13 Haziran 2010 Pazar

Behic Gurcihan'in Gozunden "Engerek'on Kardesligi"





2007 Eylul ayinda "Yeni Harman" dergisinde Behic Gurcihan ile yapilan roportaj; internetde bu roportaj, "İşte Ergenekon bağlantısı!!! Bu yazıda adı geçen herkes gözaltında!!!" ilginc basligi ile yeralmisti. Bu yaziyi, o gunlerde kaleme aldigim "Yeniharman’daki Rabirtli Cayci’nin Laflari" baslikli yazisiyla birlikte okumanizi tavsiye ederim; elbette, bunlari okurken, İsmail Yildiz'in, Behic Gurcihan'in ve Hayrullah O. Mahmud'un "durusma sorgulari"na da bi goz ativeriniz, eglence tam olsun! OYLESINELAF@



Ümraniye sanıklarından Oktay Yıldırım, sitenizin yazarı... Yıldırım'ın gözaltına alınışının ardından, sitede, "Bizim Oktay" başlıklı bir yazı kaleme aldınız. Yıldırım ile nasıl tanıştınız ve Yıldırım kimdir?


Oktay'la tanışıklığımız onun bana attığı bir e-posta ile başladık. O sıralar bir cafe işletiyordum; geldi, sohbet ettik ve yazılarını bizim sitede de yazmasını teklif ettim ve oradan devam ettik. Oktay bütün artıları ve eksileri ile bir askerdir. Bazıları onun yarısı kadar asker olabilseydi; bugün ortalık komutansız kaldığı için ne yapacağını şaşıran askerlerle dolmazdı. Her asker gibi naiftir; her asker gibi sivildeyken sudan çıkmış balığa döner, her asker gibi komutanlarına fazla güvenir ve her asker gibi, İstanbul'un Güneydoğu'nun dağlarından daha fazla çakalla dolu olduğunu çok geç görmüştür. Oktay'ı tanıdığım iki sene boyunca; bir arkadaşı olarak onu uyardığım da, takdir ettiğim de oldu. Kalemini silahı kadar ustaca kullanabilen askerlere bu ülkenin ihtiyacı var ve Oktay onlardan biridir. Fakat bir tuzağa çekilmiştir. Bu tuzağa yürürken günahlarının ne olduğunu ilerleyen süreçte daha net olarak göreceğiz. İki çocuk babası olarak tanıdığım Oktay'ın, Danıştay cinayeti ve Cumhuriyet'in bombalanması ile ilgisi olmasına ihtimal vermiyorum ve zaten medyada yer alan "Cumhuriyet'e atılan bombalarla aynı çıktı" haberlerinin düzmece olduğunu da biliyoruz. Gladio kod adlı; NATO-Atlantik merkezli yapının Maslak-Bahçeşehir ekseninde konuşlanmış ayağı tarafından 2005 yılından başlanarak kurgulanmaya başlanan kapsamlı bir operasyon, bir gazinin merkezine yerleştirildiği bir psikolojik harp senaryosu ile olgunlaştırılmıştır. Attila İlhan'ın sözünü ettiği dip dalgası; bu yapının operasyonu ile kırılmaya çalışılmıştır.

Maslak-Bahçeşehir ekseninde ne var?

Bunu bu mecrada açamayacağımı biliyorsunuz.

Bilmiyorum...


Bazı şeylerin belgesi olmadığı gibi, olsa bile yapacağınız zamansız deşifrasyon, düşmanın işine yarar. O yüzden zamana yayılmış bir planı olan sadece karşı taraf değil. Ama sanırım kamuoyuna "terör uzmanı" olarak lanse edilerek ekranlara çıkarılanlar ve onların piyasada dolaşan adamları daha fazlasını biliyordur. "Gladio", 12 Eylül öncesinde silahlı bir zemin üzerinde gerçekleştirdiklerini, bugün küresel sermayenin Türkiye'nin istikrarsızlığından kaybedeceği çok şey olduğu için, "istikrar"ı bozmadan psikolojik harp seviyesinde gerçekleştiriyor ve bunun içinde, "askeri karargahlar" kadar "ideolojik/ lobi faaliyetleri"ne de ihtiyacı var.

Emekli Tümgeneral Ali İhsan Gürcihan'ın oğlusunuz. Siz gözaltındayken babanızın bu özelliğine de dikkat çekildi. Babanız gözaltına alınışınızı nasıl karşıladı ve ne tepki veriyor son gelişmelere...

Annemle birlikte babam benim için "asker" tanımını bütünüyle kapsıyor. Oğullarını bu kadarvatansever yetiştirdiklerine pişman olduklarını biliyorum ama neticede Ali İhsan Gürcihan'ın Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde neye denk düştüğünü bilmesi gerekenler biliyor. Türk Ordusu'nda medyatik olmayan, cefakar, dağı da en az toplantı salonları kadar iyi bilen bir subay portresinin temsilcilerindendir. '80'lerden başlayarak bu ordu bünyesinde bir çok hassas görevlerde bulunmuş üst düzey bir subay olarak tam bir devlet adamı. Onun bu devlet adamlığı, devlet adamı olamayan bazılarının en büyük garantisi. Zaten ana çatışma noktamız da o. Ben devlet adamlarının suskunluklarının devlete en büyük zararı verdiğini ve "Kol kırılır, yen içinde kalır" anlayışı ile kolu kangren yaptıklarını savunuyorum. O ise beni "uslanmaz bir gazeteci" olarak görüyor ve bana "gazeteci" muammelesi yapıyor. Gözaltına alınmam sonrasında benim üzerinden ona da bulaştırmaya çalışanlar oldu, fakat o bu hamleyi yapanlarla bizzat gidip yüzleşti ve, "Hodri meydan. Buyrun; ne soracaksanız sorun" dedi. Sonuçta; yüzbaşı, binbaşı, astsubay derken bir de general rütbesi bulaştı mı senaryoya; birileri için ballı kaymak olacaktı. Ama bazı şeyler o kadar kolay değil. Çamur her yüzeyde tutmaz. Gelişmeleri şimdilik izliyor. Devlet, devletle çatışırken, devlet adamları kendi içlerindeki düğümleri çözmekle meşgul.

General bir babanın çocuğu olarak Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyanıt'la tanışıyor musunuz ve kendisinle karşılaştınız mı?

Yaşar Paşa ile tanışıklığım çok eskiye dayanıyor. Sonuçta Genelkurmay'ın üst seviyesindeki bir çok isim zaten bizi çocukluğumuzdan beri bilen isimler. Çocukları, aileleri... Sonuçta bu camia içinde büyüdük; sürekli bir yerlerde karşılaştık, aynı lojmanlarda yaşadık, aynı orduevlerinde yemek yedik. Ordu o açıdan çok ilginç bir akvaryumdur. Yaşar Paşamızla en son karşılaşmam da Fenerbahçe Orduevi'nde oldu. Kendisine düzenli olarak yazdığım açık mektupların dördüncüsünden hemen sonraydı. "Bize yine ehven-i şer düştü Paşam" başlıklı mektuptan sözediyorum. O karşılaşmanın ayrıntıları bende kalması gereken bir şey ama şu kadarını söyleyebilirim; kamuya karşı yaptığımız eleştirileri yüzüne karşı da söyledim ve kendilerinin en büyük müttefikinin ne AB, ne ABD, ne İsrail olduğunu belirttim. En büyük müttefiklerinin Türk Gençliği olduğunu söyledim.

Emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin ve eski komando astsubayı Oktay Yıldırım iddialara göre bir teşekkül oluşturuyor. Bu gruba son olarak, 27 Haziran'da gözaltına alınan 2 isim daha ekleniyor: Ayşe Asuman Özdemir ve Gazi Güder. Bu kişiler de sizin yazarınız...

Biz bildiğimiz bütün ulusal, milliyetçi yapılanmalarla bağlantılıyız; çoğunu tanıyoruz; oturup sohbet ediyoruz. Muzaffer Tekin'le oturup 3-4 kere sohbet etmişliğimiz var. Oktay'la arkadaşlığımız malum. 27 Haziran'da gözaltına alınan Ayşe Asuman Özdemir'le ise iki kere sohbet etmişliğim var. Gazi Güder'i ise ilk kez Beşiktaş'ta mahkemenin koridorunda gördüm. Bu iki isim de bizim sitenin yazarı değil; birkaç kez bu iki ismin yazıları sitede değerlendirilmiştir ama bizim sitede daimi bir köşeleri yok. Fakat daha da önemlisi; Muzaffer Tekin ile Oktay Yıldırım uzun süredir birbirlerine kırgınlar.

Neden?


Oktay Yıldırım'ın Kemal Kerinçsiz'in ofisinde uğradığı saldırı sonrasında, Muzaffer Tekin'in kendisine gerekli desteği vermediğini düşündüğü günden beri bu kırgınlık sürüyordu ve aralarındaki eski diyalog kopmuştu. Medyanın "çete" olarak lanse ettiği ekibi oluşturanların aralarının aslında ne kadar açık olduğunu tek tek ayrıntıları ile zaten defalarca dile getirdik. İşin özeti şu: Kemal Kerinçsiz'in profilinin yükseldiği günlerde, Kuvvai Milliye'nin Başkanı Bekir Öztürk, Kemal Kerinçsiz'e sitesinin sayfalarını açtı. Fakat daha sonra bu ikili arasında, hangi çatı altında dernekleşileceği yolunda, eksik iletişimden de kaynaklanan bir kopukluk yaşandı. Kemal Kerinçsiz kendi derneğini kurmak isterken; Bekir, Kemal Kerinçsiz'in Kuvvai Milliye Derneği altında dernekleşmeye gideceğini düşünüyordu. Bu ayrımda, Oktay; Kemal Kerinçsiz'in Bekir Öztürk'e haksızlık ettiğini ve yaşanan kilitlenmeden onun sorumlu olduğunu düşündüğü için bu konuyu Büyük Hukukçular Birliği'ndeki toplantıda dile getirdi. Büyük Hukukçular Birliği'ndeki diğer iç çatışmaların da su yüzüne çıktığı bu hararetli
tartışma ortamında, ofiste çalışan görevli, Oktay'ın yüzüne kül tablası ile vurup, kaşını patlattı ve kaçtı. Oktay; o günlerde Kemal Kerinçsiz bir davayı temsil ettiği ve o davaya zarar gelmesin diye olaydan şikayetçi olmadı ve kayıtlara kapkaç saldırısı olarak geçti. Bu olay sonrasında, Oktay, çok sevip saydığı Muzaffer Tekin'in Kemal Kerinçsiz'den yana tavır aldığını görünce çok kırıldı ve bu noktadan sonra eski diyalogları kalmadı.

Muzaffer Tekin... 17 Mayıs 2006'a Danıştay'a yapılan saldırı ve daha öncesinde 5, 10 ve 11 Mayıs'ta, Cumhuriyet Gazetesi'ne el bombası atılması ile bağlantılı olaylar kapsamında yürütülen soruşturmada aranan ve olayları organize eden çetenin başı olduğu iddia edilen eski yüzbaşı. Kendisini tanır mısınız? Kimdir Tekin?

Kendisi ile toplam 3-4 kez sohbet etmişimdir. Ünlü Tuzla olayları vesilesi ile askeri çevrelerde saygınlığı bulunan ve Kadıköy'deki ofisi sevenleri tarafından dolup taşan bir insan. Kendisi ile Oktay'la olduğu gibi tanışıklığımız, arkadaşlığımız söz konusu olmadığı için, benzer derinlikte yorumlar yapamam ama bende bıraktığı izlenim karakter olarak bu tarz bir eylem yapısına destek verecek biri değil. Kendisi ile Danıştay saldırısının hemen öncesinde tanıştırıldım. Ofisinin Danıştay saldırısı öncesinde tam bir bal tuzağına dönüştürüldüğünü gözlemledim. Şöyle bir ortam düşün: Kapısı sürekli açık bir ofis ortamı, her gittiğinde içerisi dolu, birileri sürekli girip çıkıyor ve Muzaffer Tekin'le durmadan birileri tanıştırılıyor. Danıştay saldırısında tetikçi olarak kullanılan Alparslan Aslan'da bu tanıştırılanlar grubundan zaten. Ofis adeta bir dergaha dönüşmüş, vatan-millet meseleleri konuşuluyor. Danıştay saldırısının hemen öncesinde ofisine "tanışma" bahanesi ile getirilen isimleri kontrol edenlerle; Muzaffer Tekin'i Danıştay saldırısı sonrasında yanlış yönlendirerek, medyaya "Kaçak yüzbaşı aranıyor" manşetlerinin attırılmasına vesile olanlar aynı isimler. Bizim "Muzaffer Tekin intihar etmeden bir gece önce, bir gece sonra" başlıklı yazımızla bu süreci bütün ayrıntıları ile anlatmamızdan sonra zaten Aydınlık da bu ekibi deşifre etti. Fakat daha da önemlisi; aynen Oktay Yıldırım gibi, Muzaffer Tekin de, ilişki ağı nedeni ile ABD'nin 2020'lerin general kadrosunu şekillendirme operasyonu için değerli bir zıplama tahtası olarak kullanılabilirdi ve kullanıldı.

Susurluk sanıkları İbrahim Şahin, Korkut Eken ve Sami Hoştan ile de fotografları ortaya çıktı Tekin'in...

İstihbaratçı astsubayın bagajından silah çıkmasına şaşırıldığı zamanlar; yüzü boyalı komando askeri görünce şaşıran Taha Akyol aklıma geliyor. Bu isimlerin birbirini tanıyor ve dolayısı ile bir vesile ile fotoğraf çektirmiş olmasının ne anlamı var? Tabi ki; Muzaffer Tekin'in Korkut Eken'i tanıma ve aynı karede yeralma ihtimali; Sibel Can'la aynı karede yeralma ihtimalinden daha yüksek. Bunlar asker, bunlar özel harekatçı, bunlar aynı çevrelerden gelen insanlar. Bir yerde, bir organizasyonda karşılaşmış olma ihtimalleri çok yüksek. Türkiye'de gazeteciliği bu kadraj mühendisliği üzerinden öldürdüler. At gazetecinin önüne bir fotoğraf; yazsın dursun. Hem artık Google Earth çıktı; doğru açı ve odaklanma derecesi ile hepimiz aynı kadrajdayız. Kadraj mühendislerine duyurulur.

Muzaffer Tekin ile birlikte Oktay Yıldırım'ın fotografları da medyada yer aldı... Tekin'in ayrıca Susurluk sürecinin önemli aktörlerinden emekli orgeneral Veli Küçük ile fotografları da keza öyle... Bir de, aşırı sağcı avukat Kerinçsiz de girdi kimi fotograf karelerine. Bu nasıl bir buluşmadır?

Çok basit. Bu Beyazıt Meydanı'nda bir buluşmadır. Boğazlıyan Kaymakamı'nı (Kemal Bey) anma töreni vesilesi ile büyük bir kalabalık toplanmıştır ve medyanın diline pelesenk olan resimler o mitingde çekilmiştir. Cihan Haber Ajansı'nın foto mubairlerinin o mitingde nasıl profesyonelce çalıştıklarını bizzat gözlemledik. Cihan Haber Ajansı bu kapsamda o günden dikkatimizi çekmişti. Bu mitinge ulusalcı/ milliyetçi cenahtan bir çok isim katılmıştır ve kadraj mühendisliği üzerinden medya operasyonları planlayanlar için bütün kadrajlara müsait kalabalık bir ortam vardır. Ama gerçeği öğrenmek isterseniz şunu bulursunuz: Muzaffer Tekin ile Veli Küçük'ün arası limonidir ve çok muhabbetleri olduğu söylenemez.

Neden limonidir?

Nedenini bilemem ama illa bir yorum istiyorsanız kişisel gözlemim şu ki; Muzaffer Tekin yapısı itibarı ile macerayı seven bir yapıya sahip değil. Ayrıca ismine yönelik bir karalama girişimine karşı fazlası ile hassas, sürekli askerlik onurundan sözeden bir insan. Milliyetçilik adına hareket ettiğini iddia eden bir çok isim hakkında neler söylediğine bizzat şahit olduğum için, onun da Veli Küçük'e mesafeli yaklaştığını düşünüyorum. Neticede intihar girişiminde bulunması da , medyada isminin afişe edildiği noktada oldu ve bunu kendine yediremedi.

Bunların tümü bir tesadüften mi ibaret?


Bunlar istihbarat servislerinin ustası olduğu cinsten tesadüflerdir. Aşık olduğunuz kadının ajan olduğunu yaşamadan, bu ustalığın derinliğini de, çirkefliğini de kavrayamazsınız. O yüzden külli tesadüfler yaradana -hangisine inanıyorsanız- cüz-i tesadüfler yaratıldığı halde, tanrıyı oynamaya heveslilere aittir. Şahit olduğumuz bu operatif süreçte de, tesadüf gözüken ama olmayan bir çok unsur mevcut. Önümüze serilen kadrajlardan bir çoğu bu tesadüf mühendisliğinin eseri.

Tekin, Danıştay saldırısının ardından kaçak duruma düşüp, kalbine 2 kere bıçak saplayarak intihar girişiminde bulundu? Sizce bunun anlamı neydi?


Muzaffer Tekin o süreçte; bir ekip tarafından yanlış yönlendirilerek, saklanmaya ikna edildi. Zaten bizim konu ile ilgili yayınımızdan sonra, Aydınlık Dergisi de aynı ekibi kapaktan deşifre etti. O ekibin o sırada Muzaffer Tekin'in yanında olması da daha önce bahsettiğimiz tarzda bir tesadüftü. Neticede Muzaffer Tekin duygusal yapısı ile; medyada düşürüldüğü konumunda etkisi ile bu tarz bir girişimde bulundu ama başarılı olamadı. Aslında bu intihar girişimi ile daha büyük bir planı bozdu. Muzaffer Tekin'i saklandığı villada Cem Ersever gibi öldürülüp, cinayeti onu oraya saklanmaya ikna edenlerin üzerine yıksalardı, daha mükemmel bir senaryo olacaktı. Ama bu intihar girişimi büyük ihtimalle Muzaffer Tekin'in hayatını kurtardı.

Danıştay'a saldırıyı gerçekleştiren Alparslan Arslan ile Muzaffer Tekin arasında sizce nasıl bir bağ var ve Arslan kimdir?

Benim bildiğim kadarı ile; Alparslan Arslan, "tanıştırılmak" bahanesi ile Muzaffer Tekin'in ofisine getirilen yüzlerce kişiden biri. Bunu anlamak için bir kaç kez Muzaffer Tekin'in ofisine gidip, oranın nasıl bir dergaha dönüştüğünü görmeniz lazım. Girenin çıkanın haddi hesabı yok ve sürekli kapısı açık bir ofiste herkes oturup sohbet ediyor. Dolayısı ile, Danıştay için tetikçiyi belirleyenlerin, senaryonun işlemesi için yapmaları gereken tek bir şey vardı: Alparslan Aslan'ı "milliyetçi çocuk" kisvesi altında ofise getirip tanıştırmak ve bir kaç kez
"Abi nasılsın?" telefonları ettirmek. Alparslan Aslan'ın Muzaffer Tekin bağlantısı altında temeli olmadığı halde bu kadar deşilirken, niye Fetullah cemaati ile, Bulgaristan bağlantılarının üzerine gidilmiyor.

Fethullah Gülen cemaati ile Bulgaristan bağlantıları derken... Bunu açar mısınız?


Bulgaristan ABD'nin askeri üsleri ve MOSSAD'ın yapılanması açısından ilginç bir bölge. Alparslan Aslan'ın kendisinin ve bağlantıda olduklarının bu ülkeye ziyaretleri gündeme geldi. Medyayada yansıdığı üzere, Fetullah Cemaati ise Alparslan Aslan'ın Maslak'taki hocasının bağlı olduğu cemaat. Bu bağlantıya, Hrant Dink suikasti sonrasında Erhan Tuncel vakasında da yaşadık. Erhan Tuncel'in de o cemaatle bağlantısı ortaya çıktı. Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek'in Erhan Tuncel'le ilişkisi ve resmi sicillere giren Fetullahçı ibaresi mevcut. Ama kimse nedense Fetullah-ABD ekseninde bir senaryoya dokunmak istemiyor. Halbuki Türkiye'de hala cesur gazeteci varsa şu soruyu araştırması lazım: Türkiye'de bazı cemaatlerin silahlı örgütleri var mı? Fetullah Cemaati bunlardan biri mi? Bu şüphe ile zamanında Asya Finans eksenli bir soruşturma- inceleme yapıldı ama daha sonra üstü örtüldü mü? Neticede ortada; bir askeri bilim olarak beyin yıkama sanatı ile, istihbarat örgütlerinin insan havuzu olarak kullandıkları cemaat yapılarının ilginç bir bileşimi mevcut. Bu bileşimden uzun vadede siyasetçi, kısa vadede tetikçi çıkarabilirsiniz.

Bu ilişkiler ağına Kuvvai Milliye Derneği Mersin Şube Başkanı Bekir Öztürk de karıştı... Öztürk bu ekiple nasıl bir iletişim içindeydi?

Bekir Öztürk; Kuvvai Milliye Derneği'nin başkanı. Düğün salonlarında silah üzerine yemin ettirecek kadar kuvvacılığın ruhundan uzak olanların yönettiği Kuvayi Milliye Derneği'nin değil. İki farklı dernek ama isimleri üzerinden yapılan manipülasyonun ve bilgi çarpıtmasının haddi hesabı yok. Öztürk; kuvvaimiliye.net sitesinin sahibi olarak; aynen bizim gibi, ulusalcı/milliyetçi cephedeki bir çok isimle tanışıklığı olan, sitesinde köşe açan, kendi kısıtlı imkanları ile tamamen yasal ve meşru bir zeminde kamuoyunu bilinçlendirme adına faaliyetler yürüten bir insan. Muzaffer Tekin'le tanışmışlığı bile yok. Kemal Kerinçsiz ve Oktay Yıldırım'ı tanır ve zaten Kemal Kerinçsiz'le yollarını ayıran süreç; Oktay Yıldırım'ın Kemal Kerinçsiz'in ofisinde uğradığı saldırı ile noktalandı.

Paramiliter güçler, dava arkadaşlarına, Mersin'de bayrak, Kur'an ve silah üzerine yemin ettirecek kadar da ritüel ve öfke sahibi...


İki konuda anlaşalım: O yemini ettiren Fikret Karadağ. Karadağ Kuvvayi Milliye Derneği'nin başkanı... Bekir Öztürk, Kuvvai Milliye Derneği'nin başkanı. Fakat Karadağ'ın hataları üzerinden Kuvva ismi ve onun üzerinden de Bekir karalanmaya çalışılıyor. Haketmeyenlere namus pankartı taşıttırıp, namusu savunulmaz hale getirmek psikolojik harbin en eski sanatıdır; fahişelik kadar eski olmasa bile. İkincisi ise, medyaya lanse edilen bu isimler, haklarındaki iddiaların doğru veya yanlış olmasından bağımsız olarak, paramiliter güç değildir. Bunlar medya tarafından paramiliter güç olarak lanse edilerek, bugün İstanbul başta olmak üzere Türkiye'ye hakim olan esas paramiliter güçler perdelenmektedir. İstanbul'un hangi plazasında CIA'nın, hangi alışveriş merkezinde MOSSAD'ın, hangi üniversitede BND'nin yapılanmasının olduğunu merak etmeyen; bu yapıların mafya ve intellijensiya ile nasıl içiçece geçtiğini araştırmayan bir medya, üç beş el bombası üzerinden çok ucuz kahramanlık yapıyor. Bu ülkede en büyük paramiliter güç, mafya uzantılı yabancı istihbarat örgütleri ve "Gladio" olarak kodladığımız yapıdır.

Öztürk ve aynı derneğin İstanbul Şube Başkanı olan arkadaşınızın arasında nasıl bir hukuk bulunuyordu?

Arkadaştılar. Bekir Öztürk Mersin'de yaşadığı için sık görüşmeseler de, iki arkadaş ve bir derneğin iki üst düzey yöneticisinin olabileceği şekilde normal bir iletişimleri vardı.

Muzaffer Tekin ile Veli Küçük arasında nasıl bir bağ mevcut?

Bildiğim kadarı ile, 2005 yılında Beyazıt'taki mitingde karşılaşmaları dışında son yıllarda görüşmediler.

Tekin ile Oktay Yıldırım'ın ilişkisi ne zaman doğdu? Aralarındaki diyalog nasıldır?

Tekin ile Oktay'da zamanında tanıştırılmış ve Kemal Kerinçsiz ile Oktay Yıldırım arasındaki olaya kadar çok sıcak, dışardan gözlemleyenlerin ve Oktay'ın da kendisinin "baba-oğul ilişkisi" olarak nitelendirebilecekleri kadar samimi bir ilişkiler vardı. Fakat o olay sonrasında araları soğudu ve çok ender ve mesafeli görüştüler.

Ankara'da, yari askeri bir yapıdan daha sözedilmiş ve aralarında emekli askerlerin bulunduğu "Atabeyler Çetesi" operasyonu kamuoyuna duyurulmuştu... Bu operasyonun akıbeti ne oldu?

Atabeyler operasyonu Ümraniye operasyonundan çok önce kamuoyuna duyuruldu. Atabeyler bir çete değil; legal ama informal bir organizasyondur. Dünyanın her ordusunda bulunan, savaş anında işgal durumunda devreye girecek olan özel kuvvetler yapılanmasıdır. Bugün Bağdat'ta gördüğünüz direnişin çekirdeği Irak'ın Atabey "çeteleridir." Bu mekanizmalar barış zamanında da düzenli şehir tatbikatları yaparlar; kimsenin ruhu duymaz. Duymaması da gerekir. Bir ülkenin en doğal bağışıklık sistemi mekanizmasını kamuoyuna çete olarak sunulması; devletimizin iç kontrol mekanizmasının ne kadar dağılmış ve koordinasyonsuz olduğunu göstermektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi kuyruğunu yiyen bir yılana benzemektedir gün geçtikçe...

KUTLU ESENDEMİR


YENİ HARMAN

Hiç yorum yok: