21 Aralık 2009 Pazartesi

1. MİT Raporu Ekleri: Mümin Mandil'in Anlattıkları.



(Uzun yıllar İstanbul Emniyet Müdürlüğü İkinci Şube'de görev yapmış olan polis memuru Mümin Mandil ile 7 Ekim 1987 tarihinde yapılan bir görüşmenin bant çözümü...)


7 Ekim 1987 - İstanbul

Tanışma hatır sorma vs. konularda konuştuktan sonra;

İstanbul 66 Vilayetten ayrı bir vilayettir. Ben İstanbul’da aşağı yukarı bütün Emniyet Müdürleriyle çalıştım. Bir süre şarka gittim, tekrar İstanbul’a döndüm. Gelmiş geçmiş Müdürlerin içinde en dürüstü Mustafa Yiğit, o da en kısa kalan müdürlerden. Kemal Yazıcıoğlu Beyde dürüstü. O kadar dürüsttü ne oldu. 6 ay beraber çalıştık. Belli bir kadroyla geldi ama Ünal Bey (Ünal Erkan) İstanbul’da Müdür muavini iken Ahmet (Ahmet Ateşli) bey ortaokul mezunu, birinci kısım amiriydi. Hatta orta okul mezunu da değil, ilk okul mezunu bir adama Ünal bey Ahmet baba, Ahmet ağabey diye hitap ederdi.

1967’de mesleğe İstanbul’da başladım. şarka gittim, geldim. 18 senem hep İstanbul’da ikinci şubede geçti. Meslekte iki sefer yaralandım. Hayatta en çok zoruma giden kişi Ahmet Ateşli’ydi. Onun yapısını çevresini çok iyi bildiğim için bunu da garip görmüyorum. 1982 sonbaharı veya 1983 ilkbaharında Şükrü Balcı’nın Emniyet Müdürü olduğu zaman da İzmir Emniyet Müdürü Şükrü Balcı’nın şahsına özel mektupla Ahmet Ateşli’nin eroin işi yaptığını, bunu İstanbul’dan İzmir’e getirdiğini, İzmir’den roro gemisine, boş şoförsüz Mercedes arabaya koyarak İngiltere’ye Osman Cevahir’e,..................... de onun adamlarına gönderdiği yazıyor. Mercedes polisin kullandığı çeynç (Motor ve şase numarası değiştirilmiş araba) bir makam arabası. Bu ilk sefer değil, ilk sefer olmasına imkan yok. Bir seferinde İngiltere Polisi araba gemiden inerken arabaya el koyuyor. Eroin çıkıyor ortaya. Polis arabanın nereden sevk edildiğini araştırıyor ve İzmir’den konulduğunu anlıyor. İnterpol'den İzmir Emniyet Müdürlüğü’ne yazı geliyor. İzmir Emniyet Müdürü Şükrü Balcının bizzat kendisine mektup yazıyor. Şükrü Balcı Ahmet Ateşliye telefon açıp, ‘kuyruğun elimde’ diyor. Ahmet Ateşli de ‘aman beyim al 5 milyon, al 20 milyon, al 10 milyon’ ha bire bastırıyor. Şükrü Balcı da tabii yazıyı atıyor sümen altına. İzmir Emniyet Müdürlüğü yazı bekliyor. Birinci yazı, ikinci yazı. O zaman İzmir Emniyet Müdürü kim bilemiyorum. Şükrü Balcının son dönemleri ile Mustafa Yiğit’in Emniyet Müdürü olduğu dönemdi. Şükrü Balcı gittikten sonra Mustafa Yiğit geliyor. İzmir Emniyet Müdürlüğü bu sefer ona yazıyor. Mustafa Yiğit de hakkında muamele yapmıyor. Sadece İkinci Şube, Birinci kısım amirliğinden alıp Beykoz Emniyet Amirliğine gönderiyor. Sadece onu yapabiliyor. Ateşli bu görevde 8 ay kalıyor. Cebinde Ali Tanrıyar’ın telgrafı, Başbakan da dahil torpillerle tekrar gerisin geriye geliyor. Mustafa Yiğit’in raporu, Ankara’ya ne rapor yazdıysa o kadar acı ki görevinden aldı. Fakat tekrar geri geldi. Ateşli ortalığa bir laf yaydı. ‘Ben adama tükürdüğünü yalatırım’ bunu bizzat mafya alemine, İstanbul’un ileri gelen kişilerine yaydı. O zaman ki İzmir Emniyet Müdürü’yle görüşüldüğünde ne gibi yazı yazdığını öğrenmek mümkün. İzmir Emniyet Müdürü olayın üstünde çok durdu ve Şükrü Balcı’ya çok kızdı. Öyle ya insan bir cevap verir.

Büyük şirketlerin batma durumu iflasları falan oluyordu. ..........Mustafa diye bir adam, Mustafa Ulusoy olacak, piyasadan 4-5 milyar para toplamıştı. Hatta Dündar Kılıç’ın cebinde bunun 2 milyarlık senedi vardı. Bir paşa girdi araya, Orgeneral mi ne Mustafa Ulusoy’un adamıymış. Bu sefer Dündar ile Paşa tartışmaya başladılar. Araya başkaları girdi. Olaylar kapandı. O tarihte büyük şirketler batmış, ihtilal olmuş, şirketler alacaklarını alamamışlar. Mecburen piyasaya 500 milyon, 1 milyar, 2 milyar borcu olmuş. Ne yaptılar bunu iflas gösterdiler. 500 milyonluk senedim, çekim var ama kanunen bir şey yapamıyorum. Mecburen adam gitti Dündar Kılıç’a, siz Dündar Kılıç’ı biliyorsunuz İstanbul Mafyasının en büyük beyni Ahmet Ateşli. Bir kısmının haricinde Karadeniz mafyasının beyni Ahmet Ateşli'dir. Emniyet ile irtibatlıdır. Hatta ordu ile de irtibatlıdır. Bilirsiniz asker savcı mı ne açığa alınacaktı, sürgün oldu. Albay mıydı neydi, Süleyman Takkeci (ismin yanlış söylendiği ve Şevket Kayıran’dan bahsettiği anlaşılıyor. Ahmet Ateşli’nin bir numaralı adamıydı. Her zaman gelirdi Ahmet Ateşli’nin yanına. Ateşli ise onun yanına pek gidemezdi. Askeri şeyin içine giremezdi de, Süleyman Takkeci hafta demeden Ahmet Ateşli’nin yanına gelirdi. Mesela ben geliyorum Dündar’a diyorum ki ‘Benim 500 milyonluk çekim var bunu tahsil et yarısı senin yarısı benim’ Dündar da haliyle ‘bunu tahsil ederim ama ne kadarını tahsil edeceğimi bilemiyorum. Edebileceğim kadarının yarısı senin yarısı benim işine gelirse’ Bakıyorum ben kanunen bir şey yapamam, adamın gırtlağına basıp ta çekip ben alamam, çünkü ben bir ticaret adamıyım. Benimde gayri resmi bir adamım olmadığından bu işi kim yapar, Dündar Kılıç yapar. Dündar Kılıç alıyor eline çekleri, senetleri, açıyor adama telefonu. Bu parayı 1 hafta on gün veya 1 ay içinde ödeyeceksin diyor. Aksi halde ben Dündar Kılıç’ım öldürürüm seni diyor. Ahmet Ateşli’ye telefon ediyor. Ahmet Ateşli’nin makamında özel bir telefonu bulunuyor. Özel telefondan Ahmet Ateşli’ye böyle bir durum var diye bildiriyor. Dündar bu arada borçlu kişiyle devamlı irtibat halinde ve adamlarını gönderiyor. Artık iş öyle bir duruma geliyor ki Ateşli’nin sağ kolu bir memur, ekip şefi Erkan Şat diye bir memur altlarında bir mercedes araba, bu araba çeynç. Haliyle anarşi dönemi, halk tedirgin olmuş ama anarşi temizlenmemiş. Ellerinde MP-5 veya Akrep, silah çelik yelek mevcut. Erkan haliyle ekip şefi, bir tanesi şoför diğer ikisinde MP-5 ve Akrep ellerinde. Dündar Ateşli’ye telefon ediyor. Filan yerdeki adres, yazıhane veya fabrikaya gidin, araba orada dursun. Araba zaten sivil araba. Arabadan bir tanesi MP-5 ile insin, etrafında bir tur atsın, ondan sonra gitsin. Tabii bu durumdan Erkan’ın haberi var ama o gariban üç memurun hiçbir şeyden haberi yok. Ateşli Erkan’a anons ediyor, ‘görüşelim’ diyor. Görüşelim deyince biz uyanıyoruz işe, muhakkak diyoruz özel bir iş var. Ekibe talimat verdiği zaman ‘kısmı arayın’ diyor. Erkan’ı aradığı zaman ‘görüşelim’ diyor. Tabi bu arada Erkan’a veriyor adresi. Erkan gidiyor adresi buluyor, yukarıya çıkıyor bilmem ne yapıyor, memurlar arabanın etrafında dolanıyorlar. Bir yandan da Erkan’a küfür ediyorlar ana avrat. Erkan, Ateşli’ye anons ediyor malum yerdeyiz diye. Ateşli de Dündar’a telefon açıyor, ‘şu anda malum yerdeler’ diyor. Dündar bu sefer şahısa telefon açıyor, ‘Bak dışarıda beyaz bir Mercedes göreceksin’ diyor. ‘Sen polisten başka silahlı adam dolaşmaz zannediyorsun ama, bak bakalım adamların elinde ne var’ diyor. Adam bir bakıyor pencereden hakikaten elinde MP-5 ile dolaşan bir kişi görüyor. MP-5 sadece polis de olacağını adam düşünemiyor, ‘tamam’ diyor. ‘Bana 3 gün, 5 gün müsaade et, paranı ödeyeceğim.’ 3, 5 gün sonra para şakır şakır ödeniyor. Dündar 500 milyonu alıyor eline, adama diyor; ‘250 benim 250 senin’ Ahmet Ateşli’ye dolar lazım, mark lazım. Şükrü bey para lazım diye Ahmet’e söylüyor. Amerika’daki çiftliğe para lazım diyor, ver 5 milyon, 10 milyon dolar, mark... Ateşli anında gönderiyor. Şükrü Balcı bir Emniyet Müdürü, baş müdür. Birinci kısım amiri Ahmet Ateşli’nin makamına geliyor, makam koltuğuna oturuyor, ‘benim karnım aç bana yemek ver’ diyor. Aşağıya yemekler söyleniyor, kebaplar falan. Bir baş müdür kalkıyor orada yemek yiyor. Aslında birbirlerini hiç sevmezlerdi eskiden. Tabii işin içine menfaatler girince iş değişti. Ahmet Ateşli emekli olduktan sonra altına ikinci şubenin kullandığı çeynç 280 Mercedes arabası, şoförü ve koruması verildi. Tabii ikisi de polis memuru. Arabanın bakımı şubece yapılıyordu. Şoförlüğünü uzun süre kısımdan memur arkadaş Mustafa kılıç yaptı. Aslen Trabzonludur.

(Dündar Kılıç’tan ve Kürt İdris’ten, Kürt İdris’in emniyetteki akrabası polis memurundan bahsediliyor.) Hatta Şişli Emniyet Amirliği’nin karşısında (İdris’in akrabası) kulüp falan açmıştı. Şişli Emniyet Amirliği’nin tam karşısında. Geçen kış barbut attılar dedikodu oldu. Rıdvan Bey bu işe nasıl müsaade ediyor diye, nasıl bu kadar kumar oynatıyor. Bizim teşkilat içinde bu mevzu olmuştu.

(Şişli Emniyet Amirliği’nin yanından girilen bir avlu içinde ve Şişli Emniyet Amirliği’nin arkasında bulunan ve Şükrü Balcı zamanında açılan diğer bir kumarhaneden bahsediliyor.)

Onu da çok duydum. Maalesef şimdi daha berbat. Sirkeci’de Doğubank iş hanı vardı. Kimse basamaz. Yıllardır buraya Türkiye’nin kaçak elektronik malzemesi girer, çıkar. 20 senedir Sirkeci’deyim ama, Doğubank İşhanı’na 20 sefer girmemişimdir.

(Hürriyet gazetesi polis muhabiri Kasım Gence ile İstanbul Mali Şube Müdürü Cevdet Saral’ın Doğubank İşhanı’nda ortak elektronik dükkanı olduğundan bahsediliyor ve adı geçenlerin Ümraniye’de 3000 üzerinde işçi çalıştıran Netaş Telefon Fabrikası’nın marketini işlettikleri, Enis Karaduman’ın Darıca’da Kartal isimli bir yatta saklandığı, Zihni İpek’in sakal bıraktığı ve silahlı olarak polis hüviyetiyle dolaştığı, hüviyeti muhtemelen Ahmet Ateşli’nin temin ettiği, Zihni İpek’in 1973’ten sonra THKP-C mensubu Yüzbaşı Haldun Yeşil’le ortak kahve işlettiği hususları konuşuluyor.)

Şöyle bir şey söyleyeyim, Zihni İpek kumardan başka hiçbir şey düşünmez. Bazen büyük gazinolarda eğlenir. Para olduğu zaman almasını sever. Ahmet Ateşli keza hiç parası olmadığı zaman 100-300 okey oynar. Yani 100.000 – 300.000. Bu öyle bir şeydir ki, turu var, onu bunu var... kalkan milyonlarla kalkar. Ahmet Ateşli’nin ev hayatı yoktur. Evde 1 saat durduğu zaman canı sıkılır. Kahveye gider, kahvede 5 dakika oturdu mu yine sıkılır. Hemen adamlarını toplar, bulur okeyi kurar. Veya akşam oldu mu kafa dengi arkadaşlarıyla poker oynar. Poker 1 milyondan aşağı değildir. Ahmet Ateşli’yle 5 sene beraber çalıştık. 5 sene 24 saatin asgari 16 saati birlikte geçiyordu. Geriye kalan 8 saati de istirahattı. Herkes diyor ki ikiniz kedi-köpek gibisiniz. Zaman gelince de birbirinizden vazgeçmediniz. Ahmet Ateşli öyle birisi ki beni 3 ay ekibe veriyor, 3 ay içeride çalıştırıyor. İçerideyken iş de vermiyor. Veya 6 ay içerideyim, 6 ay dışarda. Sebebi onun kendi politikasıdır. Ben devamlı dışarıda kalsam dışarıyı öğreneceğim. İstanbul’u biliyorsunuz bir adamın yanına 1 ay uğramasanız, sen adamı unutursun adam seni. Cemiyetten ne gelmiş ne geçmiş bilemesiniz, kaybedersiniz. 2-3 ay önce ortaya bir şey yayıldı; kimden duysam Ahmet Ateşli çok kötü durumdaymış, senin bildiğin gibi değilmiş, o kadar çok ağlamış ki ‘Cebimden 200-300 bin çıkarıp veresim geldi’ dediler. Bende keşke verseydiniz dedim (Gülüyor) Bunu bir kaç yerden beş-altı defa duydum. Allah Allah dedim. Meslekteyken hiç uğramadığı şahıslara, hatta ekiple aldırttığı kişilerin yazıhanesine uğrayıp, parasızlıktan dert yanıyor. Bu böyle dediğine göre, bir yerden bir vurgun vuracak veya vurdu diye düşündüm. Rahat bir şeyler yapacak, başka bir şeye yorumlayamadım.

Vuruldum. Allah ekmeğimizi kesmedi. Daha yaşayacakmışız. MLSPB, Birinci Şube’ye bir istihbarat gelmişti. Beykoz olayında bir polis ölmüştü. Bir akşam Balat'ta oturuyoruz, arkadaş kumar oynuyor. Bende telsizi dinliyorum. Sonra telefon geldi. Ahmet Ateşli’yi kısıma çağırdılar. Beraberce gittik. Kısımdan anons etti, ekipleri topladı. Çelik yelekler, akreplerle donatıldık. Karşıda adres vardı, oraya gittik. Anadolu yakasına. Adresin birinden iki kişiyi aldık. Hatta silah çekti biri bize, onları aldık. Aksaray’a geldik, baskınlar yaptık. Oradan Merter’e geldik. Ateşli’nin belinde devamlı özel silahı şarjörlü Simith Wesson vardı. Silahını eline alır, her yere onunla giderdi. Elinde bulunan akrep silahı ise bana verirdi. Merter’de Akrep’i bana verdi, kendisi çelik yelek giydi. Üç arkadaş çelik yelek giydi. Kapıyı çaldık, aynı Beykoz’daki olay gibi kız kapıyı açtı, içerden yaylım ateşi başladı. Yaylım ateşi sonucunda, Smith Wesson’un horozundan seken kurşun buna isabet etti. Ondan sonra arkadaşların çelik yeleklerine isabet etti. Amca ile Ömer Çereken, İvan, Çanakkale Bölge Başkanı Tamer Tabak, iki tanesi ölmüştü. Bir tanede yaralı kalmıştı. Bu olayın devamı olarak 10-15 kişi toplanmıştı.

Arkadaşın evinde Merter’de oturuyorduk. 15-20 kişi odada oturuyoruz, sohbet ediyoruz. Ateşli bana ‘seninle hemşehriyiz’ dedi. O Samsun Çarşambalı, ben Alaçamlıyım. ‘beş senedir de beraberiz. Benim başıma bir olay geldi, bunlar bizi rahat bırakmazlar, istiyorsan seni başka bir kısıma vereyim’ dedi. Affedersiniz bende dedim ki; ‘Benim kanımda puştluk gezmiyor. Bir olaya girdik, bir olay yaşadık, 5 sene gecemiz-gündüzümüz beraber geçti, çok çatışmalara girdik’ (Başının yanlarını göstererek) bir buradan sıyırdı, bir buradan sıyırdı. Koltuk altından deldi geçti, kendimi yere attım, kalçamdan da bir kurşun yedim. Halen kurşun duruyor. Bir gün yattım hastanede kurşun derindeydi. Profesör yarar alırım dedi, fakat etrafta sinirler var, şimdi bir şey olmaz yarın ihtiyarladığında çekme yapar. Dursun ne zaman rahatsız olursan, gel o zaman alırım’ dedi. Hastanede bir gün kaldım, yalnız bir odada yatıyordum. Üzerimde silah falan yok. Bizim kısımdan üç kişi geldi, sonradan ikisi gitti. Bir tanesi yanımda kaldı. O da beni korumakla görevliydi. MP5’i attı yatağın üstüne, sabaha kadar horul horul uyudu. Bende sabaha kadar oturdum, sabaha kadar sigara içtim. Tabii duymuşlar, İzmit’ten falan akrabalar geldi. Sonra akrabalarla birlikte eve geldim. 20 gün evde kaldım. Oğlum 5 yaşında, oğlumu bakkala gönderiyorum, beylik silahımda yanımda değil. Allah’tan şahsi silahım var, 14’lük. Oğlanı bakkala gönderiyorum, eve gelip zile bastığında çocuğu, 14’lü silahla karşılıyorum. Kapıyı başkasına da açtırmıyorum, kendim açıyorum. 20 gün evde kaldım, sıkıldım sonra daireye gittim. Memlekete gitmek istediğimi söyledim. 45 gün memlekette kaldım. İstanbul’a döndüğümde bazı kişiler bana gelip geçmiş olsun, bazı kişiler ise arkamdan köşeyi döndüler diyordu. Ben ‘Ne köşeyi döndüm’ diye sorduğumda, ‘Size milyonlar verdiler’ diye cevap aldım. Benim milyondan filan haberim yok, 2 aydır İstanbul’la irtibatım yok. ‘Senin haberin yok mu Ahmet Ateşli’ye ve şoförüne kampanyalar açıldı, Dündar Kılıç ile Oflu Osman kampanyalar açtılar, aramızda kalsın’ diyorlar. Birde böyle latife yapıyorlar. Bende ‘böyle bir şey istemiyorum, hayatımın kurtulduğuna şükrediyorum’ diye cevap veriyorum. Bunları işite işite iyice bıktım. Bu arada Ahmet Ateşli’nin ikinci ameliyatı olmak için hastaneye yattığını öğrendim. Osman Kavran'a gittim bu ne iştir diye sordum. ‘Ben Ahmet Ateşli’yi severim, seni de severim fakat böyle bir kampanyadan haberim yok ama şimdi Ahmet Ateşli’yi ziyarete hastaneye gideceğim, öyle bir şey olup da sana haber vermiyorsa onun ağzına bilmem ne yapacağım’ dedi. ‘Ona ilk yıldızı verdirttiren benim, benim sayemde amir oldu, eğer sana böyle kalleşlik yaparsa...........’ dedi. ‘Aman Osman Ağabey ben sana sordum. Senden başka bir kimseye sormayacağım, seninde kimseye bir şey söylemeni istemiyorum. Bundan sonrada kimseye inanmıyorum’ dedim. Tabii Osman Kavran duru mu Ahmet Ateşli’ye gidiyor. Ağzına geleni söylüyor, ondan sonrada araları iyi olmadı. Ateşli on gün sonra taburcu oldu, kısıma geldi. Gelir gelmez beni çağırttı. Ondan sonra zaten anarşi benim peşimde, devamlı arkama adam taktılar. Mahalleye gelirken silahlı geliyorum. 14-15 yaşında çocuklar arkama takılıyor. Bir gün bir tanesini kovaladım ama yakalayamadım. Ertesi gün daireye geldiğimde, birinci kısımdan çağırdılar. Gittim şahıs yakalanmış oradaydı. Yakalandığında cebinden kağıt çıkarıp, ağzına atmak istiyor. Arkadaşlar mani oluyor. Kağıdın bir tarafında benim adım, soyadım, ev adresim, diğer tarafında ise adresimin verileceği şahsın yani benim evime 200-300metre mesafede oturan MLSPB’nin vurucu gücü Selami Şahin’in adresi. Bu Siyasal Bilgiler Fakültesi terk. Onu iki sene sonra Sultan Çiftliği’nde inşaatta amelelik yaparken yakaladık. Neyse Ateşli beni çağırdı. ‘Sen’ dedi, ‘Oflu Osman’a, Dündarlara gitmişsin, onlardan para istemişsin’ dedi. Bende ‘Ne Oflu Osman’a, ne Dündar’a gittim, Osman Kavran’a gittim’ dedim. Ateşli döndü, ‘ Bugüne kadar sana yedirdiğim içirdiğim haram olsun’ dedi. Sen şefsin, ben senin şoförünüm. Bir yere gidiyoruz, polisiz ama sıfatımızla, ama paramızla, biz bir gün bir yerden bir yere paramızla gitmedik. Sizin yanınızda para verilecek olsa ben mi vereceğim, haliyle siz vereceksiniz. Bende dedim ki; ‘ Maaşından kaç lira yedirdin şimdiye kadar. Maaşından bana bir bardak su içirdiysen haram olsun’ dedim. 15 dakika odasında o bana, ben ona. En nihayet ceketimin düğmesini açtım vuracağım kesin. O sırada odaya Rıdvan girdi. Ondan evvel içeriye başkomiser Murat Çıkrık girdi. Gasp Masası’nın amiri Murat Bey’e ‘Çık dışarıya’ dedi. Kovdu içeriden. Adamcağız ‘Özür dilerim ağabey’ dedi çıktı dışarıya. Rıdvan girdi içeri, Rıdvan’ı görünce bir şey demedi. Başladı Rıdvan ile konuşmaya, fakat ben hala susmuyorum, devamlı konuşuyorum. Elini beline atsa veya çekmecesine atsa çekip vuracağım. O duruma geldik. Baktım ki benimle konuşmuyor. Rıdvan ile konuşuyor. Rıdvan da memur arkadaş, onun çantacısı, torbacısı. Baktım onunla konuşuyor, küfür ettim ettim, çıktım dışarıya. O gündür, bu gündür beni bulsa bir kaşık suda boğacak. Fakat piyasaya beni sağ kolu olarak empoze etmiş. Bana bu olaydan beri taktığı lakap ‘Tahtası Eksik’tir. Genellikle bu lakabı kullanır. Beni bir gün karşısına aldığı taktirde bütün gazetelere bayrakları çekeceğimi bildiği için, kesinlikle karşısına almak istemez. Hatta kendisinden sonra gelen müdürlere tembih etmiş. Sefer bey’e de bunu kesinlikle oradan almayın demiş. Hatta Kemal Bey ile ben 6 ay çalıştım. Bir gün Hamdi Ardalı oğlunu evlendirmek için Ankara’dan geldi. Kemal Bey, Hamdi Bey’le Tekirdağ’a gidin dedi, gittik. Hamdi Ardalı’nın oğlunun düğününü yaptık. Pazar günü gelirken ikimiz konuşuyorduk. Çocuklarda arkada uyuyorlar. Bazı mevzular açıldı. İzmir’de eroin işini ben Hamdi Bey’e anlattım. Hamdi Bey de bu durumu Kemal Bey’e anlattı. Kemal Bey de bilmeden beni Anadolu’ya sürgün etmeye kalktı. Beni görevden aldı, hatta bir hafta gittim geldim bana araba vermedi, bana görev vermedi. Sonradan öğrendiğime göre Kemal bey Ankara’da benim tayin işimle uğraşıyormuş. Bu ötekinin kulağına gidiyor. Ateşli çıkıp, Kemal Bey’e ne yapıyorsun diyor. Ve bana kısımda kalsın, kesinlikle bir yere gitmeyecek diyor. Benim tayinimi durduruyor. Kimse oynayamadı bu adamla, Ecevit dahil.

Partili dönemde bütün İstanbul İl Başkanları bunun elindeydi. 1978’de Unkapanı Sigara Fabrikası sendika seçimlerinde ülkücülerin başa geleceğini anlayan solcular, ülkücü sendika başkanını vurdular. Cibali Karakolu 5 kişiyi aldı, akabinde olayı bize bildirdiler. Erkan’ın ekibini gönderiyorlar. Ekip şahısları alıp, kısıma getiriyor. Bu sefer solcuların başkanları karakola gidiyorlar. Karakolun başkomiserini ve memurları tekme tokat dışarı atıyorlar. Bu arada elinde çanta ile bir avukat ve bir şahıs geldi. Bende koridorda geziyordum. Bana bizim adamlarımızı almışsınız, çabuk verin dediler. Bir de yanlarında Sarı lakabıyla tanınan arkadaş var. Korkut Bey’in şoförü ‘Ne istiyorsun kardeşim, eğer bir şey istiyorsan bak burada amirimiz var’ dedi. Bu esnada Ateşli dışarı çıktı, ne oluyor dedi. Vatandaş ise Ateşli’ye sana ne diyor. Bunun üzerine Ateşli peki deyip, içeri girdi. Bir müddet sonra konuşmalar devam edince, Ateşli tekrar çıktı ve bu kısmın amiriyim, konuşmak istediğin bir şey varsa benimle konuş dedi. Adamları alıp, içeri girdi. Biz kapının önünde konuşmaları duyuyorduk. Ateşli konu nedir kardeşim dedi. Onlarda adamlarımızı almışsınız dediler. Adamlar buradaysa bir tahkikat vardır dedi. Adam Vali benim arkadaşımdır dedikten sonra karşılıklı küfürleştiler ve bizi çağırdı. Ateşli’nin emri üzerine bunları nezarethaneye attık. Öteki adam avukattı, biz unuttuk. O da çekip gitti ve ortalığı ayağa kaldırdı. Derken iş Ankara’ya kadar intikal etti. Olay devrin Başbakanı Bülent Ecevit’e kadar intikal etti. Akşam 5-6 sularında bir telefon Vali Bey’e, Vali Bey’den o zaman müdür muavini Kenan Koç’a, Vali, Ahmet Ateşli’nin silahını, kimliğini derhal alın, Başbakanın emri. Kenan Koç Beyefendi lütfen buraya kadar gelin’ dedi. O da “ilk önce benim silahımı, kimliğimi alın sonra onunkini de alırsınız” diyor. Öyle deyip, telefonu kapatıyor. Vali Bey bu sefer Emniyet Müdürüne açıyor telefonu. Emniyet Müdürü de aynı şeyi söylüyor. Emniyet Müdürü ve muavini Ahmet Ateşli’yi çağırıyor, durumu öğreniyorlar. Ateşli’de hemen CHP il başkanını çağırtıyor. Yukarıda biraz konuştuktan sonra adam gidiyor ve devrin Başbakanı Bülent Ecevit tekrar valiyi arayarak, başkomiserin göreve dönmesi için emir veriyor. Valide zaten görevden almamıştım diyor. Düşünebiliyor musunuz bir Başbakanı bile mat etmiş bir adam. Bu kadar kuvvetli, içki masalarında profesör olsun, doçent olsun. Çünkü 5 senedir hep beraberdik. Hiç bir zaman sen arabada bekle veya git demezdi. Sadece binde bir kadın mevzusu olursa bana sen git kafanı dinle, şu saatlerde gel derdi. Dündar Kılıç’ın yanına dahi beraber giderdik. Hatta ilk zamanlar şöyle oldu; Dündar Kılıç’ın yazıhanesi Şişli Camii’nin karşısındaydı. Bu 200-300 metre mesafede arabayı durdurup, sen bekle diyordu. Elindeki el telsizini de bırakıyordu. Ben 1-2 saat sonra geleceğim diyordu. Telsizi iyi dinle diyordu. Bir kaç sefer bekledim, bir gün kendi kendime bu nereye gidiyor dedim. Takip ettim, baktım Dündar’ın yazıhanesine çıktı. Ben de döndüm arabayı alıp, yazıhanenin tam karşısına çektim. Orada durdum. Tabii o da benim oraya gittiğini öğrendiğimi anladı. Dündar’ı da 1967 den beri tanırım. Oflu İsmail’i buradan kaçıran Kılıç, onların dayı dedikleri bir adam, şimdi ismini hatırlayamayacağım ve Ahmet Ateşli, üçü Hilton'da Dündar’ın kral dairesi vardı... o akşam bana geldi İsmail gelecekti, gelmedi dedi. Halbuki İsmail yukarıda idi ve orada konuştular, onlara akıl verdi. Hatta Malatyalılar bana düşman oldu dedi. Daha sonra İsmail Karadenizli, Ateşli Karadenizli deyip, bölgecilik yapmaya başladılar.

(Meslekten atılan daha önce deniz polisinde görevli komiser muavini Savaş Çınar’ın bir deniz motoru olduğu ve bu motorla Bulgaristan Hücum botlarıyla Türk sularına gelen Oflu İsmail’i alarak Ateşli ile görüştüğünden bahsediliyor.)

Ben olayı o şekilde duymadım da Oflu İsmail’in Maslak’taki evinde aşağı yukarı yirminin üzerinde kurt köpeği vardı. Köpeklerini sevdiği kadar, karısını çocuğunu, annesini sevmezdi. Psikopat adam köpeklerini görmeye haftada bir, on günde bir Bulgaristan’dan geliyordu. Türk kara sularına kadar Bulgar hücumbotlarıyla oradan bunların kömür ocakları vardı, oraya bir yere çıkıyordu. Karaburun’da Fethi Çağatay’ın köşkü vardı.

Şunu da söyleyeyim size, Fatih’te Hayri Enişte diye bir kaportacı var. Siirtli, İstanbul’da zula işini yapan tek kaportacı budur. Vatan caddesinde parkın karşısında Kıvırcık İsmail’in kahvesi var, bu İsmail’in kız kardeşiyle evli zaten, ondan buna enişte diyorlar. Bu yazın ilkbaharına kadar orada çalışıyordu, altı-yedi aydır görmüyorum. Hatta 1 hafta önce İsmail’e ‘Hayri nerede’ diye sordum. Fatih’te dedi. Vallahi ne yaptığını bilmiyorum, kamyonet almış dedi. O zaman uyandım, demek aynı işi yapmaya başladılar. Bunun kadar araba zulası yapan adam yoktur. İyi zulacıdır. Fatih’te iki tane kaporta, kaynak filan dükkanı vardır. Kendisi çalışmaz. 3-5 tane çocuk işçisi vardır, kalfası vardır, onlar çalışırlar. İş olduğu zaman bizzat kendisi çalışır. İzmir işini bu yaptı, Mercedes’te zula işini bu yaptı. O zamanlar Fethi Kamil denilen memur arkadaş, şimdi komiser muavinidir. Zamanında pavyonda polislerden dayak yemiş ve bende polis olacağım diyerek, 1968 senesinde polisliğe geçmiş. Muazzam şoförlüğü vardır. Ateşli’nin ve Erkan’ın ise şoförlüğü yoktur. Erkan, Fevzi öz vasıtasıyla eroini alıp Ateşli’ye götürür. Ateşli, Erkan, Fethi götürürler. Fethi arabayı kullanır. Arabanın zulasına yerleşir, İstanbul’dan İzmir’e üçü birlikte giderler. Feribota koyarlar, İngiltere’ye gönderirler ve oradan filan kişi arabayı çeker. Fethi Bitlis’te şarkını yaptı. İstanbul’a getirmeye çok çalıştılar ama olmadı. Herhalde Uşak’ta. İzmir Emniyet Müdürü’nün yazmış olduğu yazıda, İngiltere’ye giden malı bu üçü buradan İzmir’e götürüyorlardı. Ancak Erkan Şat eroini Fevzi Öz’den temin ediyordu. Erkan Şat’ın, Fevzi Öz’le arası çok çok iyiydi. Erkan Şat şu an Kastelli’nin yanında para taşıyor. Hatta bu sabah buraya geldi. Merak ettim, bir işi olmayınca kolay kolay gelmez. Ateşli de öyle.

(Ateşli’nin faaliyetleri konusunda, İkinci Şube’den gelme Emniyet Müdür Muavini Mehmet Ağar’ın bilgisi olması gerektiğinden bahsediliyor.)

Bakın ben size şunu söyleyeyim, ihtilal olmuş, Mehmet Ağar Birinci şube Müdür Muavinliği’nden İkinci Şube Müdürlüğü’ne atanmıştı. Bir örgüt almıştık, akşam olmuş arkadaşlara öğretiyorduk, adamı askıya aldık sorguluyoruz Mehmet Ağar da Birinci Şubeci ya birazda hevesi var. Bu arada kısımda bir de Ermeni olayı vardı. Mahmutpaşa’da bir Ermeni. Ermeniler için Amerika’da açılan bir hesaba çok külliyetli miktarda dolar aktaran bu şahıs sorgulanıyordu. Benim kişisel kanaatim ASALA’ya parayı bu gönderiyordu. Ve olay üzerinde çalışıyor, bir de örgüt ile uğraşıyorduk. Bunlar bir örgüt, bir kısmı yakalandı. Ele geçen Amerika’daki bir hesap numarasının yırtılması karşılığında 5 milyon nakit teklif ettiler. Arkadaşlar yok dediler, ancak arkasından bir şey çıkmadı.

(Vedat Kumdagezer -Sarı Vedat- isimli Ermeni asıllı bir şahıstan bahsediliyor.)

Mali şube, Klas Kuyumcusu’nun sahibi olan (Varujan Kumdagezer) o adamı yakaladı. 4 senedir halen firar, halen İstanbul’da. Geçen duydum altında 280 mercedes araba varmış. Ekseriye onun bölgesi Yeşilyurt’tur. Ama dükkanı hala Çuharcı Han’da. O Çuharcı Han’da Mehmet Kılıçarslan vardı, onu çok eskiden tanırım. Cinayetten girdi, çıktı filan. Mehmet Kılıçarslan tanıştırdı beni Varujan’la. Önce Vedat diye tanıştırdı, sonradan öğrendim Varujan olduğunu. Bunlar İtalya’dan boyuna takılan zincir getiriyorlar. Hatta o sırada samimi söylüyorum, Mehmet Kılıçarslan dedi ki, Mümin ağabey, bir adam ortağının oğlu ile yeleğinin içinde 15 kg falan altın zincir gönderiyor. Gelen adam Bağcılar’da oturuyor. Yugoslav arabasıyla geliyor. Yugoslav polisi yeleği benden aldı, içini boşalttı, iki saat sonra boş yelekleri verdi diyor. Filan falan... yelek nerede, yeleği de vermedi diyor. Mehmet bu Vedat’ı bana gönderdi, Ateşli o zaman Beykoz’a gitmişti. Ben ekip şefiyim. O zaman bende beyaz bir mercedes vardı. Metin Ağabey vermişti. O zaman Vedat, ‘Böyle bir durum var ağabey, bunu çıkart’ dedi. ‘Bu adamı hiç olmasa bize boş şeyleri versin, ortağımdır, bize kazık mı attı nedir’ dedi. Tabii ben bu durumu bilmiyordum. Sen polissin adamı al, ufak tefek sorgulama yap dedi. Sana bahşiş 1 milyon lira vereyim dedi. Hatta bir akşam çocuğu Bağcılar’da Jandarma Bölgesinden aldım kısıma getirdim, nedir oğlum dedi. Ortağın oğlu İtalya’dan bana boş şeyler vermiş ve Yugoslav polisi aldı diyeceksin demiş. Mali Şube bunun ortağının işçisinin üzerinde altın yakaladı. Bunun üzerine bir süre kayboldu, bizim işte yattı. Ondan sonra da piyasadan kayboldu. Fakat bir senedir duyuyorum, onun dükkanının üst kısmı vardı. Orada oturduk, çiğ köfte yedik, rakı filan içtik. Ondan sonra arkadaşlardan biri geldi, Varujan filan dedi, sonradan aklıma geldi, ondan sonra anladım Ermeni olduğunu.

İşte o akşam biz ayrı tarafta soruşturma yapıyoruz, öbür tarafta Cavit Okçuoğulları filan Ermeni soruşturmasını yapıyorlar. Bir ara Mehmet ağabey bizim yanımıza geldi, Ateşli girdi bunun koluna öbür tarafa gittiler. öbür tarafta bir kıyamet ‘Hırsızlar, hırsızlar...ben hırsızlarla çalışmam’. O zaman da Şube Müdür Muavini Ahmet Şahinalp’di. Biz de bu feryat nedir diye oraya doğru geldik. Bir de baktık Mehmet Ağabey’in bir koluna Ahmet Ateşli, bir koluna Ahmet Şahinalp girmiş. Ahmet şahinalp ağzını kapatmaya çalışıyor, halen Mehmet ağabey, ben sizlerle çalışamam diye bağırıyor. Tabii bizim yetkimizin dışında olduğundan aradan yarım saat geçti, geçmedi biz ayrıldık. Suçludan bazı bilgiler aldık, dışarıya baskıya gitmemiz gerekiyordu. Bende gitmemiz için Ateşli’nin odasına girdim, bir girdim ki bir şişe viski açılmış, Ahmet Ateşli, Ahmet Şahinalp, Mehmet Ağar viski içiyorlardı. Ne olduysa ondan sonra oldu. Aslında Mehmet Ağar çok dürüst, çok iyi adamdı. İşte ilk aşıyı vuran o akşam oldu. İlk iğne o akşam yapıldı. Ondan sonra o da Ahmet Ateşli’ye hitap ederken Ahmet ağabey diye hitap ederdi. Ünal Erkan da Ahmet Ateşli’ye Ahmet ağabey diye hitap eder. Tek ters düşen kişi Kemal Bey’dir. Ömer Bey ile geldiği günden beri içli dışlı, canım ciğerimdir. Ahmet Ateşli halen İkinci şubede etkindir. Şubede bir değiştirme olacağı zaman Ahmet Ateşli’nin dediği olur.

Başkomiser İlhan bir zamanlar Komiser Muavini, bizim büro amiriydi. Türkiye’de aşırı solcu olarak, bilinçli olarak kimi tanırsanız onun üstündedir o. Bu devirde de duruyor o. Ben bunu Komiser Muavinliği’nde Ateşli’ye söyledim. Ahmet ağabey vücudumuzda hala solcu kurşunu var, bu adamla ben ekipte çalışıyorum. Hani geçinemezlikten değil dedim, bir de Kahramanmaraşlı bir memur vardı, memuriyetten önce Kahramanmaraş’ta ayağından yaralanmış. Biz ekipte neden yaralandın diye sorduk, o da bize düğünde arkadaşlar ateş ederken yaralandım demişti. Meğer sonra duyduk ki, Kahramanmaraş olaylarına bizzat gitmiş, olaylarda yaralanmış. Ben bunların ikisini Ahmet Ateşli’ye defalarca söyledim. Bak dedim bunlar ikisi de aşırı, bunlar bizim kısmımızda yaramayan kişiler. Sonradan memurun tayini çıktı. Bizim kısımdan bunu niye göndermiyorsun dedim. Ateşli bu adam ilerde Emniyet amiri olacak, Emniyet Müdürü olacak, icabında Valiliğe kadar çıkacak. Ağacı yaşken eğsen bir şeyler olur, eğmesen bu memleketin başına çıban olur gider dedi. Bende bir adam kendi kendini eğitirse bir şey olur, çünkü benim kardeşim, ağabeyim ne olursa olsun aynı durumda bir adamı ne kadar eğitsen zamanında beyni yıkanmıştır, bitmiştir işi. Bu Türkiye’de en bilinçli solcusundan daha bilinçli solcudur. Üzerine okumadığı kitap, yazı, makale yoktur. Kafası da muazzamdır, zehir gibidir. Hatta Kemal Bey ilk geldiğinde beraber çalışıyorduk. Hatta bazen kendini duyurmak için anons eder, o zaman Kemal Bey şube Müdürüydü, bu masa amiriydi. Kemal Bey anons ettiği zaman, bu da hemen kendi ekiplerine anons ederdi. Hatta Kemal Bey bir kere bu çocuk ne kadar zeki dedi. Ben de evet kafalıdır, fakat içinin ne olduğunu biliyor musunuz dedim. Nedir dedi, bende durum bu bu merkezde dedim. Yapma ya, ben bunu bir inceleyeyim dedi. Sonra ne oldu, ne yapıldı bilmiyorum.

(Alaattin Çakıcı’dan ve İstanbul polisinin Alaattin Çakıcı’ya karşı diğer yeraltı dünyası ile birlikte hareket edip, ezmeye çalıştıklarından bahsediliyor.)

İstanbul Mafya alemi olan bir şehir. Bugün eski mafyadan, eski kabadayılardan hiç bir eser kalmamıştır, bitmiştir. Heybetli babasının mirasını yiyor. Halen Fevzi Öz gizli mafya, o da Ateşli ile Erkan’la işler yapıyor. İkisinin direktifleriyle işini yürütüyor ve duyduğuma göre o da İstanbul’u parsellemeye başlamış. Unkapanı, eski halin oraları, çay bahçelerini, oto parkları onun kontrolü altına girmiş diye geçenlerde duydum. Dün akşam biri dedi ki; Fevzi Öz şoförünün katilini bulana 50 milyon mükafat vaat etmiş. Tamam dedim, bu işi o yapmış. Şimdi bir altı aydır içerde, kalemde çalışıyorum. İstanbul^da altı aydır ne bir cinayet olayına bakıyorum, nede ilgileniyorum. Altı aydır olan olaylardan kolay kolay haberim olmuyor. Olayları dışarıda ki arkadaşlardan duyuyorum. Ben Bakanlık, Genel müdürlük, Vilayetler arası yazışmaları yapıyorum. Başkada hiç bir şeye karışmıyorum, kabuğuma çekildim. Artık öyle bir duruma geldik ki, bunlar bizim şahsi sorunlarımız. İstanbul’da kurdular bir derebeylik, ben şu Ünal Erkan dönemi kadar derebeylik görmedim. Olmaz bu kadar olmaz. Astığı astık, kestiği kestik. Şimdi ben yan bir adım atmaya korkuyorum. Gerçi emekliliğimi hakkettim. Şu anda kimseye karşı gelmeye korkuyorum. Hatta tamire gidecek bir ekip otosu, zar zor beni eve daireye getirip, götürüyor. Arabada siren vardı, söktüm sireni. İstanbul’un trafiği malum, birisi bağırıyor, birisi küfür ediyor. Araba sivil, bende sivilim. Vatandaş gibi gidip, geliyorum ki eskiden olacak, ben şey yapacağım. İndim mi aşağıya o şoförün ağzını burnunu kırmadan bırakmazdım. Şimdi düşünüyorum birisine bir karşı gelsem.

Kısımda bir İlhan Öken, bir Mustafa Gündoğdu, şubede bir Ömer Tüzel, öbür tarafta bir Mehmet Ağar, bir Ünal Erkan mafya kurmuşlar. Resmen mafya kurmuşlar. Eskiden yeraltı dünyasının lideriydi Ahmet Ateşli, bugün İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün lideri Ahmet Ateşli. Ünal Erkan da. Şükrü Balcı’nın bir fonksiyonu olup olmadığını bilemiyorum. Çoktandır Şükrü Balcı ile irtibatım yok, duyduğum kadarıyla o İstanbul’a gidip geliyor. Teksas’ta bir çiftlik kurmuş. Ermenilerle sırtını sağlama bağladı. Oraya gidip, geliyor, rahatı yerinde.

Ahmet Ateşli Mafyanın lideriydi. Şimdi İstanbul Emniyeti’nin daha doğrusu Emniyet Müdürü’nün beyni oldu. Maalesef mafya, polis birleşti.

(Kimlerin telefonu dinlendiğinde bazı deliller elde edileceğinden bahsediliyor.)

Kalkavanların telefonunu dinlerseniz. Ama kaç tane telefonları var, bilmiyorum. 5-6 tane var galiba.

(Ziya ve Sefer Kalkavan ile Kaptanoğulları’nın otomobillerine mobil taktırdıkları ve uzun mesafeli müsaadesiz telsizler kullandıklarından bahsediliyor.)

Üsküdar’da güzel bir restoran vardır, köprüden çıkıldığında, Anadolu yakasında Bağlarbaşı’na dönüldüğünde oto galerisine çıkmadan. O aralarda içerde bir yer olacak. Ünal Bey, Ateşli ve Kalkavanların buluştuğu yerdir burası. Kemal bey ile çalışırken bir sefer oraya gittik. Hatta Ünal Bey’ler Kalkavan'lar orada toplandık. İsmini hatırlamıyorum üç sene geçti aradan. Buluşma olarak orada buluşurlar. Bunun haricinde tamamen telefon görüşmeleri yaparlar. Bir de aracı kullanırlar. Mesela Mehmet’in şoförü Necdet’i. Necdet’i çoktan beridir görmüyorum. Hayali ihracat işlerini takip ediyordu. Mehmet Ağar’ın, Fevzi Öz’ün 316 bir BMW’si vardı. O olayda alınmıştı. Müdüriyetin önünde 1 ay yattı. 1 ay sonra Mehmet Ağar aldı Necdet’e verdi. Necdet açık yeşil BMW’yi paramparça etti. Mehmet Ağar Necdet’e hiç bir şey söylemedi. Fakat Necdet’i Sirkecide hiç görmüyorum. Necdet pırlanta yüzükler, kolyeler takan yakışıklı bir çocuktu.

(Mehmet Ağar’ın kardeşinin Maksim yanındaki Caddebostan Gazinosu’nu çalıştırdığı, gazinonun hazineye ait, satışı yasak çim park olduğundan, Tayyar Seven’in Set Kemal’e bir 14’lü silah sattığını, Set Kemal’in İdris’in yeğeni Nihat’ı vurduğunu, Set Kemal’in ağabeyinin de bir kişiyi öldürdüğünü ancak suçun bir kapıcının üzerine yıkıldığından bahsedilmektedir.)

Fevzi Öz Demirkapı’da, fakat Demirkapı’ya pek gelmezler. Suadiye’de bir yer yaptılar. Ateşli’de bazen oraya takılıyor. Oflu’nun yeğeni Kurban yakalandı, cezaevinde şimdi. Enis Karaduman silahla yakalandı, ancak 10-15 gün yatıp çıktı. Büro amiri İlhan onun yardımcısı ifadeyi silen ve muamelesine bakan Başkomiser Mustafa Gündoğdu, Alaattin Çakıcı da geldi. O da yatmadan çıktı. Bunlar kısıma gelen bütün şeylerin torbasını alıyor. Ben dikkat ediyorum önemli işlerde bağlantıyı yapıyorlar. Mustafa Gündoğdu özellikle kendisi yazdırıyor. Bazen daktilonun başına bizzat kendisi oturup yazıyor ve kendisinin yazıp gönderdiği kişiler 15 gün sonra dışarı çıkıyor.

(Banker Bako olayında İbrahim Kılıç ve Kasımpaşalı Erdoğan’ın olduğu, Yaşar Keçeli, Hikmet Keçeli, Şeref Keçeli, Erdoğan Aslan ve Cevdet Saral’ın malum kişilerle irtibatlı olduklarından bahsedilmektedir.)

Ünal Bey’in de Mehmet Ağar’ın da Bako olayından haberi olmaması mümkün değil. Bunlar Ankara’dan geldi. Ünal Bey daha önceden İstanbul’a geldi. Başmüdür yardımcısı olarak, buradan Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne gitti ve Şükrü Balcı gider gitmez İstanbul’a geldi. Arkasındaki kadro Ömer Tüzel, Cevdet Saral, Sarper Baltacıoğlu baş yaverleridir. Sefer Bey Kemal Bey’i aldı şu şekilde; Kemal Bey, Ankara’da isim yapmış. Onu zaten özellikle Birinci Şube Müdürü olarak getirdi. İstanbul Birinci Şube Müdürü Mete Altan ağır bastı, bu sefer mecburen İkinci Şube Müdürlüğüne getirdi. Fakat en sonunda geçen sene Kemal Bey isyanı bastı, o sebepten onlardan koptu. Bir şey söyleyeyim bir olay yaşadık, Kemal Ağabey Allah’tan İstanbul’da yoktu. Odasında kasası var. Kemal Ağabey’in kasasında kendi evrakları, silahları var. Ömer Tüzel İkinci Şube Müdürü oldu adamın kasasını kırmaya kalktı inanır mısınız. ‘Kasayı açın lan gavatlar’ diyerek memurlara hakaret edip, Kemal Bey’in evraklarını ikinci kattan aşağıya attı. Böyle çirkin olaylar yaşandı. Allah’tan kendisi Ankara’daydı. Kemal Bey’le atı ay çalıştık. Bir kaç sefer oturup içtik.

(Kemal Yazıcıoğlu’nu Alaattin Çakıcı’yı himaye ediyor diye hırpalamaya çalıştıkları, Melih Kiter’i pasifize ettiklerinden ve,

Eroinci Baybaşin’in vurduğu İbrahim çalışkan dosyası,
Marlon Kemal, Dündar dosyası,
Tilki Selim’in öldürülmesi dosyası ve
Gündüz Kaptanoğlu’nun ortağının, geminin batırılması olayının dosyalarının kaybolduğundan bahsediliyor.)

2’nci Şube’de dün saat 12.00 sıralarında Başkomiser Mustafa Gündoğdu telaşlı bir şekilde bana geldi. Tilki Selim ve faili meçhul dosyalar nerede dedi. Bende sizin odanızda dedim. Ya dedi, 86’nın 12’nci ayının olması lazım dedi. 86’nın ikinci faili meçhul dosyası olması lazım o yok, ona bir bakar mısın dedi. Ağzından kaçırdı Tilki Selim dosyası dedi. Bende bu işin içinde bir şey var ama dedim, gittim arşivden buldum dosyayı, fakat Tilki Selim’in dosyası içinde mi değil mi bakmadım. Biraz da duyulmasın diye hemen bulup götürüp verdim. Öğle yemeğinden geldiğimizde Ömer Üzümcü ve yanında da tanımadığım bir müfettiş ifade alıyordu.

Evvelsi gün bir bayanla bir erkek (Nokta dergisinden) Ahmet Gündoğdu’nun odasına gelmişlerdi.

(Nokta dergisinin Şükrü Balcı tarafından yönlendirildiği, Dündar olayıyla ilgili olarak İstanbul’da teşkilattan atılan bir şahısla birlikte Şükrü Balcı’nın bazı muhabirlerin Genel Müdür aleyhinde bir şeyler hazırlamalarını sağladığı, Ahmet ve Ömer Tüzel’in konuya vakıf oldukları, Ünal Erkan’ın Nokta dergisi muhabirlerini göndererek Ömer Tüzel’le görüştüğü, Ahmet Ateşli’nin, içinde Dündar Kılıç’ların karıştığı bir çok cinayet dosyasını kapattığından bahsedilmektedir.)

Başka bir yerde vurulan birinin büfede vuruldu gösterilip, büfecinin olayı suçu üstlenmesi olayını, 1982 senesinde dosyaları karıştırırken tesadüf buldum.

(Şükrü Balcı’nın kumarhanelerden para toplama işlerini ve şoförlüğünü yapan alabros saçlı bir adamdan söz edildiği, ancak bu adamın bir türlü ortaya çıkmadığından bahsedilmektedir.)

1982’de Dündar’ların yaptığı bir olayda Ateşli, Hilton’da Dündar’ın bir adamından 500 milyon lira parayı çanta ile Rıdvan’a aldırdı. Fakat bunu Tuncer adında Şark’a giden uzun boylu biri bu işi duyuyor. Tuncer, Rıdvan’ın peşine takılıyor. Beline iki tane Smith Wesson alıyor. Rıdvan parayı alıp gelirken Tuncay silahı dayayıp parayı alıyor. Rıdvan kısıma gelip, Ahmet ağabey Tuncer çantayı aldı diyor. Ateşli’de hiç ses seda yok. Aradan 2-3 gün geçtikten sonra Tuncer aynı çantayı Ateşli’nin masasına koyuyor. Buyur çantanı diyor. Bundan sonra Ateşli, Tuncer’i kısımdan atmak istedi. Fakat Tuncer’in adamı olduğundan kısımda kaldı. Sonra Ateşli’nin gücü mü yetmedi, barıştılar mı bilmiyorum.

Hürriyet Gazetesine yada televizyonda oynamış, 14 yaşlarında bir kız vardı. Bir kaç ay önce kaçırıldı. Geçen gün dilekçesi bana geldi. İkinci bir yazı, telefonlarım tehdit ediliyor diye. Baktım dilekçede telefon numarası. Bende halen tehdit ediliyor mu diye eve bir telefon edeyim dedim, ettim. Ve kadın şimdi bana her gün telefon ediyor. O gün çıktı geldi yanıma, bana ne olur bulun kızımı dedi. Götürdüm Mustafa Gündoğdu’ya anlattım. Bana ne desin; sen bu kadını ne diye çağırdın dedi. Ben çağırmadım dedim. O da bana Ömer bey özel emir verirse ilgileniriz dedi. Kadın hala telefon açıp, 14 yaşındaki kızım sağ mı diyor. Sağ olduğundan şüpheliyim diyor. Kimse bana kulak asmıyor, bir tek sen dinliyorsun diyor. Bende ölmemiştir, ölse muhakkak bizim haberimiz olur diyorum.

(Son zamanlardaki failli meçhul cinayetlerin çoğalmasından bahsediliyor.)

Denizden çıkanı cinayet olarak almıyoruz. Ama normal olarak silahla vurulup, atıldıysa o belli oluyor zaten. Kısımda İlhan Bey geldiğinden bu yana kolejli orta ......şeyi var. Orta K’lıları hep attılar, sürdüler. Yeni kolej mezunları geldiler. Şimdi ekip şefleri kolejli. İlhan Bey’in kayınpederinin kızı kaçırılmıştı. 1986 sonbaharında. O olaya biz baktık. Benim tecrübelerimle Aksaray’da evi tespit ettik. Evin önüne geldik. İlhan Bey’in talimatını bekliyorduk. Saat 11:30 oldu, çocuk içerde. İlhan Bey’in kayınpederi Suriye Devlet Başkanı’na karşı olan bir örgüt lideri, İstanbul’da barınıyor. Bu adamlarla İstanbul’da tanışıyor. Bu adamlar Hataylı, adam da emlak komisyoncusu, bir daire almak istiyor. Yabancıların mülk edinmesi yasak olduğundan adam; ‘sorun değil, senin üzerine yapalım kaç para’ diyor. 18 milyon, adam parayı veriyor. Eve girip çıkıyor. Ama aile bunların ailesi o zaman duyduğuma göre adam İlhan’ın kayınvalidesi ile ....neşir oluyor. Adamla ilk tanışan İlhan’ın karısı. İlhan’ın karısıyla haşır neşir. Adam bu sefer evin tapusunu karısının üzerine yapıyor. Adamı evden atmaya çalışıyorlar ve atıyorlar. O zaman paramı verin diyor. Bu sefer bu da adamlarını getiriyor, kız çocuğunu kaçırıyorlar. Fidye durumu bu oluyor. Biz eve baskın yaptık, çocuğu aldım dışarı çıkardım. İlhan Bey geldi ve hiç bir sonuç olmadı, sonuç yok.

Benim söyleyeceklerim bu şekildi. Bunu gazeteler yazdı. Kemal Bey geçen seneden beri, bir- bir buçuk seneden beri Ankara’da uğraşırken bir ara İstanbul kadrosu gidiyordu diye gazeteler yazdı. Bayan Özal’ın parmağında 45 milyonluk yüzükle, ben geldim, hatta gazete de hangi Emniyet Müdürü taktı bunu filan diye, bunları yapan Mehmet Ağar ile Ünal Bey’dir. 45 milyonluk yüzüğü ikisi aldı, Bayan Özal’a taktılar. Tabii kuyumculara özel yaptırdılar. Aslında 45 milyonluk değil, 150-200 bin liralık yüzüktü.

Ben Kemal Bey’e üzülüyorum, hakikaten çok değerli bir insan. Burada ki dedikodular, şeyler Alaattin Çakıcı’yı saklamışız, müdafaa etmişiz onun için harcanmış.

Esasında Alaattin Çakıcı olayının üstüne gidilmesi diğer olayların kapatılması içindir. Mehmet Ağar ve Ünal Erkan, diğer olayları kapatması için Ömer Tüzel’e talimat verdiler. Alaattin Çakıcı nefes alırken alacaksınız, tedirgin edeceksiniz dediler.

Bundan 20-25 gün önce Alaattin’in adamlarından duydum, Alaattin’in yeğeni Asım’ın dükkanına ateş etti ya bize geldi, ifadesinde sarhoştum, Bağdat caddesinde ateş ediyordum, dükkana kurşun isabet etti dedi. Koskoca Bağdat caddesinde Asım Ekren’in dükkanına geldi kurşun. Ben daha önce Asım ile Turan Çevik’in bir hayali İhracat işini duydum.

(Özal Ailesi’ni İstanbul polisinin yıprattığı ve biçimsiz insanları bu ailenin yakınına soktuğu, basın yoluyla da bu konuları istismar ettiği, sözde koruma verdikleri, halbuki korumanın aileyi koruyacağına, zarar verdiği hususları konuşuluyor.)

Zeynep Özal’ın yanında Mehmet Ağar’ın koruması vardı. 15 gün de ben çalıştım. Kemal Bey Amerika’ya gitmişti. Kızı o zaman bekardı (Zeynep Özal), 15 gün ben taşıdım.

Alaattin Çakıcı ile Mehmet Ağar’ın bir ara araları iyiydi. Hayali ihracat konusunda ters düşme durumu oldu. Bir bağlantıları mutlaka var. Ve Asım’ın dükkanına ateş edilmesi, hepsinin birbirine bağlantılı olduğunu tahmin ediyorum.

Şunu söyleyeyim, Ahmet Ateşli en ufak bir şeyde her ne kadar beni müdafaa etmeye gitse de, üstümde casusları var. Benim kısımda. Şu anda İstanbul’da duruyorum, ama İstanbul’da güveneceğim tek bir Allah’ın kulu yok. Onun içinde dedim ya altı aydır kaleme geçtim. 20 senelik meslek hayatımda İstanbul’dayım, ben böyle şekil görmedim.

(Şükrü Balcı’dan bahsediliyor.)

Şükrü Balcı, Ahmet Ateşli ile başka diyalog içersinde çalışırdı. Ama bunlar baş müdür, başta şube müdürleri, diğer şube müdürleri, kısım amirleri kurmuşlar tezgahı, herkes masonların toplantısında, bir torba çıkarmış, ihtiyacı olan torbadan alırmış. İhtiyacı olmayan torbaya koyarmış. Onun için İstanbul Emniyet Teşkilatı’nda bir torba dolaşıyor. Yalnız bu torba gayrimeşru bir torba, elini torbaya atıyor, hepsini cebine koyuyor.

Akün Oteli var, sahibi Elazığlıdır. Ama çok dürüst adamdır. İlk Anap Eminönü ilçesi Teşkilatı’nı kuran. Siyasetle pek uğraşmaz. Muazzam oteli vardır. Geliri gayet iyidir. Bir senedir yanına gidemiyorum. Bana, bütün müdürler benim yanıma gelir dedi, onun orada atış yeri varmış, orada atış filan yaparlarmış.

(Akün Oteli’nde kadın satan Mehmet Ağar’ın adamı Adanalı birinden Eminönü Emniyet Amiri Haluk kanalıyla para toplatılmasından bahsediliyor.)

Lalelideki bütün otelleri randevu evi yaptılar. Her otelde kadın satılıyor.

(Laleli’deki kadın satışının İstanbul Emniyeti’ne her ay 70-75 milyon civarında nakit para getirdiğinden, birbirlerine düşman olmanın nedeninin de bu olduğundan, Ahmet Ateşli’nin adresi ve gittiği yerlerden söz ediliyor.)

Ahmet Ateşli Suadiye’de oturur, telefon numarası...............’dir. Ateşli Karaköy’de Kalkavan’ların yazıhanesine gider. Bir de bir kahve vardır, Rizelilerin kahvesi, oyun oynamaya oraya gider. Karşıda Suadiye’de deniz kenarında bir kulüp vardır, oraya da uğrar (Serki Doryan), Caddebostan’daki Adiye otele de gider.

(Alaattin Çakıcı’nın adamlarının Suadiye Oteli’nde birini vurduklarından bahsediliyor.)

Bizim telefonlar (Mümin Mandil’e ait) kısmın direkt telefonları.........’dur.

20 seneden beri o kadar derebeylik gördük ama, ben bu kadar görmedim. Beş sene Ahmet Ateşli ile beraber çalıştım. Sabah 08.00, en erken 24.00’te bırakırım. Bazen gece 01.00, 05.00’te bırakıp tekrar sabah aldığım olurdu. Maalesef İstanbul yeraltı dünyasının beyni, bu Ahmet Ateşli şimdi İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün beyni.

(THKP-C İstanbul sorumlusu Haldun Yeşil ve Zihni İpek’in ortaklığı ile Zihni İpek’le Ahmet Ateşli’nin ortaklığından ve Sarper Baltacıoğlu’nun alınacağı lafı çıkması üzerine, bugünlerde çok uyuşturucu yakalanmasından söz ediliyor.)


Kalkavan’ın eskiden yaptığı işi, dışarıdan hurda gemi, yani çürüyen gemiyi alıp Balat’ta tersane gibi bir şeyi vardı. Orada gemiyi parçalar, saçlarını, bakırlarını ayrı ayrı satardı. Ne zaman ki Ahmet Ateşli onların akıl hocası oldu, Şadan Kalkavan’ın en aşağı 8-10 tane gemisi var; ve bunlar bir anda oldu. Akıl hocası Ahmet Ateşli olursa niye olmasın? Kalkıp ta gemileri kontrol eden kaç tane gemimiz var. Bir tane kaçakçılardan kalma bir sürat motoru vardı. Her tarafa yetişebiliyordu, durup dururken nasıl yanar, niçin yandı? Bağlı olduğu iskelede yandı, şimdi iki tane teknesi var, saatte 7 mil mi, 8 mil mi yapıyor, onlarla kimi takip edeceksin.

Hiç yorum yok: