyorum, Doğu Perinçek te çıktığı iddia ediliyor bu belgelerin, bende olmaması ayrıca manidar, İddianame, şahsımla Ergenekon terör örgütüne ait olduğu iddia edilen kök doküman arasındaki bağlantıyı Sf. 622, satır 17de görebilirsiniz, “benzeşmek” fiili üzerinden kuruyor, bu bana çok hoş bir terim olarak geldi, hukukta benzerini bulamadım ama, edebiyatta benzeri olduğuna emimim, Çağdaş demokrasi ve hukuk sistemlerinde, kıyas yoluyla yapılan öznel algının, hukukun nesnel normlarını çarpıtabilecek bu tarz mantık zıplamalarına izin vermediği sizin de malumunuz. Fakat benzeşme fili bizzat bunu yapıyor, hukuki bir terim değil.Bu çağdışı zihniyete kapı aralandığında; iddianamede örneğini bulacağınız “2023/100. Yıl Mutabakatı” adlı yazımın ile Cumhuriyetin 100. yılına yönelik anıtkabir özel deftere yazı yazan Başbakan Erdoğan ın metinlerinin benzeştiğini iddia edebilirsiniz ki, bu durumda dünyanın hiçbir ülkesini baş edemeyeceği bir cezaevi inşası faaliyetine girişmemiz gerekiyor. Değil bu salon bu kampus bile hiçbirimize yetmez. Fakat ben yine de benzeşmenin hukuki bir terim olduğun var sayarak, , iddianameyi kalem alan zihniyetin mantık seviyesinden savunma yapmaya devam edeceğim, düşük bir seviyem oradan devam edeceğim. , bende çıkan ve benim kaleme aldığım dokümanlar incelendiğinde, Ergenekon terör örgütüne ait olduğu iddia edilen metinlerle hiçbir şekilde benzeşmediğini göreceksiniz. Ana metinlerden bir tanesi hukuki değerlendirmede ayrıntısına gireceğim, 2023 Platformu adlı sivil toplum örgütlenmesi 98 yılında örgütleyeme çalıştığım bir sivil toplum örgütlenmesi ile ilgili kaleme aldığım bir metin var, 100. yıl mutabakatı diye,ve yine suç unsuru olarak , aleyhimde olarak ortaya konan ama incelendiğinde aslında lehimde bir delil olduğu anlaşılacak Yeni Milis raporunu incelerseniz, bunun diğer yazılarımla da Ergenekon/ Gladyo benzeri yapılara karşı kaleme aldığım onlarca yazı ve bir kitap göz önüne alındığında, iddianameye konu olan örgütle hiçbir ideolojik yakınlığımın olmadığı apaçık görülecektir. Ergenekon terör örgütüne ait olduğu iddia edilen dökümanlarda gizli devleti ele geçirmeye yönelik siyaset dışı yapılardan ve gayri meşru yasa dışı yöntemlere dahil yapılardan söz ediliyor. Benim kaleme aldığım rapor ve yazılarda, topluma yönelik siyasete dayalı; açık, şeffaf tamamen meşru siyasal ve anayasal hakların kullanılmasına dayalı, Cumhuriyet’in 100. Yılına yönelik projeler üretmeyi hedefleyen ve devletimizi ele geçirmeyi değil, onu daha işlevsel, çağdaş ve bağımsız kılacak vizyonları ortaya koyan bir anlayış görülecektir. Ben daha sonra ayrıntılayacağım fakat bu aşamada üç tanesine dikkat çekmek istiyorum, Lobi isimli doküman bu iddianameye göre bu doküman örgütün ana belgelerinden ve birimlerinden bir tanesi. Benim iddianamede savunmamda da bulacağınız yazılarıma bakarsanız özellikle ”Gladyo’ya Mektuplar: Lobi Kurmuşsun, Hayırlı Olsun” başlıklı yazımı göreceksiniz.ben burada Danıştay cinayeti ve Cumhuriyet gazetesi bombalamaları ile bizzat bu yapı ile ilişkilendiriyorum. Ve lobi teşkilatını deşifre eden bir yazı kaleme alıyorum. Savcılık makamına sormak lazım. Eğer ben Ergenekon terör örgütü üyesiysem, burada iddia edilen yapının üyesi isem, ve onun propagandasını yapıyorsam, bu yapının temel taşlarından biri olduğu iddia edilen LOBİ’ye karşı neden tavır alıyor, onu neden deşifre ediyorum? Ben dünyanın en salak terör örgütü üyesi miyim, yosa bu örgüt dünyanın en salak terör örgütü mü ? yine İddianame’nin 92. sayfasında, Ergenekon terör örgütünün yapılanması anlatılırken,“Teori Tasarım ve Planlama Dairesi Başkanlığı” şeklinde bir bölüm var. Bununla ilgili aynen şu ifadeler var iddianamede, “Diğer taraftan ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ yöneticilerinin her ortamda ülkenin elden gittiği, Kurtuluş savaşı yıllarından daha kötü durumda olduğu, bu nedenle biran evvel tıpkı Kurtuluş Savaşı Yıllarında olduğu gibi Kuvayı Milliye oluşumlarının kurulması gerektiğini öne sürdükleri ve 2005 yılı sonrası ülkemizin değişik vilayetlerinde gerçekten de birçok Kuvayı Milliye Dernekleri kurdukları” yazıyor. Ergenekon terör örgütünün teori, planlama ve tasarı dairesi Başkanlığı diey bir birimi varmış, v bu birim kuvayi milliye oluşumları kurmuş, kurtuluş savaşını referans göstererek insanları örgütlemeye girişmiş bu dernekler altında. Benim iddianamemin ek klasörlerinde bulacağınız. Yeni Milis ve İddianame’ye Ek Klasör 28 Sf. 133:137’de yer alan “Kuvva-i Milliye Hareketi: Görüldü, Onaylandı” başlıklı makalelerim incelendiğinde bunun bizzat tersini söylediğim, ve burada anlatılan yapıya karşı okuyucularımı uyardığımı göreceksiniz. Ne demişim bu yazılarda, 1-Kuvvayı milliye hareketlerine karşı uyardığım,2--Kurtuluş savaşı yıllarının referans alınmaması gerektiğini vurgulamışım ve demişim ki ortada ne Mustafa Kemal ne,Kazım Karabekir var , yeni bir dönemdeyiz, sizi kurtuluş savaşını referans alarak amiyane tabirle kusura bakmayın kullanacağım, gaza getirecek insanlara karış dikkatli olun demişim. 3. sü de yine bazı medyadaki dizilerden referans alarak ortada devlet adına, millet adına kurşun atan mafya tipleri kahramanlaştırılıyor, bu referanslara dikkat edin, Kurşunla değil akıl zemininde, meşru yöntemlerle siyasi mücadele verin demişim. Bu yazıları incelediğinizde bunu göreceksiniz. Yine anlaşılması çok zor ben herhalde dünyanın en salak terör örgütü üyesiyim ki, üyesi olduğum, iddian edilen yapının 2005 te kuracağı Kuvayi miliye derneklerine karşı , kurduğu iddia edilen derneklere karşı 2002 yılında üç sene öncesinden ki yeni milisi in tarihi 2002 dir, üç sene öncesinden kamu oyunu uyarıyorum. Böyle bir terör örgtü üyesi varsa bilmek isterim. Yine iddianamede, Ergenekon terör örgütünün ideolojisi ve yöntemleri arasında halkı hükümete karşı isyana tahrik ederek darbe ortamını hazırlamak, darbecilik sayılmakta, Ergenekon terör örgütüne ait olduğu iddia edilen metinlerin darbelerden medet uman yapısı ile şahsımın darbelere karşı duruşu tamamen zıt noktalardadır. Bunu da kanıtlayabilirim, Ergenekon terör örgütünün üyesi olduğu iddia edilen Ümit Sayın’ın ile bir yazışmam var, bu yazışma aslında lehimde bir delil olarak toplanmamış ama incelenirse lehimde bir delil olduğu görülecek, 615 ve 616. sayfalarda göreceksiniz. Ümit Sayın bana bir yazı yollamış, bu Tandoğan mitingleri Gündoğdu mitingleri ile ilgili ve ben buna cevaben demişim ki. Bu yazıda darbe çağrısı yapıyorsun, Darbeleri övüyorsun, o yüzden bu yazıyı ben sitede yayınlamam demişim. Yazıyı aynen geri yollamışım. Ve siteye koymamışım. Ümit Sayın bir örgüt üyesiyse burada iddia edildiği gibi hem de üst düzeyde bir örgüt üyesi olarak resmediliyor, ben de bu örgüte üye, ideolojini, yöntemlerini benimsemiş bir mensubu isem, neden kendisinin darbe çağrısı yaptığı metni yayınlamıyorum, bu nasıl bir propagandadır. Bunun bir açıklaması yok tabi. Benim iddianame, yasadışı, gayrı meşru bir yöntemi, ideolojiyi savunduğum tek satırlık, tek saniyelik içerik söz konusu değildir. ileri sayfalarda daha da ayrıntılandıracağım. Peki örgüt hiyerarşisinin neresindeyim, hukuk sistemimizdeki tanımlar göz önüne alındığında ki örgütlü suçlarla iştirakle işlenen suçları ayıran unsur bu vurgulanan ana unsurlardan bir tanesi hiyerarşi. Ergenekon terör örgütü olduğu iddia edilen yapının üyesi olmadığıma dair savunmamı hazırlamak adına iddianameyi incelediğimde, ideolojik yöntemlerine doğru yönelik kafa karışıklığının hiyerarşik yapısı konusunda da sürdüğünü gördüm. Hatta 4 Ağustos 2008 tarihinde mahkemenize bir dilekçe ile başvurdum. Dedim ki; ben bu iddianamenin farkı yerlerinde farklı birimlerin üyesi olmakla suçlanıyorum. Bu kafa karışıklığını benim adıma giderir misiniz, çünkü savunmamı hazırlayacağım, hiyerarşik ilişki içine olmadığımı kanıtlayacağım, hangi birime üye olduğumu bilmem lazım ki ona göre bu ilişkiler ağındaki yerimi netleştireyim. Siz burada karar verileceğini söylediniz. Dilekçemi reddettiniz. Ben bunun üzerine iddianameyi incelediğimde, sayfa 85 te ayrı bir şema gördüm, 109 da ayrı, 153 te ayrı, 346 da , 339 da ayrı bir yerde diyor ki lobi nin dört tane birimi var, bir yerde diyor ki 7 tane var, bir yerde Kuddusi Okkır da çıkan belgeyi esas almış, yirmi bir tane alt birim var, yedişer üyeden diyor, tam bir kafa karışıklığı , ve ben ilginçtir. Örgütün aynı anda hem medya ve strateji sayfa 623. sayfa, hem lobi araştırma ve bilgi toplama sayfa 492, hem de lobi iletişim ve propaganda birimini sayfa 658 üyesi olmakla suçlanıyorum. Dünyanın en ilginç hücre yapılanmasına sahip örgütü ile karşı karşıyayız. Birden fazla hücreye birime üye olmak lüksüne sahibim. Ergenekon diye tabir edilen , burada iddia edilen örgüt hücre yapılanmasına sahip ise, üyelerinin sadece bir hücreye sahip olması lazım. Ama ben dedim gibi ben birden fazla üye olduğum iddiası iddianamenin temel tezlerinden biri ile çelişmekte. Ayrıca hangi birime üye olduğumu belirtmem dediğim gibi adil yargılama hakkımı engelleyen bir duruma dönüştü. Ben yine de iddianamedeki kafa karışıklığını temel alarak hücre yapılanmasına sahip olduğu iddia edilen bir örgütte, birden fazla hücreye dahil olma lüksüne sahip olarak bir terör örgütü üyesi olduğum varsayımından yola çıkarak savunmamı yapacağım. Diyor ki hukuki değerlendirmede; ki sanırım bağlayıcı olan da o hukuki olarak , 623. sayfanın beşinci ve altıncı satırında. Örgütün medya ve strateji bölümünde görevli üyesi olduğum belirtilmektedir. Savcımız sonuçta bir şeye karar kılmış, ki huzurunda iken beni sorduğumda beni hangi bölümdeyim diye sordum. Zekeriya Beye teori tasarlama ve planlama dedi. Ona karşı savunmamı yaptım. İddianame önüme geldi, Savcı bey benim yerimi medya ve strateji bölümüne layık görmüş. Peki. Bunun üzerine ben bunu baz alarak iddianamenin İddianamenin ilk 100 sayfasında Ergenekon terör örgütünün yapısı, birimleri, ideolojsi, yöntemleri tarif ediliyor. Mesela 83. sayfadaki “Örgütün Organik ve Temel Yapısı” başlıklı bölüm var. 85. sayfada “Ergenekon terör örgütünün üst düzey oluşumu” başlıklı bölüm var, bir de 104. sayfada “Ergenekon’un Sivil Yapılanması başlıklı bölüm var,
Bütün bunların hepsini inceledim. Hukuki değerlendirmede ben medya ve strateji birimi üyesiyim ya, bunlara baktığımda Ergenekon bünyesinde medya ve strateji diye bir bölüm olmadığını gördüm. Yine hukuk tarihinde bir örgütün olmayan bir birimine üye olmak iddiası ile altıncı ayıma girdim tutuklu olarak ve hakkımdaki hukuki değerlendirmeyi yaparken beni örgütün olmayan bölümüne üye yapan bir iddianame söz konusu. Yine bunu iyi niyetle yorumlamaya çalıştım. Sonuçta savcılık ciddi bir makam herhalde başka bir şey kast etmiştir dedim. benim tek başıma örgütün gizli bir bölümünü teşkil ettiğimi varsaydım, dedim ki, savcı bana o kadar önem veriyor ki, iki kere göz altına aldırdı, bunda bir hikmet olsa gerek o kadar önemli bir üyeyim ki, tek başına medya ve strateji bölümü benden ibaret, bu durumda benim hangi köprü personel ile hangi üst düzey yönetici ile temas da olduğumu tespit etmem gerekirdi; fakat maalesef iddianamede bu yönde de bir açıklık yok. tabi iddianamenin somut delil arayışı ile ilgisi olmadığı da aşikar. Dolayısıyla da ben bu kafa karışıklığı ile boğuşurken sonunda şuna karar verdim. Hukuk ve mantık normlarına değil, bizzat bu iddianamenin normlarını baz alarak bütün şahsımla ilgili geçen isimleri sıraladım. Ve bunlarla neden ilişkim olmadığını ya da varsa ilişkim bunların örgütsel bir ilişkim olmadığını kanıtlama yolunu seçtim. İddianamede özellikle benimle birlikte ismi geçen şu isimler var, ; İsmail Yıldız,Hayrullah Mahmut Özgür,Ergun Poyraz,Kuddisi Okkır,Asuman Özdemir,Gazi Güder,Oktay Yıldırım,Mehmet Zekeriya Öztürk bu isimler İle örgütsel ve hiyerarşik bir ilişki içinde olduğum iddia edilmekte. İddianamede özellikle İsmail Yıldız, Hayrullah Mahmut Özgür ve Ergun Poyraz ile şahsım arasındaki sözde örgütsel ilişkiyi ön plana çıkarıyor ve aynen okuyorum iddianameden, sayfa 623 ten diyor ki ; “Şüphelilerden Bülent (kod ) İsmail Yıldız ve Ergun Poyraz ile ilişkileri, bu ilişkilerin gizlilik bazında tutulması hususları…” bunun altını çiziyorum hatırlatacağım, diğeri Şüpheliler Ergün Poyraz ve Bülent (kod) İsmail Yıldız ile diğer örgüt üyeleri arasında irtibatı sağlayarak örgütün stratejik kararlarını irtibatlı olduğu diğer örgüt üyelerine iletme görevi olduğu, burada da örgüt stratejik kararlarını bana iletiyormuş, ben de bunları bu kişilere iletiyormuşum. Ve yine 658 de. “Şüpheli Hayrullah Mahmut Özgür’ün gerek beyanları, gerekse şüpheliler Bülent (kod) İsmail Yıldız, Ergün Poyraz, Halil Behiç Gürcihan ile ilişkileri” denilerek kadraca bir de Hayrullah Mahmut Özgür sokuluyor, Lehimde hiçbir delili ve gerçeği dikkate almayan iddianamenin göz ardı ettiği gerçeklere gelirsek. İsmail Yıldız ile 2002 yılında başlayan ve 2005 yılına kadar devam eden, sahibi olduğu SESAR Araştırma Şirketi’nin başkan yardımcılığını yaptım profesyonel bir ilişkimiz olmuştur.Aylık maaşımı alamamam ve SESAR’ın yayın çizgisi konusundaki tartışmalarımız konusundaki tartışmalarımız dolayısıyla bu şirketten ayrıldım. Zaman içerisinde birikmiş olan borçlarımın ödenmemesi üzerine kendisine noter kanalıyla ihtar çektim. Öyle cesur bir örgüt üyesiyim ki, üst düzey bir örgüt yöneticisine bana olan paranı öde diye noter kanalı ile ihtar çekiyorum. İsmail Yıldız ile çalıştığım dönemde Hayrullah Mahmut Özgür ile birkaç kez SESAR’ın ofisinde karşılaşmak dışında bir ilişkim olmadı. Zaten bu dönemde SESAR bünyesindeki faaliyetlerim, siyasi gündeme dair rapor yazmak, SESAR’ ın yürüttüğü siyasi danışmanlık projelerine destek olmak ve bu konudaki tecrübem ve bilgimden dolayı bilgisayarların güvenliğini sağlamakla sınırlı idi ve İsmail Yıldız’ın kendi diğer şahsi ilişkileri kapsamındaki görüşmelerine katılmadım. Kendisi ile diğer şahsi ilişkileri çerçevesindeki görüşmelere katılmadım. Dediğim gibi de kendisi ile yollarımızı ihtilaflı bir şekilde ayrıldım. Ve savunmamda bulacağınız noter kanalı ile çektiğim ihtarname de bu ihtilafın somut kanıtıdır. Ayrıca Hayrullah Mahmut ile de pek elektriğimiz tutmadı, iki kere ya da üç kere ofisinde karşılaştık. Ve daha sonra da Hayrullah Mahmut ve İsmail Yıldız ı açıkça eleştiren tavır aldığım yazılar yazdım, kamuoyuna açık olarak. Sitemde yayınladım. İsmail Yıldız ve SESAR’ı eleştirdiğim yazılar Ek-4’de, Hayrullah Mahmut’u eleştirdiğim yazıları ise Ek-5’de bulabilirsiniz. yine dediğim gibi ilginç bir örgüt üyesiyim örgüt üyelerini sürekli kamuoyu önünde eleştiriyorum. İddianamenin açıkça ihtilaflı olduğum bir isimle, Ergün Poyraz ve diğer örgüt üyeleri arasında bağlantıyı sağladığım iddiası, iddianamenin kendi ciddiyet çizgilerini bile zorlayan bir safsatadır. Ergün Poyraz ile tanışıklığım-ki bir kokteylde, patrikhanedeki bir kokteylde ayaküstü konuşmak ve sonrasında ki orda bana kendisi kitabının basımı ile ilgili İstanbul da bir yayınevi arıyordu, benimde yayınevi tanıdıklarım var bu konuda yardımcı olup olamayacağımı sordu bende normal beşeri bir ilişki çerçevesinde bakayım dedim. Bana kitabının cd de bir kopyasını verdi, bununla ilgili tanışıklığım ve daha sonra kendisi kitabını bastıracak başka bir yayınevi buldu. Beni telefonla aradı sağol dedi ben başka bir yayınevi buldum onlarla yola davam edeceğim dedi. Hayhay, dedi. Bu telefon görüşmesi, bir de Karaköy de bir börekçide karışlaşmamız orada gündeme dair sohbetimiz dışında hiçbir karşılaşmam olmadı. Ve daha da önemlisi, benim Ergün poyraz ile diğer bu iki üye arasında irtibatı sağladığımı iddia eden iddianame, Osman Yıldız ve Hayrullah Mahmut Özgür ile tanışıklığım ile Ergün poyraz ile tanışıklığımın tamamen farklı döneme denk geldiğini, göz ardı etmektedir. Yani ben İsmail Yıldız ve Hayrullah Mahmut özgür ile yollarımı ayırdım, sanırım tarihler konusunda hafızam zayıf, ama sanırım bir sene sonra idi, Ergün poyraz o sınırla tanışıklığımın gerçekleşmesi. Ve ben bunu kanıtlamak adına avukatım aracılığı ile mahkemenize, 01 Eylül 2008 tarihli dilekçe ile başvurdum ve dedim ki, İsmail Yıldız ve Ergün Poyraz ile olan iletişim kayıtlarının kopyasını talep ettim. Talebimiz sonuçlandığında ve İletişim kayıtları incelendiğinde, Ergün Poyraz, Hayrullah Mahmut ve İsmail Yıldız arasında irtibata ilişkin bir iletişim trafiği olmadığı açıkça görülecektir. Dediğim gibi iletişim ve tanışıklık tarihleri bile tutmamaktadır. Böyle bir bağlantı olmadığı da açıkça ortaya çıkacaktır. Keza; iddianame, suç isnadı ile iftira atmak arasındaki o çok önemli çizgiyi muğlâklaştıran bir üslupla, hiçbir somut delil sunmadan, bu şahıslarla örgütün diğer elemanları arasında irtibatı sağladığımı iddia etmektedir ki kesinlikle reddediyorum. Diğer kişilerle ilişkilerime gelirsek; Kuddusi Okkır’ı hayatımda tanımadım, karşılaşmadım. Ama maalesef hayat çizgilerimiz ilginç bir şekilde kesişti iddianamede ölen Kuddusi Okkır diyor, katılmıyorum öldürülen Kuddusi Okkır ın boşalttığı yatakta Tekirdağ cezaevinde ben kaldım. Rahmetli olmasından sonra onunla ilgili onun bakımını üstlenen insanların hikayesini dinledim. Asuman Özdemir’le iki kez ya da üç kez yine rakamlar konusunda çok hassas savcılarımız hani yanıltmış olmayayım, iki kez ya da üç kez bir cafe’de , Kadıköy de epsilon cafe var , sohbet ettim. Bir kaç kez telefonlaştım ve e-posta yazışması yaptım. Bunların içeriği örgütsel iletişim değil, iki araştırmacı yazarın gündeme dair bilgi ve görüş paylaşımı olup, hiçbir hiyerarşik bağlantı yoktur. Fakat ilginçtir burada ayrıntılandırmam lazım, Asuman Özdemir ki ben bunu ilk göz altına alınmam sırasında emniyette farkına vardım. Asuman Özdemir in benimle yaptığı görüşmeyi içine yalan yanlış bilgilerle doldurup e-posta yoluyla daha önce tanımadığım, burada tanıştığım Gazi Güder’e, Gazi Güder’de Kuddusi Okkır’a göndermiş ve bu yazışma dediğim gibi kendi aramızdaki sohbetin doğru olan kısmı var, fakat araya yanlış bilgiler sokulmuş, bu yazışma karşıma emniyette çıktı, dediler ki bak Asuman Özdemir seninle ilgili böyle bir ifade verdi dediler. Ben de dedim ki sayın amirim buradaki ifadenin şu kısmı doğru, bu kısmı yanlış, dediler ki kadıncağız ağlaya ağlaya iade verdi. İsterseniz dedim bende ağlayayım iddiamın doğruluğunu kanıtlamak adına. Ama bunlar yanlış dedim. Sonuçta bu yalan yanlış ifadeler tutuklanma gerekçelerimden bir tanesi idi. Ben oy yüzden Asuman Özdemir burada olsa idi, sorulmasını isteyecektim. Benle ile yaptığı sohbetlerin içeriğini çarpıtarak benim bilgim dâhilinde ve benim talimatım ile mi Gazi Güder e yollamış, bunu öğrenmek isterdim. İkincisi, Medyaya yansıyan demeçlerinde ki, savunmanın ekinde bunu verdim medyaya yansıyan demeçlerinden bir tanesini, Emniyet’teki ifadesini psikolojik baskı altında bilmeden imzaladığını söyledi. acaba Asuman Özdemir bu benle yaptığını iddia ettiği görüşmedeki yanlış bilgiler içeren ifadesini bu gün hala kabul ediyor mu? benim için şundan önemli eğer bu ifadeyi kabul ediyorsa kendisi hakkında iftira suçlaması ile suç duyurusunda bulunacağım, yok eğer kabul etmiyorsa onun söylediği gibi psikolojik baskı altında bu ifade alındığı için ve bu ifadeyi de savcılık makamı ciddiye aldıysa, o zaman ben de bu hukuksuz uygulamayı yapan görevlilerin tespitini isteyeceğim, ve savcı Zekeriya Öz dahil diğer görevliler hakkında başka bir hukuk süreci başlatacağım. Gazi Güder ile ilk defa burada karşılaştım. Daha önce hiçbir iletişimim olmadı. Mehmet Zekeriya Öztürk ile de kısa süren bir arkadaşlık ilişkim oldu. . O da yine kavgalı bir şekilde sona erdi. Mehmet Zekeriya Öztürk Siyaset ve stratejisi konularında yazılar yazan bir yazar, ben de internette kendi çapımda yazılar yazan ve site yöneticiliği yapan bir kişiyim, ara sıra gündem üzerinde sohbet etmek üzere buluşurduk, Kadıköy de bir cafe de, onun da yolu üzerinde benim de, yolum üzerinde fakat ilerde daha ayrıntılandıracağım, Danıştay cinayeti sonrasında yaşadığımız bir röportaj talebi ile ilgili yaşadığımız anlaşmazlık üzerine yollarımızı ayırdık . kendisi benden ki bunun ayrıntısını iddianame ekinde yer alan Muzaffer Tekin intihar etmeden bir gece önce bir gece Sonra” başlıklı yazımda ayrıntılarını veriyorum. Muzaffer Tekin ile bir röportaj talebinde bulundu, ben bunu gazetecilik ilkelerim açısından hukuki ve etik açıdan doğru bulmadım. Reddettim. Buna dayalı bir tartışma yaşadık. Ayrıldık zaten o gecede siteden köşesini kaldırdık onun talebi üzerine. Bu şekilde ihtilaflı bir şekilde ayrıldık. Ve ondan sonra hiçbir şekilde iletişimim olmadı. Zekeriya Öztürk ile iletişimimin olduğu dönemde ne Ergun Poyraz, ne İsmail Yıldız, ne de Hayrullah Mahmut Özgür ile aralarındaki irtibatı sağlamadım. Esasen zaten bu İddianamede bu konuda hiçbir delil ortaya konmamıştır. İddia at tutmazsa izi kalır mantığı burada da geçerli. Oktay Yıldırım ile olan arkadaşlık ilişkimin ayrıntıları da sizlere ileteceğim, fakat görevde olduğu dönemde ülkesi adına yaptığı hizmetlerden dolayı saygı duyduğum, kalemi güçlü olduğu için de sitemde köşe verdiğim Oktay Yıldırım ile arkadaşlık ilişkimin hiçbir örgütsel niteliği yoktur. Ben Oktay Yıldırım’ın suç niteliği taşıyan hiçbir hareketine, eylemine, yazısına tanık olmadım, yardım veya yataklık yapmadım. Oktay Yıldırım’ın sitemde yayımlanan yazılarında tek bir suç unsuru bulunamayacağı gibi, aramızdaki iletişimde de herhangi bir suç öğesi yoktur. Bana emniyette sordular, dediler ki Oktay Yıldırım la ilgili bize bildiklerini anlat dediler, ben zaten bildiklerimi anlatmıştım. Dedim ki siz Oktay Yıldırımla ilgili benim bildiklerime ihtiyaç duyuyorsanız, demek ki elinizde kanıt yok. elinizde kanıt varsa suç işlediğine dair benim bildiklerime ihtiyacınız yok. hangisi amir bey dedim. Ben bildiklerimi aynen tanıdığım Oktay Yıldırım ı anlattım. Arkadaşlık ilişkimi anlattım. Fakat hiçbir şekilde dediğim gibi kendisinin suç niteliği taşıyan bir hareketine ne şahit oldum, ne yardım, ne de yataklık yaptım. İnsanların arkadaşlık ilişkilerinin hiçbir somut delile dayanmadan örgütsel ilişki boyutuna taşınmasını makul gören zihniyet Ergenekon şüphelileri ile düzenli olarak sohbet eden bakanları, birleşmiş milletlerin terör finansörü listesine aldığı Yasin El Kadı’ya kefil olan Başbakanları da bir gün “terörist” olarak damgalar böyle giderse. Ayrıca dediğim gibi somut bir delil de bu insanlarla aramdaki iletişimin örgütsel olduğuna dair bir somut delil de bulunmamakta. Aramızdaki telefon konuşmalarının zamanlaması da bunu kanıtlayacaktır. mahkemenizden iddianamenin soyut ve mesnetsiz suçlamalarının ötesine geçerek; Aynı hücrede bulunduğum iddia edilen şahıslarla aramdaki iletişimin zamanlaması ve içeriğini, Örgütsel ve hiyerarşik bir ilişki içerisinde olmam gereken şahıslarla açıkça ihtilaf içinde bulunduğum ve kamuoyunda kendilerine karşı açıkça tavır aldığım gerçeğini, Arkadaşlık ilişkilerinin tek başına örgütsel ilişkinin kanıtı olamayacağını ve anayasamız, yasalarımız ve uluslararası hukuk normlarının tespit ettiği suçun şahsiliği ilkesini göz önüne almanızı istiyorum. Bir de önemsiz bir ayrıntı gibi gözükebilir ama ilginç bir detay var, iddianame sayfa 330 da diyor ki; Ergenekon eleman profilini anlatıyor, bu eleman profilini şöyle tarif etmiş iddianame, Ergenekon bünyesinde yurt dışında eğitim görmüş personel bulundurulmaması zorunluluğu vardır diyor, efendim savcılar benim eğitimimi gereği kadar inceleyememiş, ben Amerika da ekonomi eğitimi gördüm, dolayısıyla iddianameni kendi tezine göre zaten benim bu örgüt bünyesinde bulundurulmama zorunluluğum var. Bunu da ayrıca ek kanıt olarak dikkatinize sunuyorum.
Bu arada sanıkların sorgu ve savunmaları alındı sırada tutuklu sanık Adnan Akfırat ın ve Sevgi Erenerol un geldiği, tutuksuz sanıklardan Faruk Turgut ;Mahmut Öztürk, Murat Özkan ın da geldiği, ayrıca katılan şebnem Korur Fincancı vekilleri Av. Ali Koç ve Av. Hafize Çobanoğlu ile diğer bir kısım sanıklar müdafileri Av. Özcan Yüksel, Av. Taner Kozanoğlu, Av. Cengiz Kunter, Av. Kemal ökke, Av. Alper Yarımbıyık ın da geldikleri görülmekle huzurdaki yerlerine alındı. Bu arada sanık Rasim Görüm vekili Av. Önder Aktosun un da geldiği görülmekle huzurdaki yerine alındı.
Duruşmaya saat 13:30 a kadar ara verildi.
Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.
Tutuklu sanıklardan Selim Akkurt ve Murat Çağlar ın rahatsızlıkları sebebiyle salondan ayrıldıkları anlaşıldı.
Sanık Halil Behiç Gürcan sorgu ve savunmasına devamla.
Sanık Halil Behiç Gürcan savunmasının devamında: bir sistematik içerisinde neden bu örgütün bu iddianamede tarif edilmeye çalışılan örgütün ideolojisi ile alakam olmadığını ve en son olarak da neden hiyerarşisinde yer almadığımı anlatıyordum. Ve son olarak düştüğüm not şu idi. Tekrarlama gereğini duyuyorum, iddianame sayfa 330 da şöyle diyor. Ergenekon eleman profili olarak ergnekon bünyesine yurt dışında eğitim görmüş personel bulundurulmaması zorunluluğu vardır. bunun altını çiziyorum, savcılarımız keşke beni biraz daha ayrıntılı araştırsaydı. Yurt dışı eğitimi aldığımı göreceklerdi. Ve kendi iddianameleri ile çelişkili konuma düşmeyeceklerdi. Bir örgüte üye olmadığınızı kanıtlamanın son ayağı, örgütün eylemleri içindeki yeriniz nedir, kamu vicdanı ve nezdinizde bunu kanıtlamak zorundayım. İddianame okunduğunda, Ergenekon terör örgütü olduğu iddia edilen yapının ana eylemleri olarak Danıştay Cinayeti ve Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan bombalar gösterilmektedir. Fakat Şahsımın, İddianame ve eklerinde bulabileceğiniz “Gladyo’ya Mektuplar-2” , Bunlar Reklam Kokan Hareketler ve Gladyo’ya Mektuplar lll - Lobi Kurmuşsun Hayırlı Olsun başlıklı yazılar ayrıca gladyo mektuplar kitabım incelendiğinde, Cumhuriyet Gazetesi bombalamaları ve Danıştay saldırılarını bizzat bu örgüt ile ilişkilendirdiğim ve bu yapılanmaya karşı açıkça tavır aldığım görülecektir. ilginçtir ki İddianameye konu olan eylemlerle bizzat ilişkilendirdiğim bir örgütün üyesi olmakla suçlanıyorum. Keza İnternet sitem incelenseydi, karşınızda şüphelinin sadece aleyhine değil lehine delilleri de toplanmaya çalışan bir zihniyet olsa idi, bu ve benzeri diğer eylemlere karşı da diğer yazılar da açıkça görülecektir. ki iddia sahipleri, şahsımın bu eylemleri öven, perdeleyen, hedef saptıran tek bir yazısını gösterememiştir. Dünyada üyesi olduğu terör örgütünün eylemleri sonrasında, bu eylemleri bizzat kendi örgütü ile bağdaştırıp örgütünü hedef gösteren bir terör örgütü üyesi var mı dır. ? ben dünyanın en salak terör örgütü üyesi mi yim, Ergenekon dünyanın en salak terör örgütü mü? Keza bu çerçevede dikkate almam gereken bir diğer tanım var hukukumuzda. Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanununda diyor ki, “araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli” ibaresi var. Savcılarımızın kalemi veya klavyeyi suç unsuru olarak lanse edecek kadar ileriye gideceklerini zannetmediğimden, dedim ki acaba bu bana nasıl bağlantılandırılmış olabilir. Hatırlayacağınız üzere, hukuki değerlendirme bölümünde sayfa 623 te terör örgütünün medya ve strateji bölümünde görevli bir üyesi olmakla suçlanıyorum. Daha önce de tekrarlamıştım. Ergenekon terör örgütünün böyle bir bölümü yok. fakat yine de ben tek kişilik bir bölümün tek kişilik üyesi olarak. Dedim ki araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli tanımı benim üzerime nasıl yapışmış olabilir. Delilleri inceledim. Bu tanımla aramdaki bağı kurabilecek tek bir unsur var, bir USB diskte bulunmuş bir bomba şeması. Açıkçası itiraf etmeliyim, dışardan bakıldığında evet işte bulduk bu adam terör örgütü üyesi dedirtecek cinsten bir kanıt olarak, bir delil olarak değerlendirilebilir. Ama sadece ve sadece o delile bakıp benle ilgili diğer lehte unsurları dikkate almazsınız. Yani savcılık görevini gereği gibi yerine getirmezseniz, evet bu dışardan bakıldığında beni töhmet altında bırakacak bir unsur olarak görülebilir. Fakat efendim, savcının huzurunda da açıkladığım fakat dikkate alınmadığı üzere, bu delilin aleyhimde gözüken bu delilin aslında lehimde bir açıklaması var, ki şunu tekrar vurgulamak istiyorum, çağdaş demokrasilerde bir araştırmacı gazetenin evinde ele geçen belgeler tek başlarına bir delil bir niyet beyanı olarak algılanmayacak olsalar da ben yine bu iddianameyi kaleme alanların temsil ettiği noktadan yola çıkarak, size bu bomba şemasının açıklamasını yapacağım, Kasım 2002 tarihinde yöneticiliğini yaptığım bir proje çerçevesinde Ankara Emniyet Müdürlüğü’nden bir grup polisi ABD’de bilgisayar kriminolojisi eğitimine götürdüm. Bilgisayar kriminolojisi eğitiminin temel unsurlarından birisi, artık birçok kişiye de vakıf olduğu üzere en temel unsurlarından bir tanesi bilgisayardaki silinmiş dosyaların kurtarılması üzerinedir. Siz pek internetle veya bilgisayarla aram yok dediniz ona dayanarak biraz ayrıntılı açıklayacağım, bir bilgisayarda bir dosyayı sildiğinizde, sizin ekranınızda görüntüde silinmiş görünse de, ama aslında arka planda hard disk teki yerini korur. İşletim sistemi nezdinde o hala silinmemiştir. Ta ki hard disk teki o yuvarlak disk denilen unsurlardan oluşur, hard diskteki noktası üzerine başka bir veri yazılana dek. Bu proje çerçevesinde Ankara emniyet müdürlüğünden bir grup polis arkadaşla birlikte 2002 Kasımın da Amerika’ ya gittik, Bilgisayar kriminolojisi alanında dünyadaki sayılı firmalardan bir tanesi ki bunların bir encase isimli bir yazılımı var yine standart bir yazılımdır. Guidance firmasının kursuna katıldık. Bu firma tarafından bize hem bir eşantiyon hediye babından, hem de orda gördüğümüz eğitimin bir pratiği bağlamında bir bir USB disk hediye edildi. Ve denildi ki arkadaşlar dediler, varsayalım ki bir teröristin evinde bu usb diski ele geçirdiniz, ama hukuki olarak delil kapsamında incelemeniz lazım. Çünkü bilgisayar kriminolojisinde çok standart uluslar arası hukuk tarafından norm kabul edilen belli prosedürler var. Bilgisayarı kapatmanın bile bir prosedürü var, eğer o prosedüre uymadan bilgisayarı kapatıp ondan sonra o bilgisayarı delil olarak koyarsanız, uluslar arası hukuk normlarına ve hatta bizim hukukumuza göre geçerli değil. Bu hukuk normları ile beraber bunun teknik eğitimini aldık ve dediler ki bize bu disk içinde bir teröristin evinde ele geçirdiniz, silinmiş dosyalar var bunları bulun ve hukuki delil kapsamında kayda geçirin, bu USB silinmiş diskteki dosya bombası , o bomba dosyasıdır, yani benim bir antiterör eğitim çerçevesinde aldığım eğitimin göstergesidir o bomba, beni terörist yapmaz. Aksine anti terör eğitimi aldığımı gösterir, bilgisayar kriminilojisi alanında. USB diski ile ilgili ayrıntılı teknik raporu incelediğinde, söz konusu diskin uzun süredir kullanılmadığı görülecektir. Ayrıca bu eğitim sırasında aldığım sertifikada Ek-6’da delil olarak dikkatinize sunulmuştur. Bu olayı ayrıntılandıracağım ilerde. Fakat bunun da örgütsel bir bomba merakı ile uzaktan yakından olmadığı aşikardır. ne yazık ki şu anda huzurunuzda anlattığım olayı, bizzat savcı beye de anlatmama rağmen hiçbir şekilde dikkate alınmamıştır. Sizin de çok iyi bildiğiniz üzere, Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı ile de sabit olduğu üzere ,“Ceza hukukunda kural, savunmanın ispatlanması değil, savunmanın aksinin ispatlanmasıdır ve yine Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 6/79-108 nolu kararına göre, bir savcı gerçeğe ulaşmada mantık yolunu izlemekle yükümlüdür. Ve gerçek şöyle tanımlanmaktadır Yargıtay tarafından akla uygun ve realist, olayın bütünü veya bir parçasını temsil eden kanıtların bir bütün olarak değerlendirilmesiyle ortaya çıkar. Yoksa bir takım varsayımlara dayanılarak sonuca ulaşılması, ceza yargılamasının sonucuna kesinlikle aykırıdır.”diyor Yargıtay. burada bırakın bir delilin bir bütün olarak değerlendirmesini, çünkü demin de arz ettiğim üzere bir USB disk tek başına ele alındığında insana evet işte teröristi yakaladık dedirtiyor, fakat önüyle ve arkasıyla incelendiğinde yakaladığınız insanın terörist değil anti terörist eğitimi alan bir uzman olduğunu görüyorsunuz. Bırakın bir bütün olarak değerlendirilmesini bu delilin, birtakım varsayım bile yoktur. Bazı noktalarda safsataya dayandırılarak hakkımda terörist suçlaması yapılmıştır. Hukuk her şeyden önce mantık karinesi üzerine oturtulması gereken bir abidedir. Hukuk içtihatımızda bunun altı gerçeğe ulaşmada mantık yolunun izlenmesi gerekir” ifadesi ile çizilmiştir. anayasamız yasalarımız, ve yargı ictihatımızla açıkça ortaya konulan hiçbir ilke gözetilmeden iddia at tutmazsa izi kalır mantığı ile kaleme alınan bu suçlamaların terör örgütü üyeliği suçlamasını reddediyorum . Kabul etmiyorum. Şimdi hukuksal değerlendirme bölümünde tek tek hakkımdaki suçlamalara cevap vereceğim, ayrıntılandıracağım. Fakat bu aşamada CMK 201 e göre, sanığın savcıya soru sorması ile ilgili bir zamanlama ile ilgili bir kısıt yok benim bildiğim kadarı ile bu aşamada aslında sayın savcımıza Mehmet Pekgüzel e birkaç sorum olacak izin verirseniz. Çünkü bu sorulara vereceği cevap benim bundan sonraki savunmamı etkileyecek cinsten cevaplar. Bilmiyorum bu konudaki teamülünüz nedir, devam mı edeyim, dedi.




Mahkeme Başkanı : Devam edin, dedi.
Sanık Behiç Gürcihan Savunmasının devamında:
Peki o zaman sayın savcım bunu dinlesin, ilerde çünkü en azından savunmam sonunda soracağım, keşke daha önce dinleseydi, ama şimdi dinlesin, benim bildiğim kadarıyla sayın savcımız benden daha dindar bir insan, ben kendimce günahları olan bir adamım, yalnız sınırlı okumamla şunu biliyorum ki, en büyük günah kul hakkı yemek. Ve kendimce Ahiret te bir B planı olarak kul hakkı yememeye çalışıyorum, en azından bazen kendi hakkımdan feragat etme pahasına, sormama izin verseydiniz, savcımıza üç tane anekdot soracaktım. Savcı Zekeriya Öz, bir yandan dürümünü yeyip, bir yandan beni sorgulamasını bitirdikten sonra yoruldu sanırım, sayın Pekgüzel e devretti ifadeyi ve kendisi ile ile üç tane anekdot paylaştık, daha doğrusu 2 tane paylaştık,3. sü daha sonra kendisine ait. O yüzden bunları ilerde cevaplarken, şu anda cevaplamayacaksınız da, en azından Şeytanın gölgesinden birkaç adım uzaklaşıp cevaplamanızı istiyorum. birinci anekdot şu, benim önüme suç unsuru olarak 2023 100. yıl mutabakat metni konuldu. Bu mutabakat metnini özenle incelerseniz de göreceksiniz, iki sayfalık cumhuriyetin 100. yılında ülkemiz nasıl daha kalkınmış, nasıl daha çağdaş, dünyanın ilk yedi ülkesi arasında yer alacak bir olur. Bunu dile getiren eğitim kültür, teknoloji alanında hedefler sıralayan, ve adı üzerinde de bir toplumsal uzlaşma arayan bir toplumsal mutabakat metni olarak benim 98 yılında cumhuriyetimizin 75.yılında kaleme aldığım, internette de açtığım, imzaya açtığım bir metin, savcımız bunu benim önüme suç unsuru olarak koydu. Okuduk beraber anlattım ne kastettiğimi, şöyle bir ifade kullandı, tabi bire bir aktaramam ama mealen, aslında ben de bunun altına imza atarım. Bu fikirlere ben de katılıyorum dedi. Bu birinci anekdot. Sonra ikinci bir anekdot, savcımız bana bir tape okudu, artık öğrendiğimiz üzere bir telefon konuşması kaydı. Bu tapede ben bir arkadaşıma, şu Tevhide Küçük ile bir bağlantıya geç, bana onun numarası lazım, mealinde laflar söylüyorum. Kim bu Tevhide Küçük dedi bana, ilk başta aklıma gelmedi, biraz açar mısınız dedim, hatırlamak babında açtı, hatırladım, Tevhide Küçük bir türbanlı genç kızımızın ismi, belki hatırlarsınız, o dönem bir yerde bir kompozisyon yarışmasında Mustafa Kemal Atatürk ün ne kadar büyük bir öğretmen olduğunu anlatan bir kompozisyon yazmış, bu kompozisyonla birincilik kazanmış, ödülünü almak üzere kürsüye çıkmış, fakat kendine Kemalist , Atatürkçü diyen bazı işgüzarlar tarafından sırf türbanlı olduğu için kürsüden indirilmiş, bende buna tepki koydum ve arkadaşımla bağlantıya geçip dedim ki , Şu Tevhide Küçük ü bul , o kompozisyonu bana yollasın, ben o kompozisyonu yayınlayacağım, artı o kıza sitemde bir tane köşe açacağım dedim. Ben bu konuda yine siyasi referansımı size aktarmak zorundayım. Yakın Çevremle ters düşme pahasına türbandan yana tavır koymuş bir insanım. Neden derseniz, cumhuriyet in kurumlarında okumak için gelen bir kızı kapıdan çevirmenin onu tarikatların kucağına itmek olduğunu, onu kocasına bağımlı olacağı bir tahakküm düzeninin kucağına itmek olduğunu çok iyi biliyorum, ayrıca cenazelerde bağrımıza bastığımız şehit analarımızın aynı oğullarının yemin törenlerinde içeriye alınmaması bana açıkçası koyuyor. Buna çok üzülüyorum, o yüzden ben bugüne kadar, türbandan yana tavır koydum, yakın çevremle ters düşme pahasına. Ve burada da bu konuşmada yine türbanlı bir genç kızımızın hakkını korumak adına yaptığım bir konuşmaydı. Fakat ilginç bir ayrıntı var, bu kızın adı Tevhide Küçük değil, bu kızın adı soyadı daha doğrusu, Tevhide Kütük, fakat yine hakkımda suçlama sırf Veli Küçük ile bir bağlantı kurabilmek adına, tevhide Kütüğün soyadı, bir harf oynaması ile Karşıma Tevhide Küçük olarak sunuldu. Ve ben bunu açıkçası çok yadırgadım, çünkü bu iddianame tanıdığımın tanıdığı, furyası içinde herkesi birbirine bağlarken bu kadar küçük lebileceklerini düşünmedim. O yüzden izin verseydiniz soracaktım, savcımız benden daha dindar bir insan olarak sırf Veli Küçük ile küçük te olsa bir ağ kurabilmek için türbanlı bir genç kızımıza yönelik gösterdiğim hassasiyete dair bir gerçeği çarptırarak önüme koydu. Efendim, diğer bir anekdot, buna ben şahit değilim, buna kendisi ve ümit Sayın arasında geçen bir anekdot, burada sanıklardan biri olarak bulunuyor Ümit Sayın, ümit sayın ile aramızda bir ihtilaf yaşadık, üç beş bin kişinin okuduğu bir sitede yaşanan bir ihtilaf nedense bu ihtilaf çok ilginç bir şekilde hürriyet in, Türkiye nin en büyük gazetesinin manşetine haber oldu, bunun ayrıntısının anlatacağım, fakat önemli olan ümit sayın bu ihtilaf çerçevesinde bana bir dava açtı, onu tehdit ettiğimi, ona iftiralar attığımı, anlatacağım ayrıntısını davasını kaybetti. 11 Mayıs 2008 tarihinde, bu davayı kaybetti, Kadıköy Asliye Ceza da ayrıntıları dosyamda var. Bu davayı kaybetmesinden bir hafta yada on gün sonra 23 mayısta sanırım , sayın Pekgüzel Ümit Sayın ı huzura çağırıyor, Ümit Sayın da zaten baştan niyetli, benim hakkımda yalan ve iftiralarla dolu bir ifade veriyor, ve bu ifadeyi bana açtığı davayı kaybetmesinin hemen ertesinde veriyor, bunu yine savcılarımıza açıkladım. Dedim ki efendim, bakın önce o ifadenin yalan olduğunu kanıtları ile ortaya koydum, artı dedim, benimle ihtilafını kaybetmiş bir insanın ifadesine beni yeniden göz altına almak için kullanıyorsunuz, bu ek ve yeterli delil sayılmaz hukukumuza göre, lütfen bunu göz önüne almayın dedim. Fakat sonra bu ifade benim yeniden tutuklanmam için gerekçe olarak gösterildi. Zamanı gelince soracağım, yine şeytanın gölgesinden birkaç adım uzaklaşarak cevaplamasını isteyeceğim, Ümit sayın ile neyin pazarlığını yaptınız, niye böyle iftira dolu bir ek ifadeye ihtiyaç duydunuz.? Sayın başkan, sayın savcım Nice der ki, bir uçuruma çok fazla bakarsanız, oda size bakmaya başlar. Şahsım adına çok rahat söyleyebilirim ki , ki benim yaşadıklarım aslında burada birçok insanın yaşadıkları yanında devede kulak kalır. Velev ki ümit sayın ın o iftiralarının doğru metni doğru olsun . velev ki ben Ergenekon un kilit adamı olayım, velev ki ben her şeyi bileyim , velev ki benim dışarıda olmam akla mantığa aykırı olsun, efendim, bana karşı o kadar hukuksuz o kadar gayri meşru yöntemler kullandılar ki, bunu yaparken peşinde olduklarını iddia ettikleri zihniyetin bizzat kendisi oldular. velev ki ben Ergenekon un kilit adamı olayım, ve siz olağanüstü yetkilerle donatılmış bir savcı olarak , haydi bir parmak işareti ile beni burada yok edin, hatta buradaki bütün herkesi yok edin, bunu yapsanız dahi, ofisinize geri döndüğünüzde bir bakmışsınız ki Ergenekon siz olmuşsunuz. Neden derseniz, bu zihniyete karşı savaştığınızı iddia ederken öyle yöntemler kullandınız ki, beraber çalıştığınız kolluk kuvvetlerinin birbirlerine mafya dizilerinden apartma kot adlarla hitap ettiğini göreceksiniz. Geri döndüğünüzde, bizi yok ettikten sonra. Sağınıza bakacaksınız. Yan masanıza bir meslektaşınız oturuyor olacak. Ve o meslektaşınız saygılarımla ifadesini ast üst ilişkisinin kanıtı olarak iddianameye sokan bir zihniyeti temsil edecek. Sizin mesleğiniz adına, gazetenizi açacaksınız, hangi gazeteyi okuyorsanız, örgütün finansörü olduğu iddia edilen şahsın cenazesinin orda toplanan gazetecilerden toplanan paralarla ancak memleketine getirebildiğini okuyacaksınız. Ve bütün bunlardan bunalıp sokağa çıkacaksınız sayın savcım, birbiri ile telefonda konuşmakta korkan, nişanlısına bile bir gün bir savcı çıkarda özel konuşmalarımı ona buna deşifre eder diye telefonda seni seviyorum diyemeyen ve manşetlerle afişe edilen ve Ergenekon cu diye yaftalanırım diye en yakın arkadaşlarına uzaklaşan korkak bir toplum yarattığınızı göreceksiniz. İşte o zaman sayın savcım bir bakmışsınız ki, Ergenekon u yok etmemişsiniz, Ergenekon bizzat siz olmuşsunuz. Sizin Nice nin sözünü hatırlatmıştım. İsterseniz çehov un bir sözü ile bitireyim, der ki başkalarının günahları ile aziz olunmaz. Fakat öyle görünüyor ki sayın savcım, benim gibi bir günahkar bile sizin gibi bir dindarın günahları üzerinden aziz olacak. Sayın başkan, sayın mahkeme heyeti lütfen, hepinizin canı kulaktan dinlemesini istiyorum beni. Bu güne kadar hukuki değerlendirmem bu noktada hukuki değerlendirmem konusunda tek tek oradaki iddiaları cevaplayacağım. Terör örgütü üyesi suçlaması adı altında bende çıkan belgelerin diğer örgüt belgeleri ile benzeştiği, ana temalardan bir tanesi. Aleyhte delil belge olarak 2023/7 metinleri ki, bu o alanda toplumsal mutabakat metni ön plana çıkartılıyor. bu ortaya konulmuş, lehte delil belge olarak ise, hiçbir şey konulmamış, CMK 162 ye aykırı olarak iddianamede hiçbir belge lehte tanımlanmamış. Halbuki bizzat o metin benim lehimde bir belge ve ek bir lehte bele sunmak istiyorum. Lobi kurmuşsun hayırlı olsun, başlı makalem. Efendim, söz konusu belgeler benim cumhuriyetin 75. yılında kaleme aldığım cumhuriyetin 100. yılına yönelik projeler çalışacak ve dernekleşecek, vakıflaşacak bir sivil toplum kuruluşunun hazırlığına dair belgeler, yine bu belgeleri, internet üzerinden 2023 platformu isimli bir site üzerinden kamuoyuna açmışım, toplumsal mutabakat, yani Ergenekon olduğu iddia edilen yapının yöntemlerinin aksine, bir toplumsal mutabakat olarak kamuoyunun imzasına açmışım. Ergenekon belgeleri ile ne içerik, ne kasıt, ne de yöntem açısından bir benzerliği olmadığı gibi, ilginç ama önemli bir ayrıntı, buradaki kök belgeler 1999 yılında kaleme alınmış belgeler olarak gösteriliyor, bendeki çıkan belge 1998 tarihli. buradaki belgeler Ergenekon olduğu iddia edilen belgeler gizli yapılanmalardan gizli istihbarat toplama faaliyetlerinden örtülü psikolojik hareket eylemlerinden söz ederken, gizli ve siyaset devlet dışı bir yapıya işaret ederken bende çıkan 100 yıl 2023 belgeleri tamamen açık gizli operasyonlar değil, toplumsal projeler peşinden koşan bir sivil toplum yapısını tarif etmekte. Ve bu metnini incelediğinizde 2023 toplumsal mutabakat metnine, ek bir tam metni var bunun bu gün, bizzat AKP iktidarı tarafından dile getirilen 2023 hedeflerini de içiriyor, eğitim, ekonomi, bilim, teknoloji ve kültür alanlarında topluma hedefler gösteriyor ve bir uzlaşma projesi. İddianamede ilginç bir tanım var, aynen benzeşme kriteri gibi diyor ki, “legal görünümlü Türkiye’ye hizmet etme amaçları gibi görünse de gizli amaçları bizzat Ergenekon terör örgütünün taban kazandıran” şeklinde bir ifade var. Bu tamamen hukuk dışı, asılsız bir niyet okuma olup, savcının öznel algısındaki yanılmadan başka bir şey değildir. Bu da çok kolay bir test yapalım. Ben savcı olayım, savcı bey buraya geçsin ben aynı kriteri kendisine uygulayayım, ve şöyle bir cümle kurabilirim. O zaman bu iddianame ne kadar legal görünümlü, Türkiye de gayri meşru bir yapıyı ortaya çıkarmak hedefini güdüyor gibi gözükse de, uyguladığı yöntemle bu soruşturmayı bizzat çıkmaz sokağa sokarak Ergenekon terör örgütüne bizzat zaman kazandırmaktadır. Şeklinde bir ifade kullanabilirim. öznel algılardan yola çıkacaksak bu ülkede hukuku tesis edemeyiz başkanım. Sayın Hakimler, Türk Ceza Kanunu 26. maddesi, hakkını kullanan kimseye ceza verilemeyeceğini, açıkça beyan ediyor. Anayasa ile garanti altına alınmış siyasi örgütlenme, düşüncelerini yayma hakkını legal ortamlarda kullanan bir vatandaşın; hiçbir şiddet, gizlilik, yasa dışılık unsuru içermeyen, kamuoyuyla açıkça paylaşılmış çalışmalarını; gizli operasyonlardan, suikastlerden, yasadışı finans yöntemlerinden bahseden ve sadece üyeleri arasında gizli sirküle edildiği iddia edilen bir takım belgelerle bağlantılı kılınmasının hiçbir hukuki temeli yoktur. Zaten İddianamede metinlerin “legal” olduğunu kabul edilmektedir. Ama meşhur bir mantık zıplaması ile legal gibi görünse de aslında illegal metinlerdir demeye getirmektedir. Ergenekon belgeleri olarak adlandırılan metinlerdeki yasa dışı yöntemler ve gizli operasyonlar bendeki hiçbir belgede bunlardan söz edilmemektedir. Ayrıca kamuoyuna internet üzerinden açıkça duyurulan ve imzaya açılan bu çalışmanın, Ergenekon tarzı buradaki iddia edilen bir gizli yapılanma ile alakalı olmasının mantıki bir gerekçesi de bulunmamaktadır. İlginç bir şekilde iletişim zincirlerinden söz ediliyor bu metinlerde benim metinlerimde bir iletişim zincirinden söz ediliyor, doğrudur, fakat bu iletişim zinciri bu gün birçok dernekte vakıfta ve hatta şirkette kullanılan merkezi olarak iletişimi kolaylaştıran üyelerin birbirine daha hızlı ulaşması için kullanılan çok basit bir yöntemdir. Bu örgüt yöntemi değildir, bu sosyal hayattan birazcık haberi olan bir insanın sosyal hayatın birçok noktasında rastlayabileceği tarzda iletişim yöntemleridir ve hatta bu gün Turkcell i, vodafone yi, diğer GSM şirketleri bu iletişim zincirlerini kolaylaştıracak alt yapılar sunmaktadır ki, herhangi bir yapı bu bir vakıf olabilir bir şirket olabilir, herkesi birbirini aramak yerine, bu iletişimi kolaylaştıracak ve hızlandıracak teknik alt yapılar sunmaktadır. Bu tarz tamamen makul sosyal hayatın bir gereği olan iletişim zincirlerinin suç unsuru olarak lanse edilmesi meşhur tabirle hayatın olağan akışına aykırıdır. Yasa dışılık tezinin tamamen öznel bir niyet okuma üzerinden tesis ediyor dedim. Eğer bu yönde giderse Türkiye de aralarında başbakan ında bulunduğu milyonlarca vatandaş ve binlerce sivil toplum kuruluşu Cumhuriyetin 100. yılına yönelik bir siyasi hedef peşinde koştukları için Ergenekon terör örgütü ile irtibatlı olmakla suçlanabilirler. Örnek mi 1 Ağustos 2008 tarihinde anıtkabir defterine yazılanlar, ne yazılmış,“Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yıldönümünde ülkemizin dünyanın en büyük ve en güçlü on ülkesi arasında yer alması için tam bir kararlılık içindeyiz” yazılmış, ben ne yazmışım. 100. yıl mutabakat metninde, ülkemizin 100. yılında ilk yedi ülkesi arasında alması için şunları şunları yapmalıyız yazmışım. peki. bir önceki metni kim yazmış, Başbakan Erdoğan yazmış, eğer metinler üzerinden niyet okumanın sınırları bu kadar gevşek ve hukuk dışı normlara göre yapılacaksa, o zaman Mustafa kemal in gençliğe hitabesinden AKP nin seçim bildirgesine kadar her metin bir terör örgütüne taban kazandırma faaliyeti olarak karşımıza çıkabilir. Burada savcıların TCK’nın 2. Maddesine aykırı bir şekilde kanunda açıkça açıkça belirtilmeyen bir suçu yaratmaya çalıştıkları görülecektir. sormak lazım savcılık makamına, Eğer söz konusu belgeler benzeşiyor ve taban kazanma amacı güdüyorsa, Ergenekon’a ait olduğu öne sürülen ve bu metinleri yazdığı iddia edilen şahıslarla aramda neden hiçbir iletişim tespit edilmemiştir? Ve yine başta da dikkat çektim, benim bu 100. yıl metninin yazış tarihim 1998 dir fakat Ergenekon’a ait olduğu iddia edilen kök belgeler 1999 yılında kaleme alınmıştır. Bu aradaki 1 senelik farkın açıklaması nedir? Hiçbir yasadışı ve gizli toplumsal huzuru bozucu faaliyete gönderme yapmayan bir sivil topluk çalışmasının ne içerik ne kasıt, ne yöntem, ne de yazılış tarihi itibariyle bu belgelerle alakası olmadığı açıktır. Bu atılı suçu kabul etmiyorum. Yine bir diğer suç unsuru olarak karşınıza getirilen belge 2023 Sunum başlıklı belge ve yeni milis Raporu, yine CMK 162 ye aykırı olarak iddianamede hiçbir delil lehte olarak tanımlanmamış, ama ben aleyhimde sunulan metinlerin aslında lehte olduğunu huzurunuzda belirtmek istiyorum. Yeni milis Raporu, yine tarihler konusunda şaşırabilirim, ama 2002–2003 yılında kaleme alınmış ve alt başlığı “Kanın son damlasından önce beynin son hücresine kadar” olan bir makaledir. Bu makale özetle, Türkiye’deki milliyetçilik vatanseverlik dalgasının, birilerince gayrı meşru zeminlere çekilebileceği uyarısında bulunmaktadır. ; yani ta 2002 yılında bu uyarıyı yapmaktadır. Ve demektedir ki, aynen söylüyorum, “ülkesi için kurşun atan mafya-çete tiplemelerinin kahramanlaştırıldığı bir medya ortamının da katkısıyla gayrı meşru oluşumların kurgulanacağı, buna karşılık her Türk vatandaşının bilinçlenerek ülkesi adına daha uzun vadeli, meşrû ve akla dayalı yöntemlerle mücadele etmesi, bu tarz tuzaklara düşmemesi gerektiği yazıyorum, ben bu rapor bünyesinde. Yani bu soruşturma başlamadan beş sene önce savcı beyin in Gladyo yu İtalyan ayakkabı markası zannettiği günlerde, ben toplumu bu yapılara karşı uyarmakla meşgulüm. Yeni milis makalesi buradaki mantığı baz alırsak bir “Ergenekon belgesi” değil, bir anti Ergenekon belgesidir. Ve Ergenekon soruşturmasının aydınlatmaya çalıştığı bir döneme ve tuzaklara dair aydın insanları uyaran bir çalışmadır. Ve bu belgede ne kadar menem gizli bir örgüt üyesiyim ki ben bilgisayarımda çıkan diğer belgeler gibi, internet üzerinden açıkça kamuoyuna duyurulmuş ve konu ile ilgili olarak yayımlanmış “Gladyo’ya Mektuplar” adlı kitabımda yer vermişimdir. Bu belgede Ergenekon terör örgütüne ait olduğu iddia edilen belgelerde sözü geçen gayrı meşru yapılara ve yöntemlere karşı vatandaşlar uyarılmaktadır. Bir bölüm okumak istiyorum, uzatmamak için önünüzde var zaten, bir bölüm okumak istiyorum yeni milisten, “Ortalık; kapı kapı dolaşıp, “ülkeyi kurtarmak için zemin yoklayan” ve bunu yaparken, kimin hangi yeme nasıl atladığını ölçerek, bir “milisleşme eğilimi haritası” çıkaranlarla dolu. Tehlike işte bu noktada alarm sinyali veriyor.” Ne yapmışız. Ta altı sene önce bu soruşturmanın aydınlatmaya çalıştığı döneme dair hareketlenmeyi uyarmışız toplumu. İkincisi, “Son zamanlarda yaşanan “vatan kurtarma” sohbetlerinin ulaştığı noktayı ve ülke adına kaygı duyan vatanperverlerin “bir şeyler yapma” telaşını gözlemlerken; aynı zamanda güvendikleri dağlar tarafından ortada bırakılan bu kişilerin kurtlar vadisindeki çakalların nasıl iştahını kabarttığını da gözlemlemek mümkün. incelediğinizde bu bir terör örgütü olarak Ergenekon belgeleri ile benzeşen değil, aynı ruha bile sahip olması mümkün değil, aksine ta altı sene öncesinden toplumu bu tür eğilimlere karşı uyaran bir metin “2023 Sunum” başlıklı metin, yine 1998 yılında Cumhuriyetin 100. yılına yönelik bir sivil toplum örgütlenmesi maksadıyla kaleme aldığım, fakat atıl duruma düşen düşüncelerimi 2005 yılında tekrar canlandırmak amacıyla kamuoyuna açık bir şekilde Taksim’de gerçekleştirdiğim ve kendi cebimden finanse ettiğim, iki toplantı sırasında yaptığım sunumlardır. Bu toplantılar, yöneticisi olduğum Açık İstihbarat sitesinden de açıkça kamuoyuna duyurulan, tamamen yasal toplantılardır. Bu toplantılarda yapılan sunumlarda, 2023 Platformu, gerçekleştirilmek istenen projelerle birlikte anlatılmış ve bu sunum yine internetten kamuoyuna duyurulmuştur. İncelediğinizde projeleri göreceksiniz. Hukuk ve teknoloji alanında projeler dahil. Söz konusu sunumda, yine söz konusu sunumda yine hiçbir yasadışı eylem ve yöntemden bahsedilmediği gibi en önemli projelerden birisi, insanların haklarının hukuk çerçevesinde aranmasını hedefleyen bir hukuk projesidir.Bütün bunların, “benzeşiyor” mantığı ile tamamen öznel algıya dayanan hukuk dışı bir niyet okuma ile bir terör örgütü ile özdeşleştirilmesi, Türkiye’nin Anayasa ile sabitlenen “laik, sosyal, demokratik hukuk devletidir” temeline kast eden bir yaklaşımdır. Demokrasi dışı yöntemlere prim vermeden, cebir ve şiddete başvurmak bir yana; insanları bu yönde yıllar öncesinden uyararak Anayasal ve yasal örgütlenme, düşüncelerini yayma hakkını kullanan bir vatandaşı terörle suçlayan zihniyet; adaleti ve gerçeği arayan zihniyet olamaz. Bu durumda şahsım, yıldırılmaya çalışılmaktadır ki bu beni, terörün üyesi değil bizzat hedefi haline getirmiştir. Sormak lazım savcılık makamına, , Ergenekon terör örgütünün belgeleri ile benzeşiyorsa ve ben bu belgeler doğrultusunda toplantılar yaptıysam, ki iki tane yaptım taksimde, gerekli dinamiği göremediğim için daha sonra devamını getirmedim.Ergenekon terör örgütü üyesi olduğu iddia edilen şahıslarla bu toplantıların finansmanına dair ve ya bu toplantıların ayarlanmasına dair tek kuruş para transferi veya tek satır bir iletişim söz konusu mu dur. Ve yine çok merak ediyorum, ben ne salak bir terör örgütü üyesiyim ki, Yeni milis metni ile yıllar öncesinden insanları üyesi olduğum iddia edilen yapının yöntemlerine karşı, kaos çıkarma projelerine karşı uyarmışım, Suçlamaya söz konusu olan belgelerin tamamen anayasal vatandaşlık haklarım çerçevesinde yapılmış, Cumhuriyeti yıkmayı değil, pekiştirmeyi hedefleyen cebir ve şiddeti yasa dışılığı özendiren değil, insanları bu yoldan uzak durmaya telkin eden çalışmalar olduğunu mahkemenizin takdirine sunuyorum. Bir diğer unsur, ki bu yine birkaç gazete de yer aldı, bende operasyon kırık ay diye bir metin çıktı, doğrudur çıktı ve ben bu metinde iddianame diyor ki, Sinema senaryosu adı altında, Süleymaniye deki Çuval olayının sürekli olarak gündeme getirilip Türk ordusunun olay sebebiyle psikolojik olarak yıpratılıp, aynı zamanda hükümeti de bu sebeple yıpratıp dezenformasyona uğratıp ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNÜN darbe ortamına zemin hazırlanması için kaos ortamı oluşturmak için şüphelinin internet sitesini ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNÜN amaçları doğrultusunda kullanıp propaganda ve taban oluşturma faaliyetlerinde kullandığı, o meşhur Türkçesi ile Bilgisayarımda bulunan “Operasyon Kırık Ay” başlıklı metin aleyhimdeki delil belge, fakat ikinci sorgum , ikinci ifadem sırasında oldu, ben ekte lehte delil belgeleri de sundum sayın savcıya, nedir o lehte delil belgeler, bir tanesi burada 2012 İlk Şehit başlıklı romanım, bu romanı ilk hali olan çünkü romanlaştırmadan önce senaryosunu yazdım, 2012 ilk şehit filminin senaryosu ek 8 de bulabilirsiniz. Ve bu senaryo ile ilgili bir iki yapımcı arkadaşımla yaptığım sözleşme ek -9 da. Bunlarda lehimdeki delil belgeler. Bu iddia, hakkımdaki diğer iddialar gibi hayalidir, hem hukukun ilgili maddelerini; hem de hakkımdaki somut gerçekliği çarpıtmaktadır. Bunlar sözü edilen belgeler bir terör örgütü ile ilgili değil, gerçek bir senaryo çalışmasının hazırlık metnidir. Çuval olayı, Türk tarihinin en travmatik olaylarından bir tanesidir. Bu konuda bir araştırmacı/yazar olarak bir şeyler kaleme alma isteğim doğrultusunda bir ön çalışma olarak kaleme aldığım bu metin, senaryoda kimlerin rol alabileceği, hikâyenin ne tür safhalara ayrılabileceği gibi bazı temel notlar içermektedir. Bu metin daha sonra olgunlaşarak, 3 kitaplık bir trio (üçleme) ve bunlarla bağlantılı olarak çekilebilecek 2 film ve bir dizi film projesine dönüşmüştür. Metinde sözü edilen bu, dosyaya konulan metinde sözü edilen “3 safha” projenin olgunlaşmış hali 3 kitap olup; bunlardan ilki demin gösterdiğim kitaptır ve Mayıs 2008’de yayımlanmıştır. senaryosu ise çok önceden yazılmıştır. Keza,Ek-8’de görüleceği gibi bu metin senaryolaştırılmıştır. Serinin ikinci ve üçüncü kitapları ve bunlarla bağlantıları senaryolar üzerinde ise çalışmalar halen sürüyor. Kitap ve senaryo metinleri incelendiğinde; “çuval olayının intikamını alacak” hayali bir “Kırık Ay” isimli teşkilattan söz edilmektedir. Bu kitabı da incelerseniz savunmamın ekinde mevcut. Bu romanda da Kırık ay isimli çuval olayının intikamını alacak bir örgütten söz ediyorum, ve buna dair ilk bölüm yer almakta. Daha sonra ikinci ve üçüncü kitaplarda bunlar ayrıntılandırılacak. Bütün bu fikri çalışmaların anlamsız, hukuksuz ve vicdansız bir niyet okuma ile bir terör örgütünün propaganda ve taban kazanma faaliyeti olarak değerlendirilmesi, Türkiye’de her türlü yaratıcı edebi faaliyeti bir propaganda/taban kazanma faaliyeti olarak yorumlayacak faşizan bir yıldırma ortamına zemin hazırlayacaktır. Çuval olayı gibi Türk tarihinin en önemli olaylarından biri konusunda, bir araştırmacı-yazarın kitap ve senaryo çalışması yapmasında anormal ve hukuk dışı hiçbir unsur yoktur eğer İddianamedeki sağlıksız ve hukuksuz mantık yürütme ciddiye alınırsa; eğer ben bu kitapla Çuval olayını sürekli gündemde tutup hükümeti yıpratıyorsam, Türk ordusunu yıpratıyorsam, o zaman çuval olayını bizzat filmleştiren Kurtlar Vadisi ekibinin de Ergenekon terör örgütünün propaganda ve taban oluşturma faaliyetlerine hizmet ettiği fikri ortaya çıkar ki bu durumda Türkiye’de yapılmış her fikir ve sanat faaliyeti bir “terörist faaliyet” damgası yiyecektir. İddianamenin kurduğu bu mantık ile Türkiye’de çuval olayı ile ilgili yazı, roman, senaryo yazan, karikatür çizen herkes “orduyu ve hükümeti psikolojik olarak yıpratmak” ve “Ergenekon terör örgütüne hizmet etmekle” suçlanabilecektir. Ve beni Türk ordusunu yıpratmakla suçlayan Savcı kitabı açıp ilk bölüme baksa idi, kahraman Türk ordusunun askerlerine adandığını görecekti. Türk ordusunu o kadar yıpratıyorum ki yazdığım kitabı kahraman Türk ordusunun askerlerine adıyorum. Ortada, Türk Ordusu’nu yıpratan değil, onurlandıran bir çalışma mevcuttur. Keza yine, hükümete yönelik bir darbe ortamı hazırlamak istikrarsızlık hazırlamakla suçlanıyorum, söz konusu metinlerde hükümete yönelik tek bir ifade olmadığı halde, iddianamenin neye dayanarak bir “hükümeti yıpratma ve dezenformasyon çabası” aradığı anlaşılmamıştır. Sormak lazım iddia makamına, başta Kurtlar Vadisi-Irak olmak üzere bu konuda yapılmış bütün çalışmalara da Ergenekon terör örgütü soruşturması çerçevesinde işlem başlatılmış mıdır? Eğer Bir olayı gündemde tutmak hükümeti yıpratmak, bir terör örgütü propagandası ve taban kazanma faaliyeti ise, Anayasa çerçevesinde faaliyet gösteren yayın organları ve muhalefet partileri de terör örgütü propagandası mı yapmaktadır? Ve Savcı, söz konusu suçlama ile ilgili lehte delillere bizzat sorgu sırasında takdim ettiğim halde neden mahkemeye sevk ederken bunları lehte delil olarak tanımlamamış, ve iddianameye lehte delil olarak koymamıştır. , Anayasamızın 25, 26 ve 27. maddeleri düşünce ve kanaat hürriyetini, düşünceyi açma ve yayma hürriyeti ile bilim ve sanat hürriyetini belirler. insanlar, toplumu ilgilendiren konularda yaratıcılıklarını ortaya koyarken, “hükümeti yıpratıyor mu?” şeklindeki kıstaslara demokratik bir hukuk devletinde tabi tutulamazlar. Türk Ordusu’nun kahraman askerlerine ithaf edilen bir kitabın ve senaryo taslağının “Türk Ordusu’nu yıpratma” amaçlı görülmesi ve metin içerisinde hükümet aleyhine tek bir satır yer almamasına rağmen hükümeti yıpratma gayreti aranması hukuk, akıl ve vicdan dışı, maksatlı bir gayrettir. Bu anlayışın hukuk sistemimize sızmasına izin verildiği takdirde Türkiye de şehitlerimizi konu alan diziler PKK terör örgütünün; Kurtlar Vadisi dizisi mafya oluşumlarını gündemde tutularak yasa dışı organize suç örgütlerinin propaganda ve taban kazanma çabası olarak yorumlanabilir ki, bunun ne kadar akıl ve hukuka uygun bir suçlama olduğunu takdirlerinize bırakıyorum. Bir diğer suçlama şüphelinin internet sitesini Ergenekon terör örgütünün amaçları doğrultusunda kullanıp propaganda ve taban oluşturma faaliyetlerinde kullandığı, Aleyhte delil belge konulmamış, lehte delil belge de tabi alışık olduğumuz üzere konulmamış, fakat ben burada bir dizi sıraladım ki kısaltarak sıraladım. Daha da ayrıntılandırabilirim. Bunlara geleceğim lehimdeki delil ve belgelere. Propaganda suçlaması olduğu için ayrıntısına girmek önem taşıyor benim açımdan. “Propaganda, belli bir düşüncenin toplumda yayılmasını, bu konudaki kökleşmesini sağlamak amacıyla, her türlü maddi ve manevi vasıtaya başvurarak telkin, teşvik ve etkide bulunmaktır. Toplu ve bireysel olarak gerçekleştirilen çabalardır, muhataplarının düşüncelerini değiştirip örgüte katılmasını sağlayacak eylemlerdir. Yargıtay Tetkik Hakimi Necati Mercan ın Yeni Türk Ceza Kanunu kitabından. Açık İstihbarat Sitesinde gerek şahsım, gerek başka isimler tarafından kaleme alınmış her hangi bir yazı örnek olarak gösterilmemiştir.. Bu iddianın aksini kanıtlayacak lehte delil niteliğindeki onlarca yazı ise gözardı edilmiştir. Bu, savcının ya propaganda kavramından ya da Açık İstihbarat sitesinden habersiz kaleme aldığı bir iddiadır. Ben birkaç örnek vermek istiyorum, Ergenekon terör örgütünün üyesiyim ya, bu örneklerden sonra benim ne kadar salak bir terör örgütü üyesi olduğum ortaya çıkacaktır. Benim sitemde, Ergenekon terör örgütüne ait olduğu iddia edilen isimlere ve temsil ettikleri kurumlara dair açık eleştiri yazıları yeralmıştırr. Birkaçını sıralıyorum, Ergenekon terör örgütünün üyesi olmakla suçlanan üst düzey üyelerinden biri olan Kemal Kerinçsiz açıkça eleştirilmiştir. Ergenekon terör örgütünü kurguladığı iddia edilen Kuvva-i Milliye derneklerine karşı vatandaşlar uyarılmıştır. Kuvayi milliye hareketi görüldü, onaylandı başlıklı yazım buna bir örnektir. Ergenekon terör örgütünün üst düzey yöneticisi olduğu iddia edilen İlhan Selçuk’un Gazetesi Cumhuriyet eleştirilmiştir. Hem de bu cumhuriyet bombalamaları ile ilgili ek-10 da bunu görebilirsiniz. Ergenekon Terör örgütünün parçası olduğu iddia edilen LOBİ Teşkilatı deşifre edilmiştir, aleyhinde yazı kaleme alınmıştır. Danıştay Cinayeti ile ilgili yazılar kaleme alınarak, bunun Dink Suikastı ve Cumhuriyet Gazetesine atılan bombalar ile Türkiye’de kaos kurgulamak isteyenlerle bağlantısına dikkat çekilmiştir. Gladyo hedef gösterilmiştir bu yazılarda. Ek -11. Ergenekon terör örgütünün üst düzey yöneticisi olduğu iddia edilen Doğu Perinçek aleyhinde yazılar yazılmıştır. Ek -12 Ergenekon terör örgütünün üyesi olduğu iddia edilen SESAR Başkanı İsmail Yıldız aleyhine yazılar yayınlanmıştır. (Ek–4) ,Hayrullah Mahmut Özgür aleyhine yazılar yayınlanmıştır. (Ek-5) .Dünyada Ergenekon benzeri Gladyo yapılanmalarını araştıran Araştırmacı Danielle Ganseril ile Türk medyasındaki ilk Röportajı yine açık istihbarat yapmıştır.(Ek–13).Ergenekon terör örgütü üyesi olduğu iddia edilen Ümit Sayın’ın yayımlanmak üzere site’ye yolladığı yazı “darbelerin övülmesi ve darbe çağrısı yaptığı“ gerekçesiyle eleştirilmiş ve sitede yayımlanmamıştır. (Sf.615–616). Yine Ergenekon terör örgütünün üst düzey yöneticisi olduğu iddia edilen Kemal Alemdaroğlu aleyhine sitede yazı yayınlanmış ve Ümit Sayın’ın bu yazının siteden kaldırılması yönündeki isteği reddedilmiştir. (Ek–14). Güler Kömürcü aleyhine yazılar yayınlanmıştır. Eli Makineli Kadın Köşeciler Başlıklı yazı, Ergenekon terör örgütünün üyesi olduğu iddia edilen bir şahsın (Zekeriya Öztürk’ün), yine Ergenekon terör örgütünün üyesi olduğu iddia edilen başka bir şahsın (Muzaffer Tekin) in adına kendisiyle Açık İstihbarat’ta röportaj yapılmasına ilişkin talebi reddedilmiştir.“Muzaffer Tekin İntihar Etmeden Bir Gece Önce, Bir Gece Sonra” Başlıklı Yazı. Açık İstihbarat Sitesi, şüphelinin sadece aleyhine değil, lehine de delil toplama anlayışına sahip bir hukukçu sorumluluğu ile incelendiğinde; değil Ergenekon terör örgütünün propagandasını yapmak ve örgüt lehine taban faaliyetinde bulunmak, aksine bu örgüt aleyhine çalışan bir yapı olduğu görülecektir. Benim örgütün bu kadar üst düzey yöneticisine bu kadar kamuoyu önünde açıkça tavır alıp, hala hayatta kalmam bu kadar sert bir örgüte karşı herhalde bir mantıklı açıklaması olamaz. Ve bütün bu yazılar incelendiğinde açık istihbarat ın bir terör örgütünün propagandasını yapmak maksadıyla değil, okuyucularını gerçekler hakkında bilgilendirmek maksadıyla bir gazeteci saiki ile hareket eden, gazeteci medya kimliğine sahip olduğunun delili bu yazılardan anlaşılmaktadır. Özellikle şu konuşmayı vurgulamak istiyorum. İddianamede, sayfa 600 de yar alan bir konuşma var, Zekeriya Öztürk ile aramda geçen, bu konuşma incelendiğinde Muzaffer Tekin hakkında ısmarlama bir ropörtajı açıkça reddettiğim ve yapılan yanlış yönlendirmeler konusunda uyardığım görülecektir. Keza, bu konuda kamuoyu hemen bu görüşme sonrasında bir yazı ile bilgilendirilmiştir. Bunlar, bir örgütün propagandasını yapan bir şahsın değil, yaşanan olaylar hakkında gerçekleri, örgüt üyesi olduğu iddia edilen şahıslarla ters düşme pahasına açıklayan ve bunu yaparken gazetecilik ilkelerini gözeten bir şahsın davranışlarıdır. Bu kafa karışıklığını gidermek adına, iddianamenin farklı yerlerinde bir yerinde medya ve strateji diğer yerinde lobi araştırma ve bilgi toplama diğer yerinde lobi iletişim ve propaganda birimlerine üye olduğum iddia ediliyor. Söz konusu birimlerden herhangi bir kimse ile bir propaganda faaliyetine dair çalışmamı, bir propaganda çalışmasına dair iletişimimi gösterir tek saniyelik veya tek bayt lık iletişimim söz konusu mudur.? Ayrıca örnek verdiğim yazılar açıkça ortada iken örgütün propagandası olarak sitemde hangi metin yayınlanmıştır. Bunu görmek istiyorum. Lehimdeki bütün deliller bu kadar aksini gösterirken değil bu yapını propagandasını yapmak anti propagandası yaptığım açıkça ortada iken bu bir iddia değil açık bir iftira ve hakarettir. Bu suçlamayı da reddediyorum. Şüphelinin Bilgisayarında bulunan bomba düzenek şemaları ve şifreli konuşma ile alakalı notlar mevcut, şahsımla ilgili hukuki değerlendirmede, aleyhimde delil belge, evimde bulunan Guidance Firması tarafından verilen taşınabilir USB diskte silinmiş bomba şeması ve ayrıca şifreli konuşmaya dair notlar. İddianamede yer almayan lehimdeki delil belge Guidance Firması’ndan aldığım bilgisayar kriminoloji kursu sertifikası (Ek–6) ve mevcut savunmam. Açıkladım. Ayrıntılandırarak tekrar edeyim , Söz konusu bomba şeması Guidance Firması tarafından verilen bir flash disk bünyesinde bulunmuştur. Guidance Firması;2002 yılında danışmanlığını yaptığım bir proje çerçevesinde Ankara Emniyet Müdürlüğüne ait bir grup polisi ABD’ye bilgisayar eğitimine götürdüğüm firmadır. Bu firmanın Encase isimli bilgisayar kriminolojisi alanında uluslar arası alanda da kabul görmüş standart bir yazılımı vardır, ve bu polis arkadaşlar ile birlikte bu firma bünyesinde bilgisayar kriminolojisi eğitimi alınmıştır.Mahkemenizden 04.08.2008 tarihli dilekçemle Flash Diske ait ayrıntılı teknik rapor istedim, çünkü bu teknik rapor,.bu flash disk in uzun süredir kullanılmadığını, çünkü bana o gün verildiği tarihten itibaren evimde bir köşede asılı durduğunu gösterecekti, söz konusu bomba şeması bir terör örgütü ile bağlantısı olmadığı gibi demin de anlattığım üzere anti terör eğitim çerçevesinde gittiğim bir kursta bana verilen bir diskteki şemadır. Ve bizden bu USB diskteki silinmiş dosyaları kurtarıp hukuki delil kapsamında raporlamamız istenmiştir. Tabi kaderin garip bir cilvesi bunu isterlerken varsayın ki bir terör örgütünün üyesinin evini bastınız, orda bu USB disk i buldunuz, bu USB disk i inceleyin dendi. Yaklaşık altı sene sonra savcı bunu duyacak olacak ki benim evimde bulunan USB diski , anti terör eğitimi çerçevesinde bulunan bir USB diski benim aleyhime terör örgütü üyeliğinin kanıtı olarak kullandı. İddianame’deki şifreli konuşmalarla ilgili notlara gelirsek; evet benim evimde, şifreli konuşmalar ile ilgili notlar bulunmuştur. Doğrudur, fakat yine Yargıtay ictihatlarımızda da belirtildiği üzere gerçeği bütün yönleri ile ele alan değil, gerçeğe işine geldiği açıdan bakan bir anlayış söz konusu olduğu için bu şifreli konuşma notlarının arkası berisi araştırılmamıştır. Burada dikkatinize sunuyorum, ben teknoloji bilgisayar internet konularında, kendi çapımda araştırmaları olan bu konuda araştırmalar yapan bir gazeteciyim. 2000 li yıların başında, tarih konusunda yanılıyor olabilirim, benim bu hassas teknolojilere ve konulara bağlantımı bilen bir arkadaşım. Ki o dönemde babam da genelkurmay da üst düzey bir görevde bulunuyordu. Benim ile bağlantıya geçti dedi ki, bir grup var, yurt dışında yerleşik bir Türk grup. Türkiye de ellerinde Türkiye ye getirmek istedikleri hassas bir teknoloji bulunuyor, elektromanyetik silahlar ile ilgili, ve bunu da yanlış bir yere sunmak istemiyorlar. Benden yardım istedi. Ben de genelkurmay ın igili birimi ile bağlantıya geçtim, anlattım olayı, böyle bir konu var, görüşlerini aldım, görüşmede yarar olacağı söylenmesi üzerine, söz konusu kişilerle buluşmayı ayarladım. Teknolojinin hassasiyeti ve görüşülen kişilerin olası kötü niyetlerini göz önüne alınarak görüşeceğim kişilere şu şartı koştum, bu konuşmayı yaparız, fakat, bu konuşmayı şu şifreli metin üzerinden yaparız, olası kelimeleri döktüm, olmayan bir kelime varsa, bu kağıda yazın dedim, fakat ortamın dinlenme olasılığını da göz önüne alarak görüşmeyi bu şifreli metin üzerinden gerçekleştirdim. Ve daha sonra da görüşmenin sonucunu ilgili birime raporladım. Ve dediler ki ilgilenmediklerini belirttiler, onun üzerine de bu grupla bağlantımı kestim, sonuçta bu olay tamamen resmi makamların bilgisi dahilinde gerçekleşen teknoloji ile ilgili özel bir görüşmede kullanılan şifreli konuşma notlarıdır. Ergenekon la burada iddia edilen yapı ile uzaktan yakından bir alakası yoktur. Ki bunu iyi niyetli bir hukuk adamı bunu çok rahat ortaya çıkartabilir. Varsayalım ki benim o şifreli notlarım, orda CIA demişim, Sağlık Bakanlığı, TSK demişim, Holyvood bir sürü mevcut kurumları farklı şifreli kelimelerle eşleştirmişim. İyi niyetli bir hukuk adamı, adalet arayan bir hukuk adamı şunu çok rahat görebilirdi. Eğer bu şifreli konuşma notları, Ergenekon ile bağlantılı olsa idi, benim Ergenekon terör örgütü üyesi olduğu iddia edilen şahıslarla aramda bu şifreli nottan kullandığım tek bir kelimenin geçtiği metni önüme koyardı, maalesef bu şifreli notların hiçbiri, o şifreli kelimelerin hiçbiri benim iletişimlerimde gözükmemektedir. Çünkü arz ettiğim üzere 2000 li yılların başında gerçekleştirdiğim ve resmi makamların bilgisi dahilinde gerçekleştirdiğim, özel bir görüşmenin notlarıdır. Ve Türkiye deki yabancı istihbarat servislerini mutlu edecek bir şekilde iddianameye konularak deşifre edilmiştir. Bu güne kadar teknoloji ve güvenlik konularında ilgilendiğim ve uzmanı olduğum bir alan olduğu için emniyet dahil birçok kurum içinde proje yürüttüm. Bu bomba şeması olsun , şifreli notlar olsun, bu çalışmalarla ilgilidir. Hiçbir şekilde Ergenekon ile bağlantısı yoktur, bu asılsız suçlamayı reddediyorum. Yine bir diğer iddia, uzunca bir bölüm ama okumam lazım, çünkü dünyanın en uzun cümlesi, 25.12.2006 tarihli yazısında da Bekir ÖZTÜRK’ e hitaben “sizde bir dernek kurmak istiyorsunuz, biz de bu konuda ayrışmak yerine biz sizin toplantınıza gelip sizin oluşumunuza destek verelim, siz de bizim toplantımıza gelip bizim oluşumumuza destek verin, bu yolda iki ayrı grup olarak aynı hedefe yürüyelim” şeklindeki yazısı ve aynı yazı içeriğinde Zeynep ORUNCAK isimli kendi site yazarlarının ulusalcı cephe denilen grubu Rusya ve Hıristiyanlığa hizmet etmek ile suçladığı, “İsa’ nın Bozkurtları” başlıklı yazısı sebebi ile Doğu PERİNÇEK’ den Ergün POYRAZ’ a kadar geniş bir yelpazenin üzerine alındığı, bu sebeple bu tür hataların yapılmaması gerektiğini belirtilen yazıları göz önüne alındığında yazı içeriğinde farklı isimler altında kurulan dernek ve sivil toplum kuruluşlarının aslında Ergenekon çatısı altında planlanmış amaca yürümek için farklı kesim ve kişilere hitap etmeye yönelik kurulmuş örgütün birimleri olduğu ve yine bu yazı içeriğine bakıldığında cephenin bölünmemesi gerektiğini ve birbirleri ile bir tür husumet içinde olmamaları, düşmanlarına koz vermemeleri gerektiği, yine yazı içeriğinde Türk Ortodoks Patrikhanesi basın sözcüsü şüpheli Sevgi ERENEROL’un da Oktay YILDIRIM ve grubu ile birlikte hareket ettikleri, Büyük Hukukçular Birliği, Milli Mücadele Platformu ve Milli Güç Platformu gibi oluşumların da kurulduğu, yine yazı içeriğinde kontrol edemediği yapılar içinde olmamayı tercih ettiği için değil hepimiz kontrol ettiğimiz yapıları tercih ederiz şeklinde kurulan derneklerin hedef ve gayesinin de vatan sevgisi ön plana çıkarılarak Ergenekon oluşumunun farklı versiyonlarda hayata geçirilmesini sağlamak olduğunun anlaşıldığı, şeklinde bir ifade ile terör örgütü üyesi olduğumun alt kanıtlarından biri sorulmakta. Aleyhte delil belge nedir, 25.12.2006 tarihli “Devlet Bahçesinde Milliyetçilik ve Kemal Kerinçsiz’in Hataları” başlıklı yazım, halbuki bu benim açımdan lehte delil belgedir. İddianamenin 623. sayfasında yer alan bu suçlamanın kötü Türkçesi nedeni ile neyi kast ettiğini anlamak hayli zor. Suçlama kendi içinde çelişkiler barındırmaktadır. Temel aldığı metin bu 25/12/2006 tarihli yazının içeriği çarpıtılmış, savunmamı net bir şekilde yapabilmem için ve iddianamenin yarattığı kafa karışıklığını gidermek adına, söz konusu yazıya konu olan konu olan olayı kısaca özetlemem gerekirse, Bekir öztürk ile Kemal Kenirçsiz ikisi de benim tanıdığım şahıslar. Bir dernekleşme yoluna gidiliyordu, Kemal Kerinçsiz ve Bekir Öztürk. bir dönem Kuvvai Milliye sitesinin sahibi Bekir Öztürk sayfalarını Kemal Kerinçsiz’e açtı ve Milli Güç Platformunu kendi okuyucu kitlesine duyurdu. Bekir Öztürk de okuyucuları nezdinde bir dernekleşme çalışması yürütürken, Kemal Kerinçsiz de Milli Güç Platformunu dernekleştirme çalışmaları yürütmeye başladı. Burada ayrıntılarda hata yapıyor olabilirim, Kemal Kerinçsiz veya Bekir Öztürk bunları düzeltebilir, ama genel hatları ile anlatıyorum, fakat ikisi arasında hangi çatı altında birleşileceği konusunda bir iletişimsizlik yaşandı. Ve yaşanan bir dizi iletişimsizlik sonucunda iki grubu da tanıyan, Oktay Yıldırım Zeynep Oruncak gibi isimler Kemal Kerinçsiz ve Sevgi Erenerol gibi isimlerden uzaklaştı ve taraflar arasında karşılıklı suçlamalar yaşandı. ben bu iki gruptan da insanları tanıyan ve bu kavgayı anlamsız bulan bir şahıs olarak bu isimlerle görüştüm ve böyle yapmamalarının daha faydalı olacağını, sonuçta iki tarafında benzer siyasi hedeflere sahip olduğunu, bir yada diğer çatı altında dernekleşebileceğini söyledim, fakat bu kabul görmedi daha sonra iki tarafında hatalarını ortaya koyan bu olaylara şahit olan bir gazeteci olarak iki tarafında hatalarını ortaya koyan “Devlet Bahçesinde Milliyetçilik ve Kemal Kerinçsiz’in Hataları” başlıklı yazıyı yayınladım ve sitemde yayınladım.bu barıştırma çabaları kendi içinde çelişkili ve bozuk bir anlatımla örgüt faaliyeti havasında anlatılmaktadır. İddia o kadar asılsız bir zemine oturtulmuştur ki bir yandan söz konusu dernek ve sivil toplum kuruluşlarının aslında Ergenekon çatısı altında planlanmış, farklı kesimlere yönelik örgüt birimleri olduğu iddia edilmekte, diğer taraftan bu iki sivil toplum kuruluşunun birlikte bir dernek bile kuramayacak ve uluorta kavga edecek kadar ayrı düştüğünü ortaya koyan bir yazı iddiaya kaynak gösterilmektedir. İddianame; “Bunlar aynı örgütün iki birimi iseler daha kurulmadan nasıl birbirlerine düştüler?” sorusuna cevap bile verememektedir.Keza yine benim yazıda Kemal Kerinçsiz’e atfen kullandığım cümleler, “Siz de bir dernek kurmak istiyorsunuz… “tarzında cümleler, sanki şahsıma aitmiş gibi yansıtarak gerçek çarpıtılmıştır. Ayrıca, Sanık Sevgi Erenerol’un Oktay Yıldırım ve Grubu ile, böyle bir grup ben şahit olmadım ama neyi kast ediyor bilmiyorum, birlikte hareket ettiğini belirten iddia makamının iddiaya konu ettikleri yazıyı da okumadıkları anlaşılmaktadır. Çünkü keza iddiaya konu olan yazıda bu şekilde bir ifade yer almamaktadır. Bekir Öztürk ve Kemal Kerinçsiz’in başında olduğu sivil toplum kuruluşları ilgili tarih itibari ile yasal siyasi oluşumlardır. Ayrıca söz konusu kişileri tanımak suç olmadığı gibi zamanında birbirinin arkadaşı olan insanları aralarının bozulması üzerine barıştırmaya çalışmak bir terör örgütü faaliyeti değil insani, beşeri bir çabadır. Ülke adına siyaset yapan insanları birlikte hareket etmeye teşvik etmek de en fazla siyasi bir faaliyet olarak tanımlanabilir ki Anayasal koruma altındadır. Ki ben bir gazeteci olduğum için, şahit olduğum bu olayları da yine bir gazetecilik ilkesi çerçevesinde kamu oyuna duyurma görevini de yerine getirdim ve üyesi olduğum iddia edilen örgütdaş olduğum iddia edilen insanlarla ters düşmek pahasına, bu yazıları kaleme aldım. İddianamede yer alan “kurulan derneklerin hedef ve gayelerinin de vatan sevgisinin ön plana çıkarılarak Ergenekon oluşumunun farklı versiyonlarda hayata geçmesini sağlamak olduğunun anlaşıldığı” ifadesi, o sıkça rastladığımız öznel, akıl ve hukuk dışı bir niyet okumaktır. Bu tarz bir anlayışa prim verildiği noktada birçok yasal sivil toplum kuruluşu “vatanseverlik görüntüsü altında farklı bir Ergenekon oluşumu” olmakla suçlanabilir. İddianamede suç olarak lanse edilen faaliyet bir yönü ile insani, diğer yönü ile Anayasal koruma altındaki siyasi bir faaliyettir. Sizden söz konusu makalemi incelemenizi rica ediyorum, ki içeriği çarpıtılmıştır ve asılsız bir niyet okumaya dayalı bu hayali suçlamayı reddediyorum. Diğer bir suçlama, hukuki değerlendirme bölümünden devam ediyorum, Oktay YILDIRIM’ın tutuklanması üzerine, bu siteden ayrılan H.Ümit SAYIN ile alakalı olarak “Doktor Şerefsiz Ödlek” başlığı ile kendi tabanlarına yakın internet sitelerine yazan insanları tehdit ettiği, aleyhte delil belge ne, biraz önce de söyledim gibi Ümit Sayın’ın İfadeleri, yalanlarla ve iftiralarla dolu ifadeler. Lehte delil belge ne, CMK 162’ye aykırı olarak hiçbiri yer verilmemiş. Ümit Sayın’ın aynı konuda açtığı davadan beraat ettiğimi gösteren Kadıköy 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 13 mayıs tarihli kararı (Ek–1) ve Ümit Sayın’ın Osman Pamukoğlu ile yaptığı bir görüşme, 08.01.2008 tarihinde yaptığı görüşme Tape no: 3566. savcılık Makamının Ümit Sayın’la aramızdaki hukuku ihtilafı aleyhime kullanma tarzı başından itibaren çok dikkat çekici. Bunu kısaca özetlemek istiyorum, ilginizi çekecektir. Savunmamın ilginç kısımlarından bir tanesi, ümit sayın ile aramızda bir ihtilaf yaşadık, Oktay Yıldırım’ın tutuklanması üzerine yaşanan bir ihtilaftı, siteden ayrılmak istediğini söyledi, hayhay dedik, siteden köşesini kaldırdık, daha sonra da başından beri benim politik hiciv yazmak istediğim, plitik hivic alanında yazılar kaleme almak istediğim bir köşe vardı aklımda, sitemizde de sınırlı sayıda köşe bulundurma prensibim var, çok fazla köşe yazarı olsun istemiyorum. Ümit Sayın ın köşesini yerine Doktor Şerefsiz Ödlek başlıklı politik hivic yazıları kaleme alacağım bir köşe yerleştirdik. Fakat Ümit Sayın bunu üzerine alındı, dedi ki o şerefsiz ödlek benim, biz bunun kendisi ile alakası olmadığını, bir politik hiciv köşesi olduğunu anlatmaya çalıştık, anlamadı, fakat yetmedi, verdiği beyanlarla 30Haziran 2007 tarihli hürriyet Gazetesinde manşete çıktık, bizim sitemizin okunma sayısı, günde 3-5 bin civarında günde kişi okuyor, hürriyetin tirajı malum 3-5 bin kişinin okuduğu bir sitedeki kavga ihtilaf Hürriyet’te manşet oldu. Yalnız zamanlama çok ilginç 30 Haziran cumartesi gününün manşeti idi bu, benim birinci göz altına alınmam 27 Haziran Çarşamba günü yani o manşetten 4 gün önce oldu. Bu anlatacaklarımın tek tanığı, Savcı Zekeriya Bey hariç, avukatım Salih Omacan’dı, fakat maalesef vefat etti. O yüzden sadece şahsi tanıklığımı size gösterebilirim. Ben dört gün sorgulandıktan sonra savcının huzuruna çıktım, 30 Haziran Pazar günü, savcı bana aynı günün Hürriyet Gazetesini gösterdi, manşette ulusalcı sitede Şerefsiz ödlek kavgası yazıyor, Toygun Atilla isimli bir muhabire yaptırılmış bir haber, dedi ki, ben seni burada tehdit gördüğüm için aldım dedi. Sayın savcım dedim, siz beni dört gün önce göz altına aldınız, Hürriyet in manşetini dört gün önceden nerden biliyodunuz,? tabi bu soru cevapsız kaldı. Ümit Sayın bizi mahkemeye verdi. Kadıköy 3. sulh Ceza mahkemesine, kendisinin şerefsiz ödlek olduğunu kanıtlamaya çalıştı, biz hayır şerefsiz ödlek değildir, biz başkasını kast ettik diye tersini kanıtladık. Beraat ettik, tehdit etmediğimizde mahkeme kararı ile ortaya çıktı, ek -1 de bu kararı sunuyorum. Ve bu kararla da insanları tehdit etmediğim, bu köşe ile Ümit Sayın ı kastetmediğim tescillendi. Fakat ilginçtir, ben bu karar 11 mayısta çıktı mahkemeden, bir hafta on gün sonra artık ayrıntıları bilmiyorum, sayın Pekgüzel anlatacaktır, ümit sayın ek ifade için , kendisi mi vermek istiyor, çağırılıyor mu bilmiyorum, ek ifade vermek için savcının huzuruna çağırılıyor ve bana karşı davayı kaybettikten on gün sonra benim hakkımda yalan beyan ve iftiralarla dolu bir ifade veriyor, ben bu ifade ile ilgili suç duyurusunda bulundum, şu anda hala yasal takipte, iftira suçlaması ile dava açtım. Ve bunun sonuna kadar da peşinde olacağım. Keza iddianamenin 1267. sayfasında, Ümit Sayın ile Osman Pamukoğlu arasında bir görüşme kaydı var, 2566 sayılı tape, Ümit Sayın’ın konu kendisini hiçbir şekilde ilgilendirmediği halde, aramızda bir ilişki kalmadığı halde, Osman Pamukoğlu’na hakkında yazdığımız yazı üzerinden aleyhimde propaganda yapıyor, okuduğunuzda göreceksiniz. Bu da karşı karşıya olduğumuz karakterin niteliği açısından değerlendirilmesi gereken bir emaredir. Fakat maalesef bu şahsın hakkımdaki ilk baştaki iftiraları, ikinci göz altına alınmam sırasındaki yalanlarla dolu ifadesi, yeterli ve ek delil olduğu gerekçesi ile aleyhimde kullanılmış ve gözaltına alınmış oldum. İsmail Yıldız Ergün POYRAZ ile irtibatlarımın bulunduğu, SESAR isimli internet sitesinde yayınlanan bir grup yazının da şüphelinin bilgisayarlarından çıktığı, Ergün POYRAZ ve İsmail YILDIZ’ la diğer örgüt üyeleri arasında irtibatı sağlayarak örgütün stratejik kararlarını irtibatlı olduğu diğer örgüt üyelerine iletme görevim olduğu ve İsmail YILDIZ ve Ergün POYRAZ ile olan ilişkileri, gizlilik bazında tutarak şüphelinin örgüt üyesi olduğu, aleyhte delil bilgisayarda çıkan SESAR İnternet Sitesinde yayınlanan yazılar. iddianamede yer verilmeyen lehte deliller SESAR’la ihtilafımı gösteren Üsküdar 9. Noterliğinden çekilmiş ihtarname, ek -16, Avukatım aracılığı ile mahkemenizden 01.09.2008 tarihinde talep ettiğim Ergün Poyraz’la ve İsmail Yıldız’la ve Hayrullah Mahmut Özgür ile iletişim kayıtlarımı gösteren TİB Belgesi, SESAR Başkan Yardımcısı olarak Para ve Yeni Harman Dergilerine verdiğim röportajlar(Ek–17) ve SESAR/İsmail Yıldız hatta Hayrullah Mahmut Özgür aleyhine yazdığım yazılar, dediğim gibi SESAR Firmasında 2002–2005 yılları arasında çalıştım, başkan yardımcılığı görevinde bulundum. Bu çerçevedeki görevim siyasi konularda analiz yazıları yazdım, SESAR‘ın yaptığı siyasi danışmanlık projelerinde destek verdim ve yine uzmanlık alanım gereği bilgisayarın bilgilerinin güvenliğini sağladım, yedeklemesini yaptım. İsmail Yıldız’la 2005 yılında anlaşmazlığa düştüm yollarımızı ayırdık. İhtilaflı bir şekilde. Ve dediğim gibi bu ihtilafın bir gereği olarak da ek-16 örneğini bulacağınız ihtarnameyi çektim kendisine. Ergenekon terör örgütünün bir üyesi olarak, Ergenekon terör örgütünün üst düzey yöneticisi olduğu iddia edilen İsmail Yıldız yöneticiye ihtarname çektim. SESAR’ ın İnternet Sitesinde yayınlanan ve bilgisayarımda bulunan raporlar, bazılarını benim kaleme aldığım raporlar, tamamen siyasal analiz çalışmaları olup, hiçbir yasadışı unsur içermemektedir. İddianame bir suç unsuru gibi lanse edilen bu yazılardan hangisinin kastedildiği anlaşılmamakta, muğlâk ifadelerle Mahkeme nezdinde yanıltıcı izlenimler uyandırılmaya çalışılmaktadır. Keza iddianame, bütün karşı deliller mevcut olmasına rağmen, Şahsımı Ergün Poyraz ve İsmail Yıldız arasında irtibatı sağlayan bir örgüt elemanı olarak sunmaya çalışmaktadır. Ergün Poyraz’la demin de arz ettiğim üzere, biri Karaköy’deki Patrikhane’de kokteylde ayaküstü yaptığım bir sohbet, diğeri de yine Karaköy’de bir börekçide rastlaşmamız sonucunda karşılaşmam dışında bir karşılaşmam olmadı. Telefonda konuşmalarımda birkaç görüşme ile sınırlıdır. Ergün Poyraz ın yeni çıkaracağı kitap için İstanbul’da bir yayınevi bulma isteğini dile getirdi patrikhane deki tanışmamızda, benim de birkaç tane tanıdık yayın evim var, yardımcı olabileceğimi söyledim, kitap cd sini aldım, yayıncı arkadaşlarıma götürdüm, bu sırada kendi başka bir yayınevi buldu. Beni telefonla aradı ve dedi ki, ben başka bir yayınevi buldum, gerek kalmadı dedi. Hay hay dedim ve onun dışında da Ergün Poyraz ile bir telefon görüşmem bir iletişimim olmadı. İsmail Yıldız’la beraber çalıştığım dönemle Ergün Poyraz’la tanıştığım dönemler birbirlerinden farklıdır. Zaten Ergün Poyraz ve İsmail Yıldız’la görüşme trafiğini gösteren TİB belgesi incelendiğinde geldiğinde bu net bir şekilde göreceksiniz. İddianame bu ilişkilerimi gizlilik bazında tuttuğumu da ileri sürmektedir. Ekte belirttim, SESAR Başkan Yardımcısı olarak verdiğim röportajlar var. Ayrıca Sitemde sesar aleyhine yazdığım sesar a ihtilaf olarak yazdığım yazılarda açıkça anlatılmakta. Bu durumda şahsımın İsmail Yıldız’la olan ilişkimi nasıl gizli tutmaya çalıştığım savcılık tarafından açıklanmaya muhtaçtır. savcılık kusura bakmasın İki kez yüz yüze ve birkaç kez telefonla konuştuğum Ergün Poyraz’la ilişkimi ise kamuoyuna duyurma konusunda bir eksikliğim olduğu doğrudur. Ama bunun sebebi gizlilik değil, herkesin anlayabileceği normal insan ilişkilerinin doğasında olan bir rutindir. Hiç kimsenin ister hayatında iki kez, ister günde iki kez görüşsün ileride “gizlilik” suçlamasına maruz kalırım korkusu ile bütün ilişkilerini kamuoyuna açıklama gibi bir yükümlülüğü sahip değildir. Ben iddia makamını Ergün Poyraz ve İsmail Yıldızla diğer örgüt elemanları arasında irtibatı sağladığımı gösterir iletişim kayıtlarını açıklamaya davet ediyorum. Bir diğer suçlama; Şüphelinin Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK ve Muzaffer TEKİN ile irtibatının bulunduğu, Muzaffer TEKİN’i ofisinde ziyaret etmiş olması, sayfa.622. aleyhte delil belge yok. lehte zaten beklemiyoruz fakat, lehte delil belge olarak Zekeriya Öztürk’le aramda geçen Muzaffer Tekin’le ilgili görüşme. (Sf.610) ve Muzaffer Tekin İntihar Etmeden Bir Gece Önce, Bir Gece Sonra” Başlıklı Yazım) İddianame’ye Ek Klasör 28. de var. Bu iki şahsı da tanıdığım doğrudur. Fakat bu tanışıklık ne terörle mücadele ne de TCK’daki “örgüt üyesi” nin şartlarına uymaktadır. Söz konusu şahıslarla aramdaki iletişimin sıklığı, içeriği; bir örgüt ve üyeleri arasında bulunması gereken hiyerarşik yapıyı ve bilerek isteyerek örgütün amaçlarına hizmet etmeyi kanıtlar nitelikte değildir. Zekeriya Öztürk, zamanında tanıştığım, bir zamanlar sitemde yazan ve daha sonra iddianamede yer alan görüşme de ayrıntıları görüleceği üzere, ihtilafa düştüğüm bir şahıstır.Zekeriya Öztürk’ün benimle Muzaffer Tekin’le ilgili bir röportaj yapmak istemiştir. Ben de bu talebi geri çevirdim. çünkü, ayrıntısına gireceğim. fakat Ergenekon terör örgütü diye bir örgüt var ise, Muzaffer Tekin ile Zekeriya Öztürk iddia edildiği üzere bu örgütün üst düzey yöneticileri ise benim üstlerimden gelen bir röportaj talebini geri çevirmem hangi örgüt hiyerarşisi ve üyelik disiplini ile açıklanabilir.Söz konusu görüşme incelendiğinde tamamen gazetecilik saikıyla hareket ettiğim görülecektir.Keza Muzaffer Tekin’le de tanışıklığım intihar girişiminden sonra kendisi ile röportaj yapabilme maksadı ile gerçekleşmiştir. Bu çerçevede ofisine 4–5 kez gittikten sonra bu yönde bir çabanın nafile olduğunu, kendisinin kamuoyu yaratmak gibi bir derdi olmadığını, bir röportaj yapmak gibi bir derdi olmadığını gördüm, bir röportaj alamayacağımı anlamam üzerine de bu ziyaretleri kestim. Kendisi ile bu dönemde yaptığım görüşmeler bir gazeteci olarak bilgi almak, röportaj talebimi tekrarlamak amacıyla olmuştur. Ayrıca yine yazılarım okunduğunda hem Zekeriya Öztürk ü Hem de Muzaffer Tekin i, Danıştay Cinayeti sonrasında hakkındaki iddialar bu kadar basında afişe edilirken doğrudan Emniyet’e gidip ifade vermemesini açıkça eleştirdiğim de görülecektir. Dolayısıyla Muzaffer Tekin’le bir örgütsel ilişki değil, gazetecilik saikiyle başlayan sınırlı bir tanışıklık söz konusudur. Ben iddia makamını Zekeriya Öztürk ve Muzaffer Tekin’le bir örgüt hiyerarşisi içinde konuştuğumu mesajlaştığımı veya toplantılar yaptığımı gösteren delilleri mahkemenize sunmaya davet ediyorum. Ayrıca bu şahıslar bu örgütün üst düzey üyeleri ise, yöneticileri ise, ben hangi akla hizmet basit bir örgüt üyesi olarak bu şahıslardan gelen röportaj talebine onları eleştirerek reddediyorum, ve onlar aleyhinde yazı yazıyorum. Bu suçlamayı da reddediyorum. Yine bir suç unsuru olarak Ayşe Asuman ÖZDEMİR ile görüşmüş olması, aleyhte delil belge ne, Ayşe Asuman ÖZDEMİR’in ifadesi. lehte delil bele olarak Asuman Özdemir ‘in medyaya yansıyan demecini dikkatinize sunuyorum. Ek–18. Ayşe Asuman Özdemir ile sadece iki kez yada yanılmış olmayayım üç kez, Kadıköy’deki bir cafede sohbet etmek maksadı ile buluştum. Söz konusu buluşmalar, bir sitede, bir internet sitesinde yönetici olmam sebebi ile şahsımla iletişime giren Asuman Özdemir’in talebi üzerine gerçekleşmiştir. Bu sohbetlerde ülkenin gündemi ile birlikte; ortak tanıdığımız insanlar hakkında sohbet ettik. Daha sonra Asuman Özdemir’den şahsıma “Şunu tanıyor musun?”, “Bunu tanıyor musun?” tarzında e-postalar geldi. Bende tanımıyorum deyip cevapladım. başka bir e-mail iletişimimiz de olmadı. Fakat Aramızdaki iletişimin benden habersiz olarak ve araya yalan yanlış bilgiler sokularak başka yerlere yollandığını 27 Haziran 2007 tarihinde gözaltına alındığımda emniyete öğrendim. Asuman Özdemir in aramızdaki görüşmeyi çarpıtarak, doğru bilgilerin yanına yanlış bilgiler ekleyerek hakkımda iftirada bulunduğunu ve Savcılığın bu iftiraları ciddiye aldığını gördüm. Asuman Özdemir, daha sonra medyaya yansıyan demeçlerinde bu ifadeleri kendisinin psikolojik baskı altında bilmeden imzaladığı yönünde beyanlar verdi. Açıkçası bu noktada benim kafam karıştı, çünkü hangisinin doğru olup olmadığını tespit etme olanağım yok. Asuman Özdemir demiş ki, iddia ediyor güya, ben ona Yaşar Büyükanıt ile ilgili bilgi vermekten söz etmişim ve bunları sana ulaştıracağım demişim, bunlar bana iddia olarak okundu. Ben zaten o zamanki genelkurmay başkanımızı açıkça eleştiren yazıları sitemde yazmakta idim. Böyle yazıları yazdırmak için benim Asuman Özdemir e ihtiyacım yok. Gladyo ya mektuplar kitabımı incelerseniz, bu eleştiri yazılarımı da yaşar paşa ya mektuplar başlığı altında bulursunuz. Benim birisi üzerinden bir başkasını eleştirme ihtiyacım yok. bunu da polisteki ifademde belirttim. Kanıt olarak da sundum. Ne yazık ki ikinci tutuklamamda ümit Sayın ın iftiralarla dolu ifadesini ciddiye alan savcılık birinci tutuklanmam da Asuman Özdemir in iftiralarla dolu ifadesini önüme suç unsuru olarak koydu. Bu şahısla da örgütsel bir ilişkim yoktur. Sınırlı bir tanışıklık söz konusudur. Ve mahkemenizden kendisi buraya geldiğinde özellikle tespit etmenizi istiyorum, eğer medya ya da yansıyan beyanlarında belirttiği üzere hakkımda iftiralar içeren bu ifadeyi psikolojik baskı altında imzalamış ise, bu durumda bu usulsüz ve hukuksuz uygulamayı yapan görevliler ve bunları gerekçe olarak kullanan savcı Zekeriya Öz hakkında suç duyurusunda bulunacağım. Yok eğer Asuman Özdemir bu ifadeyi kabul ediyorsa, bu durumda da mahkemeniz huzurunda Asuman Özdemir hakkında TCK 267 doğrultusunda suç duyurusunda bulunacağım. Bir diğer iddia, Kuvvai Milliye Derneği ile ilgisi olmamasına rağmen, bu dernek Başkanı Bekir ÖZTÜRK ve Oktay YILDIRIM’ı yönlendirdiği anlaşılmıştır diyor sayfa 624. aleyhte delil belge Bekir Öztürk ün bana yolladığı 9 Ekim 2006 tarihli bir e-posta, “7 gün 24 saat emrimde olduğunu” belirttiği e-posta, sayfa 224 te var bu. İki, Dernek bilgisayarında ve Oktay Yıldırım’ın bilgisayarında bulunan haberleşme zinciri şeklindeki bağlantı zincirinin Halil Behiç Gürcihan tarafından hazırlanan hücre yapılanmasının haberleşme zinciri olduğu yolundaki ifade. Lehte delil belge ise, yine iddianamenin sayfa 225 te var, Bekir Öztürk’ün Ümit Sayın’ı şahsım aracılığı ile tanıması, ama güvenemediği için Güler Kömürcü aracılığıyla soruşturması, sayfa 226 da Bekir Öztürk ile Kemal Kerinçsiz arasındaki ayrışmanın nedenleri ile ilgili görüşlerimi aktardığım e-mail ve üç, bana yöneltilen suçlamayı yalanlayan ifadeler bizzat yine iddianamede var. 694 te aynen okuyorum diyor ki, “Şüpheli Bekir Öztürk’ün Güler Kömürcü vasıtasıyla Kuvva-i Milliye Derneğini kurup Güler Kömürcü’nün yönlendirmesi ile yönettiği, Güler Kömürcü’nün talimatlarına göre hareket ettiği, yine Güler Kömürcü’nün talimatıyla Kuvva-i Milliye Derneğini kurduğu ve aynı örgüt çatısı altında bulunan SESAR isimli sitenin yazılarını yayınladığı sayfa 694, İddianamedeki hukuk dışı, somut verilere dayanmayan, kafa karışıklığı mahsulü bir diğer suçlaması ile karşı karşıyayız. benim Bekir Öztürk le Kuvai Milliye sitesinin sahibi olması vesilesi ile tanıdığı, bir iki dernek toplantısına katıldığım üç dört kez buluştuğum ara sıra da gündem ile ilgili yazıştığım kişidir. Aramızdaki ilişki bir arkadaşlık ilişkisi olup oda sınırlı tanışıklığa dayalı bir arkadaşlık ilişkisi, kimsenin diğerini yönlendirmesi gibi bir durum asla söz konusu değildir. Bekir Öztürk’ ün şahsıma yönelik olarak kullandığı “7 Gün 24 saat emrindeyim” ifadesi, toplumumuzda iki insan arasında saygı ve sevgiyi ifade etmek maksadıyla kullanılan ifadelen bir tanesidir. Türk toplumunda insanların birbirlerine “abi”, “hocam”, “emrin olur”, “başım üstüne” şeklinde ifadeler kullanılmasının aralarında bir ağabeylik, hocalık, ast-üst ilişkisini göstermediğini Türk milletinden haberdar olan herkes bilir. Hal böyleyken, bu ifadenin Bekir Öztürk’ü yönlendirdiğimin kanıtı olarak gösterilmesi kötü niyetli bir çıkarımdır. Keza iddianamede, “dermek bilgisayarında bulunan haberleşme zinciri şeklindeki bağlantı zincirinin Halil Behiç Gürcihan tarafından hazırlanan hücre yapılanmasının haberleşme zinciri olduğu yolundaki ifade, ne anlama geldiği anlaşılmayan, internet üzerindeki haberleşme yöntemlerinden habersiz bir zihniyetin ürünüdür. Bunu özellikle açıklamak istiyorum, yine şahsınızın internet veya bilgisayar konusunda tecrübenizin sınırlı olduğunu söylediniz, ama önemli, bu haberleşme zincirinin ne kastedildiğini açıkçası ben anlamadım. Ama şunu varsayıyorum, benim açık istihbarat isminde bir sitem var, Bekir Öztürk ün kendi sitesi var, birçok insan siteniz olmasa dahi şu anda internet bağlantınız var ise, ben size beş dakika içinde bir tane haberleşme zinciri kurabilirim. Örnek veriyorum, Ergenekon ergenekondavası@yahoogrups.com diye internet ileşitim zincirini beş dakika sürmeden şu anda hazır edebiliriz , neye yarar, neye yarar bu iletişim zinciri, siz burada herkesi bir duyuru yapmak yerine tek tek e-mail ile posta yollamak yerine, o iletişim zincirine bir tane yollarsınız o iletişim zinciri herkese dağıtır. Keza buradaki insanlar herkese yollamak yerine ortak bir adrese yollar, oradan dağıtılır. İletişim zincirlerinin amacı budur. İletişim zincirlerinin ister internet üzerinde ister artık iyice gelişen cep telefonları üzerinden sms olsun diğer alanlarda birçok örneği mevcuttur. Ve işin doğası gereği internet üzerinde ilgilendiğiniz birçok alanla ilgili internet üzerinde birçok iletişim zincirine üye olabilirsiniz. Ben hem Ergenekon davası iletişim zincirine üye olabilirim bilgileneyim, diye hem bilgisayar ile bir başka konu ile ilgili bir iletişim zincirine üye olabilirim, dolayısıyla benim grubuma üye olan bir insanın ki kendi iradenizle üye olmak zorundasınız., benim grubuma üye olan bir insanın Bekir Öztürk e de üye olması mümkündür. Burada bazı üyeler kesişiyor olabilir iddianame bunu mu kast ediyor bilmiyorum. Ya da sadece iletişim zinciri kurmuş olmayı bir örgüt emaresi olarak mı görüyor, inşallah öyle görmüyordur çünkü bu durumda internet üzerinde on binlerce iletişim zinciri var birçok üyenin birden fazlasına üye olduğu. O yüzden ben burada interneti kastettiğini varsayarak bir açıklama yaptım. Ama Bekir Öztürk ün hangi haberleşme zincirinin benim hücre yapılanmamın haberleşme zinciri olduğunu muğlak bırakıp, bu muğlaklık üzerinden suç üretmeye çalışmaktadır. Yine TCK 2’ye aykırı olarak üretilen bir suçtur. Ayrıca 162’ye aykırı olarak yer vermediği lehimde delilleri incelendiğinde, Bekir Öztürk’ü yönlendirmem gibi bir şeyin söz konusu olmadığını açıkça ortaya çıkacaktır. 225. sayfadaki e-posta incelendiğinde Bekir Öztürk’ün kendisini tanıştırdığım Ümit Sayın’ı güvenilir bulmadığı için Güler Kömürcü’ye soruşturttuğu yazmaktadır. Bu nasıl bir yönlendirmedir ki, Bekir Öztürk benim tanıştırdığım kişiyi soruşturma gereği duymuştur. Keza, 26 Aralık 2006 tarihli yazışmada, Bekir Öztürk ve konuyla ilgili Zeynep Oruncak ve Oktay Yıldırım’a, Kemal Kerinçsiz ile Bekir Öztürk arasında yaşanan ayrışma ile ilgili düşüncelerimi aktardığım görülecektir. Eğer Bekir Öztürk ve Oktay Yıldırım’ı ben yönlendiriyorsam, bu yazışmada görüldüğü üzere neden kendileri ile ayrı düşündüğümü ve söz konusu olayla ilgili kendilerine neden katılmadığımın belirttiğimin açıklanması gerekir. ortada, Behiç Gürcihan’ın yönlendirdiği bir Bekir Öztürk ve Oktay Yıldırım değil, bir olayla ilgili görüş alışverişinde bulunan üç arkadaş vardır. Arkadaşlık ve görüş alışverişi yasalarımıza göre suç değildir, insanları diğerlerinin günahlarına ve suçlarına ortak etmez. Ayrıca iddianamede yine bir kafa karışıklığı, Bekir Öztürk’ü Güler Kömürcü’nün yönlendirdiğini ve Güler Kömürcünün talimatı ile SESAR daki yazıları sitesinde yayınladığını iddia etmektedir. Sayfa 694. SESAR, benim ihtilaflı olduğum ve aleyhinde yayınlar yazdığım bir site sahibi İsmail Yıldız dahil. Peki bu nasıl yönlendirmedir ki benim yönlendirmem altında olduğu iddia edilen Bekir öztürk benim ihtilaflı olduğum kavgalı olduğum bir sitenin yazılarını kendi sitesinde yayınlamaktadır. Demek ki yeterince iyi yönlendirememişim. Bekir Öztürk’e aynı anda hem benim, hem Güler Kömürcü’nün yönlendirmesinde olduğunu iddia edenler; benimle Bekir Öztürk arasında bu iddiayı destekleyecek hiçbir iletişim kaydı ortaya koymadıkları gibi, iddianame içerisinde açıkça çelişkiye düşmektedir. Savcılık mesleği ciddi bir meslektir. Ve hukuk bu ciddiyete sahip olmayan şahısları göz önüne alarak süreci ciddi kurallarla donatmıştır. Hukuk literatürümüze göre yine bir Yargıtay üyemizin, Osman Yaşar ın kitabından alıyorum, delillerin gerçekçi akılcı olayı yansıttırıcı kanıtlamaya yararlı ve hukuki yollardan elde edilmiş olması gerekir. söz konusu suçlama Söz konusu suçlama, iddianamedeki şahsımla ilgili diğer suçlamalar gibi hiçbir gerçekçi, akılcı, olayı yansıtıcı ve kanıtlamaya yararlı bir delile dayanmamaktadır. Diğer sanıklarla olduğu gibi Bekir Öztürk’le de hiçbir örgütsel ilişkim olmadığını açıkça vurguluyor, bir gazeteci ve bir arkadaşlıkla sınırlı bu ilişkilerin beni hiç kimsenin suçuna ve günahına ortak etmeyeceğini mahkemenizin dikkatine sunuyorum. Bir diğer suç Oktay Yıldırım ın sitemde yazı yazıyor olması, aleyhte delil belge yok, lehte delil belge ise ben bilgisayarıma ulaşabilseydim, ki buna fırsatım olmadı, Oktay Yıldırım’la aramdaki iletişimi gösteren e-postalar ve Oktay Yıldırım’la telefon konuşmalarımın içeriğini gösterecektim. Oktay Yıldırım yaklaşık 2 yıl önce tanıştığım bir arkadaşımdır. Kendisinin şahsıma, site sahibi olmam dolayısıyla attığı bir e-posta ile başlayan ilişkimiz bir arkadaşlığa dönüşmüştür. Bu arkadaşlık, adı üzerinde bir arkadaşlık olup, aramızda iki arkadaşın paylaşabileceği dostane sohbetlerin ve fikir alışverişlerinin ötesinde bir iletişim gerçekleşmemiştir. Bir asker olarak görev yaptığı dönemde ülkesi adına gösterdiği hizmetten dolayı saygı duyduğum; kalemi güçlü bir yazar olduğu için sitemde köşe verdiğim Oktay Yıldırım ın hiçbir yasadışı faaliyetinden haberdar olmadığım gibi, tanığı da olmadım. Oktay Yıldırım’ın sitemde yayınlanan yazılarında da hiçbir yasa dışı unsur yoktur. Emniyet Genel Müdürlüğü bile söz konusu soruşturmaya kadar Ergenekon” terör örgütüne ilişkin bir bilgiye sahip olmadığını açıkça beyan etmişken Oktay Yıldırım’ın bu iddianamede iddia edildiği gibi bu örgütün üyesi ise; kendisi ile ayda 2-3 kez buluşan, sohbet eden birisi olarak bu faaliyetlerinden ve böyle bir örgütün varlığından haberdar olmam söz konusu olamaz. Dolayısı ile Oktay Yıldırım’la arkadaşlığım ve sitemde yayınlanan yazılar, bir terör örgütü ilişkisinin değil, hayata dair normal bir arkadaşlık ilişkisinin göstergesidir. Eğer arkadaşlık, tanışık olmak bir insanı suça ortak ediyorsa; El Kadı’ya kefil olduğunu belirten Tayip Erdoğan’ın, Ergenekon zanlısı Sinan Aygün’le ödül vermek dahil dostane ilişkileri olan Abdullah Gül’den Cemil Çiçek’e kadar Ankara’nın birçok üst düzey siyasilerinin; Başka bir Ergenekon zanlısı Güler Kömürcü’ ye köşe yazdıran Serdar Turgut’un, bu arkadaşlık ilişkilerinden farklı şekilde bir sorumlu olmaları gerekirdi. Bu yaklaşım, hukuku mantık sınırları dışına çıkaran keyfi bir yaklaşımdır. Ben savcılık makamını Oktay Yıldırım la olan iletişimimde onun bir örgüt üyesi olduğunu bildiğimi gösterir bir örgüt içi iletişimi kanıtlar veya onu bilgim dahilinde bir suç işlediğini gösterir herhangi bir iletişim veya kanıt sunmaya davet ediyorum. Ki Biliyorum baştan tedbir almak adına söylüyorum, meşru olduğu üzere Oktay Yıldırımla şu kadar görüştünüz tarzında bir suçlama gelecektir, en son 400-500 denildi iki senedir tanıyorum Oktay Yıldırım ı kendisinin bir huyu vardır, siteye bir yazı yolladıktan sonra telefonla arar gelip gelmediğini kontrol eder elime geçip geçmediğini, haftada ortalama iki yazıdan zaten bu 200 görüşme yazılarının kontrolü için yaptığı aramalar geriye kalıyor bir hesaba göre 400 görüşme, bunu da iki yıla böldüğünüzde yaklaşık 3-4 günde yapılan bir arama söz konusu ve bu da takdir edersiniz ki normal bir arkadaşlık ilişkisi çerçevesinde hayatın olağan akışına dair normal bir görüşme trafiği. Ayrıca yine Oktay Yıldırım ‘la dediği gibi kendi ifadesinde de belirtti, ayda üç dört kez buluşup kahvemizi içeriz, ortalama iki saatten sohbet ederiz, bunu hesapladığımızda ben yine iki senelik süreç içinde Oktay Yıldırım a yaklaşık 194 saat ayırdığım gözleniyor, aynı hesap üzerinden eğer insanların örgüt ilişkilerine birbirlerine harcadıkları zaman üzerinden hesaplayacaksak, savcı Zekeriya Öz e de sadece bir sene içerisinde 192 saat ayırdım. Bunun da dikkate alınması gerekir. Suçun şahsiliği prensibi çerçevesinde ve Oktay Yıldırım’la normal bir arkadaşlık ilişkisi dışında bir iletişim olduğunu gösterir hiçbir delil olmadığı göz önüne alınarak üzerime atılı suçlamayı reddediyorum. Terör örgütü suçlamalarını bitirdik, bir diğer suçlama TCK 334 çerçevesinde, yasaklanan bilgileri temin etmek, şöyle diyor iddianame , Şüpheli Ergün POYRAZ’da ele geçirilen “İrticai Örgütlerin Tehdit Değerlendirmesi” başlıklı gizlilik içeren belgelerle alakalı olarak, belgenin kitap metinlerinde kullanılması, devlete ait gizli bilgi ve belgelerin ele geçirilmesi ve amacı dışında kullanılmasın da suç olarak kanunlarımızda düzenlendiğinden, bu konu ile alakalı olarak Ergün POYRAZ ek ifadesinde, şüpheli Halil Behiç GÜRCİHAN’ın kitabını bastırmak için istediğini ve kendisinin de bunu kabul etmediğinden vermediğini beyan etmiş ise de; kitabın tamamının word belgesi olarak Halil Behiç GÜRCİHAN’da çıkması bu beyanın doğru olmadığını, şüpheli Halil Behiç GÜRCİHAN’ın devlete ait gizli belgeleri ele geçirmek, bulundurmak ve amacı dışında kullanmak suçlarını da ayrıca işlediği anlaşılmaktadır. Diyor Sayfa 623) te iddianame. aleyhte belge delil,Evimde bulunan yazar Ergun Poyraz’a ait “Tarikat, Ticaret, Siyaset ve Cinayet” isimli kitabın word belgesi olarak çıktıları. Aynı zamanda bu lehimde olan bir delil belge, açıklayayım. Bu suç ile ilgili kullanılan ifadeler yine tamamen somut gerçekleri çarpıtarak mahkemenizi yanıltmaya yönelik bir sonuç almaya çalışmaktadır. Evimde bulunan belge, suça konu edilen ve Genelkurmay Başkanlığı’nın 04.12. 2007 tarih yazısı ile “gizli belge” olarak nitelendiği belge değildir. Evimde Genelkurmay Başkanlığı’nın “gizli belge” olarak nitelendiği belge bulunmamıştır., evimde bulunan belge, bu belgeyi de içinde barındıran ve bu belgenin gönderme yaptığı ve aylardır kitapçı dükkânlarında satılan “Tarikat, Ticaret Siyaset ve Cinayet” adlı kitabın bir kopyasıdır. Dolayısıyla evimde bulunan bir gizli belge değil, bu belge gizli belgeyi refere eden bir kitabın tam metni bulunmuştur. Günümüzde gizli belgeleri konu eden birçok kitap yayınlanmaktadır. Bunlardan bir tanesini bizzat ben İstanbul Emniyet Müdürlüğünde göz altında iken İstanbul Emniyet Müdürlüğünün Kütüphanesinden alarak okudum. Bu kitabın ismi, Mustafa Balbay’a ait bir kitap “Irak Bataklığında Türk-ABD İlişkileri” . Türk Terörle Mücadele şubesinin bizzat kitap listesinde, ordan alarak okudum, ve bu kitap bünyesinde genelkurmay ın gizli belgeleri açıkça orijinalleri ile birlikte var, içinde gizli belgelere gönderme yapan kitapları bulundurmak suç ise, bu durumda Türkiye de sıradan bir vatandaş olarak şahsım da terörle mücadele şubesi de, herkes suçlu ilan edilebilir. Bunun hiçbir yasal, mantıki ve vicdani temeli yoktur. Yasanın ilgili hükmü açık iken, evimde bulunan bir kitap çıktısından dolayı suçlanmamın hiçbir hukuki dayanağı yoktur. kitapta belgenin orijinali yer almadığı için, bu belgenin gizliliği ile ilgili bir hüküm verebilmem de mümkün değildir. Türkiye’deki bütün kitap okurlarını, yayınevi sahiplerini kitap ajanslarını uhdelerinde bulundurdukları, yayımlanmış olsun veya olmasın kitaplarda konu edilen belgelerden sorumlu tutan bu anlayışın, anayasa ile teminat altına alınan demokratik hukuk devleti ilkeleri ile bağdaştığı düşünülemez. Eğer gizli belgelerin konu edildiği kitapların aslını veya kopyalarını bulundurmanın suç olduğunu iddia ediyorsa iddia makamı, bu iddiası doğrultusunda söz konusu kitabın kitapçılarda satılan asılları ve yayın evlerinde bulunabilecek diğer kopyalarına yönelik hangi yasal girişimde bulunmuştur. Ve en önemlisi, suça konu edilen belge ve bilgiler gizli ise ki, savcı Genelkurmay ın ilgili yazısını dosyaya dahil etmiş, savcı neden bu gizli bilgi ve belgeleri iddianameye koyarak daha da yayılmasına vesile olmuştur. TCK nın 258 maddesi, göreve ilişkin sırrın açıklanması başlıklı madde şöyle der, kamu görevlilerinin görevleri nedeniyle edindikleri bilgi ve belgeleri başkalarının edinmesini kolaylaştırmaları durumunda, cezaya hükmeder bu madde. Eğer bu bilgi ve belge gizli ise, devlet belgesi gizli bir belge ise, neden iddianameye konularak kamuoyu haberdar edilmiştir. İlgili yasa maddesi, suçun maddi unsurunun yasaklanan bilgi ve belge olduğunu , açık olarak hükme bağlarken, evimde bulunan kitap ve kitap taslağı yasak olmadığı halde, kitabın konu edindiği belgelerden sorumlu tutulamayacağım halde, kitabın konu edindiği belgenin orijinali evimde olmadığı halde, şahsımı bu belgeyi bulunduruyormuş gibi suçlayan ifadeler, iddianameye mahkemeyi yanıltıcı bir nitelik kazandırmaktadır. Bu suçlamayı da reddediyorum. Kişisel verilerin kaydedilmesi suçlaması, TCK135/2-1. evimde HP marka dizüstü bilgisayar bulundu ve burada iddianameden okuyorum, “Kopya milletvekillerialbüm.xls” isimli Excel dosyaları incelendiğinde, bir çok milletvekili ile ilgili kişisel bilgilere yer verildikten sonra, kişilerin siyasi, felsefi veya ırki kökenlerine ilişkin verilerin yer aldığı görülmüştür. Ayrıca, listede yer alan bazı milletvekillerinin karşısında “İyi İzlenmeli, Takip Dışı, Değerlendirme Dışı” gibi ifadelerin bulunduğu görülmüş ve şüphelinin hukuka aykırı olarak bir kısım milletvekillerini fişlediği anlaşılmıştır. sayfa 624. aleyhimdeki delil belge, HP marka dizüstü bilgisayarda bulunan “kopya milletvekilleri album.xls” başlıklı dosya. Lehte delil belge, yine SESAR ile ihtilafımı gösteren ihtarname. Erkut Ersoy ile yaptığım telefon görüşmesi, tape 39-3937ve El konulan eşya tutanağı İddianame’ye Ek 21 No.lı Klasör, Dizi Pusulası Sıra No. 3 Sayfa 70,74. “Ergenekon” soruşturması çerçevesinde 04.06.2008 tarihinde, ikinci kez gözaltına alındım. Evimde yapılan arama sırasında söz konusu iddiaya konu olan bilgisayarın, ki bu bilgisayar evimdeki bir dolabın alt rafında kullanılmayan bir pozisyonda bulunuyordu, şahsıma ait olmadığını, bir zamanlar başkan yardımcılığını yaptığım ve ihtilaflı bir şekilde ayrıldığım SESAR firmasına ait olduğunu özellikle vurguladım. Bu bilgisayarı SESAR’dan alacaklarıma karşılık, ki ek -16 da ki ihtarname bu maksatla çekildi. aramızdaki ihtilaf konusu hukuki yoldan çözülene kadar uhdemde tuttuğumu ve kullanmadığımı belirttim. Ayrıca bu bilgisayarı uzun süre kullanmadığımın ispatı için mahkemenize 04.08.2008 tarihli dilekçem ile başvurarak ayrıntılı teknik raporunu istedim. CMK 121/2’ der ki Arama sonunda verilecek belgede, hakkında arama işlemi uygulanan kimsenin el konulan eşyanın mülkiyetine ilişkin görüş ve iddialarına yer verilir der, ben de bu hükmüne uygun olarak yaptığım itirazlarda, el konulan eşya listesine eklenmediği için tutanağın sonuna şu ibareyi ekledim, “TCK ve CMK’ nın ilgili maddelerine ilişkin şerhimi koyarak imzalıyorum diye tutanağın sonuna bu ibareyi ekleyerek imzaladım. Ki tutanağa bakarsanız, bunu göreceksiniz. İddiaya konu olan milletvekilleri ile ilgili belge, bana ait ve benim kaleme aldığım bir belge değildir. Yukarıda belirttiğim gerekçelerle uhdemde tuttuğum SESAR’a bilgisayarda yer alan bir belge olup, şahsımla alakası yoktur. Bilgi ve network güvenliği konusunda uzmanlaşmaya çalıştığım bir alan bir gazeteci olarak onlarca makale yazmış ve projeler yönetmiş biri olarak, kişisel ve özel bilgilerin kaydedilmesi konusu, benim şahsımın özellikle hassas olduğu bir konudur. Bu hassasiyetimin emarelerinden bir tanesi, mevcut iddianamede yer almaktadır. 3937 No’lu tape yi incelerseniz; Erkut isimli şahısla aramda geçen konuşma var, bu şahıs beni aramış o sıra benim ümit Sayın ile ihtilaflı olduğum biliniyor ve O dönemde davalık olduğum Ümit Sayın’ın bilgisayarından bilgi alındığı şeklinde ifadeler kullanıyor telefonda. Ve beni bu yönde suça teşvik edici ifadeler kullanıyor, ben de bu telefondaki muhatabıma, bu konunun hassas olduğunu, olağandışı yöntemlere gerek olmadığını telkin ediyorum ve bu yöndeki taleplerine itibar etmiyorum, eğer ben kişisel verilerin güvenliği yönünde zaafiyeti olan bu konuda eğilimi olan bir insan olsa idim, davalık olduğum Ümit Sayın hakkında bana böyle bir teklifi reddetmezdim. Benim söz konusu kişi ihtilaflı olduğum şahıs bile olsa gösterdiğim hassasiyetin kanıtıdır bu. Yıllarca bilgi ve network güvenliği konusunda Emniyet dahil birçok hassas kurumla çalışmış bir insan olarak hakkımda bu güne kadar bununla ilgili tek bir şikayet yoktur. Olamaz da. TCK’nın kişisel verilerin kaydedilmesi başlıklı 135. maddesi, suçun maddi unsuru olarak “hukuka aykırı olarak kişisel verilerin kaydedilmesini” göstermiştir. Belgenin yer aldığı bilgisayarla ilgili ayrıntılı teknik rapor incelendiğinde, söz konusu bilgisayarın uzun süredir kullanılmadığı görülecektir. Ayrıca bu bilgisayarın şahsıma ait olmadığı da diğer delillerle sabittir. Dolayısıyla hukuka aykırı olarak kişisel verilen kaydedilmesi olarak nitelenebilecek bir eylem bulunmamaktadır. Söz konusu belge bana ait değildir. Ve en son suçlama, Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs, internette yazmış olduğu iddianameden aynen okuyorum, “Medyanın Görmediği Oktay’ın Bombaları ve Ulusalcı Cephe” başlıklı yazı ile “Kuvvacının Basılma Rehberi ve Bizim Oktay” başlıklı yazı içeriklerinde de adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçunun işlendiği iddia edilmekte. Aleyhimde delil belge bu yazılar, fakat ben bu yazıların lehimde delil belge olarak değerlendirilmesini istiyorum. Ceza hukukumuzda adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçu doğrudan ve özel kasıtla işlenebilir bir suç olarak tanımlanmaktadır. Kasıt ise, TCK 21’de suçun bilerek ve istenerek gerçekleştirilmiş olması olarak tanımlanmıştır. Keza, Basın Kanunu’nun yargıyı etkilemekle ilgili 19. maddesi, soruşturmayla ilgili belgelerin içeriğinin yayınlanmasını ve görülmekte olan bir dava kararla sonuçlanıncaya kadar bu dava ile ilgili Cumhuriyet savcısı, hakim ve mahkeme işlemleri ile ilgili mütalaa yayınlanmasını suç olarak tanımlamaktadır. Suça konu olduğu iddia edilen iki makale incelendiğinde, makalelerin hedefinin yargı değil, doğrudan medya olduğu görülecektir. Yazıların başlangıç metinlerinden okuyorum, bir tanesi “Türk medyasının Şemdinli vakasında da, Danıştay cinayeti sonrasında da, Hırant Dink cinayeti sonrasında da ve şimdi de Ümraniye’de bombalı evle başlayan tutuklamalar zinciri sonrasında bir güvenlik bültenine dönüşmesinde tembelliğin çok büyük etkisi var” cümlesiyle başlıyor yazılardan bir tanesi, Türk medyasının bu konudaki tembelliğini eleştiren ve onların bu konu ile ilgili yaptığı asılsız haberleri eleştiren bir yazı ve yazının tek bir satırında soruşturma ve yargı ile ilgili bir ifadeye yer verilmemektedir. Keza, “Kuvvacı’nın Basılma Rehberi” başlıklı yazının giriş paragrafından okuyorum, “Türk Medyası Pavlov’un köpeği gibi artık önüne Muzaffer Tekin ve Kemal Kerinçsiz fotoğrafı konulduğunda, hemen aynı şekilde salya salgılamaya başlıyor ve başlıyor bir derin devlet nidası” cümlesiyle başlamaktadır. Burada da yine hedef, bu yazının hedefi Türk medyasıdır. Ve olayları yansıtış biçimidir. Birinci yazıda, medyanın olaylarla ilgili verdiği yanlış bilgiler düzeltilmekte, ikinci yazıda da yine medyanın yaşananları çarpıtma ve herkesi suçlu olarak damgalama potansiyeline gönderme yapılarak esprili bir dille, böyle bir durum karşısında vatandaşın yapması gerekenler anlatılmaktadır. Burada da yargıya ve soruşturma işlemlerine, içeriğine dair tek bir satır olmadığı gibi, yasa maddesinde de belirtildiği üzere, hiçbir mütalaaya da yer verilmemiştir. İki yazı da incelendiğinde, hedefin medya ve medyadaki yanlış bilgilendirmeler olduğu görülecektir. Yazılarda yargıya dair tek bir satır yoktur. Bu nedenle söz konusu yazıların adil yargılamayı etkileme teşebbüsü suçu olarak nitelenmesi, öznel ve hukuk dışı bir niyet okumadır. Bu soruşturma sürecinde adil yargılamayı etkileme suçunu işleyen biri varsa o da bizzat bu iddianameyi kaleme alan Savcı Zekeriya Öz’dür. Onunla ilgili suç duyurumu ayrıca mahkemenize ileteceğim, şunu hatırlatmak istiyorum, söz konusu yazılar soruşturma ile ilgili yayın yasağından önce kaleme alınmış ve yayın yasağından sonra konu ile ilgili hiçbir yazı yazılmamıştır. Yargının her kararına harfiyen uyan bir anlayış, nasıl adil yargılama etkili kastını taşıyabilir. Türk Ceza Kanunu ve basın Kanunu yargıyı etkilime suçunun kavramını ele alırken, dediğim gibi doğrudan ve özel kast a dikkat çekiyor, yani bilerek ve isteyerek gerçekleştirmeye, ayrıca basın kanununda ifade özgürlüğü ile hukuka aykırılık arasında denge kurulurken, gerçeklik güncellik kamu yararı ve konu ile ilgili haberin verilişi arasındaki düşünsel bağ hukuka uygunluk nedenleri olarak sıralanmış. Bu kıstaslar, öznel algıları ve hukuk dışı misyonlarını hukuk maskesine bürümek isteyenlere karşı fren mekanizmaları olarak yasalarımızda ve içtihadımızda mevcuttur. Hiçbir şekilde yargıyı konu edinmediğim iki yazının içeriği hukuki vicdani ve akılcı bir gözle incelendiğinde, üstüme atılı suçu işlemediğim net bir şekilde görülecektir. Savunmamın bu bölümünde, hukuki değerlendirme kısmını cevapladım. Şahsımı esastan ilgilendiren usulsüzlükler ile ilgili söyleyeceklerim var, o kısma geçmek istiyorum, fakat bunu yapmadan önce iddianamenin geneli ile ilgili bir tespitimi huzurunuzda paylaşmam lazım, bu iddianame benim dikkatimi çekti benim bütünüyle baktığımda, üç temel şartı yerine getiriyor, bir tanesi sanığın yer yer ne ile suçlandığını bile anlayamayacağı kadar kötü bir Türkçe ile yazılmış, ikincisi Anayasamızın gerekçelerinde yer alan kavramları ve milletimizin tarihi değerlerini terör kavramı ile yan yana koyarak, batının türk aydınından beklediği temel şartı da yerine getirmekte. Ve avukatların mahkemenize sunduğu kitaplarla da kanıtlandığı üzere ve yine bir diğer Nobel ödüllü yazarımız gibi başkalarının eserlerinden kaynak göstermeden kullanma yani teknik tabiri ile intihal ile gerçekleş durumda. Bundan yola çıkarak, ben bu iddianameyi Nobel edebiyat ödülüne aday göstermek istiyorum. Hazır bu fırsat varken, ikinci ödülü de ülkemize kazandırabileceğimizi düşünüyorum. Bunu tarihe not düşmek adına söylüyorum. Çağdaş hukuk sistemlerinde usul esası bozar. Bizim devletimiz on binlerce evladının canına mal olan bir katili bile yargılarken usule sonuna kadar riayet etmiştir. Bu devletin ve milletin namusunun emanet edildiği savcıların usule riayet etmeleri sadece mesleki namusları açısından değil, sorumluluğunu taşıdıkları ulusal ve uluslararası ilkelerin sağlığı açısından da esastır. Kısacası; usul bir savcının elinde esası kanatlandırabilir de, prangalara mahkûm da edebilir. Ben maruz kaldığım usulsüzlükleri; Gözaltı sürecindekiler, Tutuklanma ve mahkeme sürecindekiler, İddianamedeki usulsüzlükler ve Metodoloji ve mantık hataları olarak kategorilendirdim. ilk kez 27Haziran 2007 tarihinde gözaltına alındım. CMUK 118/1’e aykırı olarak gündüz, hem de evime 100 metre kala sokak ortasında kelepçelenerek gözaltına alındım, evimdeki arama ise evimden 100 metre ötede göz altına alınmama rağmen gece benim bulunmadığım bir ortamda gerçekleştirildi. Ve Savcının talimatı ile gerçekleştirilen bu usulsüz aramanın CMK 118/2 de tanımlanan istisnai hallerden hangisi ile uyuştuğunun beyanı ise tarafıma yapılmadı. Bu konu ile ilgili CMK 141 den kaynaklanan tazminat hakkımı ayrıca kullanacağım. Gözaltı süresi boyunca diğer konularda usule riayet eden kolluk kuvvetleri, iki temel konuda usule uygun davranmadılar. Savcının da aynı usulsüzlükleri tekrarladığından yola çıkarak, CMK 134 ve Anayasa’nın 25. maddesini açıkça ihlâl edildiğini kayda geçmek istiyorum. CMK 134’ te açıkça yazıyor diyor ki; Bilgisayarları ancak şifrelerinin şifrelerin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamaması halinde el konulabileceği, Gerekli kopyaların alınması halinde el konulan cihazların gecikme olmaksızın iade edileceği, Şüpheliye veya vekiline, istemesi halinde, bu yedekten bir kopya verileceği tutanağa geçirileceği belirtilmiş, Evimde yapılan iki arama sırasında (27 Haziran 2007 ve 04 Haziran 2008) istediğim halde bilgisayarlarımın bir yedeği tarafıma verilmemiştir. Ayrıca, bilgisayarlarımdaki şifreleri gizleme gibi bir niyetimde yoktu, istedikleri şifreleri orda verdim zaten. Burada sadece şahsım adına değil, davanın geneli açısında da birkaç teknik konuyu netleştirmem lazım, bilgisayarların yedeklemesi konusunda itirazları yaptığımızda genellikle deniliyor ki , o bilgisayarların olay mahallinde yedeklenmesi yapılan cihazların mevcut olmadığı söyleniyor, halbuki emniyetin elinde bu cihazlar mevcut. 2002 yılında yine dediğim gibi bizzat, eğitimi için bir grup polisi ben kendim götürdüm. Ve emniyet bünyesinde istenildiği takdirde olay yerinde bilgisayarların imajlarının alınabileceği elde taşınan özel cihazlar var, bunu isterlerse Ankara Emniyet müdürlüğünden temin edebilirler. Hal böyleyken, savcının bu kadar hassas bir soruşturma çerçevesinde Emniyet’in elindeki imkânları kullanmayıp, bilgisayarların içeriği hakkında şüpheye mahal bırakması ciddiyetten uzaktır. Nasıl olay mahallindeki delil, olay mahallinde kayıt altına alınarak delillere hukuki bir nitelik kazandırılıyorsa, bilgisayarlarla ilgili konuda belirtilen usulün de bilgisayar delilerine hukuki zemin kazandırmak adına çok sağlam bir mantığı vardır. Savcı, bu mantığı ihlal ederek ulusal yasalarımız ve uluslararası normlar çerçevesinde Ergenekon soruşturmasına dâhil ettiği bütün bilgisayar tabanlı delili şüpheli konuma düşürmüştür. Şunu özellikle vurgulamak istiyorum, benim bilgisayarımda b ulunan belgeler ile ilgili hayır bu bana ait değildir gibi bir itirazım yok, şahsım adına bir sorun söz konusu değil, ama davanın geneli açısından bunu vurgulamak zorundayım. Bilgisayar hard diskine evimde el konulduğu an ile Emniyet’te kopyasının alındığı an arasında yasadışı bir müdahaleye maruz kalmayacağının hiçbir garantisi yoktur. Nasıl suç mahallinde ele geçen delillerin emniyete götürüldükten sonra tutanağa bağlanması hukuka aykırıysa, bir bilgisayarın verilerinin de olay mahallinde, şahitler huzurunda teknolojik olarak “bağlanması” yerine, Emniyet’te bu işlemin yapılması aynı mantığa ve hukuka aykırıdır. Günümüzde bir bilgisayara eski tarihli veri ekleme teknolojisi mevcuttur. Bunun internette bile ulaşılabilen programları var, ve devletlerin elinde çok daha sofistike teknolojilerin olduğu da zaten aşikar. Bu nedenle, dijital deliller aynen diğer deliller gibi olay yerinde kayıt altına alınmak en azından o dijital verinin bütünlüğünün yegâne değeri olan hash değeri kayda alınmak zorundadır. Tekrarlamak zorundayım, varsayalım ki, gerçekten iş yükü dolayısıyla cihaz yetmezliği dolayısıyla biz bunun burada kopyasını alamayız, emniyete götürmek zorundayız gerekçesi geçerli bir gerekçe olsun. Fakat yine de iyi niyetli bir yaklaşım bilgisayarın orada bütün hard disk inin hash değerini üretip nasıl savcılık yakalama tutanağına delillerinizi yazıyorsa, elde edilen dijital verilen hash değerini yazabilir. Ondan sonra o bilgiyi emniyete götürebilir, fakat böyle yapılmıyor, hash değeri ile ilgili birkaç ayrıntı sunmak istiyorum. Herhangi bir dijital bilgi kümesi üzerinden, Bu bilgisayarınızın bütünü olabilir, bilgisayarınızdaki bir belge olabilir. İzlediğiniz bir video olabilir, her dijital bilgi kümesinin özel algoritmalar üzerinden hesaplan buna bazı yerde MD5 algoritması denir, MD3 denir, özel matematiksel algoritmalar üzerinden hesaplanan tek ve biricik bir hash değeri vardır, biricik kavramına İngilizcedeki ünic kelimesinin yerine kullanıyorum, açmam lazım o dijital bilgi kümesinin sadece tek bir hash değeri vardır. ve dünyada o hash değerine sahip başka bir dijital bilgi kümesi üretemezsiniz. Bu önemli bir ayrıntı , örnek üzerinden konuşalım. Diyelim ki benim bir metnimde, “Bizde ısrar yok” cümlesi geçiyor, bunun bir hash değeri vardır, ve bu hash değerine sahip başka hiçbir cümle yoktur dünyada.ve siz bu cümledeki “ı” yı “e” yapıp “Bizde esrar yok “ a dönüştürürseniz, o zaman hash değeri farklıdır.Yani Tevhide Kütük ‘ün hash değeri farklıdır, Tevhide Küçük ün hash değeri farklıdır, bir tanesi beni Veli Küçük ile bağlantılı kılar, diğeri benim Veli Küçük ile bağlantımın olmadığını kanıtlar. İster bir metnin, ister bir dijital veri kümesinin (sabit disk içeriği vs.) hash değerinin alınması ve şüphelinin müvekkiline bildirilmesi, yedeğinin alınmasına göre çok daha hızlı ve zahmetsiz bir işlem olduğu halde bu bile uygulanmamıştır. Keza iddianamedeki Bilgisayar inceleme tutanakları göz önüne alındığında, iki tane değere gönderme yapılmaktadır, savcımız Sayın Pekgüzel onu açık söyledi, bir “Acquisition Hash”ve bir de “Verification Hash” diye iki tane değeri var bütün inceleme tutanaklarında. Türkçesi ile Acquisition Hash, sabit disk in incelenmeyi başlandığı an, Verification Hash ise incelemenin bittiği anda hesaplanan hash değerleridir, savcılık makamı demektedir ki bize, bakın iki hash değeri de aynı, dolayısıyla inceleme sırasında araya bir bilgi eklenmediğinin belge eklenmediğinin kanıtı budur demektedir. Doğru, teoride çok doğru bir yaklaşım ama, maruz kaldığımız pratik açısından bir sakınca var, Maruz kaldığımız pratik şu, bilgisayarların evimde el konduğu an ile emniyette o Acquisition Hash denilen ilk has hın hesaplandığı an arasında bazen saatler, bazen de günler vardır. Dolayısıyla,o iki an arasında bir şey eklenmediğinin hukuki olarak kanıtı yoktur. Bu iddianamede. yoksa savcılığın dediği ” Acquisition Hash” ile “Verification Hash”ın birbirini tutuyor, dolayısıyla bu kanıttır, teoride doğru ama ben dahil birçok insanın maruz kaldığı pratik açısından bu tezin bir geçerliliği yok.çok kolaydır bunu hukuki açıdan geçerli hale getirmek. Savcılık bilgisayarıma evimde el koyarken, benim gözümün önünde Acquisition Hash i orda hesaplayıp sonra bilgisayarı götürseydi, bana kopyasını vermese dahi, o zaman Verification Hash de bendeki Acquisition Hash de tuttuğu noktada hiçbir şekilde ben hukuki olarak ne ulusal yasalarımız önünde, ne uluslar arası yasalar önünde, hayır kardeşim sen buna bir şey koymuş olabilirsin deme hakkım olmazdı. Ama maalesef savcılık bu soruşturmadaki en önemli usulsüzlüklerinden bir tanesi bu CMK 134 ü ciddiye almayarak bütün Ergenekon soruşturmasını ulusal ve uluslar arası normlar açısından delilerini şüpheli hale sokmuştur. Aslında savcı Zekeriya Öz istediği zaman delilere gereken özeni göstermiştir. Bu konuda uyguladığı çifte standardın, hukuksuzluğun bir diğer göstergesi savcı Zekeriya Öz tarafından emniyet müdürlüğüne gönderilen bir yazıda mevcuttur. 442 klasörlük eklerinde yer alan 1 Temmuz 2008 tarihli yazıda emekli orgeneraller Hurşit Tolon ve Şener Eruygur ile ilgili , “Kanun gereği alınacak olan imajın hazır bulunan şüpheli vekiline de verilmesi” talimatı yer almaktadır. Dolayısıyla, Savcımız bazı şüphelilere kanunu uygulamış, bazılarına ise uygulama gereği görmemiştir. ki sayın Pekgüzel Ertaç Giray ın tutuklanması sırasında CMK 134 ü birebir uygulayarak delileri hukuki bir zemine oturtmayı bilmiştir. Anayasa’nın 25. maddesine de aykırı hareket edilmiştir. gözaltına alınmam sırasında şahsıma, başta AKP hükümeti olmak üzere soruşturma ile alakası olmayan çeşitli konularda düşünce ve kanaatlerim sorulmuştur. Anayasa’nın düşünce ve kanaat hürriyeti ile ilgili maddesi der ki, , “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz “halbuki gözaltına alınmamda ifadem sırasında , soruşturmayla alakası olmayan konularda siyaset, ekonomi ve toplumsal konularda görüşlerimin sorulması ve yazılı olarak da birçok mecrada dile getirdiğim bu görüşlerimin önüme suç olarak konulması açık bir anayasa ihlalidir. Savcılık ve mahkeme aşamasında, dediğim gibi iki kez göz altına alındım, birisinde beş, birisinde yaklaşık yedi saat ayakta tutuldum. Bu, CMK 148’de açıkça yasaklandığı üzere yormak maksadı güden bir davranıştı. Savcının ifade sırasında esas usulsüzlüğü ise, şahsımı gözaltına alma gerekçesi olarak öne sürdükleri oldu. daha önce de anlattım, ümit Sayın ile olan ihtilafım 30 Haziran 2007tarihli Toygun Atilla nın bir muhabirin imzası ile manşet yapılmıştı, Savcı bu gazeteyi gösterdi bana ve seni bu manşet yüzünden göz altına aldırdım, burada tehdit gördüm dedi. ben de savcıya sordum, Sayın savcım, “Siz beni 4 gün önce gözaltına aldırdınız o manşetten, Hürriyet’in 4 gün sonra çıkacak manşetini nereden biliyordunuz?” diye sordum, ve bu sorunun cevabı yok, cevaplanmadı. İkinci göz altı da yine CMK 91/5 e aykırı olarak gerçekleşti. CMK 91/5 diyor ki bir suçla ilgili serbest bırakılan ki ilk gözaltından sonra serbest bırakıldım, kişinin yakalanmasına neden olan fiille ilgili yeni ve yeterli delil elde edilemedikçe tekrar gözaltına alınamayacağını belirtiyor, savcı ikinci kez gözaltına alınma sebebim olarak ise yine Ümit Sayın’ın hakkımdaki yalan ve iftiralarla dolu verdiği ifadesini gerekçe gösterdi. Benle olan hukuki ihtilafını kaybetmiş bir şahsın verdiği ifadeleri gerekçe gösterdi. Keza burada gösterilen bir diğer gerekçe, ek ve yeterli delil olarak ayrıca Ergün Poyraz ın da hakkımda verdiği ek ifade önüme kondu. Daha önceki ifadesinde bundan söz etme gereği duymayan Ergün Poyraz nedense ifadesinde bir yalana başvuruyor ve diyor ki , tarikat , siyaset , ticaret kitabının bir kopyasını bana kendisinin verdiğini inkar ediyor. Bunun tek bir sebebini bulabildim. Kitaba konu edindiği gizli belgenin bana kendisinden değil de bir başka kaynaktan ulaştığı şaibesini yaratmak adına, bu ifade savcılık tarafından aleyhime kullanıldı. ve böylece Genelkurmay’daki görevi nedeniyle, çünkü o ifadenin orjinalinde kitaba konu edilen ifadenin orjinalinde ki ben bunu savcılıkta gördüm orjinalini, altında zamanında Genelkurmayda görevli olan babamın imzası bulunmakta fakat bende orjinali yok, kitapta da orjinali yok, dolayısıyla bu konuda benim bir bilgim yok. bu ifade çarpıtılarak bana gizli belgelerin Ergün Poyrazdan değil de başka bir yerden , daha doğrusu gizli belgenin konu edildiği kitabın, Ergün poyraz dan değil de başka bir yerden ulaştığı şaibesini yaratarak savcı, böylece genelkurmay daki görevi sırasında bu belgenin altında imzası olan babamın bana bana devletin gizli belgelerini ulaştırıyor suçlaması ile zan altında bırakmaya çalıştı. Hâlbuki daha önce de açıkladım. Bu belgeyi konu eden kitap şahsıma Ergün Poyraz tarafından verildi. fakat bu ifadede benim tutuklanma gerekçem olarak kullanıldı.bununla ilgili konuyu daha önce açıklamıştım, savcının bana belgenin ifadem sırasında savcıdan bana belgenin orjinalini göstermesini istedim, çünkü bende belgenin orjinali yok, belgenin orjinalini gösterdiğinde bu belgenin babam dışında aralarında MGK nın da bulunduğu dokuz ayrı kuruma dağıtıldığını dikkat çektim. Dolayısıyla belgenin sızabileceği tek makamın babam olmadığını ayrıca kanıtladım. Bütün bunlar dikkate alınmadan ve yine yalan bir ifadeyi hakkımda gözaltına aldırma gerekçesi olarak ek ve yeterli delil kategorisinde değerlendirdi. Savcıya ayrıca şunu da söyledim, eğer sizin bu yönde bir şüpheniz var ise, ben ile babam arasında iletişimde bu yönde benle babamın bırakın devlete dair gizli belgeyi konuşmak, siyasi konularda bile çok fazla konuşmuşluğumuz yoktur. Buna dair en ufak bir kanıt gösterin dedim, tabiî ki gösteremediler. Bütün bunlar, Savcı Zekeriya Öz’ün CMK 91/5’e aykırı olarak keyfi gözaltı işlemi yaptığının açık ve net kanıtıdır. Yine savcının yüzüne karşı açıkça beyan etmeme ve gözaltına alınmam sırasında da beyan etmeme rağmen, nişanlım Fatma Sibel Yüksek ile olan telefon görüşmelerimin içeriği soruldu bana, CMK 135/2’de açıkça; “Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimin kayda alınamayacağını,. Kayda alınma gerçekleştikten sonra, eğer alınsa dahi bunun anlaşılması durumunda kayıtların derhal yok edileceğini söylüyor. CMK 45/1 bakıyoruz, tanıklıktan çekinebilecek kişiler arasında şüphelinin nişanlısını da saymaktadır. sağolsun savcımız beni nişanlandığım hafta göz altına alma durumunda kaldı, benim önüme nişanlımla yaptığım görüşmelerdeki gündemdeki ilgili görüşlerimi suç unsuru olarak koydu. bu hem kişilerin kanatları ve düşüncelerinden dolayı suçlanamayacağını belirten Anayasa’nın 25. maddesi, hem de CMK’nın 135. maddesinin açıkça ihlalidir. Tabi bunları açıkça belirtmeme ve dilekçe ile başvurmama rağmen bu kayıtların imha edilmeyip birde üstüne üstlük iddianameye konması, fütursuzluğu ve hukuksuzluğu katlamıştır. Bir diğer konu, CMK 153/2, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek ise Cumhuriyet Savcısının istemi üzerine, Sulh Ceza Hakiminin kararıyla müdafiinin dosya içeriğini inceleme yetkisinin kısıtlanabileceğini belirtmektedir. Fakat aynı maddenin 153/3 fıkrası, bu kısıtlamanın şüphelinin ifadesini içeren tutanak için söz konusu olamayacağını açıkça vurgulamıştır. ben bu konu ile ilgili birçok kez savcıya dilekçe ile başvurdum. kendi ifade tutanağımın kanunun ilgili maddesine muhalefeten tarafıma vermediğini belirttim. Daha sonra cezaevinde iken bana İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 06.02.2008 tarihli bir kararı iletildi. Bu karar benim şahsi ifade tutanağımın bana verilmemesinin gerekçesi olarak Terörle Mücadele Kanununun 10/d maddesi gerekçe gösterilmiştir. Bu karar ve gerekçesine yasalarımız ve uluslararası hukuk normları çerçevesinde itiraz etmek istiyorum, çünkü Türk Ceza Kanunu’nun 5. maddesi, Türk Ceza Kanunu’nun hükümlerini diğer özel ceza kanunları hükümlerinin üzerinde hukuki bir norm olarak kabul etmekte. Terörle Mücadele Kanununun 10/d maddesi bir özel ceza kanunu hükmü olup; CMK’nın 153/2 maddesinin birebir aynısıdır. Fakat bu maddenin 153/3 ile çerçevesi sınırlanan bir madde olduğu gözardı edilmemeli ve TCK’daki bu kısıtlama TMK açısından da gözönüne alınmalıdır. Artık beni ilgilendirmeyen bir durum gibi göz önüne gelebilir, ama bilemiyoruz, geleceğimizde ne var, tahliye edilsek te Ergenekon un belki 55. dalgasında tekrar gözaltına alınırız, bu durumda ben bu itirazımı huzurunuzda kayda geçmek istiyorum, bir insanın kendi ifade tutanaklarının dosyanın diğer kısımlarından bağımsız olarak bir gerekçesi yoktur, Terörle Mücadele Kanunu olsa dahi. Bu Anayasamızın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkı ve tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin hazırlık evrakının incelenmesine izin veren 6/3-c maddesi çerçevesinde, savcılığın kendi ifadelerimi içeren tutanağı bile gizli tutması sadece kendi yasalarımıza değil, evrensel hukuk ilkelerine de aykırıdır. iddianame ve soruşturma sürecindeki yasa ihlallerine gelirsek, burada tabi Soruşturmanın gizliliğinin bizzat soruşturmayı yürüten savcı tarafından ihlal edilmesi hepimiz adına üzücü bir noktadır. Savcı Zekeriya Öz’ün soruşturmanın gizliliğini bizzat kendisinin ihlal ettiği, gazete muhabirlerini ofisine davet ederek soruşturma bilgi ve belgelerini servis ettiği medyaya yansımış ve bu haberler Savcı Zekeriya Öz tarafından yalanlanmamıştır. Hürriyet Gazetesinin başyazarı Oktay Ekşi’nin 16 Temmuz 2008 tarihinde kaleme aldığı ve tekzip edilmeyen “Kim Kirletti?” başlıklı yazısı buna örneklerden bir tanesidir. Ek-2’de sunulmuştur. demin örnek verdim hürriyet muhabiri Toygun Atilla’nın hakkımdaki haberinden, savcı hürriyet gazetesinden yayınlanmadan 4 gün önce haberdardı, yasadışı ilişkinin bir kanıtı olarak dikkatinize sunuyorum. Bu nedenle, başından beri , bazen sizi kızdırmak pahasına, Savcı Zekeriya Öz’ün temas kurduğu gazete muhabirlerinin tespit edilmesinin savunmam açısından önemli olduğunu vurguladım. soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiğinin kanıtı olarak, ve bu yüzden Zekeriya Öz ‘ün aşağıdaki gazeteciler arasındaki iletişim kayıtlarının TİB Başkanlığı’ndan istenmesini talep ediyorum: Toygun Atilla, Lube Ayar, Ecevit Kılıç ve Ahmet Altan. Bu bu çerçevede benim için önem ihtiva eden bir taleptir. TCK 285/4, der ki, soruşturma evresindeki kişilerin suçlu olarak damgalanmalarını sağlayacak şekilde görüntülerinin yayınlanmasını hapis cezasıyla cezalandırmaktadır. Keza, Adalet Bakanlığı’nın Resmi Gazete’de yayımlanan 01 Haziran 2005 tarihli “Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği”nin, “Soruşturmanın Gizliliğinin Uygulanması” başlıklı 27. maddesi şöyle demektedir: “Şüphelinin basın önüne çıkarılmasına, kişilerin basınla sorulu-cevaplı görüştürülmelerine, görüntülerinin alınmasına, teşhir edilmelerine sebebiyet verilemez ve soruşturma evrakı hiçbir şekilde yayımlanamaz.”Savcı Zekeriya Öz ve emrindeki kolluk kuvvetleri, adliyeye getirilmem ve çıkarılmam sırasında gerekli tedbirleri almayarak, şahsımı kameralar ve gazetecilerin önünden geçirerek ellerim kelepçeli şekilde fotoğraflanmama, görüntülenmeme sebep olmuşlardır. Basına ellerim kelepçeli şekilde teşhir edilmem hem, CMK 93 e de aykırıdır, hem de suçsuzluk karinesinin ihlali olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/2 maddesine de aykırıdır. Ki savcımızın istediği zaman diğer suçluları diğer şüphelileri adliyenin arka kapısından sokup farklı bir hassasiyet gösterdiği de ortadadır. Bu hassasiyeti şahsım ve birçok kişi hakkında göstermedi. İddianame ve eklerinde hakkımda isnat edilen suçlamalarla alakası olmayan özel telefon görüşmelerime yer verilmiştir. Özel arkadaş çevremin özel bilgileri telefon numaraları kamuoyuna açıklanmıştır. hatta MİT elemanlarının isimlerini deşifre etmiştir iddianame, şahsımı devletin gizle belgelerini temin etmekle suçlayan iddianame bizzat kendisi devletin gizli belge ve bilgilerini afişe etmiştir.bu noktada TCK’nın 258. i her savcının hatırlaması lazım. Tutukluluğum sırasında bir çok kez tahliye talebinde bulundum. Bu taleplerimde. CMK 104 uyarınca yaptığım ve CMK 105’ teki usul uyarınca incelenmesi gereken bu tahliye taleplerimde yine usule aykırı olarak şahsımın ve tarafımın görüşü alınmadan, ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5/2 ve 3. maddelerinde tanımlanan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı prensibi çerçevesinde, tutukluluğun devamına ilişkin verilen kararların her seferinde daha sağlam gerekçeler ve matbu olmaması gerektiği ilkesine aykırı olarak aleyhimde sonuçlanmıştır. ve son olarak bu başlık altında, bir savcının kendisine dilekçe ile yapılan bir başvuruyu kabul etmeme lüksü ve hakkı yoktur. Kanunda kendisine tanınan hak, dilekçeyi inceledikten sonra kabul veya reddetmesidir. Ek-3’de kanıtını göreceğiniz üzere Savcı Zekeriya Öz, kendisine yolladığım dilekçeyi hiçbir işleme konulmadan, bakın reddetti demiyorum, hiçbir işleme koymadan, doğrudan tarafıma geri yollamıştır. Savcı, dilekçeyi inceleyip reddetme veya yanlış makama gönderildiğini düşünüyorsa, CMK264/2 uyarınca ilgili makama sevk etme yükümlülüğü ile sorumludur. Ama bunu yapmamış aynen hiçbir işleme koymadan, yolladığım dilekçeyi bana geri yollamıştır. İddianame hukuk, akıl ve vicdanla hiçbir şekilde bağdaşmayacak metodoloji ve mantık hataları ile doludur. Bu yanlışları önemsiyorum, çünkü sadece bilgi değil aynı zamanda adaleti kovalama konusundaki niyet eksikliğinin de kanıtı niteliğindedir. Amacım, iddianamedeki çelişkileri, yanlışlıkları Türkçe katliamını tek tek irdelemek değil, bu konu ayrı bir kitap konusu olabilir fakat iddianameyi kaleme alın zihniyetin ne kadar sağlıksız, tutarsız, delilden suçluya değil, suçludan delile gitmeye çalışan hukuk dışı bir seviyeyi temsil ettiğini ortaya koyacak, birkaç konuya dikkat çekmek istiyorum. bunları şöyle sıralayacağım, Facebook kriminolojisi,Kadraj mühendisliği, Mantık tecavüzü, Benzeşme kriteri , Delil zıplaması, Facebook Kriminolojisi: internet üzerindeki en büyük arkadaşlık sitelerinden biridir. Milyonlarca üyesi var, herkes arkadaşını kaydediyor, arkadaşlar arkadaşlarını kaydediyor, insanlar ne kadar arkadaşa sahip olduklarıyla övünüyorlar, bu şekilde bilmum faaliyetin yürüdüğü, insanların birbiri ile sosyal iletişim kurduğu bir site. Ve Bilimsel olarak da kanıtlanan 6. derece teorisine göre dünyada herkes birbiri ile 6. dereceden tanışıktır. Örnek olarak ben; maalesef ABD Başkanı Bush ile 2. dereceden tanışığım. nasıl derseniz, Ben, Yaşar Büyükanıt’ı tanırım; Yaşar Büyükanıt da ABD Başkanı Bush’u. Dolayısıyla, dolayısıyla siz de şu anda beni tanıyan birisi olarak 3. dereceden ABD Başkanı Bush ile tanışıksınız. Hele günümüzün iletişim ve seyahat imkânları ile beraber ele alındığında, insanların birbiriyle tanışıyor olmasının çok da manidar olmadığı ortaya çıkacaktır. Bu iddianame, şahsımın da sürekli kaldığı bir sorgulama çerçevesinde “Şunu tanıyor musun?” bunu tanıyor musun? Şeklinde bir soru ağı ile karşı karşıya kaldım. Şahsım üzerinden örnek vermeye devam edersem, bu iddianamede adı geçen bir çok şahsı tanımama rağmen bunların bir çoğundan hoşlanmadığım ve alenen ihtilaflı olduğum ortadadır. Hatta emniyetteki ifademde şunu söyledim, arkadaşlar dedim bu insanların birçoğu bırakın birbiri ile örgüt , kooperatif bile kuramaz dedim. Bir kişiyle 3–5 kez telefonla görüşmek, birkaç kez e-posta alışverişinde bulunmak örgütsel bir ilişkinin temeli olamaz. Hayatınızı paylaştığınız bir insanın bile günahlarından, eylemlerinden sorumlu olmadığınız bir dünyada 2-3 sohbet ile “facebook kriminolojisi” mantığı çerçevesinde örgüt resmine sokmaya çalışılmıştır. Bu metodolojiyi bir örgütün varlığını kanıtlamak adına bu kadar ciddiye alan bir savcı; 6. Derece Teorisinin ortaya koyduğu bilimsel ve matematiksel gerçekler gereği sonunda kendisini de örgüt üyesi olarak bulacaktır. çünkü Ben, Tayyip Erdoğan’ı tanıyan birini tanıyorum, eminim savcılarımızda Tayyip Erdoğan’ı tanıyan birini tanıyorlardır, bu durumda savcılarımızın da Ergenekon terör örgütünün üyesi olmadığının garantisi yoktur, bu mantık çerçevesinde.bir diğer konu Kadraj Mühendisliği: Sosyal bir insan hiçbir yasadışı eyleme bulaşmadığı ve tamamen Anayasa ile tanımlanan vatandaşlık hakları doğrultusunda siyaset yaparken dahi istemeyerek veya isteyerek birçok fotoğraf karesine girer. Fotoğraf makinelerinin ceplerimize sığdığı bir çağda bu çok daha olasıdır. Bir insanın aynı karede poz verdiği insanlarla organik bir bağı olduğunu varsaymak abesle iştigaldir. Bu tarz fotoğraflar, olsa olsa diğer somut deliller varsa bunları destekleyen ikincil delil olarak dikkate alınabilir ve tek başlarına bir anlam ifade edilmezler.Davet edildiğiniz bir ortamda, kontrol dışı bir şekilde, istemediğiniz kişilerle aynı kareye girebiliriz. En son Cumhurbaşkanlığı’nda verilen bir davette, Eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ ın maalesef PKK zanlısı Sebahat Tuncel ile aynı kareye girmiştir, nahoş bir örnek olarak bunu verebilirim. Keza, Almanya’daki Deniz Feneri davasında yargılanan Mehmet Gürhan ile yan yana poz veren Tayyip Erdoğan da kadraj mühendisliği kurbanı olmuştur. O kadar ki AKP Grup Başkan vekili Bekir Bozdağ, 12 Eylül 2008 tarihinde gazetelere yansıyan açıklamasında, bu fotoğrafla ilgili; “Siz yanınıza gelen her insana adli sicil kaydın, sabıka kaydın var mı diye soruyor musunuz?” ne kadar doğru söylemiş, Herkesin idrakinde olduğu bu temel gerçeğin gözardı edilmesi. olsa olsa elindeki kanıt yetersizliğini hukuk dışı yöntemlerle kapatmaya çalışan bir zihniyetin göstergesidir. Mantık Tecavüzlerine örnek olarak İddianame, bir mizah kitabını kıskandıracak mantıksal çıkarımlarla doludur. Temel bir eğitim alan herkesin vakıf olması gereken basit mantık çıkarımlarının iddianame sayfalarında tersyüz ve suiistimal edildiği görülecektir. Sağlıklı insanların mantık dünyasında, iki insanın birbirleriyle iletişim kurmak için kullandıkları telefonların varlığı, suçu kanıtlamak anlamında doğru yönde atılmış bir olabilir, kabul. Fakat Telefonlarının olmaması, suçu işlemediklerinin kanıtı değildir ama suçu işlediklerinin de göstergesi olamaz. Suç aletinin yokluğunun suça dair bir gösterge olarak değerlendirilmesi hukuka da, savcılık mesleğine de hakarettir. İddianame bizzat bunu yapmaktadır.benim en sevdiğim örneklerden bir tanesi İlhan Selçuk’un “olmayan cep telefonu” gizli görüşmelerinin göstergesi olarak sunulmuştur. Bu temel mantık hatasının bir diğer örneğine sayfa 132’de rastlayabilirsiniz. Burada bir Ergenekon a ait olduğu iddia edilen bir belge konu ediliyor , belgede; “Bu şirket bünyesinde kesinlikle emekli emniyet mensuplarının yer almaması gerektiği” belirtiliyor, Ergenekon a ait olduğu iddia edilen belgede bu ibareden yola çıkılarak şu değerlendirmede bulunmuş: “Buradan da diğer birimlerde emniyetçilere görev verilebileceği kabul edilmiştir” yani burada Ergenekon burada emniyetçi yer almayacak, diye bir belge yazmış güya iddianameye göre , iddia makamı bunu şöyle yorumluyor, demek ki diğer birimlerinde emniyetçi çalıştırılacak, Ergenekon terör örgütünün Emniyet ile bağlantısını kanıtlamak adına bir kez daha mantık ilkelerine tecavüz edilmiştir ve “Burada emniyetçiler çalıştırılmayacak” ibaresinden “Demek ki başka birimlerde çalıştırılacak” çıkarımı yapılmıştır. Bu çok temel bir mantık tecavüzüdür. Eğer bu yolla gidersek, Bu bir insana, “Bu evi soyduğuna dair kanıt yok, demek ki yandaki evi soyacaksın” demek kadar abes ve mantıksızdır. Bu düzeyde mantıkla donanmış savcıların bulunduğu bir dünyada hırsızların yapması gereken tek şey vardır, savcıların önüne hırsız olmayanların hangi evleri soymadıklarının listesini koyup, namuslular hakkında şaibe yaratmaktır, başka bir şey yapmalarına gerek kalmaz. Bu iddianamenin hayırlara vesile olması ve devletimize ve milletimize musallat olan kaos çetelerinin deşifre edilmesi adına sergilenecek her çaba, bu tarz mantık tecavüzleri ile öylesine gölgelenmektedir ki, bu tecavüzlerin gölgesinde adalet fidanı hep bodur ve sağlıksız kalacaktır. Yine hukuk tarihimize armağan ettiği nadide kavramlardan bir tanesi Benzeşme, bu terim ne kadar estetikse, o kadar hukuk dışıdır. Daha önce de belirtim Şahsımda bulunan birçok belge Ergenekon terör örgütünün belgeleri ile benzeştiği öne sürülmekte.fakat vahim olan, kıyası bir hukuki bir yöntem olarak kabul etmeyen ulusal ve uluslar arası hukuk ilkelerini bilmesi gereken bir savcının; şahıslarda ele geçen belgelerle “örgütün temel belgesi” olduğunu varsaydığı belgelerin “benzeştiğini” iddia ederek kanıt üretmeye çalışmasıdır. Bu, hiçbir şekilde bir hukuk sistemine sızmasına izin verilmemesi ve sızdığı yerde karantinaya alınması gereken bir virüstür., bir zihniyet virüsüdür. İnsanların söylediklerinin veya yazdıklarının “benzeşmesi üzerinden, insanları hem de “terör” gibi çok ciddi bir suçlamayla yargılamaya başladığımız nokta bu ülkede Başbakan dâhil herkesin terörist ilan edilebileceği bir nokta demektir. Bir örnek vermek istiyorum. Başbakan Erdoğan birçok konuşmasında biz vatandaşlara en az 3 çocuk yaparak daha fazla çoğalmamız gerektiğinden bahsetmektedir. Pekala 12 Eylül’de İngiliz gazetelerinde yayımlanan; Londra’da El-Kaide’ye bağlı bir grup, düzenlediği basın toplantısında Müslümanlara “daha çok çocuk doğurun” çağırısında bulunmuştur.Bu iki metni, savcının “benzeşme” kriteri çerçevesinde ele aldığımızda, hele bir de elimizde Tayyip Erdoğan’ın Hikmetyar’ın dizinin dibinde çekilmiş bir fotoğrafı varsa,ki buda kadraj mühendisliğine bir örnektir. Bu durumda Başbakan’ı El-Kaide üyesi suçlaması ve yargılanması gerekmektedir, işten bile değildir bu mantıkla. Ki ben bu yöntemi kullanarak Tayyip Erdoğan’ı sadece El-Kaide değil, Ergenekon terör örgütü üyesi olmakla da suçlayabilirim.çünkü daha önce de belirttiğim üzere bende çıkan 100. yıl mutabakat metnindeki hedeflerle Tayyip Erdoğan,ın Anıtkabir defterine yazdığı hedefler fazlasıyla benzeşmektedir. Görüldüğü gibi, iddianamenin şahsım dahil bir çok insanı “terörist” olarak damgalamak için kullandığı “benzeşme” kriteri, bu ülkenin Başbakanı’nı aynı anda hem Ergenekon, hem de El-Kaide içine sokabilir. Bu İddianame, bu hukuk dışı “benzeşme” kriterini öylesine sulandırmaktadır ki; belgelerin aynı fontta yazılmış olmasını, kapak sayfalarının olmasını, giriş-gelişme-sonuç bölümlerinin olmasını ve hatta “saygılarımla” ibaresiyle bitirilmiş olmasını “benzeşme” kriteri saymaktadır.Bu o kadar sağlıksız ve sosyal yaşam rutinlerinden habersiz bir zihniyettir ki, “Saygılarımla” ifadesini bir örgüt kanıtı olarak sunmasının varacağı noktayı bile kestirememektedir. İddianamenin kendi mantığı çerçevesinde ele alırsak; kendisine yolladığım bütün dilekçeleri “saygılarımla” ibaresi ile bitirdiğim için, bunun bir ast-üst ilişkisinin kanıtı olarak değerlendirilmesini ve savcı Zekeriya Öz’ün örgüt hiyerarşisinde “üstüm” olarak kovuşturmaya dahil edilmesini isteyebilirdim ama bu tarz bir zihniyetle bu kadar benzeşmek şahsım için zuldür. bir de belge delili eşitleyen bir mantık var iddianamede. Çağımızda, internet gibi yasal ve yasadışı gizli, açık bir çok belgenin bir tuş uzaklığında olduğu, insanların bir tuşla binlerce kişiye e-posta yollayabildiği bir ortamda bir kişinin evinde veya bilgisayarında bir belgenin bulunması ne anlama gelir? Hele o kişi, işi gereği birçok konuyu araştıran bir gazeteciyse.Bir şahısta bulunan belgenin, o belgenin içeriğine dair şahsi bir iradeyi temsil ettiği sınır neresidir.Network güvenliği üzerine araştırmalar yapan bir şahsın, bu incelemeleri maksadıyla, kullanıldığı takdirde yasadışı sonuçlar doğuracak programlara sahip olmam, bu programları kullanarak yasadışı bir eylem gerçekleştirdiğim anlamına gelir mi?Ya da bu iddianameye terör örgütü belgesi olarak giren ve aslında internette bir çok adreste bulunabilen belgeleri merak edip okumak için bilgisayarına indiren bir insan, o belgenin içeriğini paylaşmış anlamına mı gelir? Aslında bu soruların cevabı Anayasamız ile garanti altına alınan hakları ciddiye alan ve TCK’nın 21. maddesinden haberdar olan herkes için çok nettir. İddianameyi kaleme alan zihniyetin ise bu küme dışında kalmaktadır. Bir insanın evinde bulunan belgeler, o insanın irade beyanı olamaz. Aksi takdirde, evimde hem Nutuk, hem Risale-i Nur, hem Kuran hem İncil, hem Das Kapital hem Wealth of Nations bulunan biri olarak aynı anda hem Atatürkçü hem Nurcu, hem Müslüman hem Hıristiyan, hem Marksist hem kapitalist olmam gerekir ki bunun mantıki bir temeli olmadığı açıktır. Bu mantıksızlık, hukuku öylesine kemiren bir mantıksızlıktır ki, evimden suç delili olarak Harp Akademileri yayınlarını toplayanlar, alt raftaki dergi koleksiyonunda yer alan Aksiyon dergisini suç delilleri arasına koymamışlardır.Böyle bir dünyada bir vatandaşın kütüphanesi ne kadar zengin, hard diski ne kadar dolu ise o kadar terörist olacak. İktidarlar değişse de hakkındaki iddianame değişmeyecektir. Toplumu ve özgür bireyi terörize etmek adına bundan daha iyi bir yöntem düşünemiyorum. Dikkatinize sunduğum bu 5 ana kategoriyi arttırıp, örnek sayısını çeşitlendirebilirim. Ama karşı karşıya kaldığım usulsüzlüğün basit bir hatalar zinciri değil, şahsım ve üyesi olduğu, olmaktan da gurur duyduğum, Millet ve sahibi olduğum Devlet adına ne vahim bir hukuksuzluğu, vicdansızlığı ve akıl dışılığı temsil ettiğini göstermek istedim., şahsıma karşı ortaya konulan esasın nasıl bir usulden kaynaklandığını görmeniz, sadece şahsım için değil, bu iddianamenin, devletimize ve milletimize sızmış çetelerin yanı sıra, hukuk sistemimize sızmış zihniyet virüslerinin de temizlenmesini için de fırsat olacağını ümit edenler adına önemlidir, dedi.

Saatin 16:10 olması karşısında sanığın savunmasına ara verildi.



(21.11.2008 tarihli celse açıldı,Geçen oturumda Sanık Behiç Gürcihanın savunmasının yarıda kaldığı görülmekle. Sanık Behiç Gürcihan huzura alındı,
Savunmasına kaldığı yerden devam olundu.)


Sanık Halil Behiç Gürcihan Savunmasında; efendim dünkü savunmamda bir sistematik çerçevesinde neden bir terör örgütü mensubu olmadığımı, hem ideolojik hem hiyerarşik hem de eylemler açısından kanıtlamaya çalıştım. hakkımda hukuki değerlendirmede yer alan bölümleri tek tek cevaplandırdım. usule dahil esastan beni ilgilendiren usule dair itirazlarımı tek tek sıraladım. çok fazla bir şey kalmadı. Bir, daha öncede belirttiğim gibi hiçbir şekilde tanışmasam da hayat çizgilerimizin ilginç bir şekilde kesiştiği Kuddusi Okkır’a bir vefa borcum var onu ödemek zorundayım ondan sonra dün savcılığın hakkımda yaptığı suç duyurusuyla ilgili savunmamı soracağım nihayetinde bir son sözüm olacak ve daha sonra sizin sorularınız için onu bekleyeceğim. Efendim, iddianamede kullanılan yöntemlerden bir tanesi, tanığın tanığı yöntemi dolaysıyla bende buna güvenerek bizzat şahit olmasam da bizzat kendisini tanımasam da tanığın tanığı olarak şahit olduğu bir olayı aktarmak istiyorum, devlet vatandaşın her türlü maddi ve manevi sorunundan manevi sağlığından sorumlu bir kuruluştur Anayasamızın 5’inci maddesi bu sorumluluğu açıkça ortaya koymuştur şahsi olarak hiç tanımadığım fakat aynı örgütün üyesi olmakla suçlandığım Kuddusi Okkır’ın vefatı, bu soruşturma sürecinde fazlasıyla alışık olduğumuz usulsüzlerin ve hukuksuzlukların ötesinde bir insanlık ve hukuk skandalıdır. bu skandalın dolaylı yoldan da olsa şahidi oldum. şahsi savunmam açısından bunu teknik anlam ifade etmediğini biliyorum. Fakat şahsıma onlarca usul ve esas hatası üzerinden terörist olarak yaftalayan zihniyetin karanlığının sınırlarını ortaya koymak ve vicdani borcum adına yaşananları huzurunuzda anlatmak istiyorum. Ergenekon soruşturması çerçevesinde, 7 Haziran 2008 tarihinde tutuklandıktan sonra Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ne nakledildim ve burada Ergenekon sanıklarından Fikri Karadağ ve Erol Ölmez’in bulunduğu B1-38 no’lu koğuşa yerleştirildim. Koğuşta devraldığım yatak, daha önce Kuddusi Okkır’ın yattığı yataktı. Yatağın hâli, Kuddusi Okkır’ın son günlerinde düştüğü durumun şahidi konumundaydı. Son günlerde Kuddusi Okkır’ın yaşadıklarını bizzat Kuddusi Okkır’ın bakımını üstlenen Erol Ölmez ve koğuş arkadaşı Fikri Karadağ’dan dinledim. Son günlerinde konuşamaz ve tek başına tuvalete gidemez hâle gelen Kuddusi Okkır’ın bakımını üstlenen Erol Ölmez, savcıyla iki kez yüz yüze görüşerek Kuddusi Okkır’ın durumunun aciliyeti hakkında uyardığını fakat sonuç alamadığını anlattı. Bu yönde savcının dikkatini çekmek için gönderdiği sayısız mektuptan söz etti ve tahmin edersiniz ki Kuddusi Okkır’ın ölüm haberi geldiğinde, koğuşumuzdaki havayı tahmin edebilirsiniz, bütün bu yaşananlardan sonra, zaten bu olaylarla ilgili iki tane müfettiş koğuşumuzu ziyaret etti. efendim Fotokopileri savunmamın ek 20’de sunulan Erol Ölmez’in 11 Temmuz 2008 tarihinde Adalet Bakanlığına ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığına yazdığı dilekçelerde de görüldüğü üzere Savcı Zekeriya Öz, Erol Ölmez’in Okkır ile ilgilenmesi için kendisine istediği ifadeyi vermesini ve bunun karşılığında kendisini tahliye ettireceğini söylemiştir. Erol Ölmez, her namuslu ve vicdanlı insanın yapacağı gibi bu ahlaksız teklifi reddetmiştir. Terörle suçlananların, terörle suçlayanlardan daha namuslu ve vicdanlı olduğu bir dünyanın tasviridir bu. efendim Savcı Zekeriya Öz’ün kanıt üretmek adına, buna benzer teklifleri yaptığı başka vakalarla da sabittir. ben bu nedenle Mahkemeniz, savcı Zekeriya Öz’ün Tekirdağ ve Kandıra cezaevlerinde, çeteden yatmakta olan başka hükümlülerle görüşmeler yapıp yapmadığı, bu görüşmelerde bu hükümlülere Ergenekon terör örgütüne iddianamede tarif edilen sözde örgüt adına eylemleri üstlenmeleri teklifini götürüp götürmediği araştırılması gerektiğini düşünüyorum bu kapsamda mahkemenizden, Savcı Zekeriya Öz’ün bu cezaevlerine yaptığı veya orda ki mahkumların savcılık makamına yaptığı ziyaretlerin tarihlerinin tespitini, Erol Ölmez’in sadece kendisine değil, Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde yatmakta olan diğer bir grup çete zanlısına yapılan tekliflerle ilgili şahitliğini dinlemenizi keza, emekli Albay Erdal Sarızeybek’in medyaya yansıyan demeçleri ve bizzat yaptığı suç duyurusunun ek delil olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sarızeybek, Ergenekon’dan tutuklu paşalar aleyhine ifade vermesi için savcının kendisine psikolojik baskı yaptığını açıkça beyan etmiştir. ve bu konuda Mahkemenizden, sayın Erdal Sarızeybek’in tanık olarak çağrılarak dinlenmesini talep ediyorum. Şahsımı, terörist olarak suçlayan iddianameyi kaleme alan zihniyetin hukuk tanımazlığının boyutlarının tespiti şahsımı sadece usulden değil esastan ilgilendiren bir konudur ve bu yüzden adaleti tesis etmekle görevli mahkemenizi doğrudan ilgilendirmektedir. Sayın Mahkeme Heyeti, Ceza Kanunumuzun Kasten öldürülmenin ihmali davranışla işlenmesi başlıklı 83. maddesi der ki kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışlara eşdeğer olması gerektiğini belirtir bu madde. aynı maddenin ikinci fıkrası ise, belli bir icrai davranıştan bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmelerden kaynaklanan bir yükümlülüğün bulunmasını ise ihmali ve icrai davranışı eşdeğer kılan unsur olarak tanımlamıştır. Savcı Zekeriya Öz, kanunen maddi ve manevi sağlığından sorumlu olduğu Kuddusi Okkır’ın hayatını yasadışı delil üretmek adına pazarlık konusu yaparak ağır bir ihmalle Kuddusi Okkır’ın ölümüne sebebiyet vermiştir. Bu ihmali, TCK 85’le tanımlanan taksirle adam öldürme olarak değerlendirilebilecek Savcı Zekeriya Öz, aynı zamanda TCK 148. maddesini de açıkça ihlal etmiştir. İfade alma ve sorguda yasak usulleri tanımlayan 148. madde, savcının kanuna aykırı bir vaatte bulunamayacağını açıkça belirtmiştir. Savcının kanıt üretme adına başvurduğu bu yasadışı yollar diğer tanıkların ifadeleri ile de sabittir bu nedenle savcı Zekeriya Öz hakkında ihmali davranışla kasten adam öldürme ve kanuna aykırı yarar vaat ederek CMK 148’e muhalefetten suç duyurusunda bulunuyor, bu duyurumu ayrıca dilekçe olarak sunacağım yukarıda sıraladığım taleplerin dikkate alınmasını arz ediyorum. Efendim dün savcılık makamı beklediğim dediğim üzere savunmamla ilgili savunma sınırlarını aştığım gerekçesi ile suç duyurusu talebinde bulundu tabi nerelerde aştım neyle aştım konusunda bir açıklık getirmediği için alışık olduğumuz tahmin oyununu yürüttüm ve açtım yasa kitaplarını tekrar okudum TCK’nın 128.maddesine rastladım diyor ki iddia ve savunma dokunulmazlığı başlığı altında savunma kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut istinatlarla ya da olumsuz değerlendirilmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez. Ancak bunun için istinat ve değerlendirmelerin gerçek ve somut vakalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir. efendim ben savunmamda somut istinatlarda ve olumsuz değerlendirmelerde bulundum mu evet bulundum, peki bu somut istinatlar ve olumsuz değerlendirmeler gerçek ve somut vakalara dayanıyor muydu evet dayanıyordu, peki bir uyuşmazlıkla bağlantılı mıydı, tabiî ki uyuşmazlıkla bağlantılıydı beni haksız yere tutukladığını iddia ettiğim bir savcı bu konuda 4 sayfalık suç duyurusunda bulunduğum bir savcı var aramazda bir uyuşmazlık söz konusu ve ben bunla ilgili bir savunma yapıyorum, dediğim gibi nerelerde savunmamın sınırını aştığımı savcılık makamı belirtmedi, o yüzden ben kendimce tahmin yürüttüm kendimi savcılık makamının yerine koyup dedim ki savcılık makamının ürettiği iddianame kötü bir Türkçe ile yazılmıştır dedim efendim, yalan mı, iddianamenin 108’inci sayfasından bir bölüm okumak istiyorum, soruşturma sırasında ölen soruşturma aşamasında ölen Kuddusi Okkır ‘ın konum olarak lobi yapılanması içinde en zor olan örgütlenmenin gizli olarak yapılıp, teorik olarak kabul edilip, stratejilere göre kurulup, pratikte uygulanmasından sorumlu yönetici olduğu bir örnek bunu çoğaltabilirim eğer yalansa savcılık makamı bunun yalan olduğunu iddia ediyorsa, bu iddianameyi Türk Dil Kurumuna yollayalım bir bilirkişi raporuyla Türkçesi konusunda bir rapor isteyelim efendim savcılık makamının akıl dışı, mantıksız suçlamalar yaptığını öne sürdüm bu yalan mı bence değil sayfa 132. daha öncede savunmamda örnek vermiştim Ergenekon terör örgütüne ait olduğu iddia edilen bünyede bu şirket bünyesinde kesinlikle emekli emniyet mensuplarına yer almaması gerektiği söyleniyor ve buna dayalı olarak yapıla çıkılım şu buradan da diğer birimlerde emniyetçilere görev verileceği kabul edilmiştir deniyor efendim bu tarz mantık hatalarını da çoğaltabilirim isterseniz, eğer bununda yalan olduğunu düşünüyorsa savcılık iddianameyi Tubitak’a veya saygın bir üniversitemizin matematik departmanına yollayalım incelesinler bu iddianamede mantık hatası olup olmadığını bize raporlasınlar. iddianamenin çelişkilerle dolu olduğunu söyledim bence bu da yalan değil çünkü mesela sayfa 221’de diyor ki Yaşar Büyükanıt’a destek vermek için toplantılar yaptığımdan söylüyor bu örgüt ama iddianamenin başka yerlerinde bu örgütün aynı zamanda Yaşar Büyükanıt ‘a suikastlar planladığını söylemekte, burada da çelişkiler olduğu ve çelişkileri çoğaltabileceğim aşikar denilebilir ki bu öyle şer ve sinsi örgüt ki hem adamı savunuyor, hem de suikast düzenliyor doğrudur tarihte böyle sinsi yapıların böyle komplo örgütlerinin örnekleri vardık fakat bu tarz bir değerlendirme somut olgulara, somut belgelere dayandıran bir iddianamenin konusu olamaz ancak bir komplo kitabının veya siyasi analiz kitabının konusu olabilir. Şöyle bir örnek üzerinden konuşmak istiyorum bir gün savcı Zekeriya Öz bu soruşturmadaki usulsüzlüklerinden dolayı bir idari mahkemede yargılanırsa, oradaki iddia makamı şöyle bir cümle kursa iddianamesinde savcı Zekeriya Öz hem Ergenekon’u soruşturuyor görüntüsü vermiş, hem de süreci dalgalara yayarak örgütün bir numarasının saklanması ve delileri karartması için gerekli ortamı sağlayarak Ergenekon ’u perdelemiştir şeklinde bir cümle kursa iddianamede ben hukuk adına hak adına bu cümleye de itiraz ederim, çünkü bu ifadede hukuk dışı bir ifade olurdu bu ifade belki siyasi analiz, bu soruşturma süreci ile ilgili bir komplo kitabının konusu olabilir, cümlesi olabilir ama asla bir hukuk cümlesi olamaz somut bilgi ve belgelerle desteklenmediği sürece, efendim yine iddianamede yaşanan usulsüzlükleri hukuksuzlukları sıraladım ve bunları somut olgulara dayandırdım bu yalan mı, Cumhuriyet tarihinde kaç tane iddianame duruşma sırasında bu kadar gülüşmeye yol açmıştır, ve medyada ve toplumda kaç iddianame bu kadar mizah konusu olmuştur ben şahsım adına bundan açıkça utandım , Cumhuriyet tarihinde kaç iddianame ile insanların özel hayatları bu kadar fütursuzca deşifre edilmiştir ve cumhuriyet tarihinde hangi soruşturma sürecinde gizlilik kitaplar yazılacak kadar bu boyutta ihlal edilmiştir ve yine düşündüm savcılığımızı kızdırmış olabilecek cümlelerden bir tanesi dedim ki, bu iddianame bu ülkedeki yabancı istihbarat servislerinin işine yaramıştır buda yalan değil efendim susurluk raporunun gizlenen devlet tarafından gizlenen devletin kozmik kasasında gizlenen 12 sayfalık bölümü bu ülkede sadece orda dururken bu iddianame sayısında bütün dünyaya duyurmuştur efendim, bu ülkenin İstanbul Terörle Mücadele kelle koltukta görev yapan polislerinin isimleri bu soruşturma öncesinde bu iddianame yayınlanmadan önce sizce bir yabancı istihbarat servisi o listeye kaç para öderdi bunu bilemem ama bu iddianame yayınlandıktan sonra kaç para ödeyeceklerini biliyorum sıfır lira çünkü artık o bilgi kamuoyuna açık bir bilgi, bütün bunların hepsi yalan mı sayın başkan sayın üyeler dolayısıyla savcılığı suç duyurusu talebi hukuksuz bir suç duyurusu talebidir ve o yüzden beni şaşırtmamıştır çünkü ortada bir anayasal savunma hakkım ve TCK 128 ‘deki iddia ve savunma dokunulmazlığı çerçevesinde yaptığım bir konuşma mevcuttur. İki savcılık makamı hakkında olumsuz değerlendirmelerde bulunduğum doğrudur ama asla hakaret içeren bir sözcük kullanılmamıştır üç bütün tespitlerim gerçek ve sonum vakalara dayanan ve aramızdaki uyuşmazlıkla ilgili çünkü kendisi hakkında suç duyurusunda bulundum bir çok kez şimdi de bulunuyorum uyuşmazlıkla bağlantılı konulardır dolayısıyla TCK 128 çerçevesinde savcılığın bu talebinin reddini talep ediyorum. Sayın başkan biraz esprili bir notla herkes çok gerildi toplumca çok gerildik bir son söz söylemek istiyorum savunmamda kendimizce bir hukuk tahsili yaptık bu süreçte öğrendiğim en güzel kavramlardan bir tanesi hayatın olağan akışı kavramı çünkü gözüme hem çok hukuki bir kavram, hem edebi bir kavram, hem de metafizik bir kavram olarak gözüktü çünkü yaşadığım şu son bir yıllık dönemde hayatımın olağan akışı çok olağan üstü bir hal aldı ve her şerde bir hayır varmış derler nişanlımla bir sene önce bu dava vesilesi ile tanıştım gözaltına alındığımda savcımız sağ olsun ramazan ayı gibi her sene bir kere beni ziyaret ediyor göz altına aldırıyor bir iki hafta geriye giderek beni yeniden gözaltına alındığım hafta nişanlandığım haftaydı fakat ben tabi nişanlımla çamlıda o ağacın altında buluşmayı beklerken Silivri de şu direğin altında buluşmak için çabalar hale geldim. fakat bu tutukluluk sürecinde iki şeyi çok net olarak gördüm sayın başkan sayın üyeler bir devletinizin hata yaptığı noktada yanlış yaptığı noktada insanın en büyük hazinesi ailesi. devletinizin hatalarını yaralarını onlar sarıyor kısacası en büyük devlet öncelikle ailem. o yüzden başta sevgili annem beni yetiştiren münü Ve tanıdığım en mert asker babam olmak üzere bütün aileme minnettarım ayrıca ne kadar doğru kadını sevdiğimi de anladım aslında bugün kendisine burada sürpriz yapacaktım ama o sürprizi daha sonraya ertelemeye karar verdim fakat hatırlarsanız sizin anneme yaptığınız bir jesti buradaki muhabir arkadaşlardan bir tanesi Behiç Gürcihan 18 yaşındaki oğluna el salladı diye aktararak haberleştirmişti ve bu beni hem nişanlım hem de nişanlımın ailesi nezdinde açıkçası zor durumda bırakmıştı kendimce hesapladım eğer tahliye olursam bilemiyorum ihtimalini nedir ama yaklaşık bu soruşturmanın 55’inci dalgasında eğer tekrar yakalanırsam göz altına alınırsam 18 yaşında bir oğlum veya kızım olabilecek ve muhabir arkadaşların haberini gecikmelide olsa aklayabileceğim efendi bugüne kadar gösterdiğiniz insan halinden anlayan yaklaşımınız ve bu kadar ağır stresli bir ortamın yerinde esprilerle süslediğiniz nüktedan kişiliğinizle ve en önemlisi sizin ve sayın üyelerin hoşgörüsüne sığınarak öne sürdüğüm bu gerekçeye aslında ihtiyacım yok çünkü huzurunuzda bir terör örgütünün üyesi olmadığımı, hiyerarşisinde yer almadığımı, aynı zihniyeti paylaşmadığımı, propagandasını değil anti propagandasını yaptığımı bütün kanıtlarıyla ortaya koydum, örgütdaş olduğum iddia edilen şahıslarla bırakın ast üst ilişkisine sahip olmak açıkça ihtilaflı olduğumu belgeledim şifreli konuşma bomba şeması gibi tek başında bakıldığında şüpheli görünen delillerin size ayrıntılandırdığım önü ve arkası anlatan hikayelerini anlattım ve bunlarla beraber ele alındığında tamamen yasal hatta antiterör eğitimi ile ilgili olduğunu ortaya koydum. şahsımda devletin gizli belgesinin değil, o belgeyi konu edinen kitabın kopyasının olduğunu dolayısıyla devletin gizli belgesini temin etme gibi bir suç işlenmediğini kanıtladım kişisel verileri kaydetme suçlamasına konu olan metnin şahsıma ait olmadığını, hukuki ihtilafın yüzünden uhdemde tuttuğum bana ait olmayan bilgisayar bünyesinde bulunduğunu gösterdim ve adil yargılanmaya teşebbüs suçlamasına konu edilen iki tane yazının hedefinin yargı değil, medya olduğunu bu yazılarda yargıya dair tek bir mütalaa olmadığını yayın yasağından önce yazılmış, hukuk kararlarına harfiyen uyan bir zihniyetin kaleme aldığı yazılar olduğunu açıkladım. fakat ben yinede bu ülkedeki akılsızlıklardan, vicdansızlıktan, hukuksuzluklardan şikayet ettiğim kadar birazcık espri yoksulu toplum olmamızdan da şikayetçi olduğum için bu gerekçeyi de biraz önce sıraladığım gerekçeyi de diğerlerinin yanında sıralamak ihtiyacı hissettim biliyorum eğer haftalardır beni hiç görmediği bir açıdan tam tepeden izlemek zorunda kalan nişanlım kabul ederse evlenecek olmam sizi bağlayan hukuki bir ciddi bir gerekçe değil ama efendim zaten karşınızda hukuki ve ciddi gerekçelerle bulunmamaktayım öncelikle yasal gerekçeleri göz önüne alarak ve CMK 103 çerçevesinde tutuklama nedeni sayılan terör suçlaması konusunda yaptığım savunmamı göz önüne alarak tahliyemi ve müteakiben bütün suçlamalardan beraatımı talep ediyorum bana bu fırsatı verdiğiniz ve sabırla dinlediniz çok teşekkür ederim dedi,
Mahkeme Başkanı” sanığa Klasör 20 Dizi 91 ‘deki emniyet ifadesi okundu,
Mahkeme Başkanı “ bombalar soruldu size, benim bu konuda haberim yoktur demişsiniz,
Sanık Halil Behiç Gürcihan " evet efendim
Mahkeme Başkanı sanığa Klasör 20 Dizi 89 daki 1 nolu soru soruldu, doğru mu?
Sanık Halil Behiç Gürcihan " bu konuda ifade verdim, evet efendim,
Mahkeme Başkanı sanığa Klasör 20 Dizi 89 daki 2 nolu soru soruldu size.
Sanık Halil Behiç Gürcihan " evet efendim,
Mahkeme Başkanı sanığa Klasör 20 Dizi 89 daki 3 nolu soru soruldu?
Sanık Halil Behiç Gürcihan " evet efendim
Sanık Halil Behiç Gürcihan "evet efendim benim bir örgüt üyesi değil gazetecilik saik i ile harekete eden bir vatandaş olduğumun en net kanıtlarından biridir eğer örgüt üyesi olsaydım o röportaj talebini kabul ederdim röportajı yapardım basında bu konuda ilk çıkan röportajlardan biri olurdu ayrıca fakat ben ne gazetecilik ilkelerine ne etiği nede hukuka sığdırmadığım için böyle bir talebi tanıdığım insanlar olmasa Muzaffer Tekin’ o zamana kadar tanımıyordum ama Zekeriya Öztürk tanıdığım bir olmasına rağmen reddettim ve ihtilaflı şekilde oradan yollarımızı ayırdık ,
Mahkeme Başkanı sanığa Klasör 20 Dizi 87 daki 1 nolu soru soruldu, doğru mu?
Sanık Halil Behiç Gürcihan " evet efendim,
Mahkeme Başkanı sanığa Klasör 20 Dizi 87 daki 2 nolu soru soruldu,?
Sanık Halil Behiç Gürcihan " evet efendim,
Mahkeme Başkanı sanığa Klasör 20 Dizi 87 daki 3 nolu soru soruldu,?
Sanık Halil Behiç Gürcihan " evet efendim,
Mahkeme Başkanı sanığa Klasör 20 Dizi 86 daki 1 nolu soru soruldu, doğru mu?
Sanık Halil Behiç Gürcihan " evet,
Mahkeme Başkanı sanığa Klasör 20 Dizi 86 daki 2 nolu soru soruldu, doğru mu?
Sanık Halil Behiç Gürcihan " evet,
Mahkeme Başkanı sanığa Klasör 20 Dizi 85 daki 1 nolu soru soruldu, doğru mu?
Sanık Halil Behiç Gürcihan " evet,
Mahkeme Başkanı sanığa Klasör 20 Dizi 86 daki 2 nolu soru soruldu, doğru mu?
Sanık Halil Behiç Gürcihan " evet,
Mahkeme Başkanı "bu Üsküdar ilçesindeki aramada ele geçe bazı dokümanlar var sizden mi geçti bunlar Barbaros mahallesi, Feyzi paşa caddesi”
Sanık Halil Behiç Gürcihan " evet efendim orası “
Mahkeme Başkanı sanığa Klasör 20 Dizi 85 daki 1 nolu soru soruldu, doğru mu?
Sanık Halil Behiç Gürcihan " doğru yayınlamadım efendim “
Mahkeme Başkanı sanığa Klasör 20 Dizi 84 daki 1 nolu soru soruldu,?
Sanık Halil Behiç Gürcihan " evet,
Mahkeme Başkanı sanığa Klasör 20 Dizi 84 daki 2 nolu soru soruldu,
Sanık Halil Behiç Gürcihan " evet,
Mahkeme Başkanı Klasör 20 Dizi 82 daki 2 nolu soru soruldu,"gene bir görüntü kaseti bulunmuş o sorulmuş size bu görüntüleri emekli yüzbaşı Zeki Bingör verdi demişsiniz kendisi başka bir birkaç tane vermiş o zaman “
Sanık Hali Behiç Gürcihan " zaten onlarla ilgili bir suç duyurusunda bulunulmuyor iddianamede efendim onlar o kapsamda değerlendirilmemiş”
Mahkeme Başkanı Klasör 20 Dizi 82 daki 3 nolu soru soruldu,"kişiler sorulmuş size “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "doğrudur efendim”
Mahkeme Başkanı " doğru mudur bu ifade “
Sanık Halil Behiç Gürcihan " doğru efendim savcılıkta da aynı ifadeyi tekrarladım ”
Mahkeme Başkanı" Klasör 20 Dizi 105’teki savcılık ifadesi okundu, doğru mu bu ifade“
Sanık Halil Behiç Gürcihan "evet efendim, ifadem doğrudur”
Mahkeme Başkanı " Klasör 20 Dizi 108’deki Hâkim ifadesi okundu, soruldu:
Sanık Halil Behiç Gürcihan "evet efendim doğru efendim orda emniyet ifadesi ile savcılık ifade arasında bir ayrıntıda belki savcımızın dikkatini çekebilecek bir çelişki var onu açıklamak istiyorum savcılık ifadesinde emniyet ifadesinde Muzaffer Tekin ile Danıştay saldırısı sonrasında tanıştığımı belirtiyorum savcılık ifadesinde ise Muzaffer Tekin ile kaymakam Beyazıt taki mitinge katılmak için buluşup gittiğimizi ondan sonra Danıştay cinayeti sonrasında görüştüğümüzü belirtiyorum buradaki çelişki gözüken şeyi açıklayım Muzaffer Tekin ile bir arkadaşım aracılığıyla mitinge giderken oraya uğradık ofisin önünde karşılaştık bir merhaba nasılsınız memnun oldum tarzında kaldırımda bir el tokalaşması oldu ordan arabayla Beyazıt taki mitinge geçtik zaten orda kendisi kendi gurubuyla kendi arkadaşlarıyla sohbet etti bende kendimce mitingi izledim ama Muzaffer Tekin ile orda bir sohbet tanışma ortamı olmadı ondan sonra Danıştay cinayetinden sonra ben bir gazeteci olarak kendisiyle hem bir röportaj alabilir miyim maksadıyla ofisine gidip sohbet 3-4 tane sohbetim oldu kendisiyle “
Mahkeme Başkanı " kimlik bilgileri okundu soruldu doğrumu”
Sanık Halil Behiç Gürcihan " evet efendim doğru “
SANIK HALİL BEHİÇ GÜRCİHAN MÜDAFİİ AV. ERCAN BİROL söz istedi verildi;
Sayın başkan müvekkilin açıklamalarına katılıyorum. ancak müsaade ederseniz bazı eklentiler yapmak istiyorum. bir terör örgütünden söz ediyoruz. örgütün lideri, hükümlü olarak cezaevindedir. Yandaşları liderlerinin hapishanede kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla; ki herhangi bir kötü muamele olup olmadığı, var ise bu kötü muamelenin ne olduğu da belli değildir, örgüt üyeleri sokağa dökülür, birçok kentimizde kepenkler kapatılır, ateşler yakılır, polisle çatışılır, ayaklanma ve darbe provaları yapılır, Sayın Başbakan’ın yurtiçi gezileri bile ancak olağanüstü güvenlik önlemleriyle gerçekleştirilebilir. bir terör örgütünden söz ediyoruz, sayın başkanım örgütün kurucusu, yöneticisi, kasası, üyesi olduğu iddiasıyla birçok kişi yakalanır, gözaltına alınır ve terörle mücadele kanunu kapsamında tutuklanır. bırakınız cezaevindeki kötü muamele söylentilerini, tutuklanan örgüt üyelerinden bazıları cezaevinde ölür, bazıları ölümcül derecede hastalanır, bazılarının sağlıkları ciddi şekilde bozulur; örgütte, toplumda ve bir kısım medyada ne bir ses, ne bir nefes! iddia edildiği üzere darbeye uygun ortamlar ve kaos yaratmak isteyen terör örgütü için, bundan iyi fırsat mı olur? yoksa ortada böyle bir terör örgütü mü yoktur? evet, iddiaların aksine, böyle bir terör örgütü mevcut değildir. iddiaya göre bu örgüt, bölücü terör örgütünü de kullanmaktadır. ancak bölücü terör örgütünün yandaşları, temsilcileri ve vekillerinin sayın mahkemece reddedilen müdahale taleplerine ne demeli? yoksa bu da örgütün bir taktiği midir? bu dava, sayın mahkeme’yi tenzih ederim, kovuşturma aşamasına gelinceye kadar idari ve siyasi birçok yönlendirmelere maruz kalmıştır. siyasi bir dava hüviyetine bürünmüştür. bizzat sayın başbakan’ın “ben bu davanın savcısıyım”, ana muhalefet partisi sayın genel başkanı’nın “ben bu davanın avukatıyım” dedikleri bir dava hukuki bir dava olabilir mi? elbette siyasi bir davadır. demokratik bir ülkede; hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı, tartışmasız ana ve anayasal ilkelerin başında yer alır. davalar, hukuk çerçevesi içinde, siyasi müdahale ve yönlendirmelerin dışında ele alınır. hukuk, siyasetin güdümüne girmeye başlarsa, artık yargı bağımsızlığından söz etmek mümkün olmaz. bağımsız bir ülkenin yargısına dış güçlerin müdahalesi de söz konusu olamaz. bu davaya dış güçlerin, yabancı istihbarat örgütlerinin, bu örgütlerin emrinde, yabancı ülkelerde ikametleri ve korunmaları sağlanan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan ajanlarının, yönlendirme ve desteklerine ilişkin ciddi iddialar ve toplumda yaygın bir kanaat mevcuttur. otuz yıla yaklaşan bir süredir gündemimizi işgal eden, ülkemizi kana bulayan, on binlerce yurttaşımızın katili, bölücü terör örgütü için bu kapsamda bir iddianame hazırlanmaz ve dava açılmazken, hayali bir terör örgütü yaratılarak başlatılan bu soruşturmanın başka bir izahı yoktur. bu dava, özünde bir terör eylemi görünümündedir. bilindiği üzere terör şiddet eylemidir. amacı ilk anda rastgele seçilen kurbanlar üzerinden korku ve dehşet salarak gücünü göstermek, hedef kitleye mesaj vermek ve belirli hareket tarzlarını dayatmaktır. Terörist açısından kurbanların önemi yoktur. bu açıdan bakıldığında Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları terör eylemleridir. çünkü asıl amaç bu iki kentte yaşayan yüz binlerce masum insanı öldürmek değil, bunun sağladığı korku ve dehşetle, Japon milletinin savaşa devam azim ve iradesini kırmak, siyasi karar organlarını kayıtsız şartsız teslime zorlamaktı. bu dava da uluslararası sermayenin, yabancı istihbarat örgütleri ve bu örgütlerin ajanları aracılığı ile Türk emniyetini ve bağımsız Türk adaletini de, çıkarlarına alet etmeye kalkışarak, uygulamaya çalıştığı bir terör eylemidir. asıl amaç huzurdaki sanıkların cezalandırılmaları değil, onlar üzerinden sağlanacak korku ile toplumun, Atatürkçü, ulusalcı, antiemperyalist, cumhuriyetin temel ilkeleri ve değerleri ile Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve ulusu ile bölünmez bütünlüğüne sahip çıkan, gidişatı eleştiren, görüş, düşünce ve söylemleriyle uluslararası sermayeyi ve yerli işbirlikçilerini rahatsız eden; aydınların, akademisyenlerin, siyasi parti liderlerinin, emekli askerlerin, gazetecilerin, işadamlarının, kısaca yurtseverlerin sindirilmesi ve baskı altına alınmasıdır. Uluslararası sermaye, gelişmekte olan ülkelerden sömürüsü önündeki tüm engellerin kaldırılmasını, ulus devlet yapılarının tasfiyesini, merkezi devlet kurumları yerine, yerel yönetimlerin ve özel kuruluşların muhatap alınmasını, ulusal devlet anlayışının bertaraf edilerek, sözde liberal uygulamalara geçilmesini istemektedir. oysa gelişmiş ülkelerin devlet yapıları dikkate alındığında, tam tersi uygulamalar içinde oldukları, egemenlik haklarını uluslar üstü kurumlara devretmedikleri, merkezi devlet yetkilerini kısıtlamadıkları, kendi ulusal güvenlik politikalarını, bağımsız olarak belirleyip uyguladıkları görülmektedir. Uluslararası sermayenin ve bu sermayenin uygulama aracı olan istihbarat örgütlerinin, bu dayatmalara karşı çıkan dinamik ulusalcı güçlerin etkili oldukları bir ortamda; Türkiye’yi, çıkarları doğrultusunda yönetemeyecekleri, yönlendiremeyecekleri açıktır. o halde sosyal yapının çözülmesi ve iç dengelerin bozularak toplumun ayrışması için kurumsal yapılar ve yurtsever kadrolarla TSK’nin ve yabancı istihbarat örgütlerinin, nüfuz edemedikleri, yönetip yönlendiremedikleri, TSK bünyesindeki istihbarat birimlerinin etkisiz hale getirilmesi gerekir. bu amacı gerçekleştirecek senaryonun yurtdışı ağırlıklı olarak tezgâhlanıp uygulamaya konulduğu apaçık ortadır. bu amaçla önce “F tipi” yapılanma olarak tanımlanan bir oluşum içinde, Türkiye’de kısmen emniyet, idare ve yargı yapısına sızılmaya çalışıldığı, belli sermaye kuruluşları ile iş çevreleri üzerinden örgütlenme ve finansal destek sağlandığı, bu sermayenin kontrol ettiği, yazılı ve görsel medya üzerinden merkezi bir propaganda ile yoğun bir psikolojik harekât yürütüldüğü, bu yapılanma için siyasal desteğin alındığı da görülmektedir. buna paralel olarak yurtiçinde belli çevrelerce, birbirleri ile organik bağları olmayan kişiler aynı yapı içinde terör örgütünün mensupları olarak, kamuoyuna sunulmaktadırlar. kişiler arasındaki iletişim sadece o kişiler arasında anlam ifade eder. müsaadenizle bunu bir örnekle açıklayayım dün müvekkil’in savunmasından sonra arkadaşlarla aramızda şöyle bir konuşma geçti: “müvekkil hakkında madde bağımlısı, maddesiz yapamıyor!” dedik. bu konuşmayı dinleyen ve konuyu bilmeyen kişilerin bunu “müvekkil’in uyuşturucu kullandığı” şeklinde anlamaları mümkündür. hatta bu konuşmanın bir kısım medyaya “müvekkil’in uyuşturucu kullandığı avukatı tarafından ifade edildi” şeklinde yansıması da kuvvetle muhtemeldir. oysa müvekkil hukukçu değildir. Kendisine yöneltilen suçlamaları ve maruz kaldığı usulsüzlükleri anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi kanunu ve terörle mücadele kanunu’nun ilgili maddelerini titizlikle seçerek, bu maddeleri tek tek ifade ederek bu maddelere göndermeler yaparak kendini savunmuştur. kastedilen maddeler kanun maddeleridir, uyuşturucu maddeler değildir. evet, sadece konuşan kişiler için açık anlam ifade eden telefon konuşmaları, bunlar arasına sıkıştırılan suçlayıcı mesajlar ile bir taraftan zihinlerde suç ve suçlular yaratılmakta, diğer taraftan kavramlar karıştırılarak yanlışlar doğru olarak gösterilmekte, doğrular gözden kaçırılmaktadır. Toplum üzerinde amaçlanan korku ve baskı da sağlanmıştır. sayın mahkeme başkanının bile telefonlarının dinlenmediğinden emin olamadığı bir ortam oluşturulmuş, ev kadınları bile telefonda rahat konuşamaz hale gelmiş, evvelce “jetonum, kontörüm bitiyor” şeklindeki konuşmaların yerini “aman, dinliyorlardır, bunları konuşmayalım” şeklindeki ifadeler almıştır. bazı sanıklara devlete ait gizli belgeleri temin ettikleri iddiası ile suçlar yöneltilirken, örneğin Şamil Tayyar, Zihni Çakır gibi şahısların kitaplarında, taraf gibi bazı gazetelerde, iddianame açıklanmadan çok önce yayınlanan gizli belgelerin buralara nasıl ulaştığı karanlıkta kalmaktadır. Emniyet müdürlüğü ve savcılık dosyalarında olması gereken bu belgeler, kimler tarafından yandaş medyaya sistemli olarak servis edilmiştir? daha vahimi, iddianamenin bu kaynaklar esas alınarak kes – kopyala – yapıştır yöntemiyle düzenlendiği iddialarıdır. bu durum iddia makamını da şaibe altında bırakmaktadır. bu davaya ait iddianame, hacmi, yöntemi ve içeriği yönlerinden ileride muhtemelen hukuk fakültelerinde araştırma ve tez konusu olacaktır! Sayın mahkeme huzurunda cereyan edecek yargılama sürecinin, bu davayı siyasi yapısından arındıracağına, gerçek hukuki bünyesine kavuşturacağına, iddia makamını da bu şaibelerden kurtaracağına inanıyoruz. bu dava, sayın mahkeme’nin huzurunda tarihe düşülmüş bir not olarak kalacak ve dreyfus davası gibi derin izler bırakacaktır. İddianamenin ve eklerinin, olağanüstü hacmi ve karmaşıklığı nedeniyle müvekkilin üzerine atılı suçlara ilişkin delillerin neler olduğunu anlamak güçtür. bununla birlikte tespitlerimize göre suçlamaların dayandırıldığı eylemlere ve delillere itirazlarımızı, karşı delillerimizi ve savunmalarımızı arz ediyorum. iddianame’ye göre müvekkile; silahlı terör örgütüne üye olma, yasaklanan bilgileri temin etme, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetme ve adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçları isnat edilmektedir. suç tarihi olarak 03 haziran 2008 tarihi gösterilmektedir. Bu durum iddianame’nin özensiz ve çalakalem hazırlandığının en önemli kanıtıdır. bu durumu sanık lehine olarak yorumlamak da mümkün değildir. iddianame’ye göre müvekkil; 03 haziran 2008 günü terör örgütüne üye kaydını yaptırmış, yasaklanan bilgileri temin etmiş, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmiş ve daha önceleri çeşitli tarihlerde yazdığı ve o güne kadar herhangi bir soruşturmaya maruz kalmamış makaleleriyle o gün, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs etmiş ve aynı gün iddia makamı’nın talimatıyla gözaltına alınmıştır. Sanık açısından oldukça hareketli bir gün. ayrıntılarını arz edeceğim üzere müvekkil üzerine atılı suçları kabul etmiyoruz. Öncelikle tahliyesini, müteakiben beraatını talep ediyoruz. müvekkil’e yöneltilen suçlamaların temel dayanağı, sanık Habip Ümit Sayın’ın 23 mayıs 2008 tarihli ek ifadesidir. müvekkil’in gözaltına alınmasına ve tutuklanmasına bu ifade neden olmuştur. Ümit Sayın, evvelce müvekkilin sahip olduğu internet sitesinde kendisine hakaret edildiği, tehdit edildiği iddiasıyla dava açmıştır. bu dava Kadıköy 3. sulh ceza mahkemesinin dosyaya sunduğumuz 13.Mayıs tarihli kararıyla müvekkilin beraatıyla sonuçlanmıştır mahkemenin beraat kararı, tekrar ediyorum 13 mayıs 2008 tarihlidir. ek ifadenin tarihi 23 mayıs 2008’dir. bu on günlük süre içinde; cezaevinde bulunan beraat kararı cezaevinde bulunan Ümit Sayın’a iletilmiş, açtığı hakaret davasından sonuç alamayan sanık ek ifade vermek istediğini dilekçe ile savcılığa bildirmiş, dileği kabul edilmiş, ek ifade için cezaevine talimat yazılmış ve 23 mayıs 2008 tarihinde ek ifadesini vermiştir. oldukça hızlı bir süreç. bu ek ifade iddianame’ye ek 107 numaralı klasör, dizi pusulasının 26 ncı sırasında sayfa 2-11’de yer almaktadır. bu ifadesinde Ümit Sayın, asılsız ve mesnetsiz olarak müvekkil aleyhinde suçlamalarda bulunulmuştur. bu beyanlar müvekkilin tutuklanmasına yol açmıştır. bu gerçek dışı suçlamalar nedeniyle müvekkil, Ümit Sayın hakkında Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunmuştur. Sayın başkanım bilindiği ve engin yargı deneyimlerinizle vukufiyetinize inandığım üzere, sanıkların ilk ifadeleri genel olarak samimidir, müteakip ifadeler inkâra ve başkalarını suçlamaya yöneliktir. Müvekkille aralarında görüş ayrılığı olan Ümit Sayın hakaret davası ile elde edemediği sonucu ek ifade bahanesiyle ve yargıyı alet ederek elde etmeyi amaçlamıştır. eğer samimi olsaydı, ilk ifadesinde bildiklerini anlatırdı. oysa Ümit Sayın, poliste ve savcılıkta verdiği ilk ifadelerinde müvekkil’le anlaşmazlığı olduğunu, hakkında tehdit ve hakaret iddiası ile dava açtığını ve davanın devam etmekte olduğunu bildirmiş, müvekkil aleyhinde herhangi bir suç isnadında bulunmamıştır. dava beraatla sonuçlanınca da ek ifade vererek, müvekkil aleyhindeki suçlamaları sıralamış ve hatta “halen onun tutuksuz olması beni düşündürüyor” diyerek husumetini açıkça belirtmiştir. sanık Ümit Sayın’ın ifadesi dışında müvekkil aleyhine, atılı suçları işlediğine ilişkin delil ve emare yoktur. İddia makamı tarafından iddianameye delil olarak konulan telefon dinlemelerinin bant çözümleri, herhangi bir suç unsuru içermemektedir. Bunlar aslında iddianameye konulmak yerine, derhal imhası gereken, özel hayatın gizliliği kapsamındaki konuşmalardır. Müvekkile yöneltilen ilk suç, silahlı terör örgütüne üye olmaktır. Bu suça ilişkin iddia ve delillerle her bir iddia ve delile ilişkin açıklamalarımızı özetle arz ediyorum. İddia: şüpheli Halil Behiç Gürcihan’ın acikistihbarat.com isimli internet sitesinin sahibi olduğu, bu sitede Oktay Yıldırım’ın da yazı yazdığı, müvekkil’in internet sitesi sahibi olması ve Oktay Yıldırım’ın bu sitede yazı yazması, adeta bir suç gibi gösterilmek istenmektedir. Oysa ne internet sitesi sahibi olmak, ne de bir sitede görüş ve düşünceleri açıklamak suçtur. Müvekkil, sitesinde yazılar yazan, Oktay Yıldırım’ın hiçbir yasadışı faaliyetine tanık olmamış, hiçbir yasadışı faaliyetinden haberdar olmamıştır. Oktay Yıldırım’ın sitede yayınlanan yazılarında da hiçbir suç unsuru bulunmamıştır. Oktay Yıldırım’ın müvekkil’in arkadaşı olması ve sitede yazılar yazması, terör örgütü üyeliğinin kanıtı olamaz. Esasen iddianame’de buna ilişkin her hangi bir delil de gösterilmemiştir. iddia: Oktay Yıldırım’ın tutuklanması üzerine bu siteden ayrılan Ümit Sayın ile alakalı olarak “doktor şerefsiz ödlek” başlığı ile kendi tabanlarına yakın internet sitelerine yazan insanları tehdit ettiği, örgüt içinde kendilerine muhalefet edip ayrılan şahıslarla alakalı olarak da topladıkları istihbari bilgileri internette yayınlayıp ayrılan kişileri kamuoyunda yıpratmaya çalıştıkları, sanık Ümit Sayın’ın asılsız ifade ve iftiralarını az önce arz ettim. Mahkeme kararı ile aksi sabit olmuştur. Örgüt içinde kendilerine muhalefet edip ayrılan şahıslarla alakalı olarak topladıkları istihbari bilgileri internette yayınlayıp ayrılan kişileri, kamuoyunda yıpratmaya çalıştıkları hususu da boş bir iddiadan ibarettir. bu konuda iddia makamınca her hangi bir delil ortaya konmamıştır. iddia: şüphelinin Mehmet Zekeriya Öztürk ve Muzaffer Tekin ile irtibatının bulunduğu, Muzaffer Tekin’i ofisinde ziyaret etmiş olması, müvekkil araştırmacı gazeteci ve yazardır. Mesleği gereği her ortam ve çevreden birçok kişi ile görüşmektedir. İddianame, sanıkların örgüt üyeleri oldukları varsayımından hareketle, bu üyelerle konuşup görüşen herkesi örgüt üyesi olmakla itham eden, anlaşılması güç bir yaklaşımla düzenlenmiştir. Müvekkilin diğer bazı sanıklarla görüşmüş olması ve onları ziyareti adeta bir suçmuş gibi ileri sürülmektedir. Böyle bir suç ve suçlama olamaz. Müvekkil diğer sanıklarla konuşup görüştüğü için suçlanamaz. Diğer sanıkların terör örgütü üyeleri olmaları da bir iddiadan ibarettir. Kaldı ki bir kişinin örgüt üyesi olan kişilerle görüşüp konuşması, onun da örgüt üyesi olduğu anlamına gelmez. Mehmet Zekeriya Öztürk’ün müvekkil’le tanıştıkları ve bir süre müvekkil’in sahibi bulunduğu internet sitesinde yazılar yazdığı doğrudur. Ancak daha sonra aralarında ihtilaf doğmuştur. İlişkilerinin örgütsel bir yanı yoktur. Müvekkil’in Muzaffer Tekin’i tanıdığı ve kendisini birkaç kez ofisinde ziyaret ettiği de açık bir bilgidir. Bu ziyaretlerin amacı gazeteci olarak bilgi almak ve röportaj yapmaktır. Bu görüşme ve ziyaretlerde her hangi bir suç unsuru yoktur. İddianame’de de bu hususta her hangi bir delil ortaya konmamıştır. iddia: Ayşe Asuman Özdemir ile görüştüğü anlaşılmış olup tekrar olacak müvekkil araştırmacı gazeteci ve yazar kimliği ile birçok kişi ile konuşup görüştüğü için suçlanamaz. Ayşe asuman Özdemir’in, müvekkilin sahip olduğu internet sitesiyle ilgilenmesi ve müvekkil’e elektronik postalar göndermesi sonucunda taraflar tanışmışlar ve iki kez karşılıklı görüşmüşler, birkaç kez de telefonda konuşmuşlardır. müvekkil 2007 yılında gözaltına alınmış, polis sorgusunda kendisine Ayşe Asuman Özdemir’in ifadesi üzerine gözaltına alındığı bildirilmiş, daha sonra bu ifadenin gerçek dışı olduğunun anlaşılmasıyla serbest kalmıştır. Kişiler arasında elektronik postalar yoluyla haberleşmek, telefonda konuşmak ve birkaç kez yüz yüze görüşmek herhangi bir örgütsel bağlantının kanıtı olamaz. İddia: şüphelinin İsmail Yıldız ve Ergün Poyraz ile irtibatlarının bulunduğu, sesar isimli internet sitesinde yayınlanan bir grup yazının da şüphelinin bilgisayarlarından çıktığı, haksız ve mesnetsiz olan bu iddialarla, hayatın olağan akışı içinde son derece doğal bir kısım olaylardan ve bu olaylar arasında, varsayıma dayanan kurgulardan hareketle, müvekkil’e “örgüt üyesi olduğu ve örgüt üyeleri arasında irtibat sağladığı” suçlamaları yöneltilmektedir. bu suçlamaları kabul etmiyoruz. Müvekkil, İsmail Yıldız ile 2002–2005 yılları arasında, sesar şirketi bünyesinde birlikte çalışmış, aralarındaki ihtilaf nedeniyle ücretini bile alamadan işten ayrılmış, 2005 yılından beri de görüşmemişlerdir. Müvekkil, sesar şirketinde çalıştığı için sesar’ın internet sitesinde yayınlanan yazıların müvekkilin bilgisayarında bulunması doğaldır. Esasen bu yazılar müvekkile değil, sesar şirketine ait olan ve parasını alamadığı için müvekkil’in nezdinde rehin olarak tutulan bilgisayarda bulunmuştur. Kaldı ki, sesar’ın internet sitesinde yayınlanan yazılar, konuyla ilgili her hangi bir kişinin bilgisayarında da bulunabilir. sesar’ın internet sitesinde yayınlanan ve müvekkil’in bilgisayarında bulunan yazılar gündeme ilişkin siyasal ve sosyal değerlendirmelerdir, hiçbir yasadışı unsur içermemektedir. İddia makamı bu konuda da her hangi bir delil ortaya koymamıştır. İddia: şüphelilerden İsmail Yıldız ve Ergün Poyraz ile olan ilişkileri, bu ilişkilerin gizlilik bazında tutulması hususları göz önüne alındığında şüphelinin örgüt üyesi olduğu, şüpheliler Ergün Poyraz ve İsmail Yıldız’la diğer örgüt üyeleri arasında irtibatı sağlayarak örgütün stratejik kararlarını irtibatlı olduğu diğer örgüt üyelerine iletme görevi olduğu anlaşılmıştır. Müvekkil, Ergün Poyraz’la iki kez yüz yüze görüşmüş, birkaç kez de telefonda konuşmuştur. Bu görüşme ve konuşmaların nedeni Ergün Poyraz’ın kitabını bastırmak için müvekkilden yardım istemesidir. Ergün Poyraz daha sonra bir yayıncıyla anlaşınca bu bağlantı da kesilmiştir. Müvekkil’in İsmail Yıldız ile çalıştığı dönem ve Ergün Poyraz’la tanıştığı dönemler de birbirinden farklıdır. Bu nedenle müvekkilin adı geçen sanıklar ve örgüt üyeleri arasında irtibat sağlaması söz konusu olamaz. Müvekkil ile İsmail Yıldız ve müvekkil ile Ergün Poyraz arasındaki telefon trafiğinin tespiti ve incelenmesi ile bu gerçek ortaya çıkacaktır. Esasen bu nedenle 01 eylül 2008 tarihinde sayın başkanlığa sunduğumuz dilekçe ile telekomünikasyon iletişim başkanlığından, mahkemece uygun görülecek dönemler için, söz konusu telefon trafiğinin tespitini talep etmiş bulunmaktayız. Hele, bu ilişkilerin gizlilik bazında tutulduğu iddiası ise hiçbir dayanağı ve delili olmayan bir iddiadır. Bu ilişkiler gizlilik şöyle dursun, müvekkil’in sesar başkan yardımcısı sıfatı ile iki ayrı dergiye verdiği ve açık olarak yayınlanan röportajları, açık istihbarat internet sitesinde yayınladığı sesar hakkındaki yazıları ile kamuoyunun önünde ve apaçık cereyan etmiştir. bu röportajların yayınlandığı dergiler dosyaya sunulmuştur. İddia: şüphelinin örgütün yapılanmasında basın yoluyla kamuoyu oluşturmak ve örgüt tabanının yayılmasını sağlamaya yönelik olarak, örgütün medya ve strateji bölümünde görevli üyesi olduğu, bu suçlama da haksız ve mesnetsizdir. İddianamede açıklanan örgüt yapısına göre örgütün “medya ve strateji” diye bir bölümü yoktur. Bir çelişki olarak, iddianamenin bazı yerlerinde “medya ve strateji” bölümünden söz edilmekte ve müvekkilin diğer sanıklar sayın İlhan Selçuk, sayın Kemal Alemdaroğlu ve sayın Doğu Perinçek ile bu birimde görevli olduğu iddia edilmektedir. Müvekkil, sayın Selçuk, sayın Alemdaroğlu ve sayın Perinçek’i kamuya mal olmuş şöhretleri nedeniyle tanımaktadır ve fakat kendileri ile hiç tanışmamıştır. Diğer bir deyimle adı geçen değerli şahsiyetlerin müvekkili tanımalarına imkân yoktur. Huzurunuzda sayın Selçuk, sayın Alemdaroğlu ve sayın Perinçek’ten, Halil Behiç Gürcihan’ı tanıyıp tanımadıklarının sorulmasını talep ediyorum. Ayrıca müvekkil, bu değerli şahsiyetlerle hiçbir telefon görüşmesi de yapmamıştır. Bu hususun kanıtlanması için sayın başkanlığa sunduğumuz, 09 eylül tarihli dilekçemizle Gürcihan’la sayın Selçuk, sayın Alemdaroğlu ve sayın Perinçek arasındaki olmayan telefon trafiğinin tespitini talep etmiş bulunmaktayız. Bu nasıl bir birim veya hücredir ki elamanları oldukları iddia edilen kişiler birbirlerini tanımazlar, aralarında hiçbir telefon görüşmesi de olmamıştır bu nedenle müvekkilin, adı geçen değerli şahsiyetlerle aynı örgüt veya hücre içinde bulunması söz konusu olamaz. İddia: ayrıca “operasyon kırık ay” başlıklı metinde sinema senaryosu adı altında, Süleymaniye’deki çuval olayının sürekli olarak gündeme getirilip Türk ordusunun olay sebebiyle psikolojik olarak yıpratılıp, aynı zamanda hükümeti de bu sebeple yıpratıp dezenformasyona uğratıp Ergenekon terör örgütünün darbe ortamına zemin hazırlanması için Kaos ortamı oluşturmak için şüphelinin internet sitesini Ergenekon terör örgütünün amaçları doğrultusunda kullanıp propaganda ve taban oluşturma faaliyetlerinde kullandığı, bunlar da haksız, dayanaksız, hayali, somut delillerle desteklenmeyen, gerçekleri saptıran ve çarpıtan iddialardır. Müvekkil’in bilgisayarında “operasyon kırık ay” başlıklı bir metin bulunduğu doğrudur. Fakat bu metin, iddia edildiği gibi terör örgütü ile ilgili değil, gerçek bir senaryo çalışmasının hazırlık metnidir. Bu metin 3 kitaplık bir üçleme ve bunlarla bağlantılı olarak çekilebilecek 2 film ve bir dizi film projesine dönüştürülmüştür. Metinde sözü edilen “3 safha” projenin 3 kitabını ifade etmektedir. Bunlardan ilki “2012 ilk şehit” adıyla güncel yayıncılık tarafından, müvekkil’in gözaltına alınması ve tutuklanmasından önce, mayıs 2008’de yayımlanmıştır. Bir kopyası 20 ekim tarihli dilekçemiz ekinde dosyaya sunulmuştur. İncelendiğinde, kitabın, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ithaf edildiği, Türk ordusunu yıpratmaya çalışan değil, aksine onurlandıran bir eser olduğu ve çuval olayının intikamını alacak “kırık ay” isimli hayali bir teşkilattan söz edildiği görülecektir. Ayrıca kitapta ve söz konusu senaryo metninde hükümete ve siyaset kurumlarına yönelik tek bir kelime bile yoktur. İddianamenin nasıl olup da, bu çalışmayı hükümeti yıpratma ve bilgi çarpıtma çabası olarak nitelendirdiğini anlamak mümkün olmamıştır. Müvekkil’in internet sitesini terör örgütünün amaçları doğrultusunda kullanıp propaganda ve taban oluşturma faaliyetlerinde kullandığı iddiası ise müvekkil’in, ana görüş ve düşünceleri dikkate alınmadan tam ters bir yaklaşımla ileri sürülmüştür. Gerek müvekkil’in bizzat kaleme aldığı, gerek sitenin köşe yazarları tarafından yazılan ve sitede yayınlanan yazılar incelendiğinde; bu yazılarda her türlü yasadışı, terör ve şiddet olayına karşı çıkıldığı, siyasal mücadelenin demokratik yollarla, düşünce ve fikirlerin yayılması suretiyle sürdürülmesi gerektiği, anlayışının işlendiği görülecektir. Bu görüş ve anlayış müvekkil tarafından “kanının son damlasına kadar değil, beyninin son hücresine kadar mücadeleye devam” şeklinde ifade edilmiştir. müvekkil, çeşitli kaynaklarda yer alan, her türlü şiddet eğilimi ve yasadışı yöntem ve önerileri açıkça eleştirmiş, bu tür yazıların sitede yayınlanmasına müsaade etmemiştir. Bu konuda yazılmış bir kitap ve onlarca makale, örnek olarak 20 ekim tarihli dilekçemiz ekinde dosyaya sunulmuştur. Bu örnekler incelendiği takdirde, açık istihbarat internet sitesinin, bırakınız terör örgütünün propagandasını yapmayı ve örgüt lehine, taban oluşturma faaliyetinde bulunmayı, aksine yasadışı yapılanmalara ve yasadışı yöntem ve eğilimlere açıkça karşı çıkan ve okuyucularını bu konularda uyaran bir anlayışa sahip olduğu görülecektir. İddia bütünüyle haksız ve dayanaksızdır. Reddediyoruz. iddia: ayrıca şüphelinin 2023 platformu ile alakalı olarak yazmış olduğu taslaklar, şüphelinin örgüt üyesi olduğu, iddianame ekinde de mevcut olan, söz konusu 2023 platformu başlıklı, toplumsal mutabakat metni, bundan on yıl önce 1998 yılında, Cumhuriyetimizin 75. kuruluş yıldönümünde, müvekkil tarafından kaleme alınan; Cumhuriyetimizin 100. yılına yönelik projeler üretecek bir sivil toplum kuruluşunun hazırlığına ilişkin belgelerdir. internette de açıkça yayınlanan, 2023 toplumsal mutabakat metni, “cumhuriyetimizin 100. yılında, Türkiye’nin, dünyanın ilk 7 ülkesi arasına girmesini amaçlayan” vizyonla yazılmış, tamamen açık, bugün, bizzat hükümet tarafından da dile getirilen, 2023 hedeflerini içeren; eğitim, bilim, ekonomi, teknoloji ve kültür alanlarında hedefler gösteren bir projedir. o dönemde bu hedefler çevresinde kenetlenecek bir sivil toplum kuruluşu tasarlanmış, ancak umulan dinamik sağlanamadığından, proje atıl bir konumunda kalmıştır. İddianın aksine yöntem ve içerik yönünden “Ergenekon” belgeleri ile her hangi bir benzerliği yoktur. İddianame’ye göre 1999 yılında kaleme alındığı belirtilen “Ergenekon belgelerinden” bir yıl önce yazılmıştır. Suçlama tamamen asılsızdır, kabul etmiyoruz. İddia: ayrıca bilgisayarında bulunan bomba düzenek şemaları ve şifreli konuşma ile alakalı notlar, şüphelinin örgüt üyesi olduğu, şüphelinin evinde müvekkil’in evinde bulunan söz konusu bomba şeması, flash diskte kayıtlı olarak silinmiş olarak bulunmuştur. Menşeini müvekkil arz ettiği için tekrarlamıyorum. Sayın mahkeme’ye sunduğumuz 4 ağustos 2008 tarihli dilekçemizle bu diske ilişkin ayrıntılı teknik raporun getirtilmesini talep etmiş bulunmaktayız. Rapor geldiğinde ve incelendiğinde, bilgilerin ne zaman kaydedildiği, en son ne zaman kullanıldığı ve ne zaman silindiği ortaya çıkacaktır. Esasen, ortaokul öğrencilerinin internetten atom bombasının şemalarını indirebildikleri bir çağda, flash diskte silinmiş olarak bulunan bir bomba düzenek şeması ile nasıl bir suçlama yapılabildiğini ve örgüt bağlantısı kurulabildiğini, anlamak mümkün olmamıştır. şifreli konuşma notlarına gelince, bu notlar müvekkilin eski bir not defterinde bulunmuştur daha öncede açıklandığı gibi bu notlar 2000–2001 yıllarında genelkurmay’ın bilgisine sunulan, teknoloji ve güvenlik konularında yeni, gizli ve hassas bir proje ile ilgilidir. Projeye ilişkin bilgilerin üçüncü kişilerin eline geçmesini önlemek için, bu konuda telekomünikasyon araçları üzerinden yapılacak konuşmalarda kullanılacak bir kod listesi oluşturulmuştur. Konu kısa bir süre sonra gündemden çıkmıştır. İddianamede bu kod listesinin hangi amaçla, nerelerde ve kimler arasında kullanıldığına ilişkin her hangi bir bilgi veya belge yoktur. Bu kod listesi ile nasıl bir suçlama yapılabildiğini ve örgüt bağlantısı kurulabildiğini de anlamak mümkün olmamıştır. Ne bomba şemasının ne de şifreli konuşma notlarının, olmayan örgüt içi iletişimle bağlantısı yoktur. Burada asıl zorluğumuz ispat yükümünün adeta yön değiştirmiş olmasıdır. Olmayan bir terör örgütüne üye olmadığımızı ispata uğraşıyoruz. Bu asılsız suçlamaları da reddediyoruz. Müvekkil hiçbir terör örgütünün üyesi değildir. Müvekkile yöneltilen ikinci suç: adil yargılamayı etkilemeye teşebbüstür. Bu suça ilişkin iddia ve açıklamalarımız şöyledir: İddia: “medyanın görmediği Oktay’ın bombaları ve ulusalcı cephe” ve “Kuvvacının basılma rehberi ve bizim Oktay” başlıklı yazılar içeriklerinde de Oktay Yıldırım’a komplo kurulduğunu, bombaların çöplükten alındığını belirterek yapılan soruşturmayı kamuoyunda haksız göstermeye çalışmak suretiyle adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçunun işlendiği, söz konusu yazılar iddianame eklerinde, ayrıca yine iddianame ekinde yer alan müvekkile ait 2008 nisan ayında yayınlanan “gladyo’ya mektuplar” başlıklı kitapta bulunmaktadır. Bu yazıların okunmadan, okundu ise anlam ve içeriği anlaşılmadan, ya da yanlış anlaşılarak iddiaya konu edildiği kanaatindeyiz. Yazılar incelendiğinde hedefin yargı organları değil, medya olduğu, duyduğunu araştırmadan, irdelemeden ve çoğu kez önyargıyla, taraflı, yanlış ve hatta yanıltıcı tarzda yayınlayan, basın ve yayın organlarının hicvedildiği açıkça görülecektir. Diğer taraftan, bir an için yazıların, yargıyı hedef aldığını varsayalım: “kuvvacının basılma rehberi” 03 mayıs 2007, medyanın görmediği Oktay’ın bombaları” 21 haziran 2007 tarihinde, yani bu soruşturma henüz başlatılmadan, Fehmi Koru’nun sayın başbakan tarafından halen tekzip edilmemiş bulunan “bu operasyon 5 kasım 2007’de Bush-Erdoğan görüşmesinde kararlaştırıldı” şeklindeki açıklamalarına göre; 5-6 ay önceki bir tarihte, açık istihbarat internet sitesinde yayınlanmıştır. Çok iyi bilindiği üzere, TCS 288’de tanımlanan, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçu “bir olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma veya kovuşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar savcı, hâkim, mahkeme, bilirkişi veya tanıkları etkilemek amacıyla” yapılan beyanlara ilişkindir. Henüz başlatılmamış bir soruşturma veya kovuşturmanın etkilenmesi söz konusu olamaz. evvelce yayınlanan ve içeriğinde her hangi bir suç unsuru bulunmayan, her hangi bir soruşturmaya konu edilmeyen yazılarla adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçu oluşturulamaz. Suçlamayı reddediyoruz. Müvekkile yöneltilen üçüncü suçlama: yasaklanan bilgileri temin etmektir. Bu suça ilişkin iddia ve delil ile bu iddia ve delile ilişkin açıklamalarımız şöyledir: iddia şüpheli Ergün Poyraz’da ele geçirilen “irticai örgütlerin tehdit değerlendirmesi” başlıklı gizlilik içeren belgelerle alakalı olarak, belgenin kitap metinlerinde kullanılması, devlete ait gizli bilgi ve belgelerin ele geçirilmesi ve amacı dışında kullanılmasını da suç olarak kanunlarımızda düzenlendiğinden, bu konu ile alakalı olarak Ergün Poyraz ek ifadesinde şüpheli Halil Behiç Gürcihan’ın kitabını bastırmak için istediğini ve kendisinin de bunu kabul etmediğinden vermediğini beyan etmiş ise de; kitabın tamamının word belgesi olarak Halil Behiç Gürcihan’da çıkması bu beyanın doğru olmadığını, şüpheli Halil Behiç Gürcihan’ın devlete ait gizli belgeleri ele geçirmek, bulundurmak ve amacı dışında kullanmak, suçlarını da ayrıca işlediği anlaşılmaktadır. iddianamedeki açık çelişkilerden biri de buradadır. Sözü edilen gizli belge sanık Ergün Poyraz’ın müvekkil’e verdiği kitap taslağı içinde bulunmuştur. İddia makamı bir yandan sanık Ergün Poyraz’ın “kitabı müvekkil’e vermediğine” ilişkin beyanının doğru olmadığını, yani, Ergün Poyraz’ın kitabı müvekkil’e verdiğini kabul etmekte, diğer yandan müvekkil’i, “devlete ait gizli belgeleri ele geçirmek, bulundurmak ve amacı dışında kullanmak, suçlarını da ayrıca işlemekle” suçlamaktadır. Bu suçlamanın başka bir kanıtı da ortaya konmamıştır. Müvekkil’in evinde bulunduğu iddia edilen gizli belge Ergün Poyraz’ın “tarikat, ticaret, siyaset ve cinayet” isimli kitabının word belgesi olarak çıktıları içinde yer almaktadır. Müvekkil, cd olarak aldığı kitap taslağını güncel yayıncılığa götürmüş; yayıncılığa götürmüş, yayın evi cd’nin çıktılarını alıp bir kopyasını müvekkil’e vermiş, inceleyip basıp basmayacaklarına karar vereceklerini söylemiştir. Bu konuda güncel yayınların yöneticisi sayın Aysel Aktaş’ın tanık olarak dinlenmesini talep ediyorum. bu açıklamalarımı, yazım kolaylığı ve bilgisayar ortamına aktarılmasını sağlamak amacıyla sayın mahkeme’ye bir cd ile takdim ediyorum. bu cd içinde devlete ait gizli belgelerin bulunması durumunda, sayın mahkeme bu belgeleri ele geçirmek, bulundurmak ve amacı dışında kullanmakla mı suçlanacaktır? Bu sakat düşünce ile hareket edilirse, piyasada satılan bu kitabı alan, satan, okuyan, bulunduran herkes aynı suçu mu işlemiş olacaktır? Bu suçlamanın hiçbir dayanağı ve mantığı yoktur. Reddediyoruz. Müvekkile yöneltilen dördüncü suç: hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmektir. bu suça ilişkin iddia ve açıklamalarımız da şöyledir. iddia: şüpheli Halil Behiç Gürcihan’a ait, hp marka dizüstü bilgisayar içerisindeki, ıbm travelstar marka, seri numaralı bilgisayar hard diski üzerinde yapılan incelemede; “kopya milletvekillerialbüm.xls” isimli excel dosyaları incelendiğinde bir çok milletvekili ile ilgili kişisel bilgilere yer verildikten sonra kişilerin siyasi, felsefi veya ırki yönlerine ilişkin verilerin yer aldığı görülmüştür. Ayrıca listede yer alan bazı milletvekillerinin karşısında “iyi izlenmeli, takip dışı, değerlendirme dışı” gibi ifadelerin bulunduğu görülmüş ve şüphelinin hukuka aykırı olarak bir kısım milletvekillerini fişlediği anlaşılmıştır. Müvekkil, evinde yapılan arama sırasında, iddiaya konu bilgisayarın sesar firmasına ait olduğunu, sesar’dan alacaklarına karşılık olarak uhdesinde tuttuğunu belirtmiştir. Ancak müvekkil’in itirazları CMK 121/2 hükmüne rağmen dikkate alınmamış ve bu husus arama ve el koyma tutanağına geçirilmemiştir. Ayrıca söz konusu bilgisayar kullanılır durumda değil, bir dolabın alt rafında muhafaza edilir konumda bulunmuştur. Diğer taraftan sayın mahkeme’ye sunduğumuz 04 Ağustos.2008 tarihli dilekçemizle bu bilgisayarın son kullanıldığı tarihi belirleyici ayrıntılı teknik raporun istenmesini talep etmiş bulunuyoruz. Bu rapor geldiğinde ve incelendiğinde bilgisayarın uzun süredir kullanılmadığı görülecektir. İsnat edilen, “hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetme” suçunu kabul etmiyoruz. Sayın başkanım suçsuzluğuna inandığımız müdafii bulunduğum sanık Halil Behiç Gürcihan’ın, ileride telafisi imkânsız durumların önlenmesi ve hükümsüz bir ceza infazına dönüşen tutukluluk haline son verilmesi için, bu aşamada; sayın mahkeme’nin, iddia makamının, sanıkların, müdafilerin ve müdahillerin sanığa tüm sorularını yöneltmelerini, sanığın örgütsel bir bağının olup olmadığı, atılı suçları işleyip işlemediği hususlarının açıklığa kavuşturulmasını talep ediyorum. böylece sayın mahkemenin, sanığın suçsuzluğuna ilişkin bir kanaate ulaşacağına inanıyorum. Tüm sorguların sonucu beklenmeden müvekkilin durumunun değerlendirilmesini ve tutuksuz yargılanmak üzere şartsız olarak veya mahkemece uygun görülecek adli kontrol tedbirleri ile tahliyesine; telekomünikasyon iletişim başkanlığından, İsmail Yıldız ve Ergün Poyraz’ın Halil Behiç Gürcihan ile ve varsa; sayın İlhan Selçuk, sayın Kemal Alemdaroğlu ve sayın Doğu Perinçek ile Halil Behiç Gürcihan arasındaki iletişim kayıtlarının istenmesine, dünkü ara kararınızda TİB’den istenecek iletişim kayıtlarının hangi dönemi kapsayacağının da belirtilmesini istediniz, adı geçen kişiler arasındaki bağlantı iddia makamının iddiasıdır. Biz bağlantı ve iletişim olmadığını ifade ediyoruz. İspat yükümü iddia edene aittir. Söz konusu iletişim kayıtlarının iddia makamınca belirlenecek ve sayın mahkemece uygun görülecek dönemleri kapsamasını talep ediyorum. Ayrıca, müvekkil’in el konulan bilgisayarlarının iadesine ve el koyma sırasında yedeklenmiş olması gereken kopyalarının verilmesine; müvekkile ait usb flash disk ile müvekkil’in evinde el konan ve sesar şirketine ait bilgisayara ilişkin ayrıntılı teknik raporların getirtilmesine; güncel yayınların yöneticisi sayın Aysel Aktaş’ın tanık olarak dinlenmesine, karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ediyorum.
Sanık Halil Behiç Gürcihan "orda bir tane atladığınız ifade var sanırım efendim”
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel " Halil Behiç Gürcihan’a birkaç sorumuz olacak, devlet içinde her hangi bir göreviniz var mı, devlet memuriyeti veya MİT , Genel Kurmay , Emniyet , istihbarat her hangi göreviniz var mıdır “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır efendim, bu soruyu sorduğunuza göre sizin bu yönde elinizde bir kanıt var mı acaba”
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "sadece sorma evet veya hayır o şekilde cevap verirseniz daha mutlu olurum”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır”
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "şimdi aramalar sırasında ele geçirilen kendi el yazınız olduğu da İstanbul kriminal polis labaruvatuvarının 11.08.2007 tarih uzmanlık 2007/6484 numaralı raporuyla tespit edilen paralel konuşma kılavuzu diye el yazılı notlarınız ele geçmiş burada silah eşittir cihaz , öldürmek öldürücü , etkileyici etkilemek , MİT tabipler odası , Genel kurmay Sağlık bakanlığı, gizli ucuz, ülke hastane , gizli servis istihbarat , ilaç firmaları gibi eşleştirmeler yapmışsınız bazı ülkelere işte Rusya ya sevgi hastanesi , İngiltere ye SSK , İsrail e Vatan hastanesi gibi, istihbarat görevlisine hemşire şeklinde ve altında bir notunuz var bana bunu biran önce açar mısınız sorduğumuz soruya yazılı cevap verin kendi önünüzdeki kağıda yazın hatta bazı konularda ve diyorsunuz ki burda kodlamadığım şeyleri siz kodlayın yazın ondan sonra benimle konuşun , yani bu görüşmeyle ilgili olarak siz kimin adına, kiminle, ne zaman , niçin böyle bir görüşme yaptınız “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim bir kere kimsenin adına yapmadım açıkladığım üzere tarihte yanılıyor olabilirim 2000 lerin başları 2000 yada 2001 ben teknoloji ve güvenlik konularında araştırmaları olan bu konuda kendimi geliştirmeye çalışan bir insanım o dönemde de babam Genel Kurmayın üst düzey bir biriminde yöneticisi konumundaydı bu iki durumu da bilen bir arkadaşım dedi ki benim tanıdığım bir gurup insan var yurt dışında yaşayan bir gurup Türk aralarında bilim adamı da olan ellerinde elektro manyetik silahlarla ilgili bir teknoloji olduğu bunu Türkiye ye getirmek istedikleri bunla ilgili doğru yerle görüşmek istediklerini söylediler konu hassas kaynak şaibeli o yüzden ben bunu kendi başıma kendi inisiyatifimle yapmak yerine en yakın bağlantım üzerinden bunu götürüp bir vatandaş olarak MİT’e de sorabilirdim MİT’in ihbar sayfası var vatandaşlara açık yapabilirdim fakat en yakın bağlantım olan babam olduğu için ilgili birime ilettim böyle bir talep var görüşmenin faydası var mı yok mu diye , görüşürsün bildirim sonucu dediler,”
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "sizinle niye görüşmek istiyorlar anlamadım “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim ben bu konularda elektromanyetik silahlar olsun, teknoloji konuları olsun, ilgilendiğimi biliyorlar bu konuda çeşitli “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "herhalde eğitim aldınız mı bu konuda “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır efendim eğitim almadım “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "kim biliyor, sizin bildiğinizi “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "arkadaş çevrem biliyor sonuçta ben teknoloji konularında ilgili bir insanım bu konuda yazılarım var ,çalışmalarım var bundan dolayı benimle bağlantıya geçtiler “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "arkadaş dediğiniz kim aracı oldu yani kim sizi tanıştırdı bu kişilerle”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim soruşturmayla bağlantılı olduğunu düşünmüyorum arkadaş çevremden bir kişi “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "tamam “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "bağlantıya geçtiler bende böyle bir temasa geçtikten sonra arkadaşıma dedim ki tamam bu görüşmeyi yaparım fakat konunun hassasiyeti dolayısıyla her hangi bir dinleme, gurubu da tanımıyorum şöyle bir şart koştum bu görüşmeyi o kağıda yazdığım eşleştirme yöntemiyle kelimeler üzerinden yaparım artı konuşma sırasında buradaki kelimelere uymayan bir şey gelirse de buyurun bu kağıda yazın bunun üzerinden devam edin başka türlü konuşursanız konuşmam bu şartı koştum hay hay dediler ilgili gurupla buluştuk anlattılar anlatacaklarını bende bir rapor olarak sundum bana ilgilenilmediği yolunda bilgi geldi bende bunun üzerine irtibatı kestim bundan ibaret bunun dediğim gibi savunmamda da belirttim burda iddianamede tarif edilmeye çalışılan örgüt ile hiçbir alakası yok çünkü olsaydı ben orda belirtilen kodları, şifreleri herhangi bir örgüt üyesi iddia edilen şahısla görüşmemde kullanıyor olurdum bu tamamen bilgi dahilinde gerçekleşen hassas bir konuya dair bir görüşmedir. Bir kimse adına da yapılmamıştır. Bir vatandaş olarak devletime, ülkeme hizmet etmek inisiyatif ‘ini aldığım verilen talimatlar doğrultusunda da ilişkimi kestiğim görüşmedir”
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "size talimatı kim verdi resmi olarak bir yazı bir şey verildi mi size “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır resmi değil efendim bu sonuçta bir soruldu , görüşülmesinde fayda var denildi , görüştüm raporladım ve ondan sonrada ilgili birime”
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "kime sundunuz raporu kime sundunuz “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "raporu efendim oradaki makama sundum o ilgili daireye sundum. Yani o görüşmenin notlarını ilgili daireye sundum “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "bu Ayşe Asuman Özdemir ile sizin aranızda her hangi bir husumet her hangi bir şey var mı”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "yani bu olaylar gerçekleşene kadar yoktu. Zaten husumet olacak kadar da aramızda bir ilişki yoğunluğu yoktu dediğim gibi iki , üç kez Kadıköy de buluştuğum , iki , üç kez bana mail yolladı, birkaç kere de telefon görüşmemiz var “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "şimdi dün Gazi Güder ‘in savunması sırasında da birkaç sorumuz olmuştu aynı özel bir , özel iki , özel üç diye devam eden özel sekiz’e kadar devam eden görüşlerde Ayşe Asuman Özemir samimi olarak Mehmet Zekeriya Öztürk ile ilgili yaptığı araştırmalarla sizinle yaptığı görüşmelerle ilgili notlarını almış olduğu yazıları her hangi bir şey katmadan kanaatimce Gazi Güder’e iletiyor. Gazi Güder’de Kuddusi Okkır’a iletiyor ve orada diyor ki biz konuşurken diyor, Halil Behiç Gürcihan la başını yere eğerek sanki bir şey alıyor gibi yaptı yerden ve fısıldayarak dedi ki Atabaylari satan M.Ö demiş sizin böyle bir beyanınızdan bahsediyor yanı Atabeylerle, Murat yüzbaşıyla, Mehmet Zekeriya Öztürk ile sizin ne tür bir ilişkiniz olabilir nedir yani “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim şimdi ben başımı öne eğmişim fısıldayarak böyle bir şey söylemişim bu mizanseli samimi buluyorsanız o zaman sizden rica ediyorum samimiyet kıstasınızı kotanızı birazda benden yana kullanın ben çünkü”
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel " diğer yerlerde de başka şeylerden bahsediyor camın önünde geçen kişilerden bahsediyor”
Sanık Halil Behiç Gürcihan " bakın sizin emniyette de ben söyledim bana aynen sizin ifadelerinizde çok büyük bir tesadüf dediler ki bak dediler bak dediler Asuman Özdemir ne kadar samimi bir şekilde hatta ağlayarak bu ifadeyi verdi dediler bende dedim ki”
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "bu ifade değil bu sadece e-maillerde çıkan yazılar bunlar yani ifadeden bahsetmiyorum “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "ama ifadesinde bana okunan ifadelerinde de benzer şeyler söylüyor aynı mizansenler aynı şekilde”
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "ben ifadeyi sormuyorum sadece e-mailler samimi bir ortamda yazılmış yazılar olarak buluyorum “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "bende samimiyet kotanızı biraz benden yana kullanın diye söylüyorum , dedim ki o söylendiğinde ben size isterseniz aynı samimiyetle söyleyeyim buradaki konuşmanın bir kısmı doğrudur , bir kısmı yanlıştır. Yanlış olan kısımları söyledim Asuman Özdemir , Gazi beyinde tespit ettiği üzere çok konuşan bir bayan ve hata yapmaya müsait bir bayan ben burda kendisi yok, kendisi yokken konuşmak istemiyorum ama yüzleştirilirse aynı soruları kendisine soracağım ve o konuşma içerisinde yalan yanlış bazı bilgilerde var onları açıkladım. Bir tanesi Yaşar Büyükanıt la ilgili kısımlar diğeri de sizin bu okuduğunuz kısım çünkü “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "diğer kısımlar doğru mu “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "diğer kısımları okursanız söylerim hangisini kast ettiğinizi bilmiyorum şu anda ama “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "Atabeyler , Murat yüzbaşı ile ilgili bölümü sordum daha sizin Mehmet Zekeriya Öztürk sattı şeklinde beyanınızdan bahsediyorum”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "işte onu söyleyeceğim ben Mehmet Zekeriya Öztürk ile yaşadığımı birebir Muzaffer Tekin intihar etmeden bir gece önce , bir gece sonra başlıklı yazımda anlattım, bunun ne artısı vardır ne eksisi vardır atabeyler kısmı işte yapılan eklemelerden bir tanesidir çünkü ben Mehmet Zekeriya Öztürk’ün atabeylerle bir ilişkisi olup olmadığını bilmiyorum bir atabeylere basından öğrendiğim kadarıyla biliyorum iki böyle bir şey söylemem dolayısıyla mümkün değil burda tabi Asuman Özdemir ‘e karşı benim samimiyetim ve sizin bu samimiyetlere verdiğiniz değer önemli “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "Özel 4 isimli not da şöyle söylediği iddia ediliyo Mehmet Zekeriya Öztürk işte intihar olayından sonra size röportaj için geldiğinde Muzaffer bey benim elimde bütün ipleri de artık benim elimde “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "böyle bir ifade kullanmadı Zekeriya bey “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "bundan sonra ben varım “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır böyle bir ifade kullanmadı zaten “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel " bitireyim Muzaffer artık bitti benim devrim başladı “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "evet”
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "o yüzden sen bu röportajı yapacaksın ben senin kanalın ile bütün TV ‘lere ve gazeteler dağıtacağım sende patlama yapacaksın bende sizde şöyle dediğinizi iddia ediliyor, yok o kadar uzun boylu değil sana Muzaffer beyi yedirmezler dediğinizi iddia ediyor ne diyorsunuz “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim bunlar kurtlar vadisi Jargonu ben hayatım boyunca yeni milis raporunda da incelediyseniz görürseniz görürsünüz kurtlar vadisi jargonuna karşı bu milleti tam beş sene önceden beri uyarıyorum bu söz ettiğiniz konuşma gerçekleşmedi “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "böyle bir şey olmadı diyorsunuz sizin yanınızda Oktay Yıldırım var mıydı “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "yanımızda Oktay Yıldırım vardı “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "o da ayrılırken korkaklar pişman olacaksınız diye bağırdı mı”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır efendim bakın yani bunlar mı size samimi geliyor çok ciddi merak ediyorum bir tarafta ben başımı öne eğiyorum fısıldayarak bir şekilde diyorum ki atabeylerle ilgili o esrarengiz lafı ediyorum diğer tarafta da böyle korkaklar diye bağıran Oktay Yıldırım ve kurtlar vadisi jargonuyla geçen bir konuşma var o konuşmanın aslı şudur ben Zekeriya Öztürk’ü ve Muzaffer Tekin ‘i o gece yanlış yapıyorsunuz dedim, eğer böyle bir suçlama varsa bence gidip ifade vermeniz lazım bu o kadarda büyütülecek bir şey değil “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "Muzaffer le görüştünüz mü o gece”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır ben Muzaffer Tekin ile dediğim gibi o güne kadar görüşmemiştim burda kendisi röportaj konusunda ısrar etti ben kabul etmedim dedim gazetecilik ilkesi açısından, hukuk açısından , etik açısından bu röportajı kabul edemem bunun tartışmasını yaşadık kavgalı bir şekilde ayrıldık orda belki tek doğruya yakın şey şöyle bir şey dedi Zekeriya Öztürk bak röportajı yaparsan medyada patlarsın dedi ilk çünkü benim sitemde çıkacaktı ben gayri hukuki bir şey yapmamak adına , gayri etik bir şey yapmamak adına bunu reddettim fakat öbür işte Muzaffer Tekin benim elimde, Muzaffer Tekin’i sana yedirmezler bunlar tamamen efendim mizansen”
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "hastaneye kaldırdıktan sonra hastanenin önünde soteye yatıp geleni gideni sizin takip ettiğiniz şeklinde de bir beyanı var “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim günümüzde gazeteciler bir gurup şurada soteye yatmış durumda “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel " gazetece kimliğinizle mi gittiniz oraya “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "gazeteci kimliğimle gittim soteye yatmadım gazeteci kimliğimle gittim olayları gözlemledim ve ondan sonra zaten bu konuları yazdım “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "şimdi size ait olduğu iddia etilen anekdot daha var Zekeriya Öztürk’ün o arada arandığı söyleniyor fakat diyorsunuz ki daha sonra bir yerde modaya gittiğini moda da çok iyi korunan emekli bir paşayı ziyaret ettiğini Zekeriya Öztürk’ün onunla durum değerlendirmesi yaptığını şayet kendisini başvurulacak olursa nasıl konuşacağı üzerine fikir alışverişinde bulunduğunu söyler, bu bilgiyi siviller kendi arasında konuşurken duydum demişsiniz yani bunu söylediğinizi iddia ediyor bu nedir “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim bu bilgiyi siviller kendi arasında konuşurken duymadım bir kere “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "siviller lafı nedir yani siviller diye kimi kast ediyorsunuz “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır öyle bir şey demedim bir kere bu bilgi değil, bir duyum “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "kimden duydunuz bunu”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim bu benim kendi bir kaynağımdan duyduğum özel not defterime not ettiğim bir şey doğrulayamadığım içinde hiçbir şekilde kullanmadığım bir şey “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "yani size söyleyen kişiyi burada söylemeniz mahsurlu mu “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efenim basın kanununa göre suç işlemiş olurum kaynağımı saklı tutuyorum”
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "tutunuz yine biraz önce doğru olmadığını iddia ettiniz özellikle Yaşar Büyükanıt paşa hakkında aleyhinde dizi halinde kendisine bilgiler aktaracağınızı ve bunları peyder pey yazmanızı Asuman yazmasını söylediğinizi ve daha sonra o kabul etmeyince kendiniz yazamaya başladığınızı böyle bir yazı”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "Asuman Özdemir mi demiş bunu efendim “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "evet siz bunu şey yaptınız mı “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim Asuman Özdemir’in doğruların arasına serpiştirdiği yalanlardan bir tanesi de bu gladyo ya mektuplar kitabım ki bu önceki yazılarından derlenen bir kitap ben burada Türk basınında Yaşar Büyükanıt’a en ağır eleştirileri yönelten bir dizi yazım var Yaşar Paşaya mektuplar “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "o da şöyle diyor zaten Behiç ile o gün konuşurken bana bir telif yaptı çok etkin bir yazarsın yazdıkların yüzdü yüz kabul görüyor biliyorsun Büyükanıt paşa Genel Kurmay Başkanı oldu böyle bir tabiriniz oldu mu “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır efendim olmadı “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "bu onun kusursuz olması demek değildir bir sürü defoları var hatta benim elimde bunlarla ilgili bilgiler var ben sana bu bilgileri vereyim sen kullan ve bunlardan yazı dizisi yap hatta bu bilgiler akış halinde olacak bir teklifte bulundu diyor sonra ben kabul etmeyince kendisi yazdı”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim dediğim gibi bunlarda tamamen safsata ve mizansen ben eğer Yaşar Büyükanıt’ın kamuoyunu ilgilendiren bir gazeteci olarak kullanmam gereken belgesi olduğunu düşünseydim zaten kendim kullanırdım bunu Asuman Özdemir’e kullandırmazdım artı Yaşar Büyükanıt’ın aleyhine açıkça eleştiriler yazan birisi olarak bu konuda davalık olan birisi olarak böyle bir şeye ihtiyacımda yok böyle bir şeyden korkmamda Ayşe Asuman Özdemir’in etkin bir yazar olduğunu düşünmüyorum bu yine ifadeye sokulan mizansenlerden bir tanesi “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "fakat bunu şuna bağlıyor diyor ki babası diyor Ali İhsan bey o Behiç’in yazmış olduğu yazılardan dolayı ordudan erken emekli edildi şeklinde bir şey yani buna dayandırıyor “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim mizansen olduğunun kanıtlarından bir tanesi bu çünkü babamın benim yazılarımdan dolayı emekli edilip edilmediği ayrı bir tartışma konusu bu orayı ilgilendirmiyor fakat mizansen olduğunun kanıtı o çünkü benim babamın emekli edildiği dönem Hilmi Özkök dönemi , Yaşar Büyükanıt değil dolayısıyla bununda o mizansenin sahte olduğunun kanıtı olarak dikkatine sunuyorum “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "Adil Serdar Saçan ile tanışmanız ne zaman oldu ne tür bir ilişki içinde oldunuz. Adil Serdar Saçan ‘ın herhangi bir gizli bilgi, belge aldınız mı “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim Adil Serdar Saçan ilişkim bir gazetecilik ilişkisi “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "ne zaman, nerede, nasıl tanıştınız söyleyebilir misiniz “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim tanışıklığım konusunda yanılıyor olabilirim yanı zaman ve yer konusunda o yüzden yanıltıyor olmak istemem ama dediğim gibi 2-3 kez karşılıklı sohbet ettik “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "kaç yılında “
Sanık Halil Behiç Gürcihan “sanırım 2005 yada 2006 olması lazım yani dediğim gibi zamanlar konusunda sizi yanıltmak istemem “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "nerede ilk görüşmeniz hatırlıyor musunuz “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "onu hatırlamıyorum efendim “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "siz herhangi bir kod ad veya lakap gibi bir şey kullanır mısınız”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim ben tek kod adı Star gazetesine bir ara köşe yazdım kod adı olarak değil Mahlas olarak kullandım Kıvanç Değirmenli ismini kullandım “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "onun dışında “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "onun dışında kod adı bilinçli olarak kullandığım bir kod yok “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "Mete diye bir kod ad kullandınız mı hiç “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "Mete isimde bir kod hayır efendim kullanmadın “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "şimdi ifadesinde derki Halil Behiç Gürcihan’ın son zamana kadar Mete olarak tanıyordum 2003 veya 2004 yılında merkez komutanı Gavur paşa vardı babama kan lazım olmuştu onun yanına gitmiştim kan bulma konusunda yardımcı olmuştu daha sonra teşekküre gittiğimde Behiç orda oturuyordu “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "doğrudur efendim o konuşma olmuştur “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "gazeteci olduğunu ama bana kendisini bana Mete olarak tanıttı daha sonra benden bazı bilgiler istedi şeklinde ifadesi devam ediyor
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim o görüşme olmuştur fakat beni söz konusu gafur paşanın beni ne olarak tanıttığını bilmiyorum kendisiyle orda bir ortamda gazino ortamında tanıştırıldık bu dediği görüşme , karşılaşma oldu “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "daha sonra balık resterontda ve başka yerlerde de buluştuk ve kendisini Mete olarak tanıttı diyor sürekli ben Mete biliyordum ismini diyor “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim orda ben kendimi Mete olarak Gafur paşa beni öyle tanışmış olabilir fakat benim kendimi Mete olarak tanıtmam söz konusu değil “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "yok siz tanıtmışsınız Gafur paşa değil “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "ben tanıtmışım”
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "evet Mete olarak kendiniz tanıtmışsınız telefonla da görüşmüşsünüz hep Mete olarak “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "kendisini daha sonra sitemde köşe yazdı köşe site düzenli olarak yollamadığı için kaldırdım sonra ifademde de belirttiğim üzere Fetullah Gülen le ilgili konuyu araştırıyordum kendisini de bu konuda zamanında görev yaptığını bildiği için bir kaynak olarak elindeki bilgileri, belgeleri doğrulayabileceğini düşünerek ziyaret ettim “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "Kemal Kerinçsiz ile ne zaman tanıştınız “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "Kemal Kerinçsiz ilede sanırım 2005 veya 2006’nın başı “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "bürosuna gittiniz mi “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "gittim efendim “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "kaç defa”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "Kemal Kerinçsiz ‘in bürosuna sanırım 2 yada 3 defa gitmişimdir “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel " Büyük Hukukçular Birliğinin toplantılarına katıldınız mı”
Sanık Halil Behiç Gürcihan " Büyük Hukukçular Birliğinin toplantılarına 2 yada 3 kez katılmışımdır evet”
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "yani derneğin üyesi misiniz “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır değilim”
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "sizi kim çağırdı oraya “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "bir keresinde arkadaşım Oktay Yıldırım çağırdı yine Kemal beyinde çağırdığı da oldu sonuçta zaten 2 yada 3 toplantıdır ben bir gazeteci olarak gözlemlemek neler konuşulduğunu görmek için gittim “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "Kemal Kerinçsiz bu konuda ifadesinde diyor ki ben Behiç Gürcihan’ı açıkistihbarat.com sitesinden tanırım her hangi bir dostluğum yoktur “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim tabi dostluk lafı ağır bir laf “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "açık hava toplantılarında birkaç defa görmüşümdür samimiyetim yoktur Kasım 2006 tarihinde benim aleyhimde sitesinde siyasi yazılar yazdığından kendisi ile hiç görüşmedim “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim yani benim ifademe karşı Kemal bey’in ifadesi onun kendisine sorabilirsiniz ben kendisi ile doğrudur kendisini eleştiren bir yazı yazdım Devlet bahçesinde milliyetçilik ve Kemal Kerinçsiz ‘in hataları diye ama ofisine 2 yada 3 kez gittim o yazıya kadarda aramızda bir husumet yoktu zaten zaten yaşça benim büyüğüm bir dostluk veya arkadaşlık olarak tanımlanamaz ama bir tanışıklık olduğu da tanıklarıyla , kanıtlarıyla mevcut “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "bu internet sitelerinde yer aldığı Hukukçular birliği toplantısında Oktay Yıldırım ile Kemal Kerinçsiz arasında geçen tatsız bir olay var o olayda siz ordamıydınız “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır efendim sonradan orda bulunanlardan dinlediklerim “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "olaydan sonra herhangi bir şekilde müdahale ettiniz mi , gittiniz mi yanlarına, görüştünüz mü”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır Oktay Yıldırım hastaneye gittiğinde, hastaneye gittim ondan sonrada dediğim gibi o yazıda anlattığım Devlet bahçesinde milliyetçilik ve Kemal Kerinçsiz ‘in hataları başlıklı yazımda anlattığım bir süreç yaşandı bu süreç doğrultusunda tanıdığım taraflar arasında ayrışmalar oldu bu insanlar yasal siyasi faaliyetlerde dernekler bünyesinde faaliyet gösteren insanlar ve ben dilimin döndüğü kadarınca, tanıdığım kadarıyla insanlara dedim ki bunları ayrışmanızın bir mantığı yok böyle arada husumet doğmasının bir mantığı yok kendimce telkinlerde bulundum başarısız olunca da zaten kamuoyunu bilgilendirmek maksadıyla kamuoyunu ilgilendirdiğini düşündüğüm için o yazıya kaleme aldım“
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "Sevgi Erenerol ile birlikte Kemal Kerinçsiz’i yan yana gördünüz mü hiç “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "birkaç toplantıda gördüm dışarıdaki o “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "herhangi ödül töreni filan oldu mu öyle bir şey”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "ödül törenine şeye gittik onu anlatayım Çanakkale ye daha doğrusu Edirne de Kemal bey bunun ayrıntısını daha iyi hatırlıyordur ben yine zaman konusunda hata yapmak istemiyorum ama Edirne ye bir soykırım anıtı dikilmesi projesi vardı Kemal beyin ilgilendiği onun için gittik dönüşte Çanakkale dede böyle bir “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "üçünüz beraber mi gittiniz “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "Sevgi hanım ben ve Kemal bey evet orda Çanakkale de ordu komutanımız şuan ismini unuttum yer sağlanması gerekiyor bir anıt dikilmesi için acaba komutanımız bize yardımcı olabilir mi diye bir görüşme ayarladım o görüşme yapıldı o görüşme sırasında da verilen plaket ordumuzda gelenek olduğu üzere yapılan ziyaretlerde verilen standart plaket vardır “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "her orduyu ziyaret edene plaket verilir mi böyle bir şey mi var “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim size bile verirler ziyaret ettesiniz sonuçta bu nezaket gereğidir yani ”
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "size verdiler mi plaket”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "o resimde de görüldüğü üzere zaten bir plaket verildi bir ziyaret “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "size mi verildi kemal beye mi verildi “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "bana verilmedi Kemal beye verildi veya Sevgi hanıma verildi bilmiyorum sonuçta bana verilmedi onu söyleyebilirim hayır bunları cevaplayayım yani suçla alakası yok ama “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "hayır irtibatınızı çok sınırlı tutunuzda yani bu örgüt yöneticisi konumunda olan Sevgi Erenerol , Kemal Kerinçsiz belli bir departman başkanı olarak suçlanıyor bu kişilerle olan yani Oktay Yıldırım bombaların bulunduğu kişi olarak suçlanıyor yani bunlarla ilgili bir irtibat normal bir dostluk samimiyet ortamı değil bir örgütsel mesela Kuvvey-ı milliye net sitesinde yazılarınızda çıkıyor demi açıkistihbaratın.com“
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim Kuvvayi-Milliye net sitesinde bazı yazılarım çıkar bazı yazılarım çıkmaz “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "şimdi bunu toplantılarına da katılıyorsunuz Kuvvay-ı Milliye derneğinin toplantılarına “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "sanırım iki kere katıldım efendim “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "ki defa katıldın bu katıldığınızda pasif durumda mı yoksa orda yönlendirici bir konumunuz oluyor mu “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "pasif konumda efendim ben sonuçta bir gazeteciyim bir gazeteci gözüyle toplantıları izledim çünkü ben zaten Kuvvay-ı Milliye konusunda yıllardır yazı yazan bir insanım bir gazeteci merakıyla izledim artı benim ilişkiler ağıma bir örgütün emaresi olarak resmetmeye çalıştığınızda kullandığınız kriterlerin rica ediyorum hukuki olmasını istiyorum çünkü hukuki kriterleri kullanmazsanız benzeşmeler, aynı kareye girmeler o zaman sizin ilişki ağınızda yada buradaki her hangi bir insanın ilişki ağında başka bir örgüt soruşturması çerçevesinde emare olarak kullanılabilir o yüzden rica ediyorum insanlarla tanışıyor mu yum , tanışıyorum , belli toplantılarda karşılaştım mı karşılaştım, sevdiğim insanlar var mı var aynı masaya oturmayacağım insanlar var mı var ama bunların bir örgüt emaresi olmadığının örgütsel ilişkinin kanıtının olmadığının altını çiziyorum “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "Ümit Sayın ile aranızda bir husumet olduğundan bahsettiniz davalık olduk dediniz ve bu dava bittikten sonra çağırıp ifadesini aldığımız konusunda da bizi suçladınız kendisi beyanında henüz davanın bitmediğini devam ettiğini söylüyor o ifadenin tamamını okusaydınız görebilecektiniz onda Ümit Sayın belli bir kariyeri olan bir insan yani durup dururken sizin hakkınızda bu şekilde ifade vermesi için yani ben okuyayım ifadesini , Behiç Gürcihan diyor Oktay Yıldırım ve Mehmet Zekeriya Öztürk ile tanışmamı sağlayan kişidir biz kendisi ile 2006 yılı yaz ayında Beşiktaş İskelesinde bir kafede buluştuk ülke meseleleri ile ilgili konuştuk kendisi emekli Tümgeneral oğlu olup özellikle gizli bir örgüt kırılması yönünde bana telkinlerde bulundu ve kendisinin sahibi olduğu açıkistihbarat .com sitesinde yazı yazmamı söyledi ayrıca kendisinin tasarlamış olduğu 2023 yılına ait projesi ile ilgili 2023 platformu adı altında bir oluşum çabası içindeydi kendisi istihbarat sitesini idare ediyordu gözlemciler gurubu adını verdiği bir gurup siyah gözlük , ve siyah elbiseli olarak hem istihbarat toplama hem de protesto eylemlerinde bulunmak üzere yaklaşık 10-15 kişiden oluşan grup oluşturmuştu ben bu şahıslardan hiçbirini görmedim ancak Behiç Gürcihan bana anlattı kendisi ile zaman zaman ayda 2 veya 3 defa Kadıköy iskelesinin karşısında bulunan kitapçının olduğu yerde görüşüyorduk Ümraniye deki bombalar yakalanmadan yaklaşık 6-7 ay kadar önce beni Oktay Yıldırım ile tanıştırdı ancak bu tanıştırma normal yanında birlikte getirerek değil de yan masada otururken tesadüfen karşılaşmış gibi oldu ayrıcı Zekeriya Öztürk ile de başka bir buluşmamızda bu şekilde tanıştırdı kendileri ile yine ülke meseleleri üzerine konuştuk Gürcihan yaptığı işlerde bir gizem katıyordu kendisinin MİT ile irtibatlı olduğunu ima etti. Kendisi her şeyin üstünde görüyordu ben bu soruşturmanı kilit ismi olarak Behiç Gürcihan’ı biliyorum kendisi bir çok olayı biliyordur diye düşünüyorum ve devam ediyor bu şekilde aleyhinizde şeyler var”
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel " açıkistihbarat.com sitesini diyor mıknatıs gibi kullanıyordu ben sizinle ilgili bölümlerini okuyarak geçiyorum”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır benim çok konuşan bir insan olmadığıma dair ona benzer bir ifade var mı orada dikkat ederseniz çok fazla isim vermez, sessiz bir görüntüsü vardır “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel " gizem katıyordu şeklinde beyan etmiş “
Sanık Halil Behiç Gürcihan müdafii Av. Ercan Birol söz istedi verildi ; o ifadenin tarihini ne”
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "tarihi 23.05.2008 lütfen kendisi cevap verirse daha mutlu olurum”
Av. Ercan Birol ”efendim ben hatırlatma bakımından size arz ediyorum bu sözünü ettiğimiz ikinci ek ifadesidir “
C.Savcısı Mehmet Ail Pekgüzel " ek ifade evet ama baştan bahsettim zaten “
Av. Ercan Birol “husumetin açtığı davanın kaybedilmesinden müvekkilim beraati ile sonuçlanmasından sonra birden ifade ”
C.Savcısı Mehmet Ail Pekgüzel " aynı ifade içerisinde davanın devam ettiğini söylüyor kendisi cezaevinde olduğu için takip edemediğini davanın devam ettiğini söylüyor yani bittiğini bahsetmiyor kendisi”
Av. Ercan Birol” ilk ifadesinde davanın devam ettiğini söylüyor “
C.Savcısı Mehmet Ail Pekgüzel " bu ifadenin içinde devam ettiğini söylüyor “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim bazı şeyler vardır ki nerden düzeltmeye başlayacağınızı bilemezsiniz buda onlardan bir tanesi Ümit Sayın’ı tanıştırdığım yada orda izah ettiği şekilde ortam olduğu doğru ama orda yine bir muallaklık ve şaibe yaratarak tesadüfen tanıştırılmış havası vererek tanıştırdı diyor Seyhan kafe var Kadıköy de Kadıköy herkes için ayaküstü olduğu için orda arkadaşlarımız toplanıyorduk o sırada doğrudur Ümit Sayın ile Oktay Yıldırım orda karşılaştı yine dediğim gibi kendileri ayrıntıları daha iyi hatırlar bir böyle gizemli tanıştırma havası böyle kumpas yoktu bu bir ikincisi karşımızda benim MİT ile irtibatlı olduğumu ima ettiğimi söyleyen gizli oluşumlardan söz ettiğim söyleyen iddia eden bir şahıs var efendim Ümit Sayın’ın sizinde çok iyi vakıf olduğunuz kendi telefon konuşmalarına bakarsanız MİT ile irtibatlı olduğundan sürekli söz eden askerler le irtibatlı olduğundan sürekli söz eden bir şahıs varsa oda Ümit Sayın dır Ümit Sayın’ı bu konuda uyaran bir şahıs varsa oda benimdir her zaman kendisine demişimdir ki Ümit böyle konuşma bu tarz insanlara zarar veriyorsun kendine de zarar veriyorsun bu tarz konuşmalar yapma , kendisine gizemli hava katan kendisidir ve kendisi üzerine gizli yazılı raporlar yazıp bir yerlere sunanda kendisidir. Benim hiçbir yerde “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "şunu da okuyum Ümit Sayın size askerler ve akademisyenlerden oluşacak gizli bir örgüt kuralım dedi mi o size”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "Ümit Sayın mı”
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "Ümit Sayın böyle bir şey söyledi mi size “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "Ümit Sayın sürekli böyle bir şeyden söz eder ben çok komik bulurum yasadışı ve gayri meşru bulurum o yüzdende böyle şeylere tevessül etmemesi gerektiğini söylerim yani şimdi ben aslında insanlığıma yedirmek istemiyorum Ümit Sayın portresi burada Ümit Sayın ‘ın şuandaki durumu kariyeri olan bir insan diyorsunuz , ben de kusura bakmayın benimde kendime ait bir kariyerim var ağaçtan düşmedim onun kariyerine karşılık benim kariyerim koğuş arkadaşlarından yine dediğim gibi insanlığıma sığdıramıyorum ama zorlarsanız beni bunu da getirmek isterim “
Mahkeme Başkanı " sadece soruya lütfen soruya cevap verin “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "soru o yüzden dinlemenizi isterim nasıl ruh halinde olduğunu ve nasıl bir ruh haliyle bana açtığı davayı kaybettikten sonra bu iftiralarda bulunduğunun kanıtı olarak koğuş arkadaşlarından dinlemenizi isterim dolayısıyla benim ortada gizemli adam gibi dolaşma durumum vardır, o ifadede bir cümle var okumuyorsunuz çok fazla konuşmaz, sessizdir , çok fazla isim vermez evet ben sessiz bir insanım konuşmayı sevmeyen bir insanım ve bu kadar çok gevezenin olduğu bir ortamda bu bana insanlarda farklı bir izlenim yaratıyorsa bu benim suçum değil bu yüzden suçlanmayı reddediyorum Ümit Sayın’ın ifadeleri tamamen iftira ve hezeyanlardan doludur ve kendisi hakkında da zaten hukuki işlemleri başlattım “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "Kuvvay-ı Milliye derneği 1919 derneği kapsamında özel büro kurumundan sorumlu Erkut Ersoy ile her hangi bir irtibatınız oldu mu”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim Erkut Ersoy ile bir kez telefonda görüştüm yada iki kez olabilir ama sonuçta bir tane tape örneği orda ve beni bir toplantısına davet etti Taksim’de katıldım açıkçası pek hoşlanmadığım bir ortamdı çok kendimce haşlanmadığım için başka bir toplantıya katılmaya gerek görmedim”
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "bir defa mı katıldınız sadece “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim yanlış hatırlamıyorsam bir defa Taksim’de katıldım tapede de bir kere beni aradı kendisi açıladığım üzere o konuşmada beni suça teşvik edici konuşma yaptı bende bu konudaki hassasiyetimi açıkça dile getirdim onun dışında da Erkut Ersoy ile bir samimiyetimiz olmadı ama tabi sizin bu iddianamede suç olarak gördüğünüz Erkut Ersoy’un grubundan ben bir çok iletişim zincirine üyeyim sayın başkanım bir çok iletişim zincirine üyeyim benim eğer bilgisayarım elimde olsaydı bunu çok rahat kanıtlaya bilirdim abartmadan söylüyorum günde 300 ile 400 arası e posta gelmekte bana ve birçok iletişim zincirine üye olduğum için istihbarat ve güvenlik konuları ile ilgilendiğimi üye olduğum zincirlerden bir tanesi Erkut Ersoy’un zinciridir ve oradan düzenli olarak mail gelir ama bu tek taraflı bir iletişimdir “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "evet bu e mail incelemelerinde ocarli @cimegmx.net isimli e posta adresinden size geliyor bu arada Ankara da MOSAD’ın mekanları nerede küçük bir eylem yapalım MİT’çiler öğrensin birde 20 Ocak ta ABD başkanlık yemini varmış o zamanda CIA çocuklarına karşı bir eylem yapabiliriz şeklinde size bir mail geliyor yani bu kişilerle nedir bu eylem yapma MOSAD , ABD başkanlık seçimi “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim yine burda bir demin Erkut Ersoy örneğinde olduğu gibi tek taraflı bir iletişim söz konusu Ozan Çallı zamanında Ozan Bayram Çallı zamanında benim açıkistihbarat sitesini kurarken beraber kurduğumuz genç bir arkadaş fakat sonra kendisi ile sitenin yayın çizgisi konusunda ihtilafa düştük yollarımızı ayırdık ve kendisinin bana yolladığı tamamen provakatif amaçlı bir mail ve o mail e cevap vermediğimi de göreceksiniz çünkü içeriği dolayısıyla ciddiye alınacak bir mail değil dolayısıyla tek taraflı bir iletişim bu soruyu sormanız gerekiyorsa Ozan Çallı ya sormanız lazım bana değil “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "başka bir mail adresinden hani Ankara ya falan geliyor ya bir takim ne olduğu belirsiz kişilerle toplantı falan yapıyor işte beni de götür falan şeklinde bir mail gelmiş size bu toplantılardan bahsedilen nedir uzayhacıoğlu@hotmail.com”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim yine özel hayatıma dair arkadaşlarıma dair iddianamede yer almasından hicap duyduğum bir konuşma uzayhacıoğlu ve kocası benim uzun yıllardan beri arkadaşlarım kendileri ile sürekli esprili bir şekilde konuşuruz ben Ankara ya gidip gelirim işim gereği yapacağım görüşmeler gereği ve her seferinde de Uzay dalga geçer geliyorsun bize hiç uğramıyorsun bari beni de yanına alda ben katılayım merak ediyorum der orda esprili bir dille bir kocasıyla ilgilide Sercan ile de şakalaşırız Sercan da biliyor zaten bütün bu konuşmaları buna dair bir konuşma fakat hiçbir şekilde örgütsel bağlantısı bir şeyi yok espri anlayışına sahip herkesin anlayacağı bir şey “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "Hayrettin Ertekin ile ve enternet grubu ile beraber her hangi bir bağınız oldu mu “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim Hayrettin Ertekin’in enternet grubu diye bir posta zinciri var , bir iletişim zinciri var ordan da bana mail geliyor Hayrettin Ertekin ile tek kendi adıma şahsi bağlantım enternet grubunda benim bir yazımın altına enternet grup yazılarak ismim çıkartılarak yayınlandığını gördüm Hayrettin beye bir mail attım Hayrettin bey dedim bu yazı sanki sizin yazınızmış gibi yayınlanmış düzeltebilirseniz seviniriz dedim bununla ilgili mail trafiği oldu onun dışında Hayrettin bey ile benim şahsı bir ilişkim olmadı “
C.Savcısı Nihat Taşkın "bu konu gündeme gelmekle birlikte biraz daha açıklanmasını istediğim için size soruyorum çünkü bu iddianamede Ergenekon terör örgütünün amaçlarından birisinin demokratik yoldan yönetimden gelmiş hükümeti yönetimden uzaklaştırmak olduğu bunu gerçekleştirmek için öncelikle meclis çoğunluğunu oluşturan partinin bölünmesine yönelik çalışmalar yaptığı anlatılmıştır size ait adreste yapılan aramada elde edilen bir bilgisayar içerisinde onlarca milletvekili hakkında özet olarak sadakati tam yakından izlenen milletvekillerinden siyasi dalgalanmalardan etkilenebilir profili AKP’nin en önemli negatiflerinden Kürkçülüğü ile gündemde Recep Tayip Erdoğan ‘ı ilk terk edecek milletvekillerinden bir anda parti değiştirebilir ABD , İngiltere ve İsrail’in etki alanında AKP ve Recep Tayip Erdoğan a sadık ancak provokasyonlara açık dikkatle izlenmeli AKP’ye yönelik operasyonlarda kullanılabilir özellikle enformatik provokasyonlara açık AKP içindeki hareketlenmelerde rol alabilir siyasi sadakati konvektöre tabidir siyasi operasyonlara katılabilir gemiyi terk edecek gerekçeler üretebilir, etnikçilik yapabilir , dezenformasyona açık sadakati asgari ölçülerde İsrail ‘in etkisinde ancak direkt teması yok İngiliz ve ABD takibi altında RTE’ye küs Abdullah Gül ekibinde takip dışı ve benzeri şekilde ancak kapsamlı bir istihbarat çalışması ile oluşturulabilecek listeler bulunmuştur. Savunmanızda bilgisayar ve içindeki bu listelerin size ait olmadığını bir dönem başkan yardımcılığını yaptığınız sesar isimli şirketten olan alacağınıza karşılık bilgisayarı aldığınızı ifade ettiniz. Sözü edilen ve açıkça suç oluşturan bu listelerin bilgisayarda bulunduğundan haberiniz var mıydı”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim sesar bünyesinde görev yaparken dediğim gibi uzmanlık alanımdan dolayı sesar bir çok binlerce dosyası var yedeklemekle yükümlüydüm dolaysıyla yedekleme yaptığımız bilgisayarlardan bir tanesiydi oradaki her bir dosyayı tek tek bilmiyordum “
C.Savcısı Nihat Taşkın "haberiniz”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "haberim yoktu ama şunu söyleye bilirim o bilgisayarı dediğim gibi tekrarlayayım sesar’dan alacağım karşılığında uhdemde bulunduğum bilgisayardı”
C.Savcısı Nihat Taşkın "peki sesar isimli şirkette hangi tarih aralığında ve hangi pozisyonda çalıştınız bu şirkette kaç tane başkan yardımcısı bulunmakta idi “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "valla 2002-2005 tarihleri arasında çalıştım bilgim dahilinde bir tane başkan yardımcısı bulunmaktaydı oda bendim “
C.Savcısı Nihat Taşkın "o halde bu listelerin oluşturulma aşamasında şirkette çalıştığınız anlaşılmaktadır “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim bu listelerin oluşturulma aşamasında benim yaptığım görevi tekrar hatırlatayım 200-2005 arasında bir siyasi gündeme dair analizler yazıp raporlar yazıp onları kaleme alıyordum iki bazı siyasi partilere yaptığımız siyasi danışmanlık çalışmalarına yardımcı oluyordum ki bu partilerden bir tanesi AKP idi üç dediğim gibi bilgisayarların yedeklerini alıyordum güvenliğini sağlamak adına dolayısıyla böyle bir çalışmadan böyle bir dosyadan benim haberim olmadığı gibi ben yazmadım bu dosyayı ve çalışma yaptığımız partilerden biri AKP’iydi böyle bir çalışma yapıldıysa ben sesar’daki İsmail Yıldız’ın yaptığı bütün çalışmalara hakim bir noktada değildim “
C.Savcısı Nihat Taşkın "ancak şirkette sorumlu düzeyde yöneticilik yaptığınıza göre bu türlü bir çalışmanın amacı ne olabilir “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim onu İsmail Yıldız’a sormanız lazım ben sonuçta “
C.Savcısı Nihat Taşkın "sorduk zaten ancak size de soruyorum başkan yardımcılığı yapmışsınız “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "evet fakat dediğim gibi başkan yardımcılığı konusundaki görev alanım bunlardan ibaretti eğer böyle bir belge İsmail Yıldız’a ait ise onu bilemiyorum kendisine sormanız lazım bu çalışma ona aitse “”
C.Savcısı Nihat Taşkın "başkan yardımcısı olan bisinin şirkettin neredeyse tüm faaliyetlerinden haberi olması beklenir sesar’ın bir danışmanlık şirketi olduğu iddia edildiğine göre hangi kurum için bu liste hazırlıyordu “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim onu bilmiyorum dediğim gibi İsmail Yıldız ile benim aramdaki ilişki bir kere sunu belirtmem lazım ben İstanbul merkezli çalışan bir gazeteciyim sesar başkan yardımcılığında zaten İstanbul dan yaptım Ankara ya projeler doğrultusunda gidip geliyordum dolayısıyla sesar’daki bütün dosyalara yapılan çalışmalara hakim olmam mümkün değildi zaten bir noktada da dediğim gibi sesar ile olan ihtilafım yüzünden ayrıldım burada ben zaten Ankara da olan bir insan değildim o yüzden benden habersiz bir çok belge bunu suç anlamında söylemiyorum suç olup olmadığını benim burada karar verme durumum yok ama benden habersiz bir çok belge bir çok görüşme bir çok çalışma olmuştur ben sadece kendi ilgilendiğim alanlardaki çalışmalar adına bir şey söylüyorum “
C.Savcısı Nihat Taşkın "peki dünkü duruşmadaki savunmanızda maddi problemlerin yanı sıra şirketteki bazı uygulamalardan da rahatsızlık duyarak ayrıldığınızı söylediniz “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "şirketteki bazı uygulamalar demedim kayıtlar incelenirse görülecektir yayın çizgisinden dolayı ayrıldım dedim ben şirkette bilgim dahilinde olan bir yasadışı uygulamaya şahit olmadım fakat yayın çizgisi konusunda sesar’ın yayın çizgisi konusunda ayrılığa düştük artı birde dediğim gibi profesyonel olarak maaşımı almakta sıkıntı vardı iki sorun birleşince bir noktada başkan yardımcısı sıfatını taşıdığım içinde yayın çizgisi değişecekse de o sorumluluğu taşımamak adına yollarımızı ayırdık “
C.Savcısı Nihat Taşkın "mahsuru yoksa yayın çizgisini açabilir misiniz “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim yani bunu şöyle açayım ben kendi zaten açıkistihbarat sitesin ile sesar’ı incelerseniz yayın çizgisi arasındaki farkı görürsünüz o şekilde açıklayabilirim ben zaten ayrıldım açıkistihbaratı kurdum kendi yayın çizgimden kendi adıma sorumlu olduğum bir site kurmak istedim o yüzden ayrıldım “
C.Savcısı Nihat Taşkın "biz bunların her ikisini de inceledik ancak sizden bunu duymak için bunu soruyorum “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "yani bu mahkeme konusu olduğunu düşünmüyorum dediğim gibi açıkistihbarat sitesi ile sesar’ın yayın çizgisini karşılaştırırsanız “
C.Savcısı Nihat Taşkın "mesela milletvekillerinin fişlenmesi gibi bir faaliyetten rahatsızlık duyduğunuz için ayrıldığınız sonucu çıkarılabilir mi “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır efendim ayrılma sebebimi söyledim ben bir yasadışı bir faaliyete tanık olmadım ben zaten İstanbul merkezli çalışan bir insandım ara sıra projeler doğrultusunda gelip toplantıya katılıp geri dönerdim siyasi analiz yazıları yazardım bir de Ankara ya geldiğim sırada bilgisayarların yedeğini alıp güvenlik kontrolünü yapardım ama bu belge dolayısıyla ayrıldığım yorumu yanlış bir yorumdur “
C.Savcısı Nihat Taşkın "2023 platformunun sizin başını çektiğiniz demokratik bir sivil toplum girişimi olduğunu ancak atıl kaldığını savundunuz “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "evet “
C.Savcısı Nihat Taşkın "bu girişime ilişkin yazılı dokümanlarda her halde bu dernek tüzüğü taslağı olsa gerek uzlaşmacı bir hareket değildir, demokratik bir örgüt değildir ibareleri geçmektedir yarıca yine bu dokümanda güvenlik başlığı altında gizlilik ve hiyerarşi başlığı altında yapının hiyerarşisi anlatılmaktadır bunların sivil toplum girişim ile nasıl bağdaştırıyorsunuz “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim sivil toplu girişimi ile şöyle bağdaştırıyorum örnek üzerinden konuşayım Türkiye deki siyasi partiler Türkiye deki demokratik düzenin parçalarıdır ama hepimizin malumu olduğu üzere siyasi partilerin kendileri çok da demokratik yapılar değildir keza sivil toplum örgütleri olsun , şirketler olsun bu konuda örgütsel yönetim , şirket teorileri konusunda çeşitli teoriler var ama herhangi bir yapıyı özellikle hiyerarşik bir yapıyı ya çok demokratik yaparsınız çok demokratik yaptığınızda herkesin her karara katıldığı nokta da işlevselliği azalır yada tamamen otokratik. Tamamen despot bir yönetim kurarsınız o zamanda kontrolü sağlarsınız ama işlevselliği azalar bu dengeyi tutturmak adına benim kendim yönetim anlamında bir inandığım bir tez var bu tezde şu yapılarda bu şirket yapısı olsun , sivil toplum örgütleri olsun siyasi partiler olsun demokrasi ile yönetişim arasında dengeyi tutturmak için belli demokratik mekanizmaların kısılıp belli demokratik mekanizmaların açılması gerektiğine inanıyorum “
C.Savcısı Nihat Taşkın "ancak bu dernek faaliyetleri kanunlarıyla düzenlenmiştir “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "evet bu kanunlara aykırı bir şey değil ki orda dernek tüzüğünü görüyorsunuz o dernek tüzüğü dernekler kanuna uygun şekilde yapılmış “
C.Savcısı Nihat Taşkın "güvenlik ve gizlilik konularının dernekler kanununda yer alabileceğini hiç düşünmüyorum “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim güvenlik ve gizlilik konuları yasal bir çok yapı bünyesinde bulunmaktadır şirketlerde vardır, vakıflarda vardır, sivil toplum kuruluşlarında vardır orda ki gizlilikte yasalardan veya devletten bir gizlilik anlamından değildir bir yapıda bir şirkette bile herkesin belli projeler olur bu projeler doğrultusunda herkes her bilgiyi bilmez kendi projesiyle uğraşır fakat bakın ben size bir örnek vereyim, bunu açtığınıza sevindim efendim benim 2023 ile ilgili metinleri incelediğinizde içinden örnek cümleler seçerek okuyorum çalışma grubu üyeleri arasından her sene kura ile 25 veya çalışma grubunun toplam üye sayısının yüzde bir kadar kişi seçilir ve bu kişiler merkez danışma meclisini oluştururlar binci örnek proje denetim komisyonunun çünkü 2023 platformu bu iddianamede iddia edildiği üzere bir Ergenekon olduğu iddia edilen yapının bir yapısı değil Cumhuriyetin yüzüncü yılına yönelik projeler üretmek için tasarlanmış bir sivil toplum örgütüdür ve projelerimde verimli bir şekilde çalışması için belli denetim kendi içerisinde her vakıfta her şirkette, her sivil toplum örgütünde bulabileceğiniz belli iç denetim mekanizmaları öngörülmüştür ve bu dernekler yasasında da vardır iç denetim mekanizmaları proje denetim komisyonunun bir proje hakkında uyarı mesajı yayınlaması durumunda merkez yönetim kurulu proje grubu ve proje denetleme komisyonu konuyu görüşmek üzere toplanır ve bu toplantı alınan kararlar merkez danışma kuruluna iletilir efendim bunu incelediğinizde Ergenekon terör örgütüne ait olduğu iddia edilen belgelerdeki kompartmantelize hücresel yapının yerine buradaki yapının birbiri ile iç içe geçmiş birbirini sürekli denetleyen projelerin kendilerinin de danışma meclisleri olduğu projelerinin kendilerinin de danışma komiteleri olduğu bir sivil toplum yapılanması anlatılmaktadır ki her proje grubu kendi çalışma tüzüğünü oluşturur demektir ,”
C.Savcısı Nihat Taşkın "o anlaşıldı zaten bu belgenin örgüt dokümanı olduğu iddia edilmiyor ben sadece örgüt dokümanı olduğu iddia edilen iddianamede yazılı yeni milis isimli sizin kaleme aldığınız belge şu anda o konuda sorum yok ben 2023 platformuna ilişkin dernek tüzüğü taslağından güvenlik, gizlilik , hiyerarşik konularını sordum “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim hiyerarşiyi soruyorsunuz bende hiyerarşiyle bakın sayfa 619 2023-7 şema isimli dosya”
Mahkeme Başkanı " savcı bey iddianameye konu yapılmamış mı”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "yapılmış efendim burda sayfa 619 sorduğunuz şeyler burada dosyada
C.Savcısı Nihat Taşkın "sayın başkanım yapılmışta benim sorum o değildi başka bir konu anlatıyor sanık “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır efendim bana benim tasarladığım sivil toplum kuruluşunun hiyerarşik bir yapısı olduğunu gizlilik olduğunu bir örgüt arası içerisinde anlattınız bende sivil toplum kuruluşu yapısını iddianameye koydunuz şemadan anlatıyorum ve sizin dediğinizin aksine gizlilik değil bir birleri ile iç içe geçmiş projeler üzerinde çalışan grupların olduğu artı kendi kendini denetleyen mekanizmalar olduğunu bugün her hangi bir derneğe gidin dernek denetleme kurulları vardır vakıflarda vardır , şirketlerde vardır bu çok standart bir verimli işlemek için kurulan bir şemadır bir gizli örgüt yapısı değildir “
C.Savcısı Nihat Taşkın "önceki ifadelerinizde onlarca kişinin gizli kamara ile çekilmiş görüntülerinin suç oluşturduğunu düşündüğünüzden yayınlamadığınızı ancak yine de arşivinize kaldırdığınızı savundunuz kendinizin de suç oluşturduğunu söylediğiniz bu görüntüleri bulundurma amacınız nedir “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim söz konusu görüntüler Zeki Bingör Türkişi morgace bir kitap yazdım bu kitabın ana konusu Küçükçekmece bölgesindeki rant yolsuzlukları buradaki kooperatifler üzerindeki gerçekleşen rant yolsuzlukları ve Zeki Bingör eski bir jandarma subayı kendi dönemindeki araştırdıkları yolsuzluklarla ilgili kitap yazdım ben kendisiyle bu kitap ilgili bir röportaj yaptım röportajı sitemde yayınladım ve yaptıkları ek belgeler istedim bana ek belge olarak söz konusu görüntüleri verdi baktım inceledim görüntüleri kullanmanın yasadışı olacağını karar verdim ve ilerde bu yazdıklarını neye dayandırarak yazıyorsun bunun belgesi nedir diye sorarlarsa diye çünkü bu bir gazetecinin yapması gereken şeydir çünkü bir gün birisi çıkar sen bunu neye dayandırıyorsun diye sorar onları korumanız lazım o yüzden o belgeleri ilerde yasal bir dayanak olsun diye sakladım ama hiçbir yerde kullanmadım yaymadım “
C.Savcısı Nihat Taşkın "benim sorum zaten sadece bu gizli kamera çekimlerinin bulundurmanın dahi suç olduğu zaten yaymak ayrı bir kanun madde ve cezası ile müeyyidelendirilmiş bulundurmanın dahi suç olduğu “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hangi madde sayın savcım “
C.Savcısı Nihat Taşkın "134. madde olsa gerek 1. fıkrası sorum bunu açıklatmaya yönelikti “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim gizli belge bulundurmak “
C.Savcısı Nihat Taşkın "özel hayatın gizliliği ilişkin bir “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "ama özel hayatın gizliliğine ilişkin bir görüntüler değil onlar “
C.Savcısı Nihat Taşkın "bir kişinin haberi olmadan çekilen “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim onlar yasal bir soruşturma çerçevesinde alınan görüntüler özel hayatla ilgili görüntü yok o görüntülerde eğer benim bilgim dışında bir görüntü yerleştirildiyse bilmiyorum ama bana emniyette bak senden bunlar çıktı dedi evet benim kabul ettiğim görüntülerse söz ettiğiniz görüntüler özel hayada dair görüntüler değil yasal bir soruşturma çerçevesinde yapılan soruşturma ifadelerinin görüntüleri bana dediğim gibi yazdığım yazının belgesi olarak çünkü ben bu kadar ciddi iddialar var belgelendirmem lazım baktım yayınlamanın , kullanmanın suç olacağına karar verdiğim için ama yasal olarak ta”
C.Savcısı Nihat Taşkın "bunların gizli kamera çekimleri olduğunu ısrarla üstüne basa basa söylüyorum jandarma gizli kamera ile çekim yapmış değildir zannediyorum “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim onu jandarmaya sorun jandarmaya sorun jandarma gizli kamerayla çekim yapmaz “
C.Savcısı Nihat Taşkın "bunlar sizden çıktı beyefendi “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim benden çıktı ama benim gizli kamera ile yaptığım görüntüler değil bir soruşturma çerçevesinde jandarma gizli kamera ile görüntü çekim yapmaz iddiasındaysanız o zaman lütfen bunu jandarmaya sorun “
C.Savcısı Nihat Taşkın "ben öyle olmadığını olmayacağını söylüyorum siz tersini söylüyorsunuz başka bir soruya geçebilir miyim sayın başkamın “
Mahkeme Başkanı " tabi buyurun”
C.Savcısı Nihat Taşkın "Klasör eklerinde 22. klasörde el yazısı ile ajandanıza tuttuğunuz notlar bulunmaktadır daha önceki ifadelerinizde bu notların kendinize ait olduğunu kabul etmiş durumdasınız bu notlarda çok ilginç hususlar göze çarpmaktadır ancak hepsi burda soru olarak sorulamayacak kadar çoktur bunların delilleri soruldu veya tartışıldığı duruşmada kapsamlı olarak sormayı umut etmekle birlikte birkaç soru sormayı düşünüyorum bun notlarda Kürşat Yılmaz kabul etseydi Hrant Dink cinayetinde onu kullanacaklardı savcı Ramazan Akyürek’ın Hrant Dink cinayeti ile ilgili Kürşat Yılmaz , Erhan Tuncel le dikkat et demiş İstanbul güvenlikten bizden MİT’e geçme filan diye bir isim var ağzından bir laf kaçırdı Oktay burası bizim bizim olması lazım gereken bir yer dediği Veli Küçük’ün bir postası varmış kanascı orduda kanası eline alıp tetiği yatmış son anda emir gelmeseymiş adamları vuracakmış son gelen emirde bu adam bizim adamımız içeriğinde “
Mahkeme Başkanı " sayın savcım müsaade ederseniz bunlar deliller bahsinde zaten onlar tek tek okunacak hepsi sorulacaktır şuanda sorguya müsnet bir sual sorarsanız daha yerinde olur “
C.Savcısı Nihat Taşkın “savunmanızda bir defa bu notların Yaşar Büyükanıt , Tayyip Erdoğan görüşmesi ile ilgili bir notunuz var size anlatılanlardan tutulmuş notlar olduğu anlaşılıyor ancak Hrant Dink cinayeti gibi çünkü siz burada Danıştay ile Cumhuriyet gazetesi bombalamaları olaylarından sanıldığının aksine gladyonun işinin olduğunu beyan ettiniz bunlar edindiğiniz somut şeylere mi dayalıdır mesela Hrant Dink cinayeti veya Danıştay veya Cumhuriyet gazetesi bombalamaları gibi çünkü bir kısmını burada not olarak yazmışsınız bizzat size anlatan kişilerden tuttuğunuz anlaşılıyor yoksa bir değerlendirme midir”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim ben ısrarla vurguluyorum savcılarımıza kabul ettiremediğim konulardan bir tanesi bu ben bir gazeteciyim ister Kürşat Yılmaz la okuduğunuz not olsun ister İstanbul güvenlikle ilgili not olsun Veli Küçük’ün postası ve en son Danıştay, Cumhuriyet saldırıları benim gündem ile ilgili sitemde haberleştirmek üzere veya ileride kitaplaştırmak üzere yaptığım çalışmalara dair kaynaklarımla yaptığım görüşmelerde aldığım notlardır. Bu notların bir çoğu yüzde 90’ı duyum seviyesindedir duyum seviyesinde olan bir bilginin zaten o yüzden özel not defterimde bulunmaktadır o yüzden hiçbir şekilde bir yerde kullanılmamıştır ve haberleştirilmemiştir şunu belirtmek isterim bugün buradaki gazeteciler dahil her hangi bir gazetecinin aynı şekilde aynı muameleye maruz kaldığında kendi özel not defterinde kaynaklarıyla yaptığı buna benzer bir çok duyumdan, dedikodudan belki bilgiden oluşan notlar bulunacaktır. Ayrıca Danıştay ve Cumhuriyet saldırılarıyla ilgili tespitim yine kendi araştırmalarım çerçevesinde topladığım duyumlar, bilgiler vs, ve neticesinde izlenimlerimdir kendi analizimdir bunun bir hukuk değerlendirilmesi olarak algılanması benim işim değil burada o konuda karar verecek konumda olan sayın mahkemeniz fakat ben bir gazeteci olarak izlenimlerimi değerlendirmelerimi yazmışım “
C.Savcısı Nihat Taşkın “biz Cumhuriyet savcıları olarak bizzat bu olay konusunda bilgi sahibi olan kişinin bu tür not tutuğunu görsek bulunmaz bir fırsat olarak değerlendiriyoruz ve tabi olarak soruyoruz tabi siz açıklamak istemeye olabilirsiniz “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim o yüzdende senede bir gözaltına alarak notlarımdan faydalanıyorsunuz bende bu konuda bir itirazım yok ama ifademi alsaydınız tutuklamadan ben bunları yasal sınırlar içerisinde kaynaklarımın haklarını çiğnemeden sizinle izlenimlerimi paylaşabilirdim “
C.Savcısı Nihat Taşkın “yani bunları gözaltına alınmadan da bir vatandaşlık görevi olarak kendinizde bildirebilirdiniz duyum olduğunu bile bile söyleyebilirdiniz ben teşekkür ederim sayın başkanım”
Sanık Bekir Öztürk söz istedi verildi; adına gladyo dediğiniz bir örgütün varlığından bahsettiniz bu örgütün burada yargılanan insanlardan oluşan ve iddia makamının iddia ettiği örgüt müdür ?
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim bu konuda benim şahsi kanaat ve düşüncelerim var size savunmamda da anlattım bir siyasi çerçeve çizmeye çalıştım ve dedim ki bunun sonunda ben buradaki birçok insanın gladyoyla değil bir muhalefet kakofonisi olduğunu düşünüyorum Türkiye de bir gladyo var bu iddianamenin iddia ettiği ama bence beceremediği yanlış yöntemlerle üzerine gittiği yanlış bir zihniyetle üzerine gittiği için bulamadığı bulamadığı içinde huzurunuzda bir muhalefet kakofonisi getirdiği bir yapı var dedim dolayısıyla benim buradaki insanlarla ilgili kendi şahsi düşünce ve kanaatlerim olabilir fakat ben burada hukuku bir suje Olarak karşınızda duruyorum bir gün sohbet etme fırsatımız olursa o konuları bildiririm fakat benim şahsi düşünce ve kanaatlerim ne mahkemenizi nede diğer katılanları ilgilendirir”
Sanık Bekir Öztürk “Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet gazetelerinin bombalanması konusunda benim asla katılmadığım bir değerlendirme yaptınız bu değerlendirmeleriniz bu davanın bir parçası olduktan sonra değişti mi”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır bu değerlendirmelerim yazılarım takip ediliyorsa bu davadan çok önce gözaltına alınmamdan çok önce yazdığım yazılarda da vardır birkaç tane örnek verebilirim bu yazılara gladyoya mektuplar başlıklı yazılarımda Danıştay ve Cumhuriyete olan saldırılarla ilgili görüşlerimi daha gözaltına alınmadan çok önce bu yöndeki görüşlerimi zaten kamu oyuyla paylaştım “
Sanık Bekir Öztürk “ben buradaki insanları daha ayrıntılı bir şekilde tanıma imkanı bulduktan sonra bu kanaatinin değişip değişmediğini sormuştum başkanım “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim buradaki insanlarla ilgili kanaatim konusunda bir yorumda bulunmadım dolayısıyla ne değişip ne değişmediği konusunda da yorumda bulunmayacağım “
Sanık Bekir Öztürk “Danıştay cinayeti ve Cumhuriyet gazetesinin bombalanması olaylarının burada bulunan insanlarla ilişkisinin olabileceğini düşünüyor musunuz “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim dediğim gibi Danıştay ve Cumhuriyet saldırılarına “
Mahkeme Başkanı " yoruma giriyor bunlar daha net cevap verebileceği soru “
Sanık Bekir Öztürk “bir stratejist olarak her türlü olayla bilgili farklı farlı değerlendirmeler yaptınız hatta zaman zaman şeytanın avukatlığını yaptığınız her olaya tersten baktığınızı düşünüyor musunuz zaman zaman”
Mahkeme Başkanı " gene yorum yorum bunlar yorum sorusu sormayın var mı, yok mu , gitti mi geldi mi , sorun“
Sanık İsmail Yıldız söz istedi verildi “sesar da birlikte çalıştığımız süre içerisinde hiç bir örgütsel faaliyete yada bu anlamda size şüphe uyandıracak bir davranışa fikre yada başka bir atmosfere şahi oldunuz mu”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır savcılarımıza da belirttiğim üzere ben sesar’da bulunduğum süre içerisinde bu tarz örgütsel bir faaliyet veya yasadışı bir şaibe üretecek bir faaliyete şahit olmadım “
Sanık İsmail Yıldız “peki bir örgüt üyesi hüviyeti var mı beni ve ailemi tanıyorsunuz bende ve ailemde bir örgüt üyesi hüviyeti gördünüz mü hiç şüpheli davranışlarım yada yaşantımda “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır efendim İsmail Yıldız benim tanıdığım kadarıyla çok şirin bir kızı olan mazbut bir ailesi olan bir insan öyle bir örgüt üyeli vasfı hiçbir zaman görmedim olsaydı da zaten kendisiyle çalışmazdım “
Sanık İsmail Yıldız “sesar da zaman zaman değişik yerlerde bir takım brifingler verdik bu brifing verdiğimiz yerlerden bir kaçını sayabilir misiniz mesela”
Sanık Halil Behiç Gürcihan “efendim brifing verdiğimiz yerler benim bulunduğum brifingler adına konuşuyorum AKP’ye brifing verdik Genç partiye brifing verdik DYP’ye brifing verdik bunlar genellikle ekonomi politikalarıyla ilgili gündeme dair, dünya gündemi politikalarıyla ilgili danışmanlık faaliyeti çerçevesinde verdiğimiz brifinglerdi “
Sanık İsmail Yıldız “az önce sayın savcımızın bahsettiği genişlikteki bir milletvekili fişlemesi , sesar’ın imkanlarıyla yapılabilecek bir çapta mıdır “
Sanık Halil Behiç Gürcihan” efendim sesar benim ayrıldığım döneme kadar ki daha sonra duyduğum ve burada da İsmail beyden öğrendiğim kadarıyla zaten durum maddi olarak iyi kötüye gitmiş durumda benim olduğum dönemde bir başkan , bir başkan yardımcısı bir sekreter iki tane de orda redaktör olarak çalışan arkadaştan oluşan bir yapıydı dolayısıyla böyle kapsamlı bir bu tarz çalışmayı yapacak bir yapıyı ben orda görmedim ”
Sanık İsmail Yıldız “peki teşekkür ediyorum “
Sanık Ergün Poyraz söz istedi verildi” Behiç Gürcihan kendisini benim tutuklattırdığımı iddia etmiştir 16 aydan beri suçsuz bir şekilde üstelik kendisinin bilgisayarı gerekçe gösterilerek gözaltına alınıp tutuklandım Gürcihan’ın gerçekdışı beyanının tutuklu kaldığı süreden kaynaklanan bir duygusallıktan olduğuna inanıyorum ve onun benimle ilgili iddialarını kabul etmiyorum söyleyeceğim bu kadar “
Sanık İsmail Yıldız “sesar dayken veya sesar dan ayrıldıktan sonra Cüneyit Zapsu yada Cüneyit Zapsu’nun birlikte çalıştığı grupla herhangi bir ilişkiniz oldu mu “
Sanık Halil Behiç Gürcihan " hayır benim böyle bir ilişkim olmadı”
Sanık Kemal Kerinçsiz söz istedi verildi” değerli başkanım bu iddianamede de yapılıyor maalesef burada da yapılıyor sayın savcılarımız benzer kurum ve kuruluşların isimlerini kasıtlı olarak karıştırıyorlar bakın Milli Güç Platformu dedi Nihat bey Milli güç platformuyla Behiç beyin kendi fikir cimlastiği içerisinde kurmuş olduğu Sivil toplum kuruluşları arasında fark var veya yanı şeklide İşçi partisinin Milli güç birliği değimini kullandığı yine öngördüğü böyle isimli sivil toplum kuruluşu bir birinden tamamen farklı bu farklılığı öncelikle sorayım Milli güç platformuyla kendilerinin düşüncesi içerisinde kurmak istedikleri fikir olarak fark var mıdır efendim aynımıdır “
Sanık Halil Behiç Gürcihan " efendim şöyle bir fark vardır bir kere benim fikir cimlastiği bazında kurmaya çalıştığım fakat gerekli dinamiği yakalamadığım için atıl bıraktığım 2023 platformu bir kere 1998 yılında kurmaya çalıştım Cumhuriyetimizin 75 yılında ve benim kurmaya çalıştığım yapı proje bazlı bir yapı Cumhuriyetin 100’üncü yılına yönelik projeler üretmeye hedefleyen bu projeler doğrultusunda somut projeler teknoloji, eğitim , kültür alanında projeler ürütecek bir yapı olarak kurgulandı benim bildiğim kadarıyla Kemal bey yanılıyorsam düzeltsin diğerleri daha çok hukuk ve siyaset alanında faaliyet gösterecek yapılar o yüzden bir farklılık olduğunu düşünüyorum “
Sanık Kemal Kerinçsiz “nitekim efendim Milli güç platformunun kuruluşu 2005’tir ve yine zannediyorum Milli güç birliği Türkiye İşçi partisini çok daha öncedir “
Mahkeme Başkanı " soru sorun”
Sanık Kemal Kerinçsiz “tamam efendim değerli savcılarımız bu tespitleri uzun uzun yapıyor teyit ettiriyor ondan sonra kendi teyitlerini bir daha teyit ettirmek istiyorlar efendim Büyük hukukçular birliğinde birkaç toplantıya katıldığını söyledi Büyük Hukukçular Birliğinde katılan bu toplantıda sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle birlikte mi katıldılar yani muhtelif Muharip Gazilerden , Şehit annelerinden, bir takım sendikalardan , diğer sivil toplum kuruluşlarıyla birliktemi ki Türkiyem topluluğu da dahildir buna “”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim bir toplantı dışında diğer sivil toplum örgütlerinden temsilciler vardı Türkiyem topluluğu , gazi muharipleri sadece bir toplantıda sadece hukukçular vardı ,avukatlar vardı bende orda bulundum onun dışında ama diğer toplantılarda benim gördüğüm diğer sivil toplum kuruluşları vardı”
Sanık Kemal Kerinçsiz “bu resmi toplantı mıydı yoksa avukatların genel olarak sohbet için yapmış oldukları bir toplantımıydı “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "valla sohbet havasında bir toplantıydı ama resmi tanımını ne anlamda kullanıyor bilmiyorum ama “
Sanık Kemal Kerinçsiz “yönetim kurulu toplantısı olarak kastediyorum “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "yok o anlamda değil gündeme dair konuşmaları yapıldığı bir toplantıydı “
Sanık Kemal Kerinçsiz “çünkü efendim ay yıldız birliği platformu vardır ve ay yıldız birliği platformu sırf derneklere külfet olmasın diye her toplumsal etkinlik öncesinde bir sendikada bir dernekte toplanılır çünkü onun cayın , pastası bile külfet olur ve bize de iki , üç defa düşmüştür bu Büyük Hukukçular Birliğinde bu bakımdan böyle toplantılar yapılır değerli savcım bunu Büyük Hukukçular Birliğinin resmi toplantıları olarak söylemiştir değildir böyle bir şey efendim birde şunu sormak istiyorum bu Gelibolu da Kolordu komutanlığına gidilmeden önce Behiç bey , Sevgi hanımla birlikte nereye gidilmiştir Edirne de Edirne valiliğine gidilmiş midir “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "Edirne valiliğine gidilmiştir evet “
Sanık Kemal Kerinçsiz “ne konuşulmuştur Edirne Valiliğinde “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim yine ayrıntılarını Kemal beyin daha iyi hatırlayacağı proje çerçevesinde nasıl bir işbirliği yardımlaşma olabilir, bir anıt dikme projesiydi o konuşulmuştur”
Sanık Kemal Kerinçsiz “efendim olayların aydınlatılması açısından Büyük Hukukçular Birliğiyle beraber sivil toplum kuruluşları Pontus soykırım anıtına karşılık olarak 1910’dan 1920’e kadar “
Mahkeme Başkanı " onlar sizin savunmalarınızda bir dilekçe ile onu açıklayacaksınız zaten ”
Sanık Kemal Kerinçsiz “sayın savcım asker deyince hemen ayağa kalkıyor ürperiyor acaba o plaketi sivil bir belediye başkanından İstanbul belediye başkanından alsaydım sorar mıydınız gündeme getirmezlerdi ama kolordu komutanı olunca hemen ayağa kalkılıyor efendim iddianamenin 605’inci sayfasından şöyle bir ifade kullanmış Behiç bey Kemal Kerinçsiz ile eskiden görüştüğünü ancak daha sonra aralarında itilaf olduğunu son olarak tutuklanmadan bir ay önce Kemal’in ofisinde avukatlık ofisi herhalde bunun dışında bir irtibatının olmadığını beyan etmiş iddianamede geçiyor 605’inci sayfasında itilaftan kastı nedir efendim nedir bu itilaf “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim ihtilaftan kastım benim o yazımda da belirttiğim Devlet Bahçesinde Milliyetçilik ve Kemal Kerinçsiz’in hataları başlıklı yazıda o anlatılan iddianamede vakıf olduğumuz ayrışma sürecinde ben Kemal beyin daha farklı davranmasını beklerdim bu yöndeki eleştirilerimi daha sonra yüzene karşı söylediğim eleştirileri de bir yazıyla dile getirdim hani bir kişisel bir ihtilaf değildir bu bir o çapta bir ilişkimiz yoktur zaten bir bireysel ihtilaf olacak çapta ama kendi görüşlerim doğrultusunda kaleme aldığım ve bundan dolayı da ihtilafa düştüğümüz bir yazıdır“
Sanık Kemal Kerinçsiz “peki efendim Bekir Öztürk ve Oktay Yıldırım ile şahsım arasında çıkan fikir ayrılıklarının tarihi nedir takribi olarak”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "tarihi nedir herhalde 2006’nın sonları olabilir dediğim gibi tarihler konusunda arkadaşlarımda “
Mahkeme Başkanı " 2006’nın sonu dedi”
Sanık Kemal Kerinçsiz “tamam efendim peki o tarihten sonra gerek Oktay Yıldırım la gerek Bekir Öztürk ile ve gerekse kendisiyle irtibatım oldu her hangi bir telefon görüşmem iletişimimim 2006’nın sonundan itibaren “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim Oktay Yıldırım ve Bekir Öztürk ile olan iletişim konusunda bir şahitlik yapamam ama kendimle iletişimim derseniz aynen ifademde belirttiğim gibi benim tutuklanmamdan yaklaşık 1-2 ay önce bir yine bir gazeteci arkadaşımızın aracılığıyla Kemal Çapraz isimli Ufuk ötesi dergisini çıkarır rahmetli oldu kendisi Allahtan rahmet diliyorum buluştuk konuştuk o yazıyla ilgili aramızdaki görüş ayrılığını konuştuk onun dışında da bir irtibatım olmadı”
Sanık Kemal Kerinçsiz “şimdi bilmiyorum diyor ama o ilişkileri tesis etmek amacıyla kendisinin olağanüstü bir caba gösterdiğini araya girdiğini aracılık yapmak istediğini her halde ifade edecektir yani bunu yapan yapmak isteyen “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "zaten onu ifade ettim Devlet bahçesinde milliyetçilik ve Kemal Kerinçsiz yazımda “
Sanık Kemal Kerinçsiz “onu demiyorum efendim Bekir Öztürk ile Oktay Yıldırım arasında “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "o dönemde yaptım ama sonradan değil “
Sanık Kemal Kerinçsiz “şahsım arasında doğan”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "o zaten Devlet bahçesinde milliyetçilik ve Kemal Kerinçsiz yazımda ben birbirini tanıyan arkadaş olan insanların “
Sanık Kemal Kerinçsiz “efendim orayayı hiç karıştırmasın ben o konuyu işlemiyorum o fikirdir ifade özgürüdür saygım vardır asıl olan benim sormak istediğim soru şu benim Oktay Yıldırım la aramda çıkan sorun 2006 sonları dedi ve Bekir Öztürk aynı tarihtir Kasım’ın 5’i dir o tarihten sonra kendisi bu ilişkinin yeniden tesisi için yani dernek bazında siyasi toplumsal ilişkiler bu bazda yeniden devreye girdi mi arabuluculuk yaptınız mı “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "bir veya iki hafta süren bir çabam oldu bu çaba sonuçsuz kaldığı noktada da zaten o söz konusu yazıyı yazdım ama Kemal bey şöyle bir porte çizmeye çalışıyor sanki ben bir sene boyunca sürekli böyle çaba göstermişim hayır bir veya iki hafta “
Sanık Kemal Kerinçsiz “o porteyi siz koydunuz efendim ben sual soruyorum “
Mahkeme Başkanı " yazıdan öncemi o çabanız “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "yazından önce zaten çaba sonuçsuz kalınca yazıyı yazdım ve ondan sonra hiçbir çabam olmadı “
Sanık Kemal Kerinçsiz “peki Oktay Yıldırım la Bekir Öztürk ile her hangi bir rabıtam olup olmadığımı bilemez mi bu şartlar altında “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim ben Oktay Yıldırım’ın 24 saat ne yaptığını bilemem ki ben Oktay Yıldırım la ayda 3-4 defa “
Sanık Kemal Kerinçsiz “24 saatini sormuyorum efendim her hangi bir toplumsal etkinlikte herhangi bir şekilde bulunduk mu
Sanık Halil Behiç Gürcihan "bilemem ki efendim yani ikinizi de 24 saat bilen bir insan yada 24 saat değil de normal hayatlarınızı akışına hakim bir insan olsam onla ilgili “
Sanık Kemal Kerinçsiz “o zaman şu mailini bazı bilgileri sakladığına inanıyorum şu mailini söyleyeyim efendim Rıdvan Günel isimli bir şahsa bir e posta göndermiş aynen şöyle diyor mailinde Kemal Kerinçsiz’in Oktayla irtibatını kestiği ifade edilmiş aynen cümle bu 2006’nın 12 ayının başında göndermiş olduğu “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "evet bu ifadede evet Oktay Yıldırım ile
Sanık Kemal Kerinçsiz “e bunu soruyorum “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "e tamam bunu soruyorsunuz da “
Sanık Kemal Kerinçsiz “var mı yok mu irtibat kesildi mi kesilmedi mi diyorum şurda mailinizde kesildi diye Rıdvan Günel’e mail göndermişsiniz “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "Kemal bey burada sorgu makamında değilsiniz sorunuzu samimiyetle cevap veriyorum Oktay Yıldırım’ın ilişkinizi kestiğini zaten yazımda yazmıştım bunun da zaten Oktay Yıldırım bana o olaydan sonra söyledi bunu benim Oktay Yıldırımla daha sonra görüşüp görüşmediğinin bir böyle 24 saat bilecek konumda değilim bana söyleneni zaten orda yazmışım “
Sanık Kemal Kerinçsiz “efendim yine 616 sayfasının efendim burda gerçek neyse ona çalışıyoruz o gayret ediyoruz gerçekleri ortaya çıkaralım buradan da kimse sakınmaz bunda da biz kesinlikle en ufak bir şekilde ödün vermek istemiyoruz bir doğru ve hukukun mutlak suretle şurda adaletin gerçekleşmesi için çaba gösteriyoruz efendim iddianamenin 616’ıncı sayfasının 15’inci bendinde Behiç Gürcihan’ın aynen efendim yine kendisinin maillerinden Muzaffer ile Oktay’ın arası Kemal Kerinçsiz ofisinde Oktay’a gerçekleşen saldırı sonrasında bozuldu ve bir daha da düzelmediği ne dersiniz gene sizin mailiniz”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "doğru derim zaten bunu anlattım “
Sanık Kemal Kerinçsiz “açar mısınız nedir, bu saldırı nedir, efendim düzelmeyen nedir, kim kimle kavga etmiştir, ne için kavga etmiştir, lütfen bir anlatsınlar efendim hepimiz dinleyelim sayın savcılarımız o konuları es geçiyor çünkü örgüt ilişkisi içerisinde olan insanlar kavga etmez ama sayın savcım onu hemen es geçiyor”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "zaten bende başından beri onu söylüyorum buradaki bir çok insan bırakın örgüt kurmayı bir birleriyle kooperatif bile kuramaz çünkü ben bir çok kavgalarına şahit oldum bunu anlatıyorum başından beri “
Sanık Kemal Kerinçsiz “somut olayı anlatsın efendim şu olayı tarihleriyle “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim tarihler konusunda sizler benim hafızam tarihler konusunda yanılabilir yanıltmak istemiyorum sizler düzeltin ama ben olayı anlatayım tarih konusunda da sizin beyanınızı kabul edeceğim bir toplantı sırasında yine ayrıntısına hakim değilim yani yine bir dernek içi kendi politikalarıyla ilgili yönleriyle ilgili bir tartışma sonunda ofiste”
Mahkeme Başkanı " kim vardı tartışmada “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "benim bildiğim toplantı sırasında Oktay Yıldırım var Kemal Kerinçsiz var “
Mahkeme Başkanı " bildiğim derken siz yoksunuz “
Sanık Halil Behiç Gürcihan " ben yok’um bana anlatılanları zaten şey yapıyorum efendi oradaki insanlarla konuşmamdan sonra “
C.Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel "sonuçta kendi olmadığı bir olay yani”
Sanık Kemal Kerinçsiz” yalnız kendisi yaşamış gibi mail gönderiyor sayın savcım mail gönderiyor ben maili soruyorum “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "kendim yaşamış gibi mali göndermiyorum okur musunuz nasıl kendim yaşamış gibi gönderiyorum “
Sanık Kemal Kerinçsiz “şöyle efendim Behiç Gürcihan’ın Muzaffer ile Oktay’ın arası Kemal Kerinçsiz ofisinde Oktay a gerçekleşen saldırı sonrasında bozuldu sizin bilgisayarınızda çıkan bilgiler ve bir daha düzelmedi “
Mahkeme Başkanı " size ne anlatıldı “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim bana anlatılan Oktay Yıldırım ile Kemal Kerinçsiz arasında gergin bir diyalog yaşanıyor o sırada bu diyalog alakalı olmadığı halde bir kişi Oktay Yıldırım’ı kül tablasıyla vuruyor Oktay Yıldırım’ın kaşı yarılıyor bunun üzerine hastaneye gidiyor Oktay Yıldırım ve olay bu genel hatlarıyla bana anlatılan bu okunan mailde nasıl acaba sanki ben ordaymışım gibi anlatmışım onu anlamadım ben ordaymışım gibi anlatmıyorum bana anlatılanlar doğrultusunda ki sadece Oktay Yıldırım dan değil bir çok insanda oraya katılan toplantıya insanlardan dinleyerek edindiğim izlenimi yazmışım gerçekte bu “
Sanık Kemal Kerinçsiz “bende soruyorum ki bu olaydan sonra yani 2006 yılı sonu diyor Bekir ile Oktay ile Kemal arasında her hangi bir ilişki oldu mu olmadı mı diyorum ve kendisi ifadesinde diyor ki bir daha da düzelmedi kendi ifadesiyle teyit ediyor efendim ondan da saklıyor “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "evet efendim düzelmedi bildiğim kadarıyla düzelmedi “
Sanık Kemal Kerinçsiz “tamam efendim teşekkür ederim “
Sanık İsmail Yıldız “ sesar’da çalıştığınız süre zarfında ben herhangi bir kod ismi yada herhangi bir lakap yada herhangi bir unvan kullandığımı hiç duydunuz mu sesar’ın başkanı sıfatından başka”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır efendim “
Sanık İsmail Yıldız” hiçbir şekilde duymadınız hiçbir şekilde de bu şekilde de bana bu şekilde hitap edilmedi öyle mi “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır öyle bir kod ismi duymadım “
Sanık İsmail Yıldız “peki sesar da çalışırken Bekir Öztürk ile tanışıklığım olduğu hususunda bir bilginiz var mı ben Bekin Öztürk ‘ü ve siz Bekir Öztürk ‘ü tanıyor muydunuz o dönemde “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "benim bildiğim kadarıyla tanımıyordunuz ben de yine hata yapmayayım ama o dönemde Bekir Öztürk ile tanışmamıştım Bekir Öztürk ile sonradan tanıştım “
Sanık İsmail Yıldız” bende tanışmıyordum pek Ergün Poyraz ile tanışıklığım var mıydı hiç konuştuk mu “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "ben orda olduğum dönemde hayır “
Sanık İsmail Yıldız “ peki teşekkür ediyorum “
Sanık Kahraman Şahin söz istedi verildi; sayın Behiç Gürcihan Kuvay-ı Milliye 1919 derneğiyle her hangi bir bağlantınız bağınız var mı “
Sanık Halil Behiç Gürcihan " hayır”
Sanık Kahraman Şahin “ teşekkür ederim”
Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk söz istedi verildi; sayın başkanım şimdi gladyo, kontur gerilla gladyo diye Türkiye de yıllardır konuşulan bir davanın içerisindeyiz ve ilk defe Cumhuriyet tarihinde böyle yargılama yapılıyor ve şuan savunmasının yapan ve savcılık tarafından sorgulanan arkadaşta çok ciddi iddialarda bulunuyor ve başından beridir de kontur gerilla, gladyo konusunda bilgilerinin olduğunu söyledi zaten ne geldiyse ülkemizin başına bu güne kadar kontur gerilla ve gladyoyu bilenlerden geldi şimdi şunları sormak istiyorum ben hem kendi ifadesinde hem de daha önceki ifadesinde savcılık iddia makamında bir şeyler yakaladıkları için kaçırılmaz bir fırsat olarak nitelendirdiler gerçekten de şu soruşturmanın davanın demek ki kritik bir dönemeci şunu öğrenmek istiyorum ben Behiç Gürcihan askeri , istihbari ve güvenlik konularında bir alt yapıya bir eğitime sahip mi birinci sorum bu diğer sorum kendisinin basın kartı “
Sanık Halil Behiç Gürcihan " efendim altyapıdan kastettiği resmi bir eğitimse hayır, ama güvenlik konusunda özellik konusunda, özellikle network güvenliği konusunda Türkiye’nin ilk internet firmasını kurmak dahil 95 senesinden beri kaynaklanan fiili pratikte yaptığım çalışlarsa evet askeri istihbarat konusunda da benim bildiğim kadarıyla zaten bir üniversite de eğitimi yok subay olmak lazım ama bu insanlar istihbarat konusunda ilgilenmeyeceği anlamına gelmiyor “
Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk “askeri istihbarat demedim sayın başkanı istihbarat dedim ben “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "askeri istihbarat dediniz o yüzden “
Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk “askeri eğitim istihbarat ve güvenlik konuları dedim üçünü ayırdım daha önce sayın başkanım 2000 yılına kadar ramboculuk çok modaydı tekmancılık oynuyordu millet sokakta sonra ajan filmleri çıktı şimdi ajancılık , gizemcilik çok meşhur baba oğul ilişkisinden bahsetti ve diyor ki, babam Genel kurmay başkanlığında görevliyken üst düzeyde çalışan birisiydi şimdi hangi yıldan bahsediyor ve Genel Kurmayın üst düzeyi ne demek çünkü kendisi ifade verirken bir takım izler bırakarak gidiyor bir Genel Kurmaydan bahsetti , bir Jandarmadan ele geçirildiğini söylediği veya aldığı edindiğini söylediği gizli çekimlerden bahsetti buna benzer bir takım izler bırakarak devam ediyor bu şaibe yaratıyor davada bende aynı davada yargılanıyorum şahsın benimle geçmişe yönelik olarak söylemiş olduğu şeylerle ilgili kısmı zaten ben kendi bölümümde açıklayacağım orada değilim dava gerçekten şu anlamda bir yere evrilmek üzere adeta ben kendisine sormak istiyorum Genel Kurmayın üst düzeyinde görevli babası ne demek , baba oğul ilişkisi kendisinin ticari veya kendisinin işi olan mesleki konularda nereye evirmiştir nereye götürmüştür , nereye yakınlaştırmıştır “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim baba oğul ilişkisi benim hayatımda şöyle etkili oldu Sarıkamış”ta askerlik yaptım , kendisi askeriyeyi çok iyi biliyorsa araştırabilir. Malatya nın doğusunda kaç tane paşa çocuğu askerlik yapıyor öğrenir, benim baba oğul ilişkimi en rahat kullanabileceğim alanda bile kullanmadığımın kanıtı Sarıkamış”ta yaptığım askerliktir, ayrıca Genel Kurmay’ın üst düzey biriminde ifadesini gizem yaratmak adına değil hassas olduğunu düşündüğüm bir konuda , saygı duyduğum bir kurumun mahremiyetini korumak adına kullandım bu iki üç şaibeli ifade varsa o kendisinin şaibeli algılamasından kaynaklanıyor çünkü ben jandarmadan elde ettim demedim bir jandarma eski subayı olan Zeki Bingöl’ün yazdığı kitap ve bu kitaba konu edindiği belgelerdeki görüntüleri bana verdiğini söyledim jandarmadan elde ettim ifadesini kullanmadım yada ben çektim demedim “
Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk “geçmişimi de biliyorsunuz başkanım ben eski askerim doğunun da, Güneyinde de görev yaptım “
Mahkeme Başkanı " efendim buyurun sorun sorunuzu”
Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk “soru zaten soruyorum başkanım yani ifade etmeden de olmuyor sitesiyle ilgili masak araştırması yapılmış mı”
Sanık Halil Behiç Gürcihan " efendim bunu ben bilemem benim sitem reklam geliri olmayan kendi yağıyla kavrulan küçük bir site , masak benim site ile ilgili araştırma yaptıysa masak’a sormanız lazım neden yapmışlar bunu ben bilemem “
Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk “son soru akademik formasyonu nedir nerede eğitim almıştır , kaç yıllık eğitim görmüştür.teşekkür ediyorum”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim akademik formasyonum ilk okul eğitimi , orta eğitimi tamamladım Robert Kolejinden mezun oldum 90 senesinde 90-94 senesinde Amerika da Franklin Marshall Üniversitesinde ekonomi eğitimi aldım ondan sonra Cumhuriyet gazetesinde gazeteciliğe başladım oradan iktisat gazetesi diye bir gazeteye geçtim daha sonra kendime ait bir gazete yayın kurmak hayalim vardı tabi bunu mevcut şartlarda yapmam mümkün değildi o sırada internet Türkiye de çok az insanın hakim olduğu , vakıf olduğu bir konuydu internette bir ilki gerçekleştire bilirsem bu alanda bir çaba göstereceğimi düşündüm 95 senesinde Türkiye nin ilk internet servis sağlayıcısı özel servis sağlayıcısı planet’i kurdum bu bünyede Türkiye’nin ilk ekran gazetesi onlain gazetesi eksen’i çıkardım askere gittim babamla olan özel ilişkimden dolayı ben baba oğul ilişkisinden dolayı askerliğimi Sarıkamış’ta yaptım Sarıkamış’ta askerliğimi yaptığım sırada şirketim battı, döndüm şirketimi kapattım iş hayatıma da böyle etkisi oldu bunu da kendisi bilmesi lazım kapattım bir özel finans haber ajansında çalıştım ondan sonra sesar daki çalışmalarım oldu ve konu bu şekilde “
Sanık Hayrettin Ertekin söz istedi verildi; sayın başkanım yüce heyetimi saygılar sunuyorum benimle ilgili 3 konu geçti 3 nede tek tek cevap vereceğim müsaade ederseniz de sanığı linç etmek değil burda bazı bilgileri doğru olarak anlatmak isterim eğer sözüm kesilmezse bir mail trafiği var internet üzerinde herkes birbiriyle bugün dünyada 1,5 milyar insan internet mail adresi kullanır bunlardan bir tanesi de şahıslara ait olarak Türkiye’de 25 milyon mail adresi vardır bunlar belirli servis sağlayıcıları üzerinden kullanılır. Benimde bir Bulgaristan daki enternet grup şirketim vardır çok uluslu İngiliz le Bulgarlarla ortak olan bir şirkettir onun o şirketin bir platformu var bilgi edinmek amacıyla oraya herkes yazı yazar o yazıda otomatik olarak Word dosyasında 66 tana word kullanılabilir. Çeltik vardır altına imza at çeltiğini kaldırdığınız zaman o bilgisayarın üzerindeki hangi faturaya kayıtlıysa onun imzasını atar doğru mu Behiç bey “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "valla yani bunun ayrıntıları konusunda olabilir evet teknik olarak mümkündür “
Sanık Hayrettin Ertekin “teknik olarak böyledir bu Behiç beyin Yaşar Büyükanıt ile o zaman bazı aleyhine yazdığı yazılar vardı benim editörlerimden bir tanesi bu yazıları internetten toplayıp doğru bilgileri yazmak için o mail almış kendi sitesinden benim haberim yok ben o dönem yurtdışındaydım. Ticari işlerle dolayı o yazının altına otomatik olarak düzeltmiş orda ki Yaşar Büyükanıt’ın bir İsrail ajanı olmadığını bunun bir büyük kahraman Türk askeri olduğunu yazmış onu yayınlamış yayınlayınca Behiç beyden bir mail gelmiş ben bunu daha sonra öğrendim Behiç bey demiş ki bu benim sitemden neden alıp yayınlıyorsunuz diye o arkadaş da cevap vermiş özür dileriz bir bir daha bunu yanlışlık olmuş bir Türk Orgeneraline bu şekilde bir sıfat yakıştıramayız o duruyor Behiç beyine şeyinde duruyor yakıştıramayız düzeltmiş ve bu tamamen bilgim dışında olan bir şey ve herhangi bir şey yok kavga , gürültü yok sadece budur. İkinci konu Behiç bey gibi benimde üniversiteye giden bir oğlum var keşke Behiç bey gibi oda akıllı böyle vatanını, milletini seven, çalışkan , üreten, yurtdışında okumuş bir bilen ve her konuya vakıf memleketine hizmet eden bir insan olsun bende isterim onu dinledikten sonra ben burda başarılı gençlerin Türkiye’de olmasını istiyorum işsizliğin kalktığını tek başına bir subay çocuğunun tek başına neler yapabileceğini dinledikçe gururlandım kendisine bu konuda teşekkür ediyorum. Babasıyla ilgili bir konuyu anlatayım benim “
Mahkeme Başkanı "onu bırakın oralara gelmeyin efendim sorunuz nedir soruya geleceğiniz sorunuz var mı “
Sanık Hayrettin Ertekin “soru değil kendimle ilgili söylenene cevap veriyorum ben sayın savcımız sordu ben de cevabını veriyorum “
Mahkeme Başkanı " efendim soruya karşı verilen cevaba karşı bir şeyiniz var bir şikayetiniz var mı”
Sanık Hayrettin Ertekin “hayır çok doğrusunu söyledi “
Mahkeme Başkanı " efendim doğruysa tamam bitti “
Sanık Doğu Perinçek söz istedi verildi;efendim sayın avukat Ercan Birol’un sorusu üzerine söylüyorum sayın Behiç Gürcihan’ı bu duruşmalar başlayana kadar hayatımda hiç görmedim , tanımadım , bir konuşmuşluğumuz , görüşmüşlüğümüz zaten bu sebeple de olamazdı. İkinci nokta Ulusal Güç birliği 1998’de Cumhuriyet Halk Partisi , İşçi Partisi, Demokratik Sol Parti , Türk iş’e bağlı sendikalar , Mühendis ve mimar odaları ve bazı Atatürkçü düşünce dernekleri başta olmak üzere bazı demokratik kitle örgütleri tarafından Adana, Mersin, Zonguldak , Bursa ve İzmir’de kurulmaya başlamış ve 17 ile tamamlanmıştır 1998 yılında bunun üzerine gladyo bir operasyon yaparak Atatürkçü düşünce derneğinin başından sayın Suphi Gürsoy Turağı indirmişlerdir. Doğu Perinçek’ide sonradan bir tertip olduğu Ağır Ceza Mahkemesi kararıyla saptanan bir uygulamayla hapse atmışlardı ve Ulusal Güç Birliği de bu şekilde son bulmuştu bu bilgiyi de arz ediyorum
Sanık Mete Yalazangil söz istedi verildi :başkanım Behiç Gürcihan’a bir soru sormak istiyorum beni tanıyorlar mı “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır efendim ilk defa burada tanıştım “
Sanık Mete Yalazangil “çevresinde daha önceden cezaevinden önceden beni tanıdığını bildiği arkadaşları var mıdır “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır efendim“
Sanık Mete Yalazangil “demin iddia makamının sormuş olduğu bir soru var kendisine kendisinin görüştüğü kişilerin kendi bilgisinin dışında Mete adını kullandığını söylediler bu ismi kullandınız mı , kullanmadıysanız kullanan arkadaşlarınızın söylemesinden sonra size böyle bir bilgi geldi mi Mete adını kullandığınızı söyledikleri arkadaşlarınızın çevresinden eğer duyduysanız bu ismi kullandıklarını araştırma yaptınız mı neden Mete ismini size layık görüp böyle bir konuşma aralarında geçiyor sayın başkanım size belgede sunacağım sürekli olarak benim ismim her tarafta geçiyor kendisinin açıklamasını bekliyorum”
Sanık Halil Behiç Gürcihan " efendim bir kere Mete beyin ismi çok bilinen çok kullanılan bir isim rastlantısal olarak birde Mete isminin geçmesi doğaldır ama savcımızın sorduğu sorudaki Mete ismi benim bilgim dışında daha öncede dediğim gibi benim bilgim dışında söz konusu komutan tarafından öyle tanıştırılmış olabilirim fakat Mete bey ile hiç alakası yok ben zaten Mete beyi burada tanıdım ve dediğim gibi Mete ismi toplumumuzda çok sıkça kullanılan o yüzden çok sıkça her yerde karşımıza çıkabilecek bir isim”
Mahkeme Başkanı "yani olabilirsinizde bu Mete diye bir isimle çağırılıyorsunuz gibi kulağınıza gelen etrafınızdan size öyle bir duyum”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "yok gelmedi öyle bir duyum”
Mahkeme Başkanı " birde avukatınızın şeylerini İlhan Selçuk ile Kemal Yalçın Alemdaroğlu’nu tanıyor musunuz”
Sanık Halil Behiç Gürcihan " hayır efendim yani kamuoyundan tanıyorum onun dışında bir tanışıklığım yok “
Mahkeme Başkanı " birde bu rapor sunduğunuzu söylediniz Genel Kurmaya mı sundunuz bu raporu”
Sanık Halil Behiç Gürcihan " evet efendim Genel Kurmaya sundum”
Mahkeme Başkanı " yani o görüşmeyi içeren yazıya döktünüz”
Sanık Halil Behiç Gürcihan " o görüşmenin içeriğini yazıya döktüm ve ilettim kendilerine”
Mahkeme Başkanı " yani Genel Kurmay’ın neresinde nedir bu yetkili bölümü neresi bu raporlar la ilgilenen “
Sanık Halil Behiç Gürcihan " İstihbarat şubesine ilettim”
Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk müdafii Av. Yaşar Ağsu söz istedi verildi;
sayın Halil Behiç Gürcihan bizim hukuk jargonunda bir olayla ilgili ifade kurduğunuz zaman onun tanımlamaları olaylar , tarihlere bir çok kavrama göre değişebilir bu nedenle dünkü ifadenizi tam anlamıyla sizin ağzınızdan açıklanması kanaatindeyim dün aynen şöyle bir şey kullandınız yeni milis yazım Ergenekon örgütü yazısı değil Ergenekon muhalifi bir yazıdır bu cümlenizden hareketle Ergenekon terör örgütü adında bir oluşum olduğu yönünde bir somut bilginiz mi var “
Sanık Halil Behiç Gürcihan " efendim bu konum benim çok sık benim karşıma çıkmaya başladı ben başta siyasi çerçeveyi o yüzden koydum dedim ki benim bilgim dahilinde Ergenekon terör örgütü diye bir şey var demedim ikincisi yeni milis yazısı burada bu iddianamede Ergenekon diye bir yapı tarif ediliyor ve bu yapının yöntemleri zihniyeti tarif ediliyor ve ben yeni milisi bu yapının bu terör örgütü olduğu iddia edilen yapının üyesi olmadığımı kanıtlarken üç başlık altında tanımladım bir ideolojisine ait değilim burada bir ideoloji tarifi var hiyerarşisine ait değilim , birde eylemlerine ait değilim bunu tanımlamak adına yeni milisi benim aleyhimde delil belgesinin olduğu halbuki lehimde bir delil belgedir yeni milisi örnek verdim ve dedim ki yeni milis diyor ki iddianame Ergenekon terör örgütü olduğu iddia edilen yöntemlerden biri olarak diyor ki bu örgüt diyor Kuvvai Milliye dernekleri kuracaktır diyor bunları kullanarak ülkede şu faaliyetlerde bulunacaktır diyor iddianamenin kendisi ben yeni milis de 2002 yılında bundan 5 yıl önce Kuvvai Milliye derneklerinin Türkiye de vatanseverliği ve milliyetçiliği gayri meşru zeminlere karşı kullanılabileceği konusunda uyarıda bulunmuşum dolayısıyla o yüzden anti Ergenekon derken bir Ergenekon terör örgütü de var ona karşı anlamında kullanmadım buradaki zihniyetin tersi bir zihniyeti temsil ettiği anlamında kullandım”
Av. Yaşar Ağsu” efendim bu söyleminde dün affınıza sığınarak tekrarlıyorum dün bütün medya ve televizyonlarda bunu böyle anlamışlar çünkü dün ifadenin tarzı o manayı doğurabilecek gibiydi bende böyle anladım ama anlayış Ergenekon terör örgütü vardır bunu ben biliyorum ama ben o örgütün üyesi değilim gibi bir anlam çıkarmışlardı bunun düzelmesi iyi oldu. Diğer sorumda efendim emniyetteki sorgulaması sırasında bir cümlesi aynen şöyle Oktay Yıldırım , Muzaffer Tekin ve Mehmet Zekeriya Öztürk ile ilgili bir soruya şu cevabı veriyor bu insanlar bir şekilde ülke adına bir siyasi mücadele yapıyorlar bir şekilde siyasi mücadele yapmakla somut kastı nedir.”
Sanık Halil Behiç Gürcihan " efendim Oktay Yıldırım yazılarıyla benim gözümde siyasi mücadele yapıyor ki yazı yazmak başta da insan siyasi varlıktır siyasi bir mücadeledir. Bekir Öztürk Kuvvai Milliye derneği ile yada en azından oluşturmaya çalıştığı dernek ve sitesiyle siyasi mücadele yapıyor diğer isim neydi”
Av. Yaşar Ağsu” Mehmet Zekeriya Öztürk”
Sanık Halil Behiç Gürcihan " Mehmet Zekeriya Öztürk de keza yazılarıyla internette araştırmacı yazar olarak kendi çapında siyasi görüşlerini kamuoyuyla paylaşıyor bir şekilde siyasi faaliyettir anlam bu “
Av. Yaşar Ağsu” buna da teşekkür ediyorum efendim son sorum yine yasa izin alınmış telefon dinlemelerinde ki bir telefon tapesinde x şahısla konuşmasında bu Ergenekon terör örgütü operasyonu için torba operasyonu lafını kullanıyor karşısındaki kişide operasyonun adı bu mu diyence yo hayır bu ismi ben koydum içine biraz mafya katalım biraz Kemal Kerinçsiz katalım diyor cümle böyle tamamlanıyor. Daha sonra Tutkun Akbaş ile yapılan konuşmada da bende alınacağım ama daha önceki alınmalarına atıf yapıyor assolistler sonra alınır diyor şimdi ben burda ileride müvekkilimin ifadesi ve savunmasında da o kelime geçeceği için sayın Halil Behiç Gürcihan bu konuya da açıklık getirmesini istiyorum biraz mafya biraz Kemal Kerinçsiz le bir üslubu benzetmeye mi çalışıyor yoksa somut olarak bu operasyonla mafya örgütleri buna ne diyeceksek işte 220 anlamında örgütlerin alındığı iddiasında mı böyle bir iddiada ise gazetecilim mesleği olarak bu bilgileri kendisinde toplamış olabilir bu bilgileri o zaman bizimle paylaşacağına da inanıyorum çünkü öyle bir duruş sergiliyor ifade başladığından beri bildiği bir mafya grubu mu var bu operasyon içerisinde yoksa başka bir anlamda mı kullandı somut bir şekilde bunu bize açarsa önemli bir şey açıklığa kavuşmuş olacak “
Sanık Halil Behiç Gürcihan " sayın başkan sayın mahkeme üyeleri ben birden burda kendimi iddia makamı gibi hissetmeye başladım bir kere ben kendisiyle paylaşırım tabiî ki ama bir gün çay ısmarlar bu hukuki süreci atlatırız oturur kahvede sohbet ederiz orda düşüncelerimi kanaatlerimi anayasanın 25’inci maddesine göre burada sorulamayacak olan düşüncelerime kanaatlerimi paylaşırım fakat burada hukuki bir şuje olarak .bulunuyorum bunu özellikle vurguluyorum iddia makamı ben değil sol tarafımda bulunuyor “
Av. Yaşar Ağsu “hukuki anlamda mafya birazda Kemal Kerinçsiz anlamı ne “
Sanık Halil Behiç Gürcihan " o cümleyi açıklayayım şaibe kalmasın diye açıklayayım Kemal beyin üzerinde bir şaibe kalmasın diye açıklayayım benim şahsi görüşüm ki siyasi duruşumu açıklarken dedim ki bu iddianame karşınıza bir muhalefet kakofonisi getirmiştir dedim muhalefet kakofonisini bence en güzel örneklerinden bir tanesi bir çok konuda tersine düşünsem de Kemal Kerinçsiz bu ülkede başbakanı üç kuruş tazminata mahkum etmiştir. bundan daha sert muhalefet olamaz bunun gibi buradaki bir çok insanı ben kendi kafamda belli siyasi gruplara , kurumlara muhalif insan olarak görüyorum torba derken de bunu kastettim araya da toplumda mafya olarak adlandırılabilecek öyle damgalanmış insanları da katarak Türkiye deki milliyetçilik , vatanseverlik imajını lekelenmeye çalışıldığını düşünüyorum ve bunu da her yazımda belirttim onu kastediyorum”
Av. Yaşar Ağsu “aslında açıklamak istedim ki biz burda sayın Halil Behiç Gürcihan ı savcılık makamı yerine koymak yerine savcılık makamının üstünü çok örterek geçtiği bir şeyi açıklamak suretiyle kendisi bakımından da diğer sanıklar bakımından da “
Mahkeme Başkanı " avukat bey sorulacak bir şey var mı başka”
Av. Yaşar Ağsu” son sorumu soruyorum saygıdeğer yargıcım kendisinin özel not defterinde diye nitelendirdiği defterinde ki C.Savcımızın sorduğu .bir soruyla ilgi başlayan cümlenin olduğu sayfa özellikle beni ilgilendiriyor bu delilerin tartışması aşamasında tartışacağız ancak kendisi kurtlar vadisi jargonundan bahsediyor değişik ifade etme anlamında şimdi gazetecilik kimliğiyle bu özel not defterinin bu maksatla kullandığını söylüyor ancak bu sayfadaki özellikle işte şeyin ermeni öldürülmesi ismi şimdi gitti aklımdan Hrant Dink’in öldürülmesiyle alakalı sayfada filancanın tavsiyesi üzerine gittiğini filanca petrolden dönüşte , filanca sokaktan dönüşte, filan köşedeki apartmanın birinci katında,şöyle bir odada, şöyle bir tipte ,şöyle şeyle şeklinde ifade var bu şimdi gazetecilik mesleğinde kullanılacak bir bilgi yada istihbarat değil yada internet sitesinde bu hangi jargon yada hangi gazetecilik maksadıyla öyle bir tanımlamayla oraya girmiş bilmiyorum birde bunu öğrenmek isterim çok teşekkür ederim sabırla sorularıma cevap verdiği için”
Sanık Halil Behiç Gürcihan” efendim gazetecilik gözlem mesleğidir ben hayatımda her şeyi gözlemlerim, gittiğim yeri de gözlemlerim, insanları da gözlemlerim o çerçevede aldığım nottur yani bunu aslında cevaplamak zorunda değilim ama şaibe bırakmayayım diye cevaplıyorum bu çerçevede aldığım gözlemime dair bir nottur “
Sanık Kemal Kerinçsiz ve Asım Demir müdafii Av. Necip Yenişan söz istedi verildi; Sayın Behiç Gürcihan bir basın kartınız var mı”
Sanık Halil Behiç Gürcihan “hayır yok “
Av. Necip Yenişan “elektromanyetik silah ne demektir biraz açıklar mısınız”
Sanık Halil Behiç Gürcihan “efendim elektromanyetik silah çeşitli versiyonları bulunan bunlar güçleri itibariyle ayrılır yada kullandıkları elektromanyetik teknolojinin niteliği itibariyle ayrılır ama özetlemem gerekirse bir örnek üzerinden konuşalım şu gördüğünüz monitörler aslında dışarıdan etkiye açık monitörlerdir isterse bir dış güç bir elektromanyetik silahı bu kampusun üzerinde patlatarak bütün bu sistemleri işlemez hale getirebilir. genel anlamıyla elektromanyetik silahlar bunun için kullanılır. fakat bir bomba patlatmaktan tutunda bazı iddialara göre ki bence kanıtlanmış ama tartışmalı olduğu için hata marjını koyuyorum deprem dahi elektromanyetik silahlarla gerçekleştirilebilmektedir genel tanımı bu “
Av. Necip Yenişan “Büyük Hukukçular birliğinde 2-3 toplantıya katıldığınızı beyan ettiniz, Türkiye’m topluluğunun bir üyesi misiniz “
Sanık Halil Behiç Gürcihan “Türkiye’m topluluğunun bir üyesi değilim fakat Türkiye’m topluluğunun birkaç toplantısına davet edildim bu çerçevede oradaki toplantı sırasında yine gündeme dahil sohbetler yapıldı hatta bir topluca bir fotoğraf çektirildi orda resmimde var ama Türkiye’m topluluğuna bir üyeliğim bir resmi üyeliğim yok”
Av. Necip Yenişan “Türkiye’m topluluğunda yani üyeliğiniz yok resmi üyelik zaten resmi bir kuruluş değil yani herhangi bir yere kayıt olunacak bir toplulukta değil zaten sivil toplum kuruluşlarından oluşmuş bir topluluktu buraya herkesin katılabilip dahil olabileceği bir kuruluştu buralara katılıp fikirler beyan ettiniz mi”
Sanık Halil Behiç Gürcihan “ettim ya bana sorulduğu ölçüde ettim “
Av. Necip Yenişan “Büyük Hukukçular birliğinde bu Büyük Hukukçular birliğinde katılmış olduğunuz toplantılar, Türkiye’m topluluğunu mensubu olduğu birliğin toplantılarımıdır bu nedenle mi katıldınız “
Sanık Halil Behiç Gürcihan “deminde açıkladım Büyük Hukukçular birliğine katıldığım toplantılarda sayısı konusunda dediğim gibi yanılıyorum ama yine 3-4 ‘ü geçmez bir tanesi sadece Büyük Hukukçular birliğinin kendi gündemi ile aldıkları bir toplantıydı öbür toplantılarda büyük Türkiye’m toplumunun da dahil olduğu gazilerimizle ilgili derneklerinde dahil olduğu bir sivil toplum kuruluşlarının toplantısı şeklindeydi”
Av. Necip Yenişan “Büyük Hukukçular birliğinin kendi toplantısı dediğiniz toplantısında hangi konu konuşuldu siz neye şahit oldunuz”
Sanık Halil Behiç Gürcihan “efendim ayrıntısını hatırlamıyorum ama çarpıcı yani en önemli konulardan bir tanesi Amerikan Büyükelçiliği Büyük Hukukçular birliği ile benim katıldığım toplantıda o gündeme geldi görüşmek istemişti bu konu konuşuldu bu konu reddedildi, görüşme reddedildi hatta bu yanılmıyorsam Yeniçağda da haberleştirildi benim o toplantıya dahil en çarpıcı başlık olduğu için hatırladığım bir gazeteci olarak da ilgilendiğim başlık bu”
Av. Necip Yenişan “bu Türkiye’m topluluğu toplantısında toplantılarda Büyük Hukukçular birliğinde yapılan toplantılarda ne konuşuluyordu yani toplantıların amacı neydi “
Sanık Halil Behiç Gürcihan “efendim hangi toplantı Büyük Hukukçular birliği mi Türkiye’m topluluğunun mu
Av. Necip Yenişan “Türkiye’m topluluğunun da katılmış olduğu Büyük Hukukçular Birliğindeki yapılan toplantılar”
Sanık Halil Behiç Gürcihan “Türkiye’m topluluğunun olduğu toplantılarda Türkiye’m topluluğu çeşitli siyasi toplum kuruluşlarını bir çatı altında toplamaya çalışan yine ülke adına bir politika geliştirmeye çalışan bir topluluk nasıl yapılabilir, farklı dernekler , farklı yapılar nasıl birlikte çalışabilir bunun arayışı içinde olan insanların birlikte gelip beyin fırtınası dediğimiz cinsten somut bir gündemden çok çeşitli fikirlerin ortaya atılıp tartışıldığı tamamen anayasal haklar çerçevesinde gerçekleşen toplantılardı”
Av. Necip Yenişan “yani son bölümde cevap verdiniz her hangi bir yasadışı bir oluşum bir uygulama oldu mu.”
Sanık Halil Behiç Gürcihan “hayır öyle bir şey ben şahit olmadım “
Av. Necip Yenişan “birde bir şey söylediniz yani yazmış olduğunuz belgede ileride Kuvvai Milliye dernekleri adı altında derneklerin çıkacağını ve insanları yanlış şekilde yönlendireceğini söylediniz “
Sanık Halil Behiç Gürcihan “evet”
Av. Necip Yenişan “Kuvvaai milliye derneklerinin ve bunu benzer bunun gibi derneklerin kuruluş sebebinin mevcut bir örgüt tarafından alınan karar doğrultusunda kurulduğunu mu düşünüyorsunuz”
Sanık Halil Behiç Gürcihan “gene benim şahsi düşüncem ve kanaatime giriyor ama şey kısmı doğru 2002 yılında ben kendi gazetecilik deneyimimle , refleksimle okuduğum kaynaklardan yola çıkarak Türkiye de bir şekilde bir yükselen vatanseverlik , milliyetçilik dalgası var ve tarihteki tecrübemiz bu tarz toplumsal hareketlenmeler mutlaka dış güçler tarafından, dış güçler ve içerideki maşaları tarafından değerlendirilir yanlış yönlere sevk edilir bunun uyarsını yapmak adına 2002 yılında bu yazıyı yazdım fakat sizin sorduğunuz soruya somut bir cevap verecek şeklide de ne niyetim var, ne de bu konuda bilgim var “
Av. Necip Yenişan “peki yani böyle bir düşünceye sahipseniz Türkiye’m topluluğu gibi bir topluluğa katılıp toplantılarına katılıyorsunuz ayrıca Büyük Hukukçular Birliğindeki toplantılara katılıyorsunuz bunun sebebi nedir “
Sanık Halil Behiç Gürcihan “efendim tekrarlıyorum ben bir gazeteciyim bakın bu ülkede gazeteciler “
Av. Necip Yenişan “basın kartı olmadığını hatırlatayım “
Sanık Halil Behiç Gürcihan “basın kartı peki ben size bir soru sorabilir miyim hakim bey, İsmet Berkan sizce bir gazeteci midir “
Mahkeme başkanı “siz cevabını verin”
Av. Necip Yenişan “bu konuda cevap vermediniz “
Sanık Halil Behiç Gürcihan “İsmet Berkan gazetecidir demi, basın kartı var mıdır. Sizin adınıza cevaplıyım yoktur. Fatih Altaylı bir gazeteci midir, basın kartı var mıdır yoktur, dolayısıyla basın kartı olmaması bir insanın gazeteci olmadığını göstermez. Bir insanı gazeteci kılan gazeteciliğin etik ve ilkelerini uygun davranıp davranmadığıdır sanırım yazılarımla ve ifadelerimle bunu ortaya koydum”
Av. Necip Yenişan “peki gazeteci sıfatıyla katılıyorsunuz ama oralara gidip çeşitli fikir beyanlarında bulunuyorsunuz bu sizce çelişmiyor mu yani insanları bir yönlendirme amacımı güdüyorsunuz o fikirlerinizde ve ne tür o toplantılardan birisine bende katılmışım şimdi burada evrakları incelerken “
Sanık Halil Behiç Gürcihan “siz hiç fikir beyanında bulunan gazeteci görmediniz mi “
Av. Necip Yenişan “ne söylemiştiniz orda beyanınız neydi “
Sanık Halil Behiç Gürcihan “insanlar kendi gündemleriyle ilgili görüşlerimi soruyorlar bende o görüşlerimi bildiriyorum bunda bir gazeteci
Av. Necip Yenişan “bir teklifte bulundunuz mu
Sanık Halil Behiç Gürcihan “öneri sunuyorum bir konu var mesela”
Av. Necip Yenişan” mesela”
Sanık Halil Behiç Gürcihan “mesela yapılabilecek projelerle ilgili öneriler sunuyorum “
Av. Necip Yenişan “mesela ne projesi sunmuştunuz”
Sanık Halil Behiç Gürcihan “mesela hatırlıyım Türkiye’m topluluğu ile ilgili bir projede basın ile ilgili bir proje sunmuştum basının nasıl daha iyi basınla iletişim kurulması gerektiğini proje sunmuştum
Av. Necip Yenişan “neydi yani o proje içerisinde ne gibi faaliyetlerin yapılması gerektiğini söylediniz ”
Sanık Halil Behiç Gürcihan “beyefendi hatırlamıyorum biliyorsanız söyleyin “
Mahkeme başkanı “başka soru var mı”
Av. Necip Yenişan “bir sorum daha var hangi klasörde olduğunu bilmiyorum ama iddianamenin eklerinde ismi geçmişti. Bahadır Berk’i tanıyor musunuz”
Sanık Halil Behiç Gürcihan “Bahadır Berk “
Av. Necip Yenişan “tanıyorsanız ilişkinizin boyutları nedir “
Sanık Halil Behiç Gürcihan “ayrıntısını hatırlatır mısınız yani bir çok insan “
Av. Necip Yenişan “bende tam olarak hatırlamıyorum da yani siz tanıyor musunuz diye soruyorum “
Sanık Halil Behiç Gürcihan “şuanda isim olarak bir şey çağrıştırmıyor Berk soyadlı arkadaşım değil ama tanıdığım insanlar var ama Bahadır Berk yani o yüzden ayrıntısını verirseniz daha net cevap verebilirim
Av. Necip Yenişan “peki teşekkür ederim “
Sanık Oktay Yıldırım müdafi Av. Murat İnan Söz istedi verildi;sanık Oktay Yıldırım’ı tanıdığınız günden tutuklandığınız güne kadar kendisini çeşitli internet sitelerinde ve yazılı basın organlarında yayınlanan makalelerinde yasadışı veya örgütsel nitelikli yazısına rastladınız mı “
Sanık Halil Behiç Gürcihan “hayır rastlamadım zaten öyle olsaydı sitemde yer vermezdim”
Av. Murat İnan”Beyazıt meydanında şehit Kaymakam Kemal beyi anma törenine katıldığınızı ifade ettiniz bu katılmış olduğunuz anma töreninde Oktay Yıldırım’a rastladınız mı kendisini gördünüz mü orda”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "gördüm evet “
Av. Murat İnan” Peki Oktay Yıldırım bu törende anma törenine katılan topluluğa karşı herhangi bir hitapta bulundu mu kürsüden “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "bulundu bir konuşma yaptı”
Av. Murat İnan”bu konuşmasının niteliği ne şekildeydi, siyasi nitelikte bir konuşmamıydı bir şiir mi okudu , yoksa bir gazi olarak bir anısını mı hitap etti”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "valla efendim aslında not defterimi birazda bu yüzden kullanıyorum benim hafızam bu tarz ayrıntılar konusunda zayıf olduğu için bir kendi açımdan da bir hatırlatma olarak kullanıyorum konuşmanın içeriğinin ayrıntısını şuanda hatırlamıyorum ama sonuçta o toplanma sebebine uygun olarak o çerçevede kendi gazilik deneyimlerinin, gazi olmasının getirdiği ne deyim birikimi de kullanarak bir konuşma yaptı. Şiir var mıydı yok muydu açıkçası hatırlamıyorum “
Av. Murat İnan” peki bu anma töreninde oradaki gözlemlerinize göre hiç halkı hükümete karşı isyana yönelik tahrikar bir atmosfer tespit ettiniz mi yoksa bir şehit i bir anma töreni niteliğinde miydi çünkü iddianamede müvekkilime yönelik hukuki nitelendirmede bir terör örgütü faaliyeti gösteriliyor da o sebepten dolayı soruyorum “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır bu bir anma toplantısıydı ben orda bir halkı hükümete karşı isyana teşebbüs edecek bir faaliyete şahit olmadım “
Av. Murat İnan” teşekkür ederim”
Sanık Oğuz Alparslan Abdulkadir söz istedi verildi ; gazetecilikteki geliriniz nedir öğrenebilir miyim”
Mahkeme Başkanı " nedir ne konunun sizinle ne ilgisi var “
Sanık Oğuz Alparslan Abdulkadir”peki teşekkür ederim “
Sanık İsmail Yıldız müdafii Av. Dursun Yassıkaya söz istedi verildi” yanlış müdafiliğimizle ilgili olarak usulü bir eksikliği zapta geçmesi konusunda arz etmek istiyoruz soruşturmanın başlangıcında müdafii olarak savcılık ve emniyet soruşturmasında ve 11.Ağır Ceza Mahkemesinde soruşturmasında İsmail Yıldız’ın müdafii olarak ifadelerine imza atmakla beraber ilerleyen safahatta bir başka meslektaşımızın devreye girmesiyle müdafilik görevimizden etmiştik ancak iddianamenin hazırlanması ve mahkemeniz tarafından kabulü safahatında İsmail Yıldız müdafii olarak bizzat adım belirtilmiş durumda geçen celse bu hususla alakalı beyanda bulunamadım bununla ilgili olarak öncelikle müvekkilim İsmail Yıldız’ın vekaletini arz edeceğim bu eksikliğin bir yanlış beyan ve bir yanlış anlamadan “
Mahkeme Başkanı " sizin başka müdafiiniz var mı”
Av. Dursun Yassıkaya “var efendim bir başka meslektaşımız daha var ama iddianamede ben görünüyorum fakat bu eksiklik usulü eksikliği gidermek ve mahkemeyi yanıltmaya yönelik eylemin içerisinde olmadığımızı belirtmek adına beyanda bulunuyoruz efendim huzurda ifade veren sanık Behiç Gücihan’a iki sorumuz olacak Cüneyt Zapsu’nun kendi aleyhine açmış olduğu her hangi bir dava var mı”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "var efendim Cüneyt Zapsu sesar sitesinde yayınlanan bir yazı dolayısıyla bir dava açtı fakat ellerindeki yanlış bilgi dolayısıyla çünkü ben 2005 tarihi itibariyle sesar dan ayrılmıştım davaya konu ettikleri yazı sanırım yanılmıyorsam 2006 tarihliydi ve bende sesarla hala bağlantılı olduklarını düşündükleri için her halde sitenin bir yerinde ismim geçiyor davaya beni de dahil etmişlerdi bendi bunun üzerine Cüneyt Zapsu’nun avukatlık bürosuyla bağlantıya geçip belgeleri ortaya koyup sesarla bağlantımın olmadığını belgeledim ve dolayısıyla davadan düşürdüler beni Cüneyt Zapsu’nun daha doğrusu avukatlık bürosuyla temasım bundan ibarettir”
Av. Dursun Yassıkaya “efendim Mücahit Arslan ve İhsan Arslan ilgili bir ilişkisi var mı “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "şahsi bir tanışıklığım yok hayır”
Av. Dursun Yassıkaya “kendisi aleyhine her hangi bir dava açıldı mı bir yere geleceğim onun için soruyorum “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "Mücahit Arslan ve İhsan Arslan benim aleyhimde”
Av. Dursun Yassıkaya “evet”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "bilgim dahilinde hayır “
Av. Dursun Yassıkaya “efendim bir hususu daha sorayım sorumu tamamlıyorum İstanbul Asliye 5. Hukuk mahkemesinin duruşma salonunun önünde sanıyorum duruşmanın ilk celsesi olsa gerek yanlış hatırlamıyorsam çünkü duruşma zaptı önümde olmadığı için hatırlayamıyorum tarihini ilk duruşmaya gelen ve davacısı Mücahit Arslan ve İhsan Arslan olan evveliyatın da davacısı Cüneyt Zapsu olan dosya ile ilgili müvekkilim sanık İsmail Yıldız ile yapmış olduğu bir görüşmede sanık Behiç Gürcihan Zapsu’nun ekibiyle çalışıyorum artık diye herhangi bir beyanı olmuş mu “
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır efendim bu tamamen uydurmadır. böyle bir beyanım olmamıştır
Av. Dursun Yassıkaya “teşekkür ederim”
Üye Hakim (Hasan Hüseyin Özese)" ben şunu sormak istiyorum Oktay Yıldırım ve Mehmet Zekeriya Öztürk’ü siz mi tanıştırdınız Ümit Sayın’ı yani Ümit Sayın’ı Oktay Yıldırım ve Mehmet Zekeriya Öztürk ile siz mi tanıştırdınız”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "efendim Zekeriya Öztürk konusunda emin değilim ama dediğim gibi bir tanışma ben Ümit Sayın la Seyhan kafeye girdim o sırada hatırladığım kadarıyla Zekeriya Öztür’ten emin değilim kendisi hatırlıyorsa söylesin Oktay Yıldırım da orda bulunuyordu nasıl bir mekana girince bir birini tanıyan insanlar a burda mısın tarzında bir biriyle tanıştırır o şekilde bir tanışma oldu Seyhan kafede”
Üye Hakim (Hasan Hüseyin Özese)" tesadüfen tanışma gibi olmuş”
Sanık Halil Behiç Gürcihan "yani tesadüfen tesadüfen tanıştık efendim gibi değil tesadüfen tanıştık”
Üye Hakim (Hasan Hüseyin Özese)" şunu sorma istiyorum bu Ümit Sayın’ı kendi sitenizde ve Bekir Öztürk’ün sitesinde yazı yazmasını istediniz mi “
Sanık Halil Behiç Gürcihan " efendim kendi sitemde zaten yazı yazmasını istedim Ümit Sayın bu konuda Ümit Sayın’ı tanıyan insanlardan da sorabilirsiniz sadece benim şahitliğime kalmasın biraz zorlayıcı bir insandır işte şurda da yazı yazmak istiyorum falan sürekli bir şekilde ordan oraya zıplamayı sever Kuvvai Milliye net sitesi konusunda da Bekir arkadaşımla konuştum Ümit Sayın la tanıştırdım Bekir’de zaten kendisi karar verdi yani benim bu konuda iddianamede belirttiğim gibi Bekir’e şunu yap, bunu yap deme lüksüm yok arkadaşım sınırlı bir tanışıklığa dayalı bir arkadaşlık bu çerçevede Bekir Öztürk , Ümit Sayın’ında yazılarını kullanmaya başladı köşe açtı zaten kitabı olan bir yazardı kendisi o zamanlar “
Üye Hakim (Hasan Hüseyin Özese)" Türkiye’de gladyo nun varlığından bahsettiniz bu kesin bir bilgiye mi dayanıyor yani bir somut bir bilgiye mi dayanıyor “
Sanık Halil Behiç Gürcihan " efendim böyle bir şeyin kesin bilgisine sahip olsam olacak konumda değilim fakat bu gibi konularda örnek veriyorum bu konuda araştırma yapan uluslar arası araştırma Daniyel Garsen ile röportaj yapan biri olarak bu konuda bir çok kendimce kaynak okumuş biri olarak Türkiye deki dinamikleri az çok bir araştırmacı yazar olarak araştıran biri olarak tarihten gelen perspektif ile de ismine ister gladyo deyin, ister koyun postu deyin hangi adla adlandırırsanız adlandırın küresel güvenlik ve istihbarat bürokrasiyle entegre farklı bir zihniyete sahip bir yapının olduğunu analizlerim çerçevesinde düşünüyorum bu elimde bir gladyo‘nun resmi belgesi varda değil sadece böyle bir yapıyı gazetecilik inisiyatifimle yorumluyorum “
Üye Hakim (Hasan Hüseyin Özese)" yani böyle bir gladyo’nun içerisinde olan kişileri tanımıyorsunuz böyle bir tahmin“
Sanık Halil Behiç Gürcihan "hayır resmi olarak böyle bir hani gladyo diye resmi bir yapı var onu tanımıyorum o anlamda kullanmıyorum onu “
Duruşmaya 14.15’e kadar ara verildi.
Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu,
Bu arada Sanık Halil Behiç Gürcihan’ın savunması sırasında Cumhuriyet gazetesi müdafii avukat Akın Atalay ile bir kısım sanıklar müdafileri Av. Hicran Danışman, Hasan Özay Mehmet Taşdelen , Hülya Üçgül , Yağmur Cumhur Marşan , Dursun Yassıkaya , Özcan Yüksel, Bülent Kılınç , Murat İnan’ın geldikleri görülmekte huzurdaki yerlerine alındılar
Bu arada tutuksuz sanık Sami Hoştan’ ın hastaneden gelip yerine alındığı görüldü,
Sanık Halil Behiç Gürcihan " efendim aradayken avukatım ve buradaki arkadaşlardan haberim oldu Ümit Sayın’ın zannedersem 13 Ekim tarihinde mahkemenize ulaşan bir dilekçesi olmuş, benim hakkımda verdiği ek ifadenin tutuklanmama sebep olan ek ifadenin kendisine psikolojik baskı altında verdirildiğini tahliye vadiyle bu teklifi verdirildiğini belirten bir dilekçe olmuş böyle bir dilekçe mahkemenize ulaştıysa değerlendirilmesini istiyorum bana gelen bilgiye göre 13 Ekim 2008 tarihinde burda şahitleri de var ama yinede mahkemeniz nezdinde bunun değerlendirilmesini istedim, ikincisi savunmam sırasında savcılarıma üç soru soracaktım o sırada izin vermediniz sonrasında sorarsınız dediniz onları sormak istiyorum mümkünse “
Mahkeme Başkanı " savcıya soru sorulmaz bilgilendirme babında konuşabilirsiniz de onun takdirin de ”
Sanık Halil Behiç Gürcihan “efendim üç tane anekdot anlatmıştım bu anekdotların doğru olup olmadığını teyidini istemiştim kendisinden sonra sorarsınız savunmadan sonra sorarsınız demiştiniz onun için “
Mahkeme Başkanı " hayır efendim olmaz o “
Sanık Halil Behiç Gürcihan " peki efendim “
Sanık Halil Behiç Gürcihan’ın anlatımı karşısında
Ümit Sayın huzura alındı soruldu “
Sanık Ümit Sayın “böyle bir dilekçe verdiğimi hatırlamıyorum, böyle bir dilekçe verdiğim hatırlamıyorum mahkemeye eklemek istediğim bir şey var “
Mahkeme Başkanı " mahkemeye öyle bir dilekçe gelmedi de onun için “
Sanık Ümit Sayın ”nerden çıkıyor bilmiyorum “
Mahkeme Başkanı " böyle bir dilekçe verdiniz mi var mı böyle bir dilekçe “
Sanık Ümit Sayın” hayır vermedim”
Mahkeme Başkanı " vermediyseniz bitti olay “