21 Aralık 2009 Pazartesi

1. MİT Raporu Ekleri: Şükrü Balcı




Şükrü Balcı

1) 1973 yılı Haziran ayında İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı’nın Martı Operasyonu (Kaçakçılara müteveccih) çerçevesinde gözaltına alınarak, MİT ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Şube Müdürlüğü’nce İstanbul Merkez Komutanlığında müştereken sorgulanan Hüseyin Uğurlu’nun (Abuzer Uğurlu’nun babası) ifadesinden, 1972 yılında İstanbul Emniyet 1’nci Şube Müdürü olan Şükrü Balcı’nın, silah kaçakçılığı ile ilgili olarak göz altına alınan Hüseyin Uğurlu’yu 200 bin TL. karşılığı serbest bıraktırdığı, rüşvetin Gümüşsuyu’nda ‘Hacı Otomobil galerisi’ sahibi Hacı Mustafa Özkan vasıtasıyla verildiği, bilahare Şükrü Balcı’nın Gümüşsuyu ........’da Hüseyin Uğurlu ve oğlu Mustafa Uğurlu ile buluşup görüştüğü, anlaşılmış. Bu ifadeyi Mustafa Uğurlu, Ali Bezal ve Hacı Mustafa Özkan’ın ifadeleri teyit etmiştir.

Yine 1973’teki operasyon sırasında silah kaçakçısı Zihni İpek yakalanmak üzere aranırken Şükrü Balcı teşkilatımızla temas ederek, bir elemanları vasıtasıyla Zihni İpek’le irtibat kurduklarını, Zihni İpek’in 10 gün içinde bir parti silah yakalatmaya söz verdiğini bu bakımdan aranmasından vazgeçilmesini talep etmiştir. Bu talebi tereddüt yaratmasına rağmen kendisine olumlu cevap verilmiş, ancak Şükrü Balcı, bir müddet sonra ABD’ye gideceğini ve dönüşte 20 gün sonra operasyonun yapılmasını talep etmiştir. Bilahare doğan bir fırsat sonucu Zihni İpek yakalanmış, sorgulamalar neticesinde Zihni İpek’in arandığı tarihte Mustafa Uğurlu’nun İstanbul’da TMT otelde Şükrü Balcı ile buluşup Zihni İpek için yardım talep ettiği, Şükrü Balcı’dan bu konuda söz aldığı, Zihni İpek’in yakalanması üzerine Mustafa Uğurlu’nun Şükrü Balcı’nın evine telefon ettiği, kendisi ABD de olduğundan eşi ile konuştuğu ve eşinin kendisine Zihni İpek’in polisçe alınmadığını ve hakkında bir bilgi bulunmadığını söylediği anlaşılmıştır.

Aynı tarihlerde İstanbul Sıkı Yönetim Komutanı Orgeneral Faik Türün, soruşturmayı yapanları makamına çağırarak o anda İstanbul Emniyet Müdür Muavini olan Şükrü Balcı’nın aşırı sola karşı çok darbe vuran bir kimse olduğunu, yolsuzluklarının duyulması halinde bunun sol mihraklarca istismar edileceğini belirterek, Şükrü Balcı ile ilgili kısımların ifadelerden çıkarılmasını, ayrı bir dosya haline getirilmesini, kendisinin idari soruşturma açtırarak neticesinde Şükrü Balcı’yı cezalandıracağını belirtmiştir. İşlemler Sıkı Yönetim Komutanı’nın talimatı doğrultusunda geliştirilmiştir.

2) Şükrü Balcı’nın, Mahmut Karaduman ile irtibatı vardır. 1922-Musul doğumlu Mahmut Karaduman silah ve uyuşturucu madde kaçakçılarındandır. İstanbul’da Marmara Pavyon'da fedailik yapmış, Karavan Pavyonu'nu işletmiş, bilahare uzun yıllar Beyrut’ta yaşamış, daha sonra Türkiye’ye gelerek Vatan Konservelerinin sahibi haline gelmiştir. İsviçre’deki Berdosh ve Makar firmaları kanalıyla uluslararası ticaret yapan M. Karaduman’ın Libya’ya demirperde yapısı ağır silahlar sattığı, Libya’da müteahhitlik yapan Libko-Türk firması sahibi İbrahim Cevahir (Uyuşturucu madde kaçakçısı ve Dündar Kılıç’ın ortağı Osman Cevahir'in (Of’lu Osman) kardeşi) ve Libya Silahlı Kuvvetler Askeri Alım Dairesi Başkanı Albay Akid Cahmi ile yakın ve devamlı ilişkisi mevcuttur. M. Karaduman’ın Libya Devlet Başkanı Kaddafi’nin Tripoli’deki ikametgahına istediği zaman gidip, görüşebildiği bilinmektedir. Beyrut’ta 5-6 yıl kadar önce yayınlanan bir Amerikan mecmuası M. Karaduman’ın eroin kaçakçılığı yaptığını belirtmiştir. Oğlu Enis Karaduman cinayet suçundan aranmakta olup, yurt dışındadır. Uyuşturucu madde kaçakçılığı yapan Enis Karaduman, Yahya Demirel olayının failidir. Behçet Cantürk’ün amca oğlu Abdullah Cantürk’le irtibatlıdır. Abdullah Cantürk, İstanbul’da Enis Karaduman’ın dostunun tuttuğu bir evde kalmıştır. Mahmut Karaduman, Şükrü Balcı ile oğlu Ertuğrul Balcı’ya ait Washington’daki.......................numaralı telefonla irtibat kurmaktadır. Enis Karaduman İsviçre-Cenevre’deki .........nolu telefonlarıyla Dündar Kılıç’la irtibat kurmaktadır.

13 Haziran 1974’te MİT’çe sorgulanan Abuzer Uğurlu, kardeşi Mustafa Uğurlu’nun MİT tarafından sorgulandığında Mahmut Karaduman’la birlikte yaptığı silah kaçakçılığını saklayarak, bunu kendi üzerine attığını, böylece ilerde aileden gizlice yürüteceği faaliyetler için Mahmut Karaduman’ın güvenliğini sağladığını belirtmiştir.

3) Ekim 1982 tarihinde Konya 2’nci Ordu ve Sıkıyönetim komutanlığı kanalıyla intikal eden ve özellikle İstanbul’da yaşayan azınlık faaliyetlerini içeren bir ihbar mektubunda Şükrü Balcı hakkında şu hususlar yer almaktadır;

"Ermenilerin bu yıkıcı faaliyetlerde bulunmaları sırasında en büyük desteği gördükleri bir makamdan ve bu makamın başında bulunan şahıstan bahsetmek istiyorum.

Bu şahıs İstanbul emniyet Müdürü Şükrü Balcı’dır. Bu şahsın Sivas’ın Divriği kazasının Yakınsöğüt (eski ismi Vaskirt) Köyü’nden olduğu, bu köyün ve çevresindeki yedi köyün Ermeni tehciri sırasında korkudan döndükleri fakat Ermeniliklerini unutmadıkları söylenir.

Vaskirt köyünde doğan Şükrü Balcıyan efendi de daha sonra Galatasaray lisesinde okutulur. Batı kültürü ile beyni yıkandıktan sonra Ankara Siyasal da okutulur ve Emniyete intisap eder.

Emniyette iken, trafik kursu adı altında gizli güçlerin yardımıyla Amerika’ya gönderilir. Amerika’da iki sene CIA tarafından eğitilir. Beyni yıkanır ve geri Türkiye’ye gönderilir.

Bu şahıs mensup olduğu LOCA’nın (Sevgi Birliği) yardımı ile ve gizli güçlerin yardımı ile en hassas zamanlarda kilit noktalarda çalıştırılır. 1971 operasyonlarında Şube 1. Müdürlüğü, daha sonra özel yetki ile 1972’de Mardin ve Siirt Kürtçülük operasyonu.

Bu şahsın Güneydoğu operasyonu sırasında Mardin-Midyat’taki Süryani Kadim Kilisesi papazları ile yakın ilişkiler kurduğu ve kilisede dahi yatıp kalktığı (Müştemilatında) bu tarihten sonra da geldiği İstanbul’da Kapalıçarşı’daki Süryani Kuyumcularla sıkı işbirliği içerisinde bulunduğu herkesçe bilinmektedir.

Bu şahsın örgütlerin operasyonlarında örgütlerin beyinlerine ulaşılmadan, gazetelere haber sızdırdığı veya açıkça filanca filanca yakalandı, diye beyanat vermesi yüzünden periyodik buluşmalar kopmakta ve beyin takımlarına ulaşılamamaktadır. Bu strateji uygulandığı taktirde Türkiye’de en az 3 milyon kişinin hapse atılması lazım.

Devletin bu rütbesine gelmiş şahıs vatan hainidir. Neden mi? Bu şahıs İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nü Saadettin Bilgiç’ten 40 milyon peşin ayda 4 milyon aidatla satın almıştır. Türkiye’deki bütün büyük kaçakçılık işlerinde hissesi vardır. Sağ ve sol örgütlere ayırt etmeden silah temin eden Çayırovalı Osman, bu şahsın ortağıdır. Bu zamana kadar Amerika’ya 8-10 milyar lira civarında bir parayı transfer ettiği söylenmektedir. Kendisinin Amerika’da bir hanı, çiftliği ve benzin istasyonu olduğu söylenmektedir.

Nişantaşı’nda Türkiye taş kaçakçılığını ve taş piyasasını (mücevher) Albert isimli bir Ermeni yönetir. Şükrü Balcı denen şahıs ara sıra gizli olarak Albert denen bu Ermeni’nin yanına gelir gider. Bu Albert’in kardeşinin Amerika’da doktor olduğu ve Şükrü Balcı’nın Amerika’daki işlerini ortak olarak yönettiği söylenir.

Bu Vatan haininin İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde çoğu yeri aidatla (Emniyet amirlikleri ve Şube müdürlükleri) sattığı, (3-5 istisna kaideyi bozmaz) ve buralardan gelen milyonları Amerika’ya transfer ettiği öğrenilmiştir. Şükrü Balcı oturduğu evi 7 milyona, Boğazdaki mafyanın hediye ettiği köşkü 30 milyona 1978 senesinde satmış, paraları Amerika’ya transfer etmiş, kendini de Amerika’ya basın veya kültür ataşesi olarak tayin ettireceği sırada 12 Eylül harekatı vuku bulmuş, yurt dışına gitmesi kalmış, ihtilal sırasında teşriki mesaide bulunduğu paşalardan bir kısmını da büyük paralarla rüşvete alıştırmış, Cunta’nın da gözde, iş bilir, polislikten anlar ve vatanı kurtarır aslanı durumuna gelmiştir.

Bu yazıyı okuyan siz, sayın Türk Paşalarına soruyorum, Şükrü Balcıyı savunan paşaya sorun, Şükrü Balcının aile fertlerinden neden bir kişi Türkiye’de yoktur? (Karısı, kızı, oğlu Amerika’dadır.) Bu şahıs Türkiye’de ilk defa rüşveti başlatan şahıstır. Senelerdir milyarları yemiştir. Kendisinin yardakçılarının, Türkiye’de hanları, hamamları vardır, bu şahsın Türkiye’de neden bir dikili ağacı yoktur. Bu adam sadece parayı sevseydi yediği rüşvetleri Türkiye’deki yatırımlara yöneltirdi. Parayı neden dışarıya gönderiyor? Aile fertlerini neden 4 senedir dışarıda tutuyor? Allah rızası için elinizi vicdanınıza koyun ve düşünün, ondan sonra karar verin.


Bu şahsın yaptıklarını anlatmak sayfalar sürer. Ben garip halimle bu hainin yaptıklarını öğreniyorum da sizler devletsiniz nasıl haberiniz olmuyor ki, var olduğunu kabul edersek bu şahsı nasıl o makamda hala tutuyorsunuz ve hesap sormuyorsunuz?

Bu şahsın iki pasaportu olduğu ve Cunta’dan dış ülkelerde bir temsilcilik görevi koparmak üzere bulunduğu, koparamaz ve sıkışırsa kaçacağı bilinmektedir. Bundan sonra sizlerde biliyorsunuz, millet zaten biliyor. Sonra milletin hesabı ve şamarı sert olur.

Bu şahıs hakkında istihbarat toplamak için İstanbul MİT’inden faydalanmaya kalkmayın, çünkü İstanbul MİT’inde kilit noktalarda çalışanlardan bazılarının Yahudi dönmesi olduğu, (Sabotayist) ve Şükrü Balcı ile de sıkı teşriki mesaide olduğu bilinmektedir. Onun için tahkikat yaptırır iseniz askeri istihbarat kanalından yaptırmanız daha olumlu sonuç vereceği gibi şahsın kulağına haberin gitmesi ve Şükrü Balcıyan efendinin de yurt dışına kaçması önlenmiş olur.

Sayın Paşam, Yunanistan’la bir harbin eşiğinde iken, dış güçlerle ve yıkıcı faaliyetlerle ilişkisi olan bu şahsın mühim istihbarat raporlarının gelip-geçtiği bir makamda bulunmasının ülkemiz açısından ne denli bir tehlike doğuracağını sizler daha iyi taktir edecek makam ve zeka yapısına sahipsiniz. Para için her şeyi yapacak olan bu şahsın Yunanistan’a da casusluk yapmayacağını kim garanti edebilir? Bu yazdıklarımı bir vatan görevi bildiğim için yazdım. İnanıp inanmamak sizlerin kendi elinizde. Sizleri vicdanlarınızla baş başa bırakırken Vatan-Millet yolundaki çalışmalarınızda muvaffak olmanızı Ulu Allah’tan niyaz ederim."

İhbarla ilgi olarak yapılan inceleme neticesine göre: Şükrü Balcı, Ahmet ve Hatice oğlu olup, Sivasın’ın Divriği İlçesi, Gedikbaşı (Karageban) bucağı, Çobandurağı (Kürtlarlı) köyündendir. Alevi olan adı geçen nüfus kaydını İstanbul-Şişli’ye naklettirmiştir. Çevre halkınca nüfusunu naklettirmesi Aleviliği’ni kamufle etmek şeklinde yorumlanmaktadır. Adı geçenin Ermeni asıllı olduğunu gösterir bir bilgi ede edilememiştir.

Vaskir Köyü ise, Erzincan’ın merkez ilçesi, merkez bucağına bağlı olup, yeni adı Işıkpınar’dır. Şükrü Balcı’nın Mardin ve Siirt bölgesinde özel görev aldığı bilinmektedir. Ancak buradaki temas ve faaliyetleri hakkında bilgi edilememiştir.

İhbarda adı geçen Ermeni kuyumcu Albert’in İstanbul’un tanınmış kuyumcularından olduğu ve Nişantaşı’nda dükkanı bulunduğu bilinmektedir. Şükrü Balcı ile irtibatı olan diğer bir kuyumcu ise İstanbul ......... Osmanbey adresindeki Ermeni, Saray Mücevherat, gümüş ve eski eşya dükkanı sahibi Ardaş Partukyan’dır. Adı geçenin ayrıca Garbis Ekneyan adında bir ortağı vardır.

Adı geçen ve ortağı Behçet Cantürk’le iltisaklı olarak yakalanan Süryani kuyumcu Sait Koç’un ifadesine istinaden gözaltına alınmış olup, halen Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nda tutukludurlar. Külliyetli miktarda mücevher ile yakalanan Ardaş ve Garbis’in evrakları arasında Ardaş’ın (ekte sunulan) Şükrü Balcı ile kilisede bir evlendirme ayini sırasında çekilmiş fotoğrafı bulunmuştur.

Sait Koç ifadesinde şunları söylemiştir; "Ancak yine Onnik Sezerciyan’dan duyduğuma göre Şişli Site sineması altındaki ....olan Ardaş ile ortağının ve Şükrü Balcı’nın birlikte ihracat işi yaptıklarını öğrendim. Benim dükkanım defalarca Mali polis tarafından aranmıştır. Ancak.................Ardaş ve ortağı da en az benim kadar veya benden de kat kat üstün kaçak pırlanta ticareti yaparlar. Ancak bir günden bir güne olsun bunların dükkanı aranmamıştır ve gayet rahatlıkla pırlanta kaçakçılığını şu ana kadar yapmaktadırlar. Bu hususu 10.9.1984 tarihli ifademde belirtmiştim. Bunların koruyucuları olmasa bu kadar rahat çalışamazlar. Demek ki Emniyet Müdürü bunları koruyor. Bu hususu da kendileri yakalandığında açıklayacaklardır. Keza Saray Kuyumcusu sahipleri beni kendilerine rakip görerek, zaman zaman Şükrü Balcı’ya ihbar etmişlerdir ve bu durumdan mağdur olmuşumdur. Bu durumları bütün çarşı esnafı bilmektedir. Ardaş ve ortağı olan ancak ismini bilmediğim şahıs ve Şükrü balcı çok samimidirler, ailece görüşürler. Bunlar Ermeni’dir. Zaman zaman kendi vatandaşları olan Ermeniler’e yardım yapmışlardır.

Yine Onnik Semerciyan, Saray Kuyumcuları ile samimidir ve arkadaştırlar. Onların yurt dışına kaçan Ermeniler’e yardım ettiklerini Onnik’ten duydum. Yine Onnik Saray Kuyumcuları ile Şükrü Balcı’nın arasındaki alışverişi iyi bilir. 11. Eylül. 1984"

4) Şubat 1982’de Genel Kurmay Başkanlığı’nın emirleri gereğince İstihbarat Okulu’nda Top.Kd. Albay İsa Kaplan, Top. Kur. Bnb. Artan Perinçek ve P.Öyzb Orhan Türkmen tarafından sorgulanan Osman İmamoğlu’nun beyanlarında Şükrü Balcı ile ilgili şu hususlar bulunmaktadır;

"Çıkarılan sigaranın kamyonlara yüklenmesi sırasında İstanbul Ekipler Amiri Saadettin Tantan’ın çıkarma yerinin 2 kilometre yakınında aramalar yapmasından şüphelenen kaçakçılar, durumu Yaşar Yamak’a bildirmişler. Emniyet Müdürü Şükrü Balcı’nın bu durumdan haberi olmasına rağmen haberi olmayan Saadettin Tantan’ın oraya gitmesinden kuşkulanan kaçakçılar, bir süre Saadettin Tantan’ı kontrol altında tutmuşlar ve tesadüfen olay yerine geldiğini anlayınca da Emniyet Müdürü Şükrü Balcı’ya telsizle toplantımız var anonsu yaptırmışlar. Ekip Amiri Saadettin Tantan’ın olay yerinden ayrılması üzerine 20 kamyon dolusu sigarayı piyasaya sürmüşlerdir.

1980 Ağustos’unda Mustafa Eser’e ait eser 1 gemisi ile Varna’dan yüklenen 150 ton bakır, Arap ülkelerine ihraç ediliyor gibi muamele görmüş, ancak Haliç’te indirilirken görülerek kamyonlara el konulmuş ve mallar bilahare bırakılmıştır. Bu geminin kaptanı İnebolu’da Cemal olarak tanınan şahıstır. Bu bakır kaçakçılığı işini ise, Mustafa Uğurlu organize etmiştir. Bakır kaçakçılığı işinde Uğurluların yakını olarak bilinen Emniyet Genel Müdürü Rafet Küçüktiryaki’nin yardımı da olmuştur. Şöyle ki; o tarihlerdeki Emniyet Müdürü Şükrü Balcı, Rafet Küçüktiryaki’nin emriyle İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne atanmış ve bakır kamyonlarının serbest bırakılmasına yardımcı olmuştur. Hatta, Şükrü Balcı özel olarak serbest bırakılması için izin vermiştir. 1980 Eylül sonuna kadar Hüseyin Uğurlu, her çeşit kaçakçılık işlerini yürütmüştür.

İstanbul Mali Şube Müdür Muavini Öktem Dadaoğlu, 1980 Haziran ayında Mustafa Uğurlu’ya ait 150 ton bakırın yakalanması olayında Mustafa Uğurlu’dan kurtaracağı gerekçesi ile 5 milyon lira rüşvet almış, bu para Mali Şube’de ve Emniyet Müdürü Şükrü Balcı arasında pay edilmiştir.

Ömer Ertürk (Aktürk): 1979-1980 yıllarındaki İstanbul Mali Şube döviz grup amiri görevini yapmıştır. Şimdiki görevini bilmiyorum. Ömer Aktürk’ün 1980 yılında başka bir yere tayin edilmemesi için Yusuf Şerefoğlu’nun, Hamsi Fuat lakabıyla anılan emekli Albay Fuat vasıtasıyla Emniyet Müdürü Şükrü Balcı’ya her ay 150.000 TL rüşvet vermeyi teklif etmesi, bu şahsın kaçakçılarla parasal yönden ilişkisi olduğunu göstermektedir. Ancak, kimden hangi olay karşılığında ne kadar rüşvet aldığını bilmiyorum.

Şükrü Balcı, İstanbul Emniyet Müdürüdür. Özellikle üst düzeydeki, Uğurlu ailesi ve Yaşar Yamak gibi kaçakçılarla ilişki kurar. Diğerlerinden ise emrindeki Öktem Tadoğlu, Recep Ordulu gibi görevliler vasıtasıyla rüşvet alır. 1980 yılında Mali Şube’de görevli Ömer Aktürk’ün başka yere atanmaması için, her ay 200.000 TL. rüşvet almıştır."

5) Milli Güvenlik Konseyi’nce Gümrük ve Tekel Eski Bakanı Tuncay Mataracı hakkındaki yolsuzluk iddialarını soruşturmak üzere kurulan 9/2 nolu soruşturma komisyonunun alt komisyon olarak görevlendirdiği ve Dz. Hak. Ön. Yzb. M. Tevfik Odman, Gümrük ve Tekel Bakanlığı Müşavir Müfettişi Celal Erel ve Maliye Müşavir Müfettişi Turgut Akman’dan oluşan komisyonun 26.12.1980 tarihinde ifadesine başvurduğu tutuklu tanık Nizamettin Aytemiz’in Şükrü Balcı ile beyanları şöyledir:

"Bir de Emirgan’da ele geçirilen bakır kablo meselesi vardır. Topal Yaşar’la Mustafa Uğurlu’ya ait oldukları kesindir ve biz bu konularda ifade verirken polisteki yetkililerin isimlerini verdiğimiz için bizim anamızı ağlatıyorlar. Aslında bu Mafya’nın bütün elemanlarının koruyucusu İstanbul Emniyet Müdürü’dür. Yani Şükrü Balcı’dır. Şayet Emniyet Müdürü Türkiye’ye veya İstanbul’a toplu iğne girmeyecek desin kaçakçılık olmaz’ dedi.

6) Ankara Sıkı Yönetim Komutanlığı’nın 26 Şubat 1984 gün ve Adli Müşavirlik 1984/Kaç. 39 sayılı kararı ile gözaltına alınan Dündar Ali Kılıç, 24 Mart 1984 günü alınmasına başlanan ifadesinde Şükrü Balcı ile ilgili olarak şunları belirtmiştir:

"İstanbul Eski Emniyet Müdürü Şükrü Balcı halen Amerika’dadır. Duyduğuma göre oğlu da Amerika’da bulunmaktadır. Orada bir çiftlik satın aldığını öğrendim. Şükrü Balcı’nın İstanbul’da Gazinocular Kralı diye tanınan Fahrettin Aslan ile yakın münasebeti vardır. Yine duyduğuma göre kendisi Fahrettin Aslan’la bir takım gayrimüslimlere baskı yapıp korkutmak suretiyle 2 milyara yakın veya daha fazla miktarda bir parayı toplamıştır. Bana bu konu şöyle intikal etti. Benim ortağı olduğum Nişantaşı’ndaki kumarhane kulübünün hissedar ve yöneticisi Tarık Ümit, takriben bundan 2 yıl kadar önce yani 1982 yılında kumarhaneye gayrimüslim müşterilerin Fahrettin Aslan yüzünden gelmediklerini, Fahrettin Aslan’ın 40’a yakın gayrimüslimi korkutarak, polise alınacaklarını ifade ederek bunlardan para sızdırdığı, bu konuyu kendisine Ermeni asıllı bir müşterimizin anlattığını söyledi. Bu Ermeni’nin kendisinden de 150 milyon TL para alındığını Tarık Ümit’e beyan ettiğini bana söyledi. Tarık Ümit bu işin yapılması sırasında 5 tane gayrimüslimin gözaltına alındığını, gayrimüslim şahıslar kaçak tarafından döviz transferi ve ham madde kaçakçılığı yaptıkları için, kendilerinin bu sebeple sıkıştırılıp, şantaj yoluyla bu paranın toplandığını ilave etti. Ben bunun üzerine Fahrettin Aslan’a bu konuyu açtım. Ayrıca Fahrettin’in ağabeysi İspirli Mustafa da (Mustafa Aslan) bu haberi teyit etti. Fahrettin bana konunun söylendiği kadar büyük rakamlara ulaşmadığını, kendisinin bu işin içinde yalnız olmadığını, Şükrü Balcı’nın ve bazı kişilerin kendisiyle beraber olduğunu, kendi hissesine 75 milyon TL’sı para düştüğünü, benim de zararıma karşılık 25 milyon TL’sı vereceğini söyleyerek kulüpteki zararımı telafi etmek gayesiyle bana 25 milyon TL’sı verdi. Ben Fahrettin ile Şükrü Balcı’nın 20 yıldır tanıştıklarını bilirim. Zaten bu konularda 1980 yılından sonra Kabakoz'a alındığım zaman da bazı açıklamalarda bulundum ve bir nevi Şükrü Balcı ile onun yakın arkadaşı Mali Şube Müdürü Hikmet Yapar’ı suçladım. Bu konuda herkesin ifadesini de aldılar. Ben ifademde, Şükrü Balcı’nın ve Hikmet Yapar’ın esas suçluların yurt dışına kaçışlarına göz yumduklarını ve bizleri nahak yere buraya getirdiklerini beyan ettim. Ancak bu ifadeler sonradan hasır altı edildi ve Ankara’ya bildirilmedi. Daha doğrusu ben bu şekilde biliyorum. Fahrettin Aslan, Şükrü Balcı zamanında bazı kumarhaneleri ve randevuevlerini paraya bağlamıştı. Buralardan aldığı paraları her ay Şükrü Balcı’ya verirdi. Bu ‘Polis parası’ tabir edilir. Benim ortağı bulunduğum kumarhaneden de Fahrettin Aslan’a 1,000.000 TL ödeme yapılırdı. Ben Fahrettin Aslan’ın topladığı bu paraları Şükrü Balcı’ya verdiğini kendi gözümle görmedim. Ancak Fahrettin’in beyanına istinaden biliyorum. Fahrettin’in Şükrü Balcı’nın adını kullanıp, parayı ona vermemesi mümkün değildir. Zira böyle bir şey duyulduğu taktirde büyük bir tehlikeye girer ve Fahrettin böyle bir şeyden korkar. Şükrü Balcı’nın Amerika’ya gitmesinden sonra dahi Fahrettin Aslan kendisinin Emniyet genel Müdürü olacağını veya İstanbul’a vali geleceğini ifade ediyordu. Yine bu 2 milyarlık işin akabinde ve Fahrettin’in bana verdiği 25 milyondan sonra Fahrettin bana Şükrü Balcı’nın bir ev alacağını, bunun için para istediğini söyleyerek ikimiz namına 5 milyon TL para verdi. Daha doğrusu parayı verdiğini söyledi. Bu 5 milyonun 2,5 milyonu benim hesabıma, 2,5 milyonu ise Fahrettin’in hesabına yazıldı. Benim zaten Fahrettin’den Kastelli’den tahsil edilen ve Fahrettin’de bulunan 10 milyon TL para alacağım vardı. Fahrettin bunun 5 milyonunu bana verdi. Geriye kalan 5 milyonu ise Şükrü Balcı’ya verdiğini beyan etti. Şükrü Balcı sık sık Fahrettin’in Maksim Gazinosu yanındaki yazıhanesine gelip giderdi. Kabakoz hadisesinden sonra kendisiyle aramız gergindi. Benim bir anarşist şahsa 10 bin lira para verdiğimi iddia ederek beni Emniyet 1’nci Şb. Md.lüğüne aldırttı. Orada sorgulandığım sırada kendisi de geldi. Bana karşı sert ve alakasız tutum gösterdi. 4 saat sonra ifadem alınıp serbest bırakıldım. Bu olaydan epey sonra Fahrettin bir gün beni bürosuna çağırdı. Bu çağırma hadisesi Fahrettin’in gayrimüslimlerden para toplamasından ve benim onu bu konuda sıkıştırmamdan sonra idi. Büroya gittiğimde, Şükrü Balcı’nın da orada bulunduğunu gördüm. Bu sefer bana yakınlık göstererek, Fahrettin ile iyi geçinmemizi istedi. Kendisinin bize karşı her hangi tavrı olmadığı halde, benim kendisini şikayet ettiğimi, kendisinin bizlere hiç bir zararı olmadığını, gelecekte muhtemelen Emniyet Genel Müdürü olacağını ve bunun bizlere de yararı olacağını ifade etti. Bu tarihten sonra da kendisiyle olan gerginliğimiz azaldı, yani barışmış olduk. Bu konuda bildiklerim bu kadardır. Bilahare hatırlayacağım bir hususu ayrıca belirtirim."

7) Şükrü Balcı hakkında halen tutuklu olan, uyuşturucu ve silah kaçakçısı ve terör örgütleriyle ilişkili Behçet Cantürk ise şu ifadeyi vermiştir:

"Daha önce bahsettiğim Abdullah Cantürk’ün 1982 yılında göz altına alınıp, kurtarılmasından sonra bir gün İstanbul Narkotik Şube Emniyet Amiri İsmet Bey bana, Hilton oteline geldi. Konuşma sırasında, İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı’nın kendisini çağırdığını ve benim ve adamlarımın çeşitli suçlardan Emniyete alınıp, bilahare bırakıldığımızı, rahat rahat dolaştığımızı, Abdullah Cantürk'ün de yakalanıp tahliye edildiğini ve bütün bunlara rağmen bizim kendisini hiç görmediğimizi söylediğini belirtti. Şükrü Bey Behçet’e söyle gerekeni yapsın, yoksa kulaklarını çekin ve gereken neyse yapın demiş. İsmet’in bunu bana söylemesi üzerine bende derhal Şükrü Bey’e 5 milyon verebileceğimi belirttim. Kendisiyle şahsen tanışmam. İsmet’e 'peki nasıl yapalım, kendisiyle mi görüşelim yoksa sen mi vereceksin' diye sordum. İsmet bana, ‘senin şu anda kendisiyle görüşmen mümkün değil, ne vereceksen bana vermeni söyledi, ben götürüp, kendisine vereceğim’ dedi. Bunun üzerine ertesi gün gelmesini 5 milyon lira vereceğimi söyledim. İsmet Bey, ertesi gün bana, Hilton’a uğrayarak İstanbul Emniyet Müdürünü Şükrü Balcı’ya verilmek üzere 5 milyon aldı. Tarih 1983 yılının ilk ayları idi. Ben bunu Şükrü Balcı’ya verip vermediğini görmediğim için bir şey söyleyemem. Belki bana öyle deyip, parayı kendisi almıştır."

Hiç yorum yok: