21 Aralık 2009 Pazartesi
MEHMET HADİ ÖZCAN: TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu İfadesi.
BAŞKAN - Evet, siz Mehmet Hadi ÖZCAN.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Evet.
BAŞKAN - Hoş geldiniz geçmiş olsun.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Siz de hoş geldiniz.
BAŞKAN - Önce Mehmet Hadi kimdir...
MEHMET HADİ ÖZCAN - İsmim Mehmet Özcan; Hadi göbek adım olduğu için Hadi diyorlar.
BAŞKAN - Bize kendini tanıt. Doğum tarihinden başla kısaca haneni belirt, şu doğumluyum, tahsilim şu, şu işleri yaptım diye annenin babanın adı dahil olmak üzere belirt, ondan sonra sorularımız olacak. Buyurun.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Adım Mehmet Özcan, baba adım Hayri.
BAŞKAN - Hadi'si yok mu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Hadi'si yok. Hadi göbek adım.
BAŞKAN -Ama, halk arasında...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Hadi derler. Babam da Hadi der, arkadaşlarım da Hadi derler.
BAŞKAN - Evet devam edin.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Babamın adı Hayri, anamın adı Zühal, 1954 doğumluyum. Sapanca Kırkpınar nüfusuna kayıtlıyım. Halen orada oturuyorum. İzmit doğumluyum. Başka ne söylememi istiyorsunuz?
BAŞKAN - Tahsilin neydi, hangi okulları bitirdin, şimdiye kadar ne iş yaptın?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ticaret lisesi 1'inci sınıftan ayrılmayım.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Siyasî geçmişin...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Siyasî geçmişim 1980 öncesi Ülkü Ocakları Başkanlığı yaptım. 80'den sonra hiçbir faaliyetim yok.
BAŞKAN - Nerede yaptın? Hangi Ülkü Ocakları Başkanlığı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Kırkpınar Ülkü Ocakları Başkanlığı yaptım. Sapanca'da. Başka ne istiyorsunuz?
(SAYFA EKSİK)
Ben, esasen İzmit'le çok ilgilenen bir insan değilim. Hasbelkader burada kaynanamın evi var diye İzmit'e gelir, giderdim. Uyuşturucuyu bıraktım...
BAŞKAN - Uyuşturucu kullanıyor muydun?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Kullanıyordum ..
BAŞKAN - Yoksa ticaretiyle mi uğraşıyordun?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok, ticaretiyle hiç uğraşmıyordum, beni kasti olarak düşürdüler zaten uyuşturucuya.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Esrar, eroin, kokain?..
MEHMET HADİ ÖZCAN - Eroin... Kullanıyordum; Türkiye'de eroini bırakan tek kişi kendimi görüyorum. Bırakmıştım; onun bir şeyliğiyle İzmit'te geziyordum haber alıyorum. O arada da burada yapılan en çok... Fikri Bey, bunu da özellikle size söylüyorum; sakın, bir suç muç atıyorum da zannetmeyin kimseye, iftira falan da atmıyorum bu, sizin zaten Partinizin de yüzkarası; ileride siz zaten bunun rahatsızlığını duyacaksınız, göreceksiniz.
BAŞKAN - Biz kimseyi itham etmiyoruz. Ben şunu da söyleyeyim Hadi. Biz bir suçlamayla gelmedik. Mahkeme etmeye de gelmedik. Biz, sade bilgi topluyoruz. Senin savunmanı da almıyoruz. Bize savunma verir şeklinde de konuşma bize. Bize bilgi ver ki, biz doğru bilgi alalım, o doğru bilgiyi biz değerlendireceğiz. Türkiye Büyük Millet Meclisinde şimdiye kadar 50 kişiyi dinledik, daha da birçok kişi dinleyeceğiz. Savunma şeklinde anlatma. Onun için biz soruşturma yapmıyoruz. Hâkim değiliz, mahkeme değiliz. Sadece bilgi topluyoruz.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ben bunları size anlatıyorum...
BAŞKAN - Evet, bize her şeyi serbestçe anlat.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ben bunları Emniyet Müdürüne de anlattım dinlemedi; mahkemelere anlatamıyorum sormuyorlar da.
BAŞKAN - Sen bize anlat, biz buraya hususi dinlemeye geldik bu kadar milletvekiliyle.
MEHMET HADİ ÖZCAN - İzmit'te çok yaygın bir dedikodu vardı o zamanlar, yani bundan üç sene evvel falan; tarihleri pek kafamda tutamam; üç sene evvel kaçak petrol hadisesi. PKK'lılar yapıyor bunu. Büyük paralar kazanıyorlar, buranın Emniyet Müdürü o zaman Affan Keçeli değildi, Nihat Camadan'dı. Emniyet Müdürünün falan yol verildiği dedikoduları vardı İzmit'te. Herkes benden eski Ülkücü, milliyetçi olduğum için... Bir de bunlarla biz değişik yerlerde karşılaşıyorduk. Bunların benden çekindiklerini bildiği için, herkes benden bir yardım istiyordu. Bunu bazen parti il başkanları istiyordu, bazen millevekilleri istiyordu, bazen devlet adamları istiyordu; fakat, benim onlarla ilgilenecek falan filan bir zamanım yoktu, durumum da yoktu, maddî durumum da mümkün değildi.
BAŞKAN - Niye senden istiyorlardı, da başkasından istemiyorlardı? Senin gücün neydi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Buradaki sözü geçen insanlardan bir tanesiyim ben, 25 senedir bu memleketteyim, herkes beni tanır, sever. Ağzımdan çıkan sözün söz olduğunu bilirler, o sözün arkasında durduğumu da bilirler.
BAŞKAN - Çevren mi güçlüydü senin?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Çevremde bütün kesimlerin hepsinden çevrem vardır yani. Ben, simitçiyi de tanırım, ayakkabı boyacısını da tanırım, buranın Valisini de tanırım.
BAŞKAN - Seni herkes tanıyor yani?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bir şeyim vardır; ama, çete değilim yani böyle anlatmak istediğim ben herkesi tanırım, herkes beni tanır. Ben de herkesi tanırım. Bu zamana kadar da hiç bir gayrimeşru iş yapmadım. Bir babanın bir oğluyum, babamın yerlerini sattım, sattığım yerlerin değeri şu anda trilyonları bulur. Yedim, yaşadım kimseye minnet etmeden bu yaşa kadar geldim. Şimdi de karşınızdayım. Hiç kimseye minnet etmeden yaşadım bu yaşıma kadar. Şimdi, demek istediğim şey şu: Burada kaçak petrol hadisesi vardı. O zaman Türkiye'nin de konuştuğu...
BAŞKAN - Bir dakika... Kaçak petrol mü? Bu petrol çalmak diyorlar şimdi.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Onun değişik değişik isimleri var. Yalnız, benim genel olarak demek istediğim o. Bir petrol hadisesi vardı büyük paralar vuruyorlardı, Türkçe konuşmasını bilmeyen, okumasını yazmasını bilmeyen insanlar trilyonlar kazanıyorlardı burada; o da, herkesin dikkatini çekiyordu. O aralar burada bir Samsunlular olayı diye bir olay cereyan etti. Samsunlular diye bir kesim İzmit'te -bana gazetecilerin ve il başkanlarının söyledikleriyle söylüyorum- 1 trilyon 200 milyar lira civarında parayı, bunun arasında emniyet müdürleri de var, devlet adamları da var, onların paralarını faizle çalıştırıyorlardı. 1 trilyon 200 milyar lira civarında bir para. Bu adamların zaten kahvelerinin ismi "Savcılar Kıraathanesi"ydi. Samsun'un çingeneleriydi bunlar, Samsunlular demeye gerek yok. Terme'nin çingeneleriydi; karıları, gündüzleri dilencilik yapar, kendileri faizle para dağıtırlardı yüzde 35, yüzde 40 civarında. Bu sebepten yedi kişinin akıl hastası olduğunu, iki kişinin intihar ettiğini milletin karılarının, kızlarının ırzlarına geçtikleri söyleniyordu; fakat, ben böyle bir olayı Hadi Özcan bilmiyordum. İzmit'ten haberim olmadığı için bilmiyordum. Bir gün oranın Oçak Başkanıyla benim şoförlüğümü yapmış bir çocuğu ayaklarından kendi kahvelerinde vurdular.
BAŞKAN - Hangi Ocak Başkanı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Buranın İzmit Ocak Başkanlığını yapmış bir çocuk var.
BAŞKAN - Ne başkanı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ülkü Ocakları Başkanlığını yapmış bir çocukla, benim bir zamanlar şoförlüğümü yapan bir çocuğu kahvede vurdular ayaklarından. İki gün sonra da bunların orası tarandı. Bu tarama hadisesinde İzmit böyle bir olay görmedi, büyük bir katliam oldu, üç kişi öldü, yedi kişi yaralandı falan. Bütün Samsunlular İzmit'i terk ettiler. Bütün Samsunlular İzmit'i terk edince, İzmit'te halk tarafından büyük bir sevgi şeyi oldu Hadi Özcan'a karşı, herkes Hadi Özcan yaptırttı bunu falan filan diyorlar. Çünkü, benden başka bir hadise yok. Halbuki yaptırttıran ben değildim. Bugün mahkemelerde falan filan bunların hepsi ispatlandı, çıktı; ama, ben, bunu, yaptırmadım da diyemiyordum. Çünkü, üç tane şey üzerinde konuşuluyordu. Ya Hadi Özcan yaptırdı bunu, ya Özel Harekât yaptırdı, ya da Ülkü Ocakları Genel Merkezinden geldiler, yaptılar, ben yaptırtmadım dediğim zaman yaptıranı söylemem gerekiyordu. Bu konuda ben İkinci Şube Müdürüyle de görüştüm, o zaman da İkinci Şube Müdürüyle... Samsunluların tarafını tutan İkinci Şube Müdürüyle görüştüm, biraz sert geçti, biraz düzgün geçti falan konuşmamız ama, esas olayın ne olduğunu kendisine izah ettim. Buna rağmen polis bu adamların üzerine gitmedi, esas olayı yapan adamı, polis, bir kere yakaladı Affan Keçeli zamanında; saldılar. 250 milyon lira avanta aldılar, sekiz tane kadın bileziği aldılar, saldılar. Bunların hepsi ispatlıdır. Verenler de şu anda kabul ediyor; ama, bunlar, bir türlü polis tarafından ifadeye alınmıyorlar, halen alınmadılar. Alınacakları da yok zaten. Belki sizin gücünüzle falan filan alınırlarsa alınırlar; başka türlü bilmiyorum. O aralar Oflularla bizim aramızı burada Sefa Sirmen kasıtlı olarak bozdu, kasti olarak bozdu. Oflular benim tanıdığım arkadaşlarımdı, 30 senedir arkadaşlık yapıyorduk, hiç aramızda bir kötülük olmadı, onlardan kız aldık, akrabalık yaptık, yapıyoruz da şu anda da. Aramızı bozdular, biraz da kullanılmaya müsait bir arkadaştı Oflu Muzaffer, kendisini kullandırdı. Bu aralar bana İzmit Belediyenin içerisinden Encümenlerden bir tanesi Sefa Sirmen'in, Oflunun çay bahçesi vardı burada belediyeden çalışma; senelerdir kira vermez, karıştırılsın evraklar hiç kira vermeden oturur, İzmit'in göbeğinde. Orada da esrar, eroin satarlar hep liseli gençlere. Halen de satıyorlar; satılmıyor diyen yalan söylüyor. Onlarla ters düştük, benim yeğenimi öldürdüler. Bunlar Oflulara 9 milyar para verip, oraya kütüphane açma kılıfıyla 9 milyar lira para vereceklerini söylediler, bu bardağı taşıran damla oldu, ben telefonu kaldırdım Rıza Sirmen'i aradım o zaman, Sefa'nın kendisini aramadım. Rıza Sirmen'i aradım. Ankaragücü-Kocaeli Spor maçındaydılar İstanbul'da iyi hatırlıyorum. İki sene evvel olması lazım. Dedim ki, Oflulara böyle böyle bir para veriyormuşsunuz? Orasını verdiniz Oflulara, bütün milleti, esrara, eroine alıştırdılar. Şimdi de hiç kira almıyorsunuz, destek oluyorsunuz. Bir de 9 milyar lira para veriyormuşsunuz duyduğuma göre dedim. İlk önce inkâr etmedi, sonradan inkâr ediyor, polis ifadelerinde de inkâr ediyor o durumu. Dedim ki, eğer onlara para verirseniz, Oflulara bir yardım ederseniz falan, karşınızda beni bulursunuz, hasmımız olarak ilan ediyorum sizi dedim. Söyledim kendine bunları, ben söylemedim demiyorum. Bu aralarda bana, şeyden bir arkadaşım, Alaattin Keskin diye Cumhuriyet Halk Partili kendisi; gene Sefa'nın da arkadaşıdır. Bana dedi ki "Hadi..." dedi Belsa Plaza diye bir yer yaptı burada Vefa Küçük. İzmit'in en büyük eserlerinden bir tanesi; bana görmek daha nasip olmadı, karşısında tekel binası vardı, eski tekel binası 7 katlı. Görüntüsünü bozuyordu Belsa Plaza'nın. Buradan çuvallara "Tekel" yazısı yapıştırılarak resimleri çekilmiştir, şu anda Emniyet Müdür Muavini Ayhan Toptaş'tadır, bütün konunun hepsini de biliyordur bu. Bir tane de televizyoncu Ali diye bir arkadaş var; soyadını bilmiyorum. O da biliyor. Alaattin Keskin ilk olarak o söyledi bana "TIR'larla tekelin içerisinden malzemeler taşınıyor Ali Şen'in Maga Deri'sine boşaltılıyor. Maga Deri'nin kapısında da Kaleşnikoflu adamlar nöbet bekliyor" dedi. Bunlar şu anda Ayhan Toptaş'ta resimlerle, galiba video kaydıyla da mevcut yani. Ayhan Toptaş da bu konuda ifade verecek. Ben, ilk önce, gene de çok sıkışık olduğum için, bu işin üstünde durmuyordum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ne boşaltılıyormuş Maga Deri'ye?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Maga Deri'ye, tekelin malzemeleri, tekeldeki artık ne boşaltılıyorsa artık, rakı mı, sigara mı, bilmiyorum; tekelin içerisindeki, malzemeler Ali Şen'in Maga Deri'sine boşaltılıyor diye bana bir ihbar geldi "Bu olaya el koy" diye ihbar geldi, "Neden gidiyor o malzemeler oraya" diye. Alaattin Keskin tarafından geldi, benle beraber Alaattin Keskin burada 6 ay yattı, 6 ay sonra tahliye oldu çeteden...
BAŞKAN - Sana niye geldi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ben burada güçlü bir adamım. Bana gelmeleri normal; polisten hiçbir yardım göremiyor. Polisin şekli belli değil İzmit'te. Senelerdir İzmit'te polis müdürleri geldiler, yollarını buldular, gittiler. İzmit'i düzeltmediler, hep bozuk İzmit'i bize bıraktılar. Polis olayla ilgilenmiyordu, bana geliş sebepleri o. Ben burada güçlü bir insanım ama, devletimin üstünde bir gücüm yok.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ekonomik olarak mı bir güç bu, yoksa etrafındaki insanlarla mı güçlüsün?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Her türlü güçlü bir insanım. Yani, ben isteseydim Ali Şen'in Maga Deri Fabrikasındaki o malları o dakikada yakalatırdım. Kendim isteseydim.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Nereden oluştu bu güç? İşte, onu öğrenmek istiyorum.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ben 25 senedir bu memlekette yaşıyorum, herkes tanır beni.
BAŞKAN - Bu memlekette çok adam var da, yani senin silahlı bir gücün mü var, yanında birçok adamlar mı var beslediğin.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani sana bağlı insanlar mı var?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok, öyle beslediğim, meslediğim bir adam yok. Bu memlekette değil, bütün memleketlerde bir sürü kabadayılar vardır. Her memlekette vardır, bunu görmemezlikten gelmeye gerek yok. Her memlekette kabadayılar vardır bir sürü. Her kabadayının da korktuğu bir kabadayı vardır. Ben, belki, korktukları bir kabadayıyım, belki sevdikleri bir kabadayıyım, o kendi vicdanlarına kalmış bir şey. Gücüm dediğim odur yani.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani size bağlı olan, size sahip çıkan çok seven insanlardan meydana gelen bir dostluk çemberiniz mi var, onu soruyorum.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Dostluk çemberim vardır evet.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani sizi seven bir dostluk çemberi var? Ben onu soruyorum.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Evet, her partiden var, her partiden var. Ülkücülük, mÜlkücülük falan değil, ben sonra Ülkücülük yapmıyorum. 80 ihtilalinden sonra Ülkücülük yapmıyorum. Hiç bir yerde yapmıyorum
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, öyle bir görüntüden dolayı sizi güçlü görüyorlar diyorsunuz.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ondan dolayıdır. Yani, Alaattin Keskin biliyor ki, Hadi Özcan isterse gider Mega Deri'de bu işi meydana çıkartırdı diye bana geliyorlar, onun için bana söylüyorlar. O zaman ilgilenmedim. Aradan bir sürü zaman geçti. Baktım Sefa Sirmen'in, Rıza Sirmen'in tavırları hep benim aleyhime aleyhime çalışıyor. Şöyle çalışıyor yani:
BAŞKAN - Bu söylediğin Rıza Sirmen, Sefa Sirmen'in kardeşi mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Kardeşi...
BAŞKAN - Seninle niye uğraşıyorlar yani?
MEHMET HADİ ÖZCAN - İşte sebebini anlatıyorum, oraya geliyorum. Baktım bunlar üzerime üzerime geliyorlar, nasıl geliyorlar; Oflular bu memlekette adliyede hâkimlerin üzerinde, adam vurmuşlar, önünde adam öldürmüştür. Oflular bu memlekette esrardan, eroinden sabıkalılar, Ofluların kayınçosu Türkiye'nin, en büyük, Behçet Cantürk'ten de büyük; şu anda isimleri hiç geçmiyor; neden geçmediğini bilmiyorum İngiltere cezaevinde yatıyor Hurşit Yavaş. Türkiye'nin en büyük eroin kaçakçısı. Hurşit Yavaş Star Turizmin sabiydi. Bir sürü şeylerle uğraştığı halde, Oflulara polis koruma verdi. Polis tarafından korunuyordu Oflular. Yani, Ofluların altında polis, Ofluları bekliyordu, üstte Oflular kokain içiyorlardı. Resmi koruma verdi, vali verdirtti bunlara Kemal Mazharoğlu (Nehrozoğlu) verdirtirdi. Sefa Sirmen verdirtti.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Sizin akrabanız olan Oflular mı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Evet, benim akrabam olan, şu anda da onların mahkemelerine çıkıyorum. Benim esas çete olmama sebep olan hadise o. Ofluları yenmeseydim ben çete değildim. Barışsaydım da çete değildim. Oflular yenildi diye çete oldum.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Sayın Başkan, bu arada bir şey soracağım. Bu Star Turizmde, hiç buralarda bir bomba patlamış mıydı arabalarında Star Turizmin?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Patladı.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Nerede patladı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - İlk bomba onların arabasında patladı.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Nerede patladı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ankara'dan çıkışta patladı benim aklımda kaldığı kadarıyla. Ondan sonra Ulusoy'da patladı. Şimdi koruma verdiler, tabiî, ben bunlara karşı hep ... götürürdüm, benim de dostlarım vardı, emniyet müdürü tepede ne derse desin; alttaki birimler benim ne olduğumu biliyorlardı, tanıyorlardı beni yani. Ben de onlarla görüşmelere giriyordum, niye böyle yapılıyor, niye şöyle ediliyor falan diye. Bu aralar ben de, tabiî, gayri ihtiyari böyle bir bloklar oluşunca Sefa Sirmen, Hadi Özcan diye bazı inanlar da bana bilgi vermeye başladılar yani. Bunların hakkında birtakım bilgiler vermeye başladılar. Ben de bunların yüzüne söyledim. Onları şimdi sizle söylemek istemiyorum, bilinsin istemiyorum. Bir tanesini söyleyeceğim; tam, 300 milyon marklık paranın şeklini söyleyeceğim. İster şeye alın, ister almayın, ileride ben zaten bunları videoya çıkartacağım kendim o konuda çalışma yapıyorum canımı koydum ben bu konuya yani. Ben size konuşuyorum. Şimdiye kadar hiçbir yerde konuşmadım. Bu işin reklamına gitmek de istemedim. Belki benim tavrımı gördünüz, herkes bir şey yapıyor, ben yapmıyorum; ben sabırla sakin sakin bekliyorum. Şu anda da bir çalışma yapılıyor mesela Sefa'nın Protokol Müdürünün kaçırıldığı dosya hâlâ Yargıtay’da dosya altı oluyor 8,5 aydır. Daha mahkeme tarihi verilmedi; ama, kimi kime şikâyet edeyim?
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hangi Protokol Müdürü, nedir?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ben Protokol Müdürünü kaçırmaktan da yargılanıyorum. Esasında ben kaçırmadım; ondan da yargılanıyorum. Benim kaçırmadığımı da biliyor. Adam kendisi de "Beni Hadi kaçırmadı" diyor.; ama,ondan yargılanıyorum.
BAŞKAN - Ondan mahkûm oldun mu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Daha mahkemeye çıkamadım.
BAŞKAN - Yargıtay’da dedin de...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Daha mahkûm olmadım. Dosyam buradan DGM'ye sevk ediliyor; DGM'den Yargıtay’a gidiyor, Yargıtay’daki bütün dosyalarım, cinayet dosyası geliyor, o dosya gelmiyor. Mesela bir mahkememe 11,5 ay sonra gün vermişler; ama, bunları konuşamıyorum, kimseye şikâyet edemiyorum. Kimi kime edeyim? Ne yapayım?..
BAŞKAN - Evet, devam et.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Durum bu olunca, bu ara emniyet müdürlerinin de arızalarını karıştırmaya başladım. Onların da birtakım arızalarını buldum. Onları şimdi size söylemek istemiyorum. Yeri gelirse DGM'lerde söyleyeceğim onları; yeri gelirse; belki de söylemeyeceğim. Neden; ben de bir an evvel çıkmanın hesabını yapıyorum. Kime güveneceğimizi şaşırdık. Ben, belki de en çok ilkten olmasını en çok isteyen adamlardan bir tanesiyim. Sırf bu içimdekileri belki kusabilirim diye. Kusacak mıyım, kusmayacak mıyım o atmosferi de bilmiyorum; ama, belki de diyorum yani. Çünkü...
BAŞKAN - Bize söyle, söyleyeceğin bir şey varsa, bize söyle...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Söylüyorum işte, söylediklerimin ne şeysi çıkacak bakacağım, eğer çıkarsa bir şeyler, ben, size daha çok bilgiler vereceğim.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Komisyonun süresi bir ay sonra bitiyor. Bir ay sonra vermen işimize yaramaz.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Şahsınıza veririm.
BAŞKAN - Sen şimdi söyle, bak, ayağına geldik senin. Ta, Ankara'dan kalktık İstanbul'a geldik, İstanbul'dan da buraya ayağına geldik.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ayağıma gelmediniz, görev yapıyorsunuz. Siz benim ayağıma gelmezsiniz.
BAŞKAN - Yani, oraya da çağırabilirdik seni; bu işe çok önem veriyoruz, bu işleri ortaya neyse, o örtüyü kaldıralım, her şeyi çırıl çıplak böyle ortaya çıksın diye, ta, buraya kadar geldik. Yoksa, biz, seni çağırırdık, yazıp gönderin derdik.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Anladım. Ben, size zaten çok ilginç şeyler söyleyeceğim şimdi.
BAŞKAN - Söyle bakalım söyle...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Böyle bir bardak suda fırtına kopartıyor şimdi herkes bedavadan. Öyle değil bu işler yani. Şimdi, Sefa Sirmen'in Protokol Müdürünün kaçırılma hadisesinde kalmıştık. Bu da kaçırılınca kıyamet koptu İzmit'te. Bütün taksicilerin dahi şeylerine resimlerimi yapıştırdılar. Carlos gibi aramaya başladılar beni. O zamana kadar bu memlekette... Bakın size bir şey söyleyeyim. Bu memlekette o zaman şimdi yargılandığım suçlar üzerinde bir benim yeğenim öldürülmüş, kimsenin kılı kıpırdamamış, iki, ocak başkanları vurulmuş kimsenin kılı kıpırdamamış, üç kişi birden ölmüş, katliam olmuş yedi kişi yakalanmış kimsenin kılı kıpırdamamış, arkadan benim baldızımı benim oğlum öldürdü, benim baldızımı iğfal ettiler. Onlara koruma verdi burada polis; kimsenin kılı kıpırdamadı. Benim çocuğum baldızımı öldürdü kimsenin kılı kıpırdamadı. İki gün sonra karımla, çocuğum, bir arkadaşım, bakın iki gün sonra Bolu'da trafik kazasında öldü kimsenin kılı kıpırdamadı. Arkadan Oflu Reşat öldü kimsenin kılı kıpırdamadı onun arkasından abisi öldürüldü kimsenin kılı kıpırdamadı, İskender Gül kaçırıldı kıyamet kopuyor. Hadi çete oldu o zaman. Özgür Kocaeli Yeşil Gazetesinin sahibi, zaten Sefa Sirmen de bilir, bütün İzmit bilir bunu; ama, organik olarak hiçbir bağı yok gözüküyor. O Gazeteyle Kamil Toprak diye bir tane İkinci Şube Müdürünü öne attı Affan Keçeli burada; ikisinin paslaşarak... Bütün bunların hepsinin ispatı gazetenin kendi yazılarında bellidir. Eğer, Abdullah Çatlı Susurluk'ta ölmeseydi, Susurluk olayı patlamasaydı, ben, Behçet Cantürk'ün de bütün faili meçhullerin de organizesi gibi gözüküyordum gazetelerde artık. Yavaş yavaş gazetelerde, televizyonlarda öyle gözüküyordum. Allah yardım etti, onlar öldü, olaylar patladı, ben onlardan kurtuldum. Şu anda dahi bu cezaevinden gitmem için cezaevi yetkililerinin elinde DGM'den gelme şey var. Bütün işleri güçleri başka cezaevlerine götürüp, Hadi'yi öldürmek, susturmak başka hiçbir şeyleri yok. Geldiğim günden beri dördüncü, beşinci defadır beni bu cezaevinden götürmenin filmlerini yapıyorlar. Türkiye'nin en huzurlu cezaevi, bir tek olay yok. Tek bir olay yok. Ona rağmen, bir sürü böyle filmler çeviriyorlar. Yok Dursun Karataş'la işbirliğine giriyorlar, yok ona giriyorlar. Kendisi burada; ismini vermeyeceğim, solcu bir arkadaşım, "Hadi, Sefa'ya yüklenme, Dursun Karataş Sefa'yı öldürecekler, Büyükşehir Belediye Başkanını kahraman yapacaklar. Büyükşehir Belediye Başkanlığına da Hikmet Erenkaya'yı aday gösterecekler" diye bana söylediği için şimdiye kadar yüklenmedim. Yalnız en son bu Veli Albay meli albay meseleleri benim bardağı taşıran damla oldu. Veli Albay'la benim hiçbir ilişkim yok. Hanefi Avcı niye bunu söyledi, benim aklım ermedi ona.
BAŞKAN - Tanıyor musun Veli Albay'ı sen?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Veli Albay'ı tanımıyorum telefonda görüştüm Veli Albay'la...
BAŞKAN - Ne zaman ne diye konuştun?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Onlara da geleceğim, onları da izah edeceğim. Şimdi diyeceğim ne; durum bu şekildeyken, benim üzerime düştü polis. Buranın Emniyet Müdürü gazetelere ilan verdi, o gazeteler mevcuttur Yeşil Özgür Kocaeli'nde. Ben teslim olmak istiyorum diyordum, o, bana "Ben Hadi'yi teslim almayacağım kendim yakalayacağım" diye gazetelere ilan verdi beni. "Günde üç kişi geliyor Hadi'nin teslim olması için; almıyorum Hadi'yi; kendim yakalayacağım" diye işi yarışa soktular böyle. İzmit'te ayakkabı boyacıları bile konuşuyor İzmit Emniyet Müdürünün, Sefa'dan aldığı paranın meblağını. Onlar dahi konuşuyorlar. Kayınçosunun üzerine Ayvalık'ta verilen villaları. Hemen ben yakalandığım gibi iki sonra İzmit Emniyet Müdürünün altına alınan 17 milyar lira civarındaki arabayı, herkes konuşuyor.
BAŞKAN - Kime villa verilmiş; kim vermiş?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Kayınçosunun üzerine villa vermiş.
BAŞKAN - Kim vermiş?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Sefa Sirmen vermiş, İzmit Emniyet Müdürüne.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sefa Sirmen, senden niye korkuyor, ne engeli var?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Sefa Sirmen, bu memlekette devamlı kabadayı geçinenleri kendi tarafında tutup, ufak tefek şeylerle böyle kahve vermekle, yok fuarda bir yer vermekle, onunla bununla falan... Çoğu da bunların benim hemşehrilerim Sapancalılar, kendilerini hep koruttular devamlı. Sefa Sirmen'le benim ilk organik olarak ters düştüğüm konu Belsa Plaza'nın otoparkı, herkes bilir İzmit'te bilmeyen kimse yok. Burada Engin Döviz diye, Engin adında bir delikanlı Malatyalı, burada bir döviz bürosu açtı, İzmit'in en büyük faizcilik olaylarından bir tanesini yaptı. Duyduğuma göre, kollu makinelerde parayı kaybetmiş, büyük borca girmiş, iflas etmiş. Oranın otoparkını Engin Döviz'e verecek diye duydum. Ben, Rıza'ya dedim ki, Engin Döviz'e vereceğinize Alaattin abiye verin, biraz da halktan yana olun dedim. Bakın halkçılıktan bahsediyorum.
BAŞKAN - Alaattin kim?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Alaattin Keskin, o da Cumhuriyet Halk Partili, Sefa'nın arkadaşı, ona verin, o pezevenk gidecek dedim gene Akgün Otel'de kumar makinelerine basacak dedim parayı. Ona verin, o da 10 kişiyi, 20 kişiyi ekmek sahibi yapsın dedim. Bütün dediğim hadise bu. Benim para istediğimi söylüyorlar, yalan söylüyorlar. Kendileri bana 20 milyar lira para teklif ettiler. Benim parayla pulla falan filanla işim yok. İzmit'te ortak yaşayacağız dedim.
BAŞKAN - Kim teklif etti.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Rıza Sirmen kendisi teklif etti. Yanımda da Kırmızı Kocaeli'nin Genel Müdürü şey vardı tesadüfen, telefonda teklif etti İzmit'teydi, tesadüfen o da şahittir. Başka şahitler de var; o da şahittir.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Kim şahit?..
MEHMET HADİ ÖZCAN - Kırmızı Kocaeli'nin Genel Müdürü Güngör Asman.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) -20 milyar lira rüşveti size Rıza Sirmen 'mi teklif etti.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Evet.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Niçin?..
MEHMET HADİ ÖZCAN - Dost olmak için. Ben de ona dedim ki, İzmit'te beraber yaşayacağız, benim kimseden isteyeceğim bir para yok dedim. Bu parayı senden alırsam avanta almış olurum dedim; ama, İzmit'te beraber yaşayacağız öyle hep başkalarına yolunu buldurma devirleri geçti artık dedim. Bunlar bitti bir. Bu Ali Haydar Veziroğlu hadisesi 2,500 tane PKK'lı adamı burada işçi olarak çalıştırıyormuş, dedim bunlara bir çare bulacağız dedim. Çünkü, neden, ben, İzmit'in 80 öncesini bilirim. Burada sağcılar sokağa çıkamıyorlardı.
BAŞKAN - Demin dedin ki, "Kayınçosuna villa verdi" kim villayı, kimin hangi kayınçosuna verdi?
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Polis yakaladığı için vermiş.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Benim rüşvetim olarak verildi onlar.
BAŞKAN - Sefa Sirmen mi verdi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Evet.
BAŞKAN - Kime verdi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bunlar şimdi konuşma şeyinde, yani, ben, bunların, eğer, ille benden bunların isimlerini misimlerini tam olarak istiyorsanız, tapulardan örneklerini bile getiririm. Bu çalışmayı da yapmamı istiyorsanız yaparım.
BAŞKAN - Sefa Sirmen, Emniyet Müdürünün kayınçosuna mı veriyor?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Evet. Kayınçosuna... Kendi üzerine almıyor, kayınçosunun üzerine verdirtiyor falan. Bunlar, hani, yalnız, şu anda benim dostlarımın bana verdikleri istihbaratlar, belgelenmiş değil, ama belgelerim. Bundan önce belgelemem gereken bir şey var. Ben onun için bu işin üstüne düşmüyorum. Ufak diye bu işin üstüne düşmüyorum. Bundan önce yapmam gereken bir çalışma var esasen benim. Şimdi, diyeceğim şey ne; durum böyle olunca, beni yakaladılar nihayetinde. Bir sürü Bizans oyunlarıyla şunlarla bunlarla. Bu arada Veli Albay'a da gelelim. Bu arada ben Veli Albay'a teslim olmak istiyorum. Emniyet Müdürüne güvenmiyorum dedim, sana teslim olayım. Yalnız dedim teslim olmadan...
BAŞKAN - Neden aranıyordun Hadi? Kaçak mıydın yani?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Oflu Muzaffer'lerin cinayetlerinden aranıyordum. Samsunlular olayından aranıyordum, ondan başka iki tane daha bir olaydan aranıyordum.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani cinayet sanığı olarak arıyorlardı seni?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Evet.
BAŞKAN - Kaçak mıydın sen?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Mesela şurada şöyle bir olay oluyordu: En son zamanlarda mesela yaygarası çok kopan İzmit'te bir olay anlatayım: Seyfi Aydın diye birisi, burada cezalı yatıyor şu anda. Benim çetemden girdi içeri. Bu adamın benimle uzaktan yakından hiçbir alakası yok. Kendisi Cumhuriyet Halk Partisinden belediye başkanlığına adaylığını koymuş bir insan. Ülkücü değil, milliyetçi değil, hiçbir şey değil. Bu adamın yeğenini hırsız diye birileri yakalatmış. Kim yakalatmış; bunlar dağ köyünde oturuyorlar, dağlara villalar yapmaya başlandı şimdi burada, birinci sınıf turistik bölge ilan edildiği için, orada bir 7 tane villa sahibinin evleri soyulmuş. Bunlar hırsız diye bu adamın yeğenini yakalatmışlar, bu olaylardan benim haberim yok. Bunlar, iki üç sene önce olan olaylar. Yakalatmışlar, Derbent jandarmasında dayak zoruyla suçu kabul ettirmişler, girmiş bu cezaevinde 5,5 aylıkken esas çalan hırsız yakalanmış. Yakalattığı malları teslim etmiş, bunlar tahliye olmuş. Seyfi Aydın'da demiş ki "Sen, benim yeğenime bunu yaptın, bizi lekeledin, bizi hırsız yaptın, bana 200-300 bin dolar para vereceksin" demiş bunlara. Bunların arasında bu mesele gerginleşmiş, birbirlerini tehdit etmişler, mehdit etmişler falan filan bir sürü safhaya gelmiş; nihayet, Cemal Şencan buna telefon ediyor, eski buranın İkinci Şube Müdürü, şu anda Balıkesir'in İkinci Şube Müdürü, görevden alınanlar arasında; bana telefon ediyor. Diyor ki, "Nezih Öner diye birisini arar mısın" diyor bana. Kim diyorum Nezih Öner? ANAP'ın İstanbul İkinci Başkanı diyor. Niye arayayım abi diyorum. "Orada bir olay var, olaya el koy" diyor bana. Şimdi, Seyfi kabadayı ya, bundan 200 bin dolar istiyor ya, Seyfi'yi şey yap diyorlar, yani hallet Seyfi işini diyorlar. Yani Seyfi'nin aleyhine tavır koymamı istiyorlar. Olaya beni sokuyorlar; bulaşmak istemiyorum, teslim olmak istiyorum o ara, söylüyorum kendilerine de, böyle olaylara bulaştırmayın beni diyorum, teslim olmak istiyorum diyorum. Hakikaten teslim olacağım yani. Yakalanırken de teslim olmak istiyordum...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani seni tetikçi gibi kullanmaya çalışıyor polis?..
MEHMET HADİ ÖZCAN - Evet. Konuştum bunlarla aralarını bulamadım. Ne haliniz varsa görün dedim, şimdi oradan bir dosyam var. Daha kimseyi görmemişim, adamı görmemişim, hiç kimseyi görmemişim. Bir tek Seyfi Aydın'a demişim ki, ondan 300 bin dolar alma da, 50 bin dolar al demişim. Oradan bir dosyam var. Benimle beraber çete süsüyle yatıyor burada.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Seyfi Aydın?..
MEHMET HADİ ÖZCAN - Evet. Benimle beraber yatanların yarısına yakınını hiç görmedim ben bugüne kadar, hiçbirini tanımıyorum. Antalyalıları tanımıyorum...
BAŞKAN - Seninle beraber kaç kişi yatıyor?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Aşağı yukarı 33 kişi geldik, hep tahliye oldular, her çıktığım mahkemeden tahliye oluyor. Şimdi mahkemeye çıkarmıyorlar beni tahliye olmamam için. Normal prosedür devam etseydi, şimdiye kadar tahliye edilirdim ..
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Kaç kişi kaldı şimdi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Galiba 15 kişi falan varız, devamlı sayı değiştiği için bilemiyorum.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Kaç dosyadan mahkemeye çıktınız?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Şimdiye kadar 12-13 dosyadan mahkemeye çıktım hepsinden tahliye oldum.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - 27'den 12'sine çıktınız?..
MEHMET HADİ ÖZCAN - 12 tane de DGM'de var. O kadar saçma bir şey ki, iki kardeş öldürülmüş Oflu Muzaffer, Oflu Reşat. Oflu Reşat'ın davasına burada çıkıyorum. Oflu Muzaffer'in davasına DGM'de çıkıyorum.
BAŞKAN - Sen şeyi bana tam bir anlatamadın bak Hadi. Ben de Hadi diyorum, Mehmet de ismin...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Hadi deyin; Mehmet'e ben de yabancıyım.
BAŞKAN - Hadi, sen dedin ki, "Affan'la, Sefa Sirmen bana oyunlar oynadı" sana bunların niye özel bir düşmanlığı olsun, senden başka hiç Kocaeli'nde insan yok mu? Bunu pek anlatamadın yani.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tamam,bunları anlatayım şimdi...
BAŞKAN - Ama, daha gelemedin, yani ötekiler de bizi hiç ilgilendirmeyen şeyler yani. Ne, nedir bu şey? Onu anlat, ondan sonra bizim sorularımız var sana.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Şimdi bir sürü şeyi anlatmaya geçerek ben size anlatmak istiyorum anlaşılır olsun diye. Yoksa, ders çalışmamız gibi üç dört gün çalışmamız lazım, zamanınız yetmez yani. Bir sürü şeyleri geçerek anlatıyorum. Size anlaşılır olsun diye.
BAŞKAN - Onları da anlat da, esas meseleyi de anlat.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Şimdi, burada İzmit'te öyle bir duruma geldik ki artık, bu ara Abdullah Çatlı'yla, beni, Şahin Tekdemir tanıştırdı. O aralar yani, o aralar derken Sefa Sirmen, Samsunlular olayları falan filan yeni olmuş, Sefa Sirmen'le yeni yeni başlamışız artık böyle bir sürtüşmeye.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Senesini söyler misiniz?
MEHMET HADİ ÖZCAN - 1 sene evvel falan olması lazım; 1,5 sene de olabilir.
BAŞKAN - Şöyle sorayım, o zaman Sefa Sirmen olayına sonra geleceksin o zaman olaylara...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Şimdi, ikisi birleşiyor. Abdullah Çatlı'yla Sefa Sirmen ilişkisini söyleyeceğim şimdi size. Yok değil mi şimdi bu ilişki öyle zannediliyor, hiç konuşulmuyor değil mi? Süleyman Sezak'la, Abdullah Çatlı'nın hiç ilişkisi yok konuşuluyor mu değil mi?
BAŞKAN - Kim o? ..
MEHMET HADİ ÖZCAN - Acele etmeyin geleceğim oralara, anlatacağım.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O zaman sen sakin sakin anlat, biz dinliyoruz.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Abdullah Çatlı'yla seni kim tanıştırdı Hadi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Şahin Tekdemir. Alper Tekdemir'in kardeşi. Alper Tekdemir, İbrahim Şahin'in koruması. Ramazan günüydü iftar yapalım diye telefon açtılar bana...
BAŞKAN - Kim açtı?..
MEHMET HADİ ÖZCAN - Şahin Tekdemir açtı.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Şimdi Sefa Sirmen'le bağlantı kurarken sen tekelde kaldın.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tekelde kaldım, esas oraya gideceğim.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Orayla bir bağlantıyı kur bakalım. nasıl kuracaksın.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Şimdi orayı anlatayım. Şimdi, poliste yakalandığıma geleceğim. Poliste bu söylediklerimin hepsini söylüyorum, bana Affan Keçeli diyor ki, Abdullah Çatlı'yı yakalacağız diye beni konuşturuyor. Ben Affan Keçeli'ye bir şey konuşmam ki ya... Affan Keçeli kim? Affan Keçeli, Türk polisi değil ki, Sefa Sirmen'in polisi. Konuşmam ben ona, o da beni zorlayamaz, dövemez beni.
BAŞKAN - Dövdü mü?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok... Beni şimdiye kadar, bu yaşıma kadar kimse dövmedi. Pantolonumu da çıkarmadı, hiçbir şeyimi... Benim verilmeyecek hesabım yok, niye dövecek? Bana bir soru sorar cevabını vermezsem döver beni, gizlersem bir şeyi döver.
BAŞKAN - Devam et bakalım.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Beni kandırdılar da yani bu şekle getirdiler. Reklamlarını yaptılar kendilerine de yaramadı. Ramazan’da telefon geldi iki Ramazan önceydi. Geçtiğimiz Ramazan değil, daha evvelki Ramazan, üç Ramazan pardon. Üçüncü Ramaza’na geçiyoruz. Geldik karşıda buluştuk bir yerde; şimdi, birtakım şeyleri geçiyorum anlaşılır olsun diye. Buluştuk, adamların niyeti şu: O geliş de bir tezgâhtı bana, o geliş bir tezgâhtı; çünkü, ben, burada, birtakım, bu işleri yapanları rahatsız ediyordum. Bilal Tak diye sağcı bir çocuk vardı, onun tarafını tutuyordum, PKK'lılar benden çekiniyorlardı burada o zaman. Geldi Abdullah Çatlı, sonra Abdullah Çatlı'nın Ülkücü olduğu falan yalan. Kim kızarsa kızsın, ister Türkeş kızsın, ister şey kızsın yalan.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Doğru yanlış, kendi çapında olan bir adam...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yalan abiciğim, Ülkücüler bedavadan sahip çıkıyorlar. Sonradan da çok pişman olacaklar.
BAŞKAN - Evet, yani Abdullah Çatlı'yı gördün?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tanıştık, konuşmamızın içeriği de şuydu: İzmit'te PKK'lılar büyük para götürüyorlar. İzmit'e 20 bin ton petrol getirecekler her ay, burada; benden istedikleri bir tane depo, gelen petrolü depolamak, bir tane liman, en önemlisi dağıtıcı. Bunu dağıtmak zor. En önemli kısmı bu işin dağıtmasıymış. Dağıtıcıları da buldum, limanlarını da, petrollerini de, hepsini buldum bunların. Gayeleri buradaki PKK asıllıları... Bak, şimdi, ben, devlete çok yakınım. Abdullah Çatlı'yı bana lanse ederlerken, İbrahim Şahin karşısında düğme iliklermiş, Mehmet Ağar düğme iliklermiş, devlet tarafından getirilmiş yurtdışından; bütün gayeleri, işte, bu Behçet Cantürk gibi devlete düşman olan adamları öldürmekmiş falan diye lanse ettiler. İnandım ben bunlara...
BAŞKAN - Kim etti bunları?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Şahin Tekdemir etti.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Sen Şahin Tekdemir'e inandın?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tabiî, inandım. Abisi de İbrahim Şahin'in koruması, beraberler, Şahin'in abisi de.
BAŞKAN - Şahin, polis mi sivil mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Burada benimle beraber yatıyor, çakal... Çakal, ileride benim baldızımın iğfal edilme olaylarında da karışacak, şu anda da yatıyor burada, öldürmüyorum işte. İstesem tükürükle öldürürüm; ama, kuvvetli olduğum yerde öldürmem, İzmit'te gezsin öldüreceğim ama. Kendi ellerimle öldüreceğim, öldürtmeyeceğim de.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Şahin'i mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Şahin'i de...
BAŞKAN - Şahin sivil mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bunlar birbirlerine düştüler zaten, bütün her şeyleri şimdi şey yapıyorlar zaten açıklıyorlar...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - İsmi ne?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Şahin Tekdemir.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel)- Şahin Tekdemir'in abisinin adı ne?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Alper Tekdemir. Alanda görev yapıyor.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - İbrahim Şahin'in koruması diyorsunuz?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ama, Alper'in bir suçu bir günahı yok. Benimle konuşmuşluğu yok yani. Vardır, belki, illa ki vardır; ama, benim konuşmuşluğu falan filan benimle beraber yaptığı bir şekli falan yok.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sonra, iftarda buluştunuz...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Buluştuk, benden bu yerleri istediler, buldum ben bunlara bu yerleri, ben de istiyordum PKKlılardan temizlensin buraları falan filan diye istiyordum yani. Bir de, devlet, mevlet, denince, hepten hepe gevşettiler bizi. Bizim zayıf tarafımız devlet... Devletle beraber olmak şeref verir bana. Yani, devlet tarafından getirilen bir adam falan filan olması, bana şeref verir yani. O ara, bana ondan 15-20 önce kasti geliyorlar bunlar; ama, böyle bir şey yapma niyetleri yok, beni kandırmak için geliyorlar. Benim önüme attıkları yem bu yani; ama, tabiî, ben bunu, 1 sene sonra fark ediyorum. O ara biz bu petrolü almıştık İskenderun'daki, Yumurtalık'taki petrolü almıştık. Onu hemen sormayın şimdi onu ayrıyeten anlatayım size. O sizi ilgilendirecek çünkü.
BAŞKAN - Tamam Baysa olayını...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Baysa olayını evet. Bu petrolü almıştık; bir tane şirket kurduruyordum ihaleye girecektik, ihalede alacaktık petrolü, garantiydi yani almamız. Artık, o, garanti neyin garantisi falan, onları sonra söylerim ki, ben, ispatlamayacağım şeyi söylemem, ispatlayabilirim. Meğersem bunların gayeleri, o petrolü benim elimden almakmış, burada benim ağzıma sürdükleri balmış, burada söyledikleri yalan. Buradaki petrolün depolanması, satılması yalanmış. 10-15 gün sonra dediler ki, Çatlı, dedi bana yani "3 milyon 600 bin dolar param gelecek" dedi "bir yerden" o, arada da Sabah Gazetesinde baş manşet bir yazı çıktı sırf bunlara ait "Çatlı, falan filan ekibi Filipinler'de Papayı öldüreceklerdi" diye bir haberler çıktı Sabah Gazetesinde.
BAŞKAN - Sen Abdullah Çatlı'yı, Abdullah Çatlı mı olarak biliyordun, yoksa Mehmet Özbay mı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Abdullah Çatlı olarak biliyordum.
BAŞKAN - Yani, öyle takma isim falan söylemedi?..
MEHMET HADİ ÖZCAN - Abdullah Çatlı olarak biliyordum, Abdullah Çatlı'yı ben kitaplardan, sol kitaplardan da tanıyordum. 80 öncesinden de duyuyordum zaten Çatlı, matlı falan filan Bahçelievler katliamı falan filan duyuyordum; tanışmışlığım yoktu.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Şahin, Çatlı diye mi tanıştırdı sizi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Evet, Çatlı diye tanıştırdı. Ahmet Baydar'la ikisi bir arada.
BAŞKAN - Şahin tutuklu mu, burada.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Şahin de burada tutuklu.
BAŞKAN - Gelmişken onu da dinleyelim.
MEH'MET HADİ ÖZCAN - Böyle konuştuk; ondan sonra geldi dedi ki, işte 10 gün sonra falan bütün limanları filan biz ayarladık burada, ayda 20 bin ton petrol satacağız, PKK'lıları buradan kovacağız, petrolü de biz satacağız. Tabiî, bal tutan parmağını yalar, bir şeyler de kazanacağız herhalde; ama, bizim esas niyetimiz devletimizle beraber olmak, yani para mara falan değil. Benim hayatımda para yok. Kim, Hadi para için bir şey yapıyor diyorsa, yalan söylüyor, hep tok büyüdük biz. Babamın sayesinde, tek oğluyum, onun sayesinde tok büyüdük. Çatlı der ki "3 milyon 600 bin dolar paramız gelecekti bu Filipinler olayından falan filan, şöyle oldu, böyle oldu alamadık parayı" deyince, ben, dedim ki, o zaman, ilk önce bu petrolü satalım, 40 milyar lirada bana birileri bir para veriyordu; onların isimlerini söylemek istemiyorum şimdi...
BAŞKAN - Ne parası o?..
MEHMET EDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - 40 milyar lira ne parası?
MEHMET HADİ ÖZCAN - 40 milyar lira orada yerinde para veriyordu, hiç elimi sürmeden, "İhaleye girme diyordu" 40 milyar lira vereyim diyordu.
BAŞKAN - Avanta para.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Evet, avanta veriyordu.
BAŞKAN - Kim bunlar?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bunları söylemek istemiyorum. Çok söyledim; biraz, bazılarını saklamak istiyorum yani.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Özel insanlar mı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Burada kalıyorum... Bedelini burada kalmakla ödüyorum. Ben yakalandığım zaman yanımda bir televizyoncu yakalandı. Ben bunları bant yapacaktım; cumhuriyet savcısına, valiliğe, basına, masına dağıtacaktım. Milleti mecburen çalıştıracaktım çalışmayan teşkilatları; ondan sonra gelip teslim olacaktım ben; ama, şimdi burada uğraşıyorum. Burada ne yaparsam da hata. İkide bir sürmek, oraya sürmek, buraya sürmeye kalkıyorlar beni. 15 günde bir bu konu gelir buraya.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, devam et o zaman.
BAŞKAN - Konuştun, "3 milyon 600 bin dolar" dedi...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bunu yapalım dedim. Zaten istedikleri oydu, onu bekliyorlardı benden. "Tamam" dediler 50 milyar lira... Dedim ki; 40 milyar liraya bu satılıyordu; 20 milyar liralık size vereyim, 20 milyar lirası da bana lazım dedim. Zaten o zamanlar oraya 2-3 milyar lira masraf etmiştim o işi getirenlerle falan. Masrafım vardı, bana lazım dedim. Çatlı, ilk önce "Tamam" dedi girdiler, aldılar ihaleyi Ankara'da. Bir tanesini mesela beğenmedi ihalenin birini "Bu ihalenin dedikodusu olur" dedi. "Düzgün yapın şeyleri tam olsun" dedi. Bir daha ihale yaptılar, gene bizimkiler aldılar, orada iki tane şirkete 4'er milyar lira avanta verdiler, onları çektiler ihaleden, ihale alındı. Ben de Ankara'daydım o zaman Merit Otelde Çatlı'yla beraber oturuyorduk orada. Neyse, ihale alındı, ihale alındıktan sonra Abdullah Çatlı değişmeye başladı. Dedi ki "40 milyara satmayalım bunu, bir ay içerisinde 300-350 milyar yapıyor bu" dedi. Tamam dedim ben ona, gene kabul dedim. Büyük de para sıkıntısı çekiyordum halbuki o zaman. Bu arada da, Makedon asıllı, şu anda İngiliz vatandaşı olan; ama, Müslüman İdris Feyzuli diye bir adam, benim bir arkadaşımın amcası. Dediler ki "Burada gene bir petrol alışverişinden İzmit'te..." onun da ismini vermek istemiyorum veya vereyim. Turgay Çelebi diye bir adamdan 1 milyon 200 bin dolar alacağımız var; adam bunları dolandırmış İnterpol’ü de bağlamış, mahkemelerle falan hukuken alamıyoruz bu parayı, almamıza bu konuda bize yardımcı olur musun dediler; Turgay Çelebi'ye, bir müşterek dostumuzu buldum hemen, araştırdım -benim özelliğim odur zaten,kabadayılıkla gitmem insanların üzerine, müşterek dostumuzu bulurum, konuşmayla giderim yani- dedim bu parayı ödeyecek mi, ödeyeceğim dedi. Ödeyeceğim deyince birtakım senetler falan da yaptık, ellerinde hiç belge yokmuş, senetler belge oldu İdris Feyzuli'nin de hoşuna gitmiş bu hadise, ben tanımam adamı, bilmem kendisini, sonradan gördüm ama, aradan bir zaman geçti, bizi burada milliyetçi, vatansever falan filan tanındığı için adam, İngiltere'de oturuyor kendisi, Dünya Bankasının Arap ülkelerinin temsilcisi galiba, adamın görevi o, Arap ülkelerinin temsilcisi; İran'da, Suudi Arabistan'da çok büyük yeri olan bir adam, sözü geçen bir adam, geldi dedi ki, 1 milyon 700 bin dolar -Bosna Hersek'te o zaman savaş var, çok kötü bir şekilde- Bosna Hersek Hükümetinin Irak'tan alacağı var; Saddam bunu petrol olarak ödüyor, fakat parası yok ödeyemiyor. İran'la Irak sınırında bir nehir varmış, nehirden 2 bin tonluk motorlarla petrol çıkarılıp, açık denizlerde 50 bin tonluk gemilere yüklenecek, oradan İngiltere'ye gidecek, İngiltere'de satılacak, karşığılında silah ya da para istiyorlar, başka bir şey istemiyorlar, bu işi organize edebilir misiniz dediler, ben de Çatlı'ya söyledim. Ben ömrümde dışarı çıkmadım, Bulgaristan nedir bilmem, Çatlı'ya söyledim, Çatlı dedi ki yaparız dedi, böyle çok iştahlı düştü işin üstüne, bu iş halen oluyor, Ahmet Baydar yapıyor bu işi, onu özellikle söyleyeyim; ama, Bosna Hersek'e yapmıyor, kendi menfaatlerine yapıyor. Adamı çağırdık İngiltere'den geldi buraya, gelmişken burada Türk Hükümetinin de bir işini yaptı. Onun ne iş olduğunu söylemeyeyim şimdi, yine sansasyon olacak, gene şu bu bulaşacak filan, bir sürü parti liderleri bulaşacak, gene benim başıma bela olacak; ama, önemli değil, bir işini yaptı adam, meşhur bir işini yaptı, gayrimeşru bir şey yok.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Kimin yaptı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Söylemek istemiyorum onu, bütün liderlerle adım karışacak. 17 gün Ankara'da kaldı; ben kendim altına araba verdim, kendi şoförümü verdim, kendi yeğenimi verdim, kendisi koşturdu, halletti işlerini falan filan. Neyse, ben ayarladım...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kim?..
MEHMET HADİ ÖZCAN - İdris Feyzuli diye bir adam; İngiltere'de oturuyor, Makedon asıllı bu adam, burada bir arkadaşımın da amcası olur.
(SAYFA EKSİK)
Çatlı'ya karşı tedbir alınca bir tek telefon konuşmalarına düşürdük görüşmeleri, buluşmaları bıraktım Çatlı'yla. Bu arada da İskenderun'da 1 500 ton petrol Demir Çelik'e satıldı, 1500 ton petrolün parasını paylaşacağız şimdi, ortağız ya, ilk kısım satıldı, parasını paylaşacağız, bir haftalık çek verecekler, telefon açtım Çatlı'ya buluşalım dedim; dedi ki, Ankara'da buluşalım, tamam dedim, bazı buluşmalardan da korkmamak lazım, bu işleri götürmek için, tamam dedim buluşalım, ben de kendi tedbirlerimi aldım, Ankara'da oturuyoruz, onunla çoğu Shereton'da, Merit Otelde, Yüksel İnşaatta buluşurduk, bu sefer para davası ya, iş paraya kadar geldi ya, zaten o kadar kurnazdı ki, profesyoneldi rahmetli diyeyim gene, ilk görüşmelerde kendisini paraca güçlü göstermek için Yüksel İnşaatın genel merkezinde buluşurduk, orada görüşüyor, parayı öderken Bucakların orada görüşüyor, gözdağı veriyor, yani benim arkamda bunlar var falan gibi gözdağı veriyor. Buluşalım dedim, gittik, buluştuk, Bucakların orada, yanımdaki arkadaşları söylemek istemiyorum, gittik buluştuk; inanmakta, inanmamakta da serbestsiniz, orada ters düştük; 500 milyon lira para benim önüme getirdiler ve Sedat Bucak'ı getirdiler yanıma, ben Sedat Bucak'ın milletvekili falan filan olduğunu da bilmiyordum, gözlerini gördüm midem bulandı.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bucak'ın yazıhanesi nerede?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ankara'da bir yazıhaneye çıktık, semt olarak bilmiyorum, arabamızı cadde üzerinde bıraktık hemen girdik içeri, iki üç katlı bir bina, kırmızıydı galiba rengi; oraya çıktık, orada görüştük, Bucak AŞ yazıyordu kapısında. Haluk Kırcı da oradaydı.
BAŞKAN - Haluk Kırcı'yı da tanır mısın?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Haluk Kırcı'yı iki kere gördüm. Bir kere orada gördüm, bir kere de Merit Otelde gördüm, başka görmedim. Haluk Kırcı falan çok önemli bir adam değil, zurnanın deliği bile değil, şimdi kendilerini televizyon sayesinde meşhur yapmaya çalışıyorlar, Çatlı'nın tüfeksiz askerleri, takım elbiselerinden başka hiçbir şeyleri yok.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) – 1,500 ton ne kadar tutuyor para olarak?
MEHMET HADİ ÖZCAN - O zamanın parası 12 milyar lira paraydı, yarı yarıya paylaşmamız lazımdı; 500 milyon lira para verince ben tepki gösterdim. Ortağız dedim, yüzde 50 yüzde 50, midemi bulandıran şeyler oluyor, kim kimi öldürmezse dedim, küfür ettim orada, can Allah'ın dedim, senin hareketlerinden huylanmaya başladım dedim; orada zaten bizim bağlarımız koptu. Benim yanımda bir polis vardı, niye öyle davrandın dedi, ya öldürürlerse dedi, öldüremezler, ben biliyorum öldüremeyeceklerini.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Polis seninle birlikte mi gelmişti oraya.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ben götürmüştüm, onun ismini vermek istemiyorum. Çünkü, onlar hep polislerle olduğu için ben de yanıma bir tane yakınım polis aldım götürdüm, zaten, bir tek oraya götürdüm, ondan sonra bir işim falan da olmadı, polisle benim işim olmadı, kim var diyorsa yalan söylüyor.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Topluca bir ifade vermişsin polise şu olay, şu olay, şu olay...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Terörle mücadelede
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - O ifadeleri verdiğin zabıtta altına imzanı attığın doğru?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Oraya geleceğim. O ifadeler yanlış, bana bilgisayarda başka şeyler gösterdiler, ondan sonra değiştirdiler.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Abdullah Çatlı ile Kürşat Yılmaz'ın ismi geçmiş...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Affan Keçeli kendi istediği gibi şekilleri yazdı, mesela Abdullah Çatlı'yı yazdı, Musavvat Dervişoğlu'nu da yazdı. Niye; çünkü, hepsini kucağına düşürmek için, Musavvat Dervişoğlu zengin, neymiş, İbrahim Şahin bana silah gönderdi; İbrahim Şahin Kürşat Yılmaz'ın ölmesini istiyordu, Musavvat istiyordu ama silah gönderdiği yalan. Benim ifadelerimin hepsini ben hatırlıyorum, biliyorum. 500 milyon verdiler almadım, ondan sonra bizim Çatlı ile bizim soğuk harbimiz başladı; o bana karşı tedbirli, ben ona karşı tedbirliyim. Ne yaptı Çatlı; İzmit emniyetiyle hemen devreye girdi, Hadi'yi yakalatıp Samsunlular olayına azmettirmekten içeri attırma istedi; ne yaptı, Of'lu Muzaffer'i Ali İhsan Kaya diye bir tane zengin var burada, o da Osman'ın arkasındaydı o zamanlar, benim de eniştemdir Ali İhsan Kaya, trilyonerdir, İzmit'in en zengin adamıdır, Ali İhsan Kaya'yı, o Sami Hoştan'la falan geldiler villa yapacağız, milla yapacağız ayaklarıyla karışık bir samimiyetler kurdular, Ali İhsan Kaya'yı korkuttular Hadi seni öldürecek şöyle yapacak, böyle yapacak falan, Ali İhsan Kaya'yı yönlendirdi, Of'luları yönlendirdi; İşte o Alper Tekdemir, büyük ihtimalle o yönlendirdi bu işleri, bütün işleri güçleri benim yakalanmam. Polisle ben bu sefer mecbur kaldım Kâmil Toprak'la, buranın ikinci şube müdürüyle dalaşmaya; öyle ya adama koruma veriyorsun, Of'lu Muzaffer'e, benim rakibime, o keleşler elinde geziyor, serbest serbest keleş elinde geziyor, benim yeğenimi öldürmüşler, abisini ertesi gün silahla yakalıyorlar, bel silahıyla, polisler; bu kadar adaletsizlik olur mu ya, hem öldürüyorsunuz bizi, ırzımıza geçiyorsunuz, öldürüyorsunuz, yakalıyorsunuz, dövüyorsunuz, bu kadar anormal bir çifte standart olur mu insanlar üzerinde; ben de yaratılış icabı böyle şeylere tepki gösteren birisiyim, polisle dalaştım tabiî. Mesela o Kâmil Toprak, ben yakalandığım günü hemen sürüldü buradan. Neden sürüldü; bütün yükleri onun üzerine yükledi Affan Keçeli, ikinci şube müdürünün kabahatini, anlaşmalı türde ama yani. Hiç onları bu şeylere bulaştırmadı, esas papaz Kâmil Toprak halbuki; çünkü Kâmil Toprak organize etti bu işleri, hep Oflular'la, mafyayla işbirliği yapan Kâmil Toprak, bunlar şimdi bu şekle gittiler işin, yakalatamadılar da beni; bu arada da Yeşil beni bir şeylere uyandırıyordu.
BAŞKAN - Tamam, oraya gel...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yeşil’i tanıyorum; Yeşil’le benim aramda o kadar önemli bir arkadaşlığım yok; ben Yeşil’i ta 75'lerden beri tanırım, dört senede bir, beş senede bir karşılaşırsak karşılaşırız...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yeşil’in ismi ne?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ahmet Demir. Ondan başka ismini bilmiyorum; ben Hacı Dayı derim.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Memleketi neresi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Benim bildiğim kadarıyla Elazığ. Çok uzun boylu görüşmelerim yok, ben, Yeşil’in bu kadar popüler olduğunu da bilmiyordum; ama, birtakım MİT'çilerden haberler aldığını biliyordum.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Nerede karşılaştınız?
MEHMET HADİ ÖZCAN - En son Stad Otelde kendisi beni ziyarete geldi; Çatlı'lı matlı senfonilerini o kendi iç bünyelerinden duymuş, abi dikkat et dedi devamlı motor, hareket halinde ol dedi, bunlar telefonunu da dinlerler senin dedi, bulunduğun yeri de tespit ederler dedi, dikkat et dedi, yapacağın bir tek şey var dedi, bunu öldürmek, başka hiçbir şansın yok dedi, yoksa seni öldürecek dedi, Çatlı. Başka da bir şey, yardımmış, yok yerini söylemekmiş falan filan yok, öyle bir şey yok; ama, ben asıl anlatacağım konulara gelemiyorum, devamlı konu değiştiriyoruz, oralara geçiyoruz. Yeşil dikkat et dedi bana. O arada düşündüm taşındım, Veli Albayla görüşüyorum, bana teminat veremiyor, valiye bir aracı sokuyorum bana teminat veremiyor, emniyet müdürü zaten tamamen Sefa Sirmen'le beraber olmuş, aleni, Yeşil Gazeteyle beraber müşterek hareket ediyorlar, hiç kopmuyorlar da yani, bu adam ANAP zamanında gelmiş emniyet müdürü olmuş, CHP zamanındaki adamla işbirliği yapıyor, aleni yapıyorlar bunları yani. Neyse, en son, düşündüm düşündüm, ne yapayım dedim, dedim ki, baktım, basından da hepsi korkuyor, Erbakan da Başbakan olunca Kanal 7 Programında baktım Erbakan ailesiyle bir görüşme var, Kanal 7 bunlara yakın dedim, televizyoncular da bana ulaşmak için bir sürü avukatlarıma falan... Gayret sarf ediyorlardı, Kanal 7'yi çağırdım, o teferruatlar da çok uzun, en son Rize'de, Kanal 7'nin programcısı çocuk yanımdaydı, bir gün çalıştık, size verdiğim ifadelerin aynısı Kanal 7'de vardır şimdi; bir gün çalıştık, böyle iki üç dosya doldurduk, yorulduk, o akşam yattık, ertesi gün kalktık, çorba içerken yakalandık; iki gün daha çalışsaydım, programı bitirecektim, hepsini, yedi nüsha yapacaktım, bir tanesini kendime ayıracaktım, geri kalanı gerekli yerlere gönderecektim ve teslim olacaktım; ama, nasıl teslim olacaktım; ilk önce polisi çalıştıracaktım, buradan şimdi ispatlayamadığım şeyleri rahatlıkla ispatlayacaktım, ondan sonra teslim olacaktım. Yakaladılar beni polisler, kim yakalamış, Savaş Yeşilbaş yakalamış; sorun kendisine, ilk yakaladığı zaman Sefa Sirmen'in polisisiniz dedim; beni öldürmemekte pişman olursun dedim, bak, öldür, dağ burası, pişman olursunuz, emniyet müdürünüzü de pişman ederim, İçişleri Bakanınızı da pişman ederim, hepinizi pişman ederim dedim, öldürün beni dedim, ama öldürmediler. Aldılar, geldik buraya; geldik emniyet müdürüyle oturduk; konuşalım; konuştuklarımı yazmazsın; yazacağım, yazmazsın; yazarsın, yazmazsın üç dört gün zaten kendi aramızda bu meseleleri konuştuk, emniyet müdürü, öldü şimdi o Halis Kerimoğlu terörle mücadelenin müdürü, istihbaratçı bir iki tane komiser vardı; üç dört gün bu meseleleri konuştuk, hiç öyle ifade falan yazmak yok. Karar verdik en sonunda, Abdullah Çatlı'yı yakalayacağız, yakalayabilirdik, İzmit Emniyeti isteseydi yakalayabilirdi; çünkü, bütün donelerin hepsi vardı, yakalardık. Abdullah Çatlı'yı yakalayacağız diye benden ifade aldılar, on üçüncü günü uyandım,. bana bir ay kalacağız dediler, ikinci operasyona başlayacağız dediler, kandırdılar beni, tecrübem de yok, terörle mücadeleye ilk defa düşmüşüm, öyle bir tecrübem de yoktu, kandım. Sonradan, oradaki çocuklardan bir tanesi dedi ki seni on beşinci günü adliyeye verecekler, savcılığa çıkacaksın deyince ben bu sefer isyan ettim, hani Çatlı'yı yakalayacaktık dedim? O ara, son bir televizyoncular gelmiş, saat 8'de bize bu imzaları attırdılar, okuma fırsatı yoktu, 400 sayfa şey koydular önümüze, 430 sayfaydı galiba; imzaladık, imzaladık, verdik. Ben imzalamaktan falan da korkmam, burada da şimdi bir şeyler imzalatın korkmam; ama, kendi gururumu mururumu da emniyetlerde falan ezdirmedim, bu yaşıma kadar ezdirmedim bu sefer değil. Ne yaptılar bunlar, bu benim konuştuklarımı kendi işine geldiği gibi kullandılar. Mesela benim bir bantım var, o bantı da esasında kendi istediği gibi... Niye; bana Çatlı'yı yakalayacağız, bunları bunları konuşma, bunları bunları ekleyelim falan falan, ders çalışa çalışa; zaten o bandın yapılışından da belli olur, duruyor, tekrar şey yapıyor, bir yerler siliniyor.
BAŞKAN - Nerede o bant, emniyette mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - O bantın Mehmet Ağar'ın elinde olması lazım şimdi.
BAŞKAN - O mu aldı da senin ifadeni?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Mehmet Ağar'ı da suçluyorum o bantta. Emniyet müdürü götürdü Ankara'ya kime verdiyse ona verdi; zaten o bant yüzünden alındı zaten görevden; o bant nerede? Belki de Mesut Yılmaz'da, o da kendi bileceği bir şey.
BAŞKAN - Ama, sen şimdi bant dolduruluyor; gördün değil mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Böyle bant değil, video bandı.
BAŞKAN - Gördün değil mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tabiî... Tabiî... Ders çalıştık beraber. Burası olmadı böyle diyelim... Ama, Çatlı'yı yakalayacağız diye bunlar yani. O bantta yalan da söylettiler ..
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ne zaman oluyor bu olay?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yakalandığım zaman, sekiz buçuk ay önce; Çatlı ölmeden dört ay önce.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O zaman Abdullah Çatlı olduğu biliniyor yani.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Biliniyor. Bütün hepsini söylüyorum; Hüseyin Kocadağ'ı söylüyorum, İbrahim Şahin'i söylüyorum...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Onlar ne yapıyorlar?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Onlara da geleceğim. Şimdi, dedim ki, bu Tekel'i yakanlar, şu anda emniyet müdür muavini Ayhan Toktaş, senin müdür muavinin dedim, burada, bu konuyu canlandıracak mısın, bu konuyu gündeme getirecek misiniz?
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kime söylüyorsun; Affan'a mı söylüyorsun?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Affan'a söylüyorum. Getireceğim söz. Bir de bana öyle inandırıcı konuşuyor ki, işte onu getirecek miyiz, bunu yapacak mıyız falan filan, bir yerlerden başlayacağız. Mesela benim cebimde bir isim var, sözde bu ismin dahi üzerine gidecekti, Ankara'da bildirecekti size bunu, Ankara'ya, artık kime bildirecekse...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Tekeli yakan kimdi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Emniyet müdür muavini şahit, gözleriyle görüyor, Tekelin Tır'larının Maga Deri fabrikasına girdiğini, bir tane televizyoncuyla beraber arabada oturuyorlar, ihbar üzerine gidiyorlar, orada bakıyorlar, giriyor Tekelden içeri, kaleşnikoflu adamları görüyor, geliyor diyor ki emniyet müdürüne, efendim diyor, böyle böyle, Tekelin arabaları Maga Deriye giriyor, boşaltılıyor, dışarı çıkıyor diyor; emniyet müdürü bu olay bizi aşar diyor, işin üstüne gitme; bunu da Ayhan Toktaş işte...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, yaktı derken Tekeli mahvetti anlamında mı söylüyorsunuz?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Boş Tekeli yaktılar, içindeki malları daha önceden şeye çektiler. Ne oldu; bir taşla iki kuş vurdular, hem Belsa Plaza’nın önünü açtılar hem içindeki malları çaldılar.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Tekel Belsa Plaza’nın önünde, Tekelin içini boşaltıyorlar ve Tekelin içinden boşalttıkları Ali Şen'de mi kaldı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - İlk önce bunu yapacaktı, onları da getirecekti oraya, onların da ifadelerini .alacaktı; ama on beşinci günü apar topar saldılar, bir ay kalacağız dediler bana...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ali Şen de yok oldu oradan...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Hiç kimsenin ifadeleri mifadeleri alınmadı; en sonunda ifadelerin, buraya geldim, okudum, baktım; istediklerini yazmışlar, istediklerini yazmamışlar; ifadelerle ben şimdi mahkemelerde sürünüyorum. Mahkemeye çıkamıyorum, mahkemeye çıksam razıyım, mahkemeye çıkamıyorum. Çete oluş sebebim benim bu; bundan başka bir sürü şeyler de söylerim ama şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonuna bunu söylüyorum işte; bu Tekelin yakılma hadisesi piyasaya çıksın, arkadan, 300 milyon mark Sumisomabanktan alınan paranın yanlış yere harcandığını ispatlayacak belgelerle beraber, veririm adamlarla beraber -Alman bankası bu banka- 200 milyon doların da Ali Haydar Veziroğlu'na nasıl geçtiğini ispatlayacağım.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Devlete hayırlı bir iş yapıyorsan açıkla.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Açıklayacağım. Daha geniş bir belge... Bu belge çok ufak. Bu paranın verilmesine sebep olan yetkiliyi getireceğim sizinle görüştüreceğim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - 300 milyon mark, 200 milyon dolar dedin ama şimdi.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bak şimdi 300 milyon mark para alıyorlar entegre tesisleri için, temizlik projesi için; Ali Haydar Veziroğlu yapıyor bunu; Hazine garantili veriliyor. Bu parayı esas verdiren Türk, Alman hükümetinde çevre danışmanlığı yapıyor, Oktay Tabasaran diye bir yetkili, bunun imzasıyla alınıyor bu para, bunun imzası olmadan bu para alınmıyor; bunlar bu parayı alıyorlar, burada yiyorlar; karşılığı hiçbir şey yapmıyorlar; çok ufak tefek göz boyamak için bir şeyler yapıyorlar. İkinci olarak 200 bin dolar istiyorlar aynı bankadan; Oktay Tabasaran geliyor burada inceliyor bunları, projelerine bir ek havuz ekliyorlar, inceliyor bunları; buraya imzayı atmıyor; bu adam dünyada herkes bitiyor, Hadi Özcan'ı arıyor buluyor; niye buluyor Hadi Özcan'ı; şimdi Çete miyim, onun için mi buluyorlar...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O mu verdi bu bilgileri?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Evet. Bütün belgeleriyle beraber koyacağım ortaya; ama çıktığım zaman koyacağım, size güvenirsem çıkmadan da koyarım.
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Bunun Veziroğlu'yla alakası ne?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ali Haydar Veziroğlu kullanıyordu parayı işte, bu tesisi de o yapıyor. Beni çete yapmalarının sebebi bu, mahkemelere takmalarının sebebi bu; ama, Allah ne büyük Allah Türkiye Büyük Millet Meclisi buna...
BAŞKAN- Abdullah Çatlı'yla bu anlattıklarının dışında bir ilişkin var mı senin?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Anlatıyorum. Ben iddia ediyorum Abdullah Çatlı öyle büyütüldüğü kadar büyük bir adam değil. Bunun bir örneğini söyleyeyim size maddî yönden de değil, teröristlik yönünden de değil, bir sürü kişinin yaptığı olaylar şimdi buna yamanmak isteniyor, büyütülüyor falan filan, bu arada bir sürü kişi de kurtarılmak isteniyor. Abdullah Çatlı da korkak bir adam, kim cesaretli diyorsa yalan söylüyor. Ben de iyi tanıyorum, gözlerine baka baka konuştuğum zaman altı ıslanıyordu, korkak bir adam yani. Abdullah Çatlı'yla benim ilk tanışmam o sebepten oldu, beni yakalatmak istedi, şunu yaptı, bunu yaptı, o Bosna Hersek konusunda samimiyetsizlik gösterdi falan, şüpheler uyandı bende. Ama kurnaz ne yapıyor ilk toplantıyı Yüksel İnşaatta yapıyor, şunu yapıyor, bunu yapıyor... Ben Abdullah Çatlı'nın parasının olmadığını şuradan biliyorum, ispatla söylüyorum; bundan bir, bir buçuk sene önceydi; Bostancı'da Kutay iş hanında bunların Baysa diye bir şirketleri var, o şirketin bir ara telefonları kesildi; arıyoruz, arıyoruz telefon yok, neden telefonları kesildi dedim Ahmet Baydar'a, dedi ki 350 milyon lira geldi, paramız yok ödeyemiyoruz dedi. Çatlı nerede dedim, görüştür beni Çatlı'yla, buluşalım, vereyim o parayı dedim, para lazımsa vereyim dedim, o ara da bende biraz para vardı; buluştuk yine Shereton'un lobisinde, tuttum orada onların paralarını verdim, telefonlarını açtılar; tersoydular yani. Oradan sattıkları şey belli, 70 milyar lira civarında bir para aldılar oradan, o parayla Çatlı kendisini yürütüyordu; kim diyorsa Çatlı'da büyük para var... Ha Ömer Lütfü Topal falan filan o parayı onların zeminine kullanmış olabilirler, ondan haberim yok.
BAŞKAN - Çatlı kimlerle iş yapıyordu; mesela devlet büyüklerinden, milletvekillerinden kimlerle ilişkideydi veya onlarla iş yaptığı oluyor muydu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Şimdi, ben bildiklerimi anlatayım, fazla da bir şey bilmiyorum, bildiklerimi anlatayım. Mesela bir gün neredesin dedim; Ankara'da, ben de Ankara'dayım dedim telefonda. Buluşalım dedim. Sen, neredesin dedi, ben Maltepe'deyim, ben özel harekâtçıların yanındayım dedi mahsus söylüyor, Gölbaşı'ndayım diyor. Yani, özel harekâtçılar benim arkamda... Benden huylanıyor ya, bana mesaj veriyor yani.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Sedat Bucak Abdullah Çatlı'yla beraber otururken, beraber oturdu mu sizinle?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tabiî.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Mesela ben burada otururken Fikri Bey diyorum, Mehmet Bey diyorum; siz Abdullah'a ne diyordunuz onların yanında?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ben reis diyordum ona; ama üç beş kere demişimdir.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Mehmet Özbay diye mi...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yalan. Herkes yalan söylüyor, herkes Abdullah Çatlı olduğunu biliyor, simitçiler bile biliyordu Abdullah Çatlı olduğunu. Ahmet Baydar ciddî şekilde soruşturulsa Abdullah Çatlı gerçeği çıkar piyasaya, siz değil, polis soruştursun, bir askıya alsınlar bakalım Ahmet Baydar'ı neler söylüyor.
BAŞKAN - Sen diyorsun ki, ben esrar filan kullanıyordum diyorsun, terk ettim diyorsun, uyuşturucu kullananı bilirsin, Abdullah Çatlı da kullanıyor muydu uyuşturucu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Hiç vakıf olmadım.
BAŞKAN - Peki uyuşturucu işi yapıyor-muydu?
MEHMET HADİ ÖZCAN Uyuşturucu işi yaptığı besbelliydi. Sami Hoştan'la niye işbirliği yapıyordu, Sami Hoştan'la beraber burada Uzuntarla'da villalar yapmaya falan filan niye... Sami Hoştan'ı duyarım ben, biraz önce anlattım, Oflu’nun kayınçosu Hurşit Yavaş bu memleketin en büyük eroin tüccarıydı, Necdet Menzir'in zamanında yaptı bunların hepsini; ama, Necdet Menzir şimdi sütten çıkmış kaşık gibi. Onu yakalatan zaten Çatlı, kendisi söyledi bana, Tarık Ümit'in öldürülmesinde kendisi var, kendisi söyledi bana, Çatlı'nın kendisi söyledi. Tarık Ümit'i benden huylanıyorlar, sen mi yaptın dedim, yahu ateş olmayan yerden duman çıkmaz dedi, senin memleketin orası dedi, bana karşı ne gibi bir cephe alıyorlar, öğrenebilir misin dedi; iyi dedim, benim memleketimdekini bana bırak dedim. Niye öldü? Tarık Ümit sevilmeyen bir adamdı, Tarık Ümit için MİT'çi diyorlar, değil; ben iyi tanırım Tarık Ümit'i, kim diyor MİT'çi... MİT'in kullandığı bir adam olabilir, MİT beni de kullanmak istedi, polis beni de kullanmak istedi, halen de istiyor, halen şu anda cezaevinde yatarken de bana birtakım mesajlar geliyor; kullandırma kendini.
BAŞKAN - Tarık Ümit'i, Abdullah Çatlı nasıl öldürdüğünü falan anlattı mı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Onu anlatmaz onu; ama, şu bir gerçek, anlatmadı, şeklini anlatmaz, kimse Tarık Ümit'le arkadaşlık yapıyorlardı; mesela Tarık Ümit ölmeden önce, birkaç gece evvel Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı da hücre evinde beraber kaldılar, kızı biliyor bunu neden söylemiyor. Beraber kaldılar evinde iki gece mi ne, beraber yattılar.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Tarık Ümit'i sen tanıyor musun?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tanırım, çok eski tanırım, Tarık Ümit daha çömezken tanırım; Ferda abinin yanından tanırım, Ferda Seven'in yanından tanırım. Biz Ferda Seven'le otururduk, Tarık Ümit de dışarıda esrar yaparlardı, getirirlerdi bize verirlerdi içerdik. Kule dibinde. Gayrimeşru bir hayatı yoktu Tarık Ümit'in yani. Tarık'ın harçlığı bile yoktu, bir Alman kızla evlenmiş, kendisine bakamıyordu.
BAŞKAN - Abdullah Çatlı başka ne anlattı sana?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tarık Ümit, ne zaman burada Ermeniler Asil Çelik'i aldılar, ne o meşhur hukuk profesörü, Hayri Domaniç falan filan ona büyük para vurdurdu, oradan parayı buldu, sermayeyi buldu; ondan sonra da Tarık Ümit oldu MİT'çi, yalan, değil MİT'çi falan; ama, sonradan bu MİT'çilik nasıl oluyor onu bilmiyorum, sonradan kaydettilerse falan, bilmiyorum, yoksa Tarık Ümit'in ıcığını cıcığını biliyoruz, çok önemli adam değillerdi bunlar, bu kadar yaygara kopartacak kadar bir adam değil bunlar.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Abdullah Çatlı'nın onu öldürmesi için bir sebep var mıydı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tarık Ümit'in benim bildiğim öldürüldüğü gün de 3 milyon mark parası kayıp...
BAŞKAN - Nereden biliyorsun?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Abazalardan falan bildiğim, onun tarafından duyduğum kadarıyla.
BAŞKAN - O para için mi öldürdüler diyorsun.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bence onun için öldürdüler, başka hiçbir sebebi yok onun.
BAŞKAN - Sen baldırı çıplak birisi diyorsun, Tarık Ümit o parayı nereden aldı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tarık Ümit, Hurşit Yavaş Türkiye'de senelerdir eroin satıyorlar, bunu bilmiyorlar mı yani; MİT'çi diyorlar, nasıl MİT'çi, eroin satıyor Tarık Ümit, eroinci.
BAŞKAN - Abdullah Çatlı nasıl uğraşırdı peki, o da uğraşır dedin.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Abdullah Çatlı, Hurşit Yavaş'ı yakalattı, Hurşit Yavaş'ın bütün mal varlığına Abdullah Çatlı'nın, Drej Ali'nin tanıdıkları Urfalılar el koydular. Şu anda kimin eline geçti Star Turizm, araştırılsın çıkar piyasaya.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Kimin eline geçti?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Urfalıların eline geçti.
BAŞKAN - Evvelden kimindi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Hurşit Yavaş'ındı; benim çocukluk arkadaşım, Of'lu Muzaffer'in de kayınçosuydu; ama, eroin işi yapıyordu, hiçbir işim yoktu onun için.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Hangi senelerde tanıştınız Tarık Ümit'le?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ben, Tarık Ümit'le 80'lerde falan tanıştım.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Tarık Ümit'le Abdullah Çatlı'nın tanışıklığı eskiye mi dayanırdı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Onu bilmiyorum, ben Abdullah Çatlı'yı yeni tanıyorum. Onlar Abdullah Çatlı'nın, tahminimi söyleyebilirim, onun bana söylediklerini söyleyebilirim belgeleyemem yani.
BAŞKAN - Onun söylediklerini söyle.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Onun söyledikleri öyle işte; Tarık Ümit öldüğü zaman benden huylanıyorlar Hadi dedi bana; ben de Bostancı'da dedi beraber oturuyorduk, benden huylanıyorlar dedi, senin memleketindir, orada benim hakkımda düşündüklerini öğrenebilir misin dedi. Ferda abi var mı bu işin içinde dedim, yok dedi, Ferda abi Tarık Ümit'le bağlarını koparalı seneler oldu dedi, koparmış hakikaten de, sonra Ferda abinin kendisine de söyledim onu, koparmış. Sen mi yaptın hakikaten onu bileyim dedim; yahu ateş olmayan yerden duman çıkmaz dedi.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Onu güçlü gözükmek için söylemiş olabilir mi? Öyle huyu var mıydı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - O da olabilir.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki size göre Mehmet Eymür'ün veya Korkut Eken'in tetikçisi miydi Abdullah Çatlı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ben Korkut Eken'i hiç tanımıyorum yalnız bunlar, benim gördüğüm kadarıyla bu ekibin arasında gördüklerimin hepsi Korkut Eken'den biraz çekiniyorlardı, çok tehlikeli bir adam falan filan diyorlardı.
BAŞKAN - Uyuşturucu işini nasıl biliyorsun, Abdullah Çatlı'nın bu işle uğraştığını nasıl biliyorsun? Kendi mi anlattı...
(SAYFA EKSİK)
tanesi Eyüp Aşık'tı galiba; ama, İbrahim Şahin de oradaydı yani, bir tanesi de Kadir İnanır'dı. Musavvat Dervişoğlu bu sosyete aleminde gezen bir arkadaşımızdır, ben de onu tanırım on, on beş senedir. Abi der ufağımdır benim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Döviz işi yapar mı.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Dere döviz falan kayınpederlerine ait; her şeyle bir ilişkisi var; akıllı bir arkadaş ama işlerinin inceliğini bilmem.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Musavvat Dervişoğlu'nun kayınpederinin döviz bürosu mu var?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Evet.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ne alıyor, nasıl satıyor biliyor musunuz?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Musavvat Dervişoğlu'nun kayınpederi aşağı yukarı İstanbul'un en büyük zenginlerinden birisidir.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Kimin parasını işliyor o adam?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Onu bilmem.
BAŞKAN - İbrahim Şahin'le nasıl tanıştın, kim vardı yanında, ne münasebetle görüştün?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Abdullah Çatlı'nın beni öldüreceğine kesinlikle emin olduğum zaman, bu ölüm işi belli olmaz, belki ben onu öldürürüm; ama, öldürdükten sonra polise ters düşmemek için, ona sahip çıkan insanları uyarmak istedim, benim zaten delikanlılık anlayışım odur; benim Düzce'de bir işim varsa, Düzce'ye gittim mi, oranın bir delikanlısı, ileri gelen bir delikanlıya giderim, derim böyle böyle bir işimiz var bu işi halletmek için ne dersiniz derim, izin alırım, benim anlayışım odur; ben de bana sahip çıkanlara yardım... Mehmet Ağar'a haber gönderdim, Mehmet Ağar sahip çıkmadı, siktir et pezevengi ne yaparsa yapsın dedi; kiminle gönderdiğimi söylemeyeceğim. İbrahim Şahin'in kendisiyle, Musavvat Dervişoğlu'yla görüşmek istedim, Musavvat Dervişoğlu Ankara'da bir otelde beraber buluştuk, İbrahim Şahin'le bir odaya girdik, Dervişoğlu, o, ben durumu izah ettim, dedim ki, bu adamı ben ilk tanıdığımda seni söylediler bana, seni lanse ettiler, yani senin şahsında devlet diye biz bu adama yanaştık, şimdi adam bizi yakalatmak veya öldürtmek istiyor; iyilik yaptık, kötülük görüyoruz; bu adamı ileride öldürürsek, bana düşman mı olacaksınız, hasım mı olacaksınız yani, hep bu mu öldürecek yani, âdet mi bu yahu, ben bunu öldürürsem ne olacak, vatan haini mi olacağım, polis haini mi olacağım, MİT haini mi olacağım, ne olacağım, kim kolluyor bu adamı dedim. Allah belasını versin, görüşmüyorum dedi. İstanbul'da bir daha buluştuk, gene aynısını söyledi bana.
BAŞKAN - Ama nasıl buluşuyorsun kolay kolay; mesela ben gitsem İbrahim'le...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Musavvat Dervişoğlu sayesinde buluşuyoruz. Aradan bir zaman geçti, Kürşat'la Çatlı ilişkisi oldu; Kürşat Ünye'de yatıyor o zaman. Kürşat Yılmaz'la benim burada kavga etmem için hiçbir sebep yok, hiçbir sebep yok. Kürşat Yılmaz, yalnız biraz havalı bir kardeşimiz bizim, ufağımız, benden de ufaktır, 20 senedir tanırım ben bunları. İşte gazeteler kabadayı yaptı, ilk önce kabadayılığını bizde denemek istiyor. Onunla beni kapıştırmak için Kürşat Yılmaz'a da 3 milyar lira para da göndermiş, kendisi doğrulayacak mı, yalanlayacak mı bilmem sonra. Ben İbrahim Şahin'in, Abdullah Çatlı'yla görüştüğüne inanıyorum, dost olduklarına inanıyorum; ama, İbrahim Şahin, bana, ısrarla, değiliz, kızıyorum ona, şudur budur, falan falan diyordu, kendisini Mehmet Özbay olarak falan tanıyordu, onları geç, arkadan çıktı ne çıkacaksa...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Mehmet Ağar için de aynı şeyi düşünüyor musunuz?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Mehmet Ağar için düşünmüyorum, Mehmet Ağar'dan hakikaten korkuyorlardı; Abdullah Çatlı da korkuyordu Mehmet Ağar'dan.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Mehmet Ağar'ı sonra anlat, başka bir bölümde, sen İbrahim Şahin...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Mehmet Ağar'la zaten bir şeyim yok, anlatacak da bir şeyim yok. Ben, sınıf arkadaşlarımızdan biriyle haber gönderdim Mehmet Ağar'a, Mehmet Ağar, Allah belasını versin bunların, ölseler de kurtulsam demiş. Bir milletvekili arkadaşımızla haber gönderdim, onun ismini de vermem.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kim için ölsün demiş.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Çatlı matlı, falan filan, bunlar için, gebersinler demiş, Allah belalarını versin demiş, bıktım demiş. Ondan sonra da hiç araştırmadım.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kocaeli milletvekillerinden mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok. Söylemem.
BAŞKAN - Peki, İbrahim Şahin'le iki kere görüştün; birinci görüşmeni anladık, ikinci görüşme ne içindi.
MEHMET HADİ ÖZCAN - İkinci görüşme de aynı durum...
BAŞKAN - O konuda başka bir şey var mı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok. Hiçbir şey yok. Onu yalan söylemiyor. Yalnız, Musavvat Dervişoğlu burada İbrahim Şahin'i kullanarak Kürşat Yılmaz'ın öldürülmesini istiyor. Hatta Musavvat Dervişoğlu şeyi de öldürelim demiş, sözde İbrahim Şahin, yalan ama o, yalan olduğuna sonradan inandım, zaten kendisi de bana haber gönderdi cezaevinde yatarken, yalandır. Musavvat Dervişoğlu'yla bir gün şöyle bir karar aldık biz, Yeşil’i de öldüreceğiz, Abdullah Çatlı'yı da öldüreceğiz, Kürşat Yılmaz'ı da öldüreceğiz; Türkiye'yi temizleyeceğiz; olduk temizleyici, Türkiye'yi temizleyeceğiz falan diye bir şey söyledi bana. Bunları nasıl öldüreceğiz dedim, benim dikkatimi çeken şey o oldu zaten, onun için ben onu kullandım, o beni kullandı, nasıl öldüreceğiz bunları, nerede vuracağız dedim, telefonlarını dinleyeceğiz dedi, kim dinleyecek dedim, İbrahim abi dinleyecek dedi. ....... söyleyecekler mi dedim, söyleyecekler dedi, o zaman sıralama dedim, ilk önce Abdullah Çatlı, ondan sonra Kürşat Yılmaz, ondan sonra Yeşil dedi, Yeşil’e de ben karışmam dedim, çünkü Yeşil’le müşterek başka bir arkadaşlığımız vardı, o karar versin ona, ben karışmam dedim ona. Neden, Çatlı'ya bir an evvel ulaşmak için kurnazlık yaptım sözde ama o da bana üç ay içerisinde bir kere Çatlı'nın yerini söylemedi, Kürşat'ın hep bütün yerlerini söyledi; Kürşat Ünye'den çıkıyor Ankara'ya geliyor, Kürşat burada, Adnan Özcan'ın yazıhanesinde, yok Kürşat Kandıra'ya geliyor, Kürşat burada; hep Kürşat'ın öldürülmesini istiyordu.
BAŞKAN - Kürşat'ın üstünde niye bu kadar duruyorsunuz, niye öldürmek istiyorsunuz?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ben değil, Musavvat Dervişoğlu'nun kendisine, İbrahim Şahin’in kendisine Kürşat küfür etmiş, ana avrat küfür etmiş telefonda; onların kendi aralarında ne var ben bilmiyorum, biliyorum esasen şimdi söylemek de istemiyorum onu, biliyorum yani, parayla ilgili bir hadise var aralarında Kürşat haklı o konuda, ama, söylemek istemiyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Uyuşturucu kaçakçılığı falan yapar mı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Hepsi yapıyor.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İbrahim Şahin?..
MEHMET HADİ ÖZCAN - O da yapıyor. Dilek Örnek'in ifadesini almadınız mı?
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sen bize bir şey söyle ki, biz de ona göre ..
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok, ben ispatlı bir şey söyleyemem.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki, Dilek Örnek'e ne soralım onu söyle hiç olmazsa.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - İbrahim Şahin kendisi mi yapıyor, yoksa...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Musavvat Dervişoğlu size her şeyi anlatır.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - O nerede? Yeri, adresi nedir?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Dere Döviz olarak şey yapın, galiba Elmadağ'da o Dere Döviz, ben bilmiyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kaç yaşlarında bu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - 40'a yakındır.
BAŞKAN - Veli Küçük'le, Çatlı'nın bir ilişkisi var mı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Veli Küçük burada alay komutanlığı yaptı senelerce, Veli Küçük burada mafya geçinen kime selam verdiyse, bir bardak çay içtiyse o adamın anası ağlamıştır polislerde, baş aşağı çekilmiştir, dövülmüştür, sövülmüştür; kurnaz bir adamdır. Ben Veli Küçük'e hiç yaklaşmıyordum, zaten yaklaşmam için bir sebep yoktu; en son teslim olacağım zaman, Veli Küçük'le şu sebeple görüştüm, Samsunlular olayını yapan çocuk polis tarafından yakalanıp salındığı zaman, buradan Veli Küçük'e telefon açtım, dedim ki, Albayım, bu adamı polis yakaladı, belinde silah, cebinde esrar var, başka kimlikle saldı, söylediğimiz halde saldı bu Sultan Nakış, Abdi Nakış değil dedim, bu adam dört tane cinayet, yedi tane yaralamadan cezaevi firarisi, aranıyor, salındı bu adam; bu İzmit bitti mi yani dedim, sen de mi aynı görüştesin bunlarla dedim, İzmit’te hakikaten bir organize kurdunuz, götürüyorsunuz İzmit'i, sizle beraber olmayan herkesi öldüreceksiniz dedim. Yok dedi, benim hiç kimseyle alakam yok dedi, en sonunda Sultan Nakışçın ifadesini de kendisi aldı, gene yanlış aldı, mahsus yanlış aldı, o ara Sedat Peker'e bir film düşünmek için aldı, o arada Sedat Peker'i polis aldı, dövdü, bir sürü şeyler okutturdu zaten; hep Veli Küçük patlattı bunları zaten. Veli Küçük'ün benle işbirliği yok, senet işi falan yalan, Veli Küçük'ün yüzünü gördüysem şerefsizim, bir tek teslim olmak için kendisine müracaat ettim.
BAŞKAN - Bu uyuşturucu işinde şurada burada Veli Küçük de var mıydı yani?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Hiç yok, tövbe; yüzünü görmedim, daha geçen gün gazetede gördüm yüzünü. Başka hiç yüzünü görmedim, ama, telefonda konuştum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yüzünü görmediğin adama nasıl güveniyorsun yahu, hepsi, güvenlik polisi, askeri, jandarması hepsi bir değil mi bunların, nasıl güveniyorsun ki ona.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Halen de kime güveneceğimizi şaşırdık yani. En son en tepedekilerine anlatıyorum, size anlatıyorum, sizden de bir şey çıkmazsa şayet -özellikle Sefa Sirmen hadiselerinden dolayı- bir daha Türkiye Büyük Millet Meclisine de hiçbir şey anlatmayacağım, Allah’la kul arasında olan bir şey...
BAŞKAN - Bir şey anlatmadın ki bize, Sefa Sirmen...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bu Tekel yangını çıksın, bir emniyet müdürünün ifadesini alın, şu resimleri alın elinize, ondan başka bak neler çıkacak, trilyonlar var burada, en azından on beş kalem yolsuzluk çıkacak, Susurluk olayını ona katlayacak. Şunu da söyleyeyim, Sefa Sirmen, Abdullah Çatlı'yla beraber oldu, 25 milyar lira para verdi deniliyor, bunu ispat edemem; ama, ispat edeceğim bir şey var, kim vardı onun yanında, Süleyman Kocadağ, Süleyman Kocadağ'la Sefa Sirmen arkadaştı...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hüseyin Kocadağ...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Hüseyin Kocadağ evet. Arkadaştılar.
BAŞKAN - Nereden duydun sen onun arkadaş olduğunu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Çok iyi biliyorum bunu; ama, ispatlayamam ki bunu, resim yok elimde, belge yok yani. Ali Şen'le arkadaşlar, o da kendisi Fenerbahçe’nin yönetim kurulu üyesi.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ali Şen ne yapıyor?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bütün her şeyin altından Ali Şen çıkıyor; ama, onu, cesaretli, kabadayı bir milletvekili çıkıp da bunu açıklayamıyor.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Söyle de bilelim; bilmiyoruz.
BAŞKAN - Bilsek...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Saffet'in olayında mesela 3 milyon doları akladığını İzmit'te herkes konuşuyor; ama, bunu ispatlayamıyorlar Saffetin transferinde.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ne kadar dedin?
MEHMET HADİ ÖZCAN - 4 milyon doları akladıklarını, bunu herkes konuşuyor; ama; kimse çıkıp da bunu ispat etmiyor; ben ederim. İsterseniz buradan da ederim, ama, benim üzerimden karabulutlar kalkmıyor ki, on beş günde bir yok sevkim çıkacakmış, yok Ümraniye'ye gidecekmişim, orada solcular isyan yapacakmış, benim koğuşumu yakacaklarmış; hakikaten de geliyor böyle kâğıtlar falan, al senin için burada kâğıt var DGM'den İstanbul'a gitmen için, İzmit'ten İstanbul'a DGM'ye giden tek suçlu ben miyim, Burdur'dan gidiyor, Isparta'dan gidiyor, Eskişehir'den gidiyor, niye beni İstanbul cezaevlerine sormak istiyorsunuz.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Başkan onu söylesin, buradan hiç olmazsa bir ay tutacağına, öyle bir şey, sıkıntıya girmeyeceğini, Adalet Bakanına söyleyelim; eğer vukuatın yoksa niye gidiyorsun...
BAŞKAN - Burada kalman için, gayret edelim.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Türkiye'nin en huzurlu cezaevi olduğunu iddia ediyorum.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Hadi, hiç, az önce de kısmen değindin, pantolonumu da çıkarmadım dedin, şimdiye kadar emniyette olsun, jandarmada olsun, başka yerde olsun herhangi bir baskı altında, manevî baskı altında tutuldun mu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tabiî... Psikolojik baskı altında tutuyorlar; çiçekle karşılamıyorlar orada...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Hadi sana bir eziyet edildi mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Edilmedi.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Hiçbir şekilde...
MEHMET HADİ ÖZCAN - .Edilmedi.
BAŞKAN - Birtakım infazlar, babalar şunlar bunlar hep bu mıntıkada; İzmit, Sakarya, Sapanca, İstanbul üçgeninde oluyor, niye burada oluyor.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Havasındandır, bilmiyorum.
BAŞKAN - Havası güzeldir; biz de beğendik havasını da...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Hakikaten burada oluyor ama, ben bakıyorum öyle, hep buradan çıkıyor.
BAŞKAN - Hep havasından değil gibi geliyor bana?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Havasından değil gibi geliyor derken, şimdi ne söyleyeyim, bir şey söyleyeceğim, çok yetkili birine dayanacak, işime gelmiyor, cezaevindeyim, ben bunları dışarı çıkınca söylemek istiyorum.
BAŞKAN - Bir vatandaş olarak doğruyu söyleyeceksin ki, biz de Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunacağız, biz doğru bir kanaate varacağız, o kanaatimizi de orada söyleyeceğiz, tedbirlerimizi alacağız, suçluların da cezasını verdireceğiz; yani biz vermeyeceğiz, biz, mahkeme değiliz; ama, bizim vereceğimiz rapora göre devlet de gerekeni yapacak. Onun için sen bir vatandaş olarak doğruyu söylemen lazım, nedir bu Çolak, niye burada oluyor bütün bu olaylar, Çatlı niye buraya geliyor, burada çekicilik mi var, nedir?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bir kere İzmit çok zengin bir şehir olduğu için yalnız Çatlı değil, herkes buraya geliyor.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Hanefi Avcı'yı tanıyor musun?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tanımıyorum.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yakalanmanda onun çok büyük etkisi varmış ama ..
MEHMET HADİ ÖZCAN - Doğrudur. Benim yakalanmamda zaten bir sürü oyunlar döndü, dümenler döndü, mesela en son Kemal Yazıcıoğlu'ndan bir haber aldım ben, yakalamayacaklar seni dedi, rahat et dedi, on beş yirmi gün daha dedi; ama, ben aldım diyorum, kendisinden değil.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ama, Hanefi Avcı da diyor ki, Hadi Özcan yalan söylüyor diyor, Abdullah'la bir tanışmışlığı, bir yakınlığı yok diyor.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Çatlı'yla mı?
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Evet, kafasından uyduruyor diyor.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Şimdi, Şahin Tekdemir burada, çağırırsınız, sorarsınız.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Peki sen Ahmet Vardar'dan bir apartman dairesi veya kat istedin mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok. O şimdi işi basitleştiriyor, beni herkes tanır. Sözde bu petrolü onlara verirken, karşılığında kat istemişim
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Petrolü mü verdin sen onlara?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tabiî... Abdullah Çatlı'yla ben tanışmıyor muyum, onu ispatlayayım, BOTAŞ'ın Genel Müdürlüğüne Abdullah Çatlı'yı ben götürdüm.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kimdi? Hangi Genel Müdürlüğe götürdün?
MEHMET HADİ ÖZCAN - BOTAŞ'ın Genel Müdürlüğüne o zaman, o şimdi ANAP'ın milletvekili var, oydu Genel Müdür, o yoktu o zaman, onun yardımcısı Kaya vardı, Kaya verdi onu zaten.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kiminle bağladın o işi sen?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Şimdi onu anlatayım. Dört tane Bulgar öldürüldü kapıda, köprüde, konuyu bilen Bilal Atak benim arkadaşım, onları öldüren çocuk burada kendisini astı, şimdi onun astığı yerde yatıyorum ben, tesadüflere bak, kadere bak neler getiriyor. Bu çocuk bunu öldürdüğü zaman, dört Bulgar’ı burada öldürdüğü zaman, bu Bulgarlardan bir tanesi Enerji Bakanlığının bir yetkilisiymiş, bir tanesi oranın mafyasıymış, kömür falan işlerine bakıyormuş; Bilal Atak, buradan 150 bin dolar para geliyor -yazın bunların ifadelerini alın o zaman, tepedekileri fazla gıdıklamayacaktım, bir sefere mahsus gıdıklayayım- Abdullah Yılmaz diye bir vatandaş İskenderun Demir Çelik'te, Demir Çelik'in sitelerinde oturuyor şu anda. İskenderun Demir Çelik'in genel müdürüyle falan, yönetim kuruluyla herkesle arası iyi olan bir vatandaş, ince uzun boylu prosedürü falan çok iyi bilen bir arkadaş, bu arkadaşla benim tanışmama sebep olan şahıs -çağırın onun da ifadesini alın bari öyleyse- Veli Aktaş diye bir dostum, Galatasaraylılar Cemiyetinin Ankara şubesine bakan ve kendisi Gazi Üniversitesinde profesörlük yapıyor, o tanıştırdı beni Abdullah Yılmaz'la. Bu adamlar burada bulunduğu zaman telefon açtı bana -o abinin ismini de vermek istemiyordum, ona da sorun, ispat edeyim Abdullah Çatlı hadisesini, en yüksek noktada ispat edeyim, hem de ilgilendiği konuda ispat edeyim, daha başka yerlerde de ispat ederim ama, burada ispat edeyim- dedi ki birisini gönderiyorum sana dedi, dinle dedi. Ben de Veli Aktaş'ı on beş senedir tanıyorum ilk defa benden bir şey istedi, bir şey söyledi bana, nerede dedim adam, şu anda Köseoğlu arabasıyla İstanbul'dan İzmit'e gelecek -ben de İzmit’teyim- onu oradan aldır dedi. Geldi yanıma, televizyonda da tam o içeri girerken haberleri gösteriyor, o kapıdaki öldürülme olaylarını gösteriyor; benim de dikkatimi çekti, dört kişi neden öldürülmüş diye, bakıyorum böyle Bilal Atak, kardeşi mardeşi deyince, şaşırdım, neyse, bu içeri girdi, hoş geldin dedim, haberlere bakalım dedim, ben onun için geldim deyince, ben döndüm bu tarafa; çünkü, Veli abi bedavadan bir şey göndermezdi bana, bir sıkışıklığı var ki gönderiyor. Buyur dinleyelim dedim. Bu adamları, Bilal Atak burada 150 bin dolar para ayırıyor, bu adamları gönderiyor Bulgaristan'dan Türkiye'ye kömür getir diye, bunlar gidiyorlar Bulgaristan'da bu ölen adamla tanışıyorlar, bu adam bunların bir kısım paralarını alıyor, geliyorlar buraya altı ay kömür gelmiyor, altı ay sonra kömür geliyor, bozuk kömür geliyor, toz kömür geliyor, onları Bilal Atak buradan gerisin geri gönderiyor, almıyor onu, Bilal Atak'ın parası kalıyor. Burada Abdullah Yılmaz'ın hatası, kabahatli olduğu yer, sonradan Abdullah Yılmaz bunu Enerji Bakanlığıyla bir enerji alış verişi dalgasına buraya getiriyor, aynı adamları, bu gelen adamları, Ankara'da bunlar Enerji Bakanlığıyla bir şeyleri görüşürken, Bilal Atak, bunların Ankara'ya geldiğini duyuyor, gidiyor Ankara'da bunların kaldığı otelde bunları pişti yapıyor, yakalıyor bunları yani, Abdullah Yılmaz'a diyor ki, benim paramı ödemeden bu adamlar, niye bunlarla tekrar bu işe giriyorsun Türkiye'de, benden habersiz, benden gizli, bir senedir benim param yok piyasada, param ödenmiyor, malım gelmiyor, niye bu işe giriyorsun diye bunlara kızıyor, bunlar da diyorlar ki, biz senin paranı ödeyeceğiz, dönüşte, İzmit'e uğrayacağız sana, paranı vereceğiz gideceğiz diyorlar. Yalnız Bilal Atak oraya bir nöbetçi koyuyor. Bunlar oradan çıkıyorlar, niyetleri Bilal Atak'a uğramamak, fakat, Abdullah Yılmaz, bunlar gidecekler kendi Türkiye'de kalacak, Bilal Atak hesap soracak niye bana uğramadılar diye, bu sefer ne yapıyor Abdullah Yılmaz, bunlar buradan çıktılar sana doğru geliyorlar diyor, Bilal Atak'a, kendi canını kurtarmak için, çünkü, onlar kapıdan çıktılar mı o Bilal Atak'la yüz yüze kalacak, sana doğru geliyorlar diyor. Bu sefer o amaçla takip ediyorlar, öyle öldürüyorlar onları; onlar öldürüldüğünde, bunlar Abdullah Yılmaz'a telefon açıyorlar, o öldü sıra sende, Abdullah Yılmaz'ın eli ayağına dolanıyor, Melih abiye başvuruyor, Melih abi de bana söylüyor bunu, ben burada bir hafta falan uğraştım, bunları yan yana getirdim. 150 bin doların bende dedim, bu parayı ödeyeceğiz. Neden dolayı dedim, petrolden dolayı demedim bakın, burası çok hassas, oradaki petrol daha yok piyasada, meydana çıkmış değil; Turgay Çelebi'den bir alacakları var dedim İdris Feyzuli falan, o paradan dolayı dedim. Oradan 1 milyon 200 bin dolar aldığı zaman, 150 bin doları sana veririz dedim Bilal'e, sen de bununla işin biter, bununla bir daha işin olursa benle olur dedim, tamam dedi; tokalaştılar, barıştılar, onunla işi bitti. Turgay Çelebi de parayı ödeyemeyince buradan, iflas etti, 150 bin dolar da Bilal Atak'a ödenmesi gecikince Abdullah Yılmaz korkuyor Bilal Atak'tan, ne yaptı bana, Kaya'yla çocukluk arkadaşıymışlar, genel müdür yardımcısıyla Kaya'yla bir şeyler konuştular, ettiler, Hadi Özcan'a oradaki sılaşı verelim dediler. Sılaşı biz tonu 10 dolardan aldık... Esas bu sılaşın en güzel esprisi şuydu, bu Yumurtalık hattı açıldığı zaman, içerisinde 110 bin tona yakın mal vardı, o malı da sılaş diye bize vereceklerdi, biz de onu fabrikalara fuil oil olarak satacaktık.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Şimdi veriliyor mu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Verilmiyor. Bu işler patlayınca, bu işler bozuldu; yoksa 1,5 trilyon lira para kazanılacaktı. Abdullah Çatlı ile ben ters düşmeseydim bu hadise olacaktı. Bundan hepsinin haberi vardı, kim yok diyorsa yalan söyler. Irak'ın petrolü olduğu için, Birleşmiş Milletlere ait petrolü olduğu için biz de kendi vicdanımızda haram değil diyoruz.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Abdullah Çatlı'yla tanışıklığınız noktasında Hanefi Avcı'nın sözünün doğru olmadığı sizin o anlatımınızdan tamam.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Abdullah Çatlı'yla Melih Aktaş'ı tanıştıran benim, yalnız, onlar Mehmet Özbay olarak tanıyorlardı, Abdullah Çatlı olarak tanımıyorlardı.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ama, az önce simitçi bile tanıyor diyordun...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Onlar diyorum, onlar Mehmet Özbay olarak tanıyorlardı. Melih abi de istihbarat uzmanı falan filan diye televizyonlarda çıkıyordu Mahir Kaynak'la beraber, korkuyordu Abdullah Çatlı Melih abiden istihbaratçıdır diye.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu Abdullah Yılmaz da mı Abdullah Çatlı'yı Mehmet Özbay diye biliyordu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tabiî. Abdullah Yılmaz, son zamanlarda Abdullah Çatlı olduğunu ben kendim söyledim, birtakım tezgâhlar kuruluyordu ya bize, kendim söyledim o zaman Abdullah Yılmaz'a, Veli abiye de söyledim.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Devlette bu tip işler yapılıyor mu, bürokrat falan, siz böyle iş bağlıyor musunuz başka?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Benim hiç bağladığım bir işim yok, bu konuları siz benden daha iyi biliyorsunuz.
BAŞKAN - Mesela Müdür Nihat Camadan’a avanta falan veriliyor muydu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok. Vermedik, bu avantaları vermedik, yalan söylüyorlar. Benden bir avanta istendi mi istenmedi mi falan, verseydim illâ ki alacaklardı, ama, vermedim.
BAŞKAN - Kim istedi mesela hiç sizden isteyen oldu mu sizden avanta?
MEHMET HADİ ÖZCAN - İsteyen de olmadı.
BAŞKAN - Peki, Hüseyin Kocadağ'dan bahsettin de, oraya geleyim dedin, nereden tanıyorsun, nasıl tanıyorsun?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Kocadağ'ı mı...Kocadağ'ı ben tanımam; ama, ben Rıza Sirmen'in kendisiyle konuşuyordum, Rıza Sirmen de bu konuların satışını yapıyordu telefonda.
BAŞKAN - Çatlı'yla ilişkisi var diyorsun Sefa Sirmen'in, nasıl ilişkisi var? Bir kere fikir olarak adamlar ayrı görüşteler.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Çatlı komünistlerle işbirliği yapmış yurtiçinde, yurtdışında; hiç kitap okumadınız mı şimdiye kadar?
BAŞKAN.- Benim okuduğumu bırak şimdi.
MEHMET HADİ ÖZCAN - En çok komünistlerle işbirliği yapmış, Sefa ne oldu, Sefa onun yanında namaza mamaza giden bir adam.
BAŞKAN - Kim gider?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Sefa Sirmen gider de; bilmiyorum, ben giderken hiç görmedim de. Sefa o kadar kötü bir adam değil yani...
BAŞKAN - Tamam da iş ilişkisiymiş, ilişkisi var mı onu soruyoruz.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bana Rıza Sirmen'in kendisi söylüyordu, biz bunlarla dostluk yapıyoruz, bizden 25 milyar lira para istediler, verdik, ama, pişman olduk diye Rıza Sirmen kendisi bunu bana söylüyordu.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Kime vermişler, Çatlı'ya mı vermişler?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Çatlı'ya vermişler; 3 milyar. lirasını da Çatlı, Kürşat'a göndermiş.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ne iş yapacaklardı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Beni öldürmek için, Hadi'ye karşı güç birliği yapıyorlar.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Rıza Sirmen senin için Çatlı'yı tetikçi tuttu diyorsun, 25 milyara.
MEHMET HADI ÖZCAN - Evet. Ama, pişman olduk dedi bunlardan dedi.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Parayı da alamadılar geriye.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Allah verdiği canı zor aldı; onlar nereden alacaklar parayı...
DURMUŞ FİKR1 SAĞLAR (İçel) - 3 milyara mı?..
MEHMET HADİ ÖZCAN - 3 milyar lirasını Kürşat'a gönderdiler; ama, Kürşat bunu doğrular mı, yalanlar mı bilmiyorum.
BAŞKAN - Sen Korkut Eken'i tanıyor musun? Bu petrol işinde onun da rolü oldu mu?
MEHMET HAD ÖZCAN - Olmadı; hiç tanımıyorum Korkut Eken'i.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Pardon, Başkan; İbrahim Şahin'de kaldık; o da uyuşturucu yapıyor dedin de...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yapıyor demedim, yapıyordurlar dedim. Yani, bu kadar yakınlar... Onların yaşadığı o hayata, o paraya ancak uyuşturucuyla şey yapılır yahut da kumarla; başka o hayata nasıl para yetişir.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Hiç paraları yoktu diyor herkes; Çatlı'nın cebimde para yoktu deniliyor.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Çatlı'nın zaten parası yoktu; söylüyorum size 350 milyon telefon paralarını ben verdim, onların parası yoktu; ama, en son 70-75 milyar para aldılar, o petrol işinden. Toros Gübre vardır, Yumurtalık boru hattının şeysinde Toros Gübrenin kantarında tartılır, elektroniktir onun fişleri, oradan, bütün o fişlerin şeysi bende var; bir. Sonradan, icradan bir gemi aldılar, Çatlı'lar bin tonluk, o gemiyi de İskenderun Demir Çelik’e taşıdılar; onların faturaları maturaları falan hepsi mevcut; 75 milyar lira civarında para kazandılar oradan, 1 lirası bana gelmedi.
BAŞKAN - Bunu Çatlı, kendi adına mı yaptı, yoksa, Baysa...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Baysa adına yaptı; benim hiçbir hukukî şeyim kalmadı orada.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Turgay Maraşlı çarpmış onları, öyle diyorlar.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Turgay Maraşlı onların bekçisiydi, önemli bir adam değil. Turgay Maraşlı'dan 20 bin mark aldılar esasen, ablasının bileziklerini sattılar, 20 bin mark Çatlı'ya verdi o da.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Niye?
MEHMET HADİ ÖZCAN - O işleri yaparken para yetiştirmek için. Daha orada para kazanılmadan önce birtakım masraflar edildi, brülör tesisatı kuruldu orada, havuza, o kalorifer tesisatları falan kuruldu, bu mal yukarıdan aşağı atıp içerde inceltildi, ısıtıldı.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bu, Abdullah Yılmaz'a para verdiniz mi siz?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ben verdim, en az 5 milyar lira para verdim Abdullah Yılmaz'a, hasta çocuğunun tedavi masrafları da dahil olmak üzere en az 5 milyar lira para verdim Abdullah Yılmaz'a.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - İşi bağlamak için mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok. Zaten kardeşim oldu onlar benim, geldiler bana, yapacak hiçbir şeyleri kalmamış, çocuğun da bir kere evine gittim, çocuğunu o vaziyette görünce, bu çocuğu dedim tamir ettirelim, onun için...
BAŞKAN - Bu 75 milyar liralık şey, Baysa adına mı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tabiî... Baysa adına...
BAŞKAN - Nerelere kesti? Toros Gübreye kesti...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yok. Demir Çelik’e kesti...
BAŞKAN - İskenderun Demir Çelik’e, öyle mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Gaziantep'te şeker fabrikası var mı? Gaziantep Şeker Fabrikası. Elazığ'da?.. Elazığ Şeker Fabrikasına, İskenderun Demir Çelik’e, ayrıyeten Nevzat diye bir adama satıldı bu mallar; ağırlıkla İskenderun Demir Çelikle, Şeker Fabrikasına satıldı, Elazığ'daki Şeker Fabrikasına satıldı; orada malı bekleyen Turgay Maraşlı'yla benim bir adamım vardı, Turhan Tekdemir; Turhan Tekdemir'i satın aldılar, Abdullah Çatlı, sonradan da Turhan Tekdemir benim baldızımı iğfal etti, evlenme vaadiyle.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ferhun Tekdemir'le bir alakası var mı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Turhan Gedikli; pardon... Benim baldızımı iğfal etti; benim adamımdı, benim adıma orada duruyordu, Çatlı satın aldı onu, beni yakalatma adına, baldızımla evleneceğim diye ilişki kurdu, ablası bende ya, nerede olduğumuzu tespit edip beni yakalatacaktı; o arada da iğfal etti baldızımı, baldızımı da oğlum öldürdü. 19 yaşındaydı; iki gün sonra da kendi, trafik kazasında öldü. Bütün acıları çektim, benim korkacak bir şeyim kalmadı, kimsem de kalmadı, babam da öldü.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Kaza mıydı hakikaten, yoksa...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Hakikaten kazaydı.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hadi Bey, Abdullah Çatlı için son zamanlarda tedirgindi, bu tedirginliği sizin aranızdaki sürtüşmesinden mi, yoksa, emniyet veya MİT gibi bazı kesimlerle olan sürtüşmesinden mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Benim bildiğim, ispatlayamayacağım, ama bildiğim, İbrahim Şahin'in arası açık, Mehmet Ağar'ın arası açık, Mehmet Ağar'a yanaşamıyor, polisten de korkuyordu, kim korkmuyor diyorsa, yalan söylüyor, sahte pasaport, mahte pasaport tamam hepsi vardı belki -ben gözlerimle görmedim- var olduğunu kendisi söylüyordu, hatta bana da çıkarmak falan gibi şeyler de konuşuyordu kandırmak için, ama polisten korkuyordu, ben buna kendim şahidim. İskenderun'un girişinde bir gün çevirme vardı, kendisi İskenderun'a giremedi o zaman. Sahte pasaportu olduğu halde korktu çevirmeden, giremedi. Polisten ödü patlıyordu.
BAŞKAN - Ama, oraya pasaportla girilmiyor ki, İskenderun'a.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Her neyse, normal kimliğiyle de giremedi yani, İskenderun'a, korktu o polis çevirmesinden. O zamanlar, Payas'ta galiba, dört tane avcıyı vurdu PKK'lılar, ondan dolayı büyük bir çevirme vardı oralarda, giremedi o zaman oraya Çatlı, ben kendim gördüm; sonra, oturduğumuz bazı yerlerde huyluydu; polisten huyluydu yani, polisten korkuyordu; polisten korkmuyordu, polis teşkilatının bütün birimleri kolluyor, yalan. Bunların sayıları yedi, sekiz; bunlara yol verenler de belli; işte Gemlik'te yakalanmış, kim kurtarmış belli, şu belli, bu belli; polis teşkilatının tümünü bu işe alet etmek yanlış yani; korkuyordu, ben biliyorum yani.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kimler, yedi sekiz kişi kim diye düşündün? Ahbabı, dostu filan diye mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ahbabı, dostunu bütün televizyonlar günlerdir söylüyor, benim de söyleyeceğim onlar; kadın gibi dedikodu mu yapalım şimdi, ne yapalım?
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Dedikodu değil, söylüyoruz...
MEHMET HADİ ÖZCAN - İspatlayacağım bir şey değil ki...
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Bilinen birisisin, yakınında olan birisisin, öbürlerinin ki dedikodu olur da, seninki doğru olur.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Polisten korkuyordu yani, onu biliyorum.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hadi Bey, polisten korkuyordu dediniz ama İbrahim Şahin, Abdullah Çatlı'yı yakalamak istese yakalayamaz mıydı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yakalardı canım.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Demek ki, yakalamak istemeyen de var.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Mehmet Ağar da istese yakalardı.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hem sevmiyorlar hem de yakalamıyorlar da aynı zamanda.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Birbirlerini ancak öldürürlerdi onlar, yakalatamazlardı.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Niye?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Sırları çoktur herhalde; o kadar arkadaşlık yapmış bir adam, o kadar iş telefonu açmış adamların birbirlerinde bir sürü sırları vardır. Ben de şahsen normal görüyorum Abdullah Çatlı gibi bir adamla, benim, gibi bir adâmla, polisin, MİT'in falan filan ilişki kurmasını normal görüyorum; siz Ankara'da bir şey bilmiyorsunuz ki, olayları biz yaşıyoruz burada, bizden haberiniz olması lazım.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - İşte onun için buradayız zaten.
MEHMET HADİ ÖZCAN - İş işten geçtikten sonra değil?
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Niye normal yahu?
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Nereden bilgi alacaksınız, her toplumda sivri adamlar vardır, bütün canlılarda vardır, yalnız insanlarda değil ki, penguenlerde var, başları var, fok balıklarında da var... Onlarla devletin ilişki kurması falan normaldir; ama, Abdullah Çatlı'nın hatası, devlet ona birtakım yetkiler vermiş, o, yetkileri kötüye kullanmış, o başka bir şey.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Abdullah Çatlı'nın doğudaki olaylarla, yurtdışındaki bağlantılarıyla, gerek İbrahim Şahin'in gerek Mehmet Ağar'ın haberi yok mu? Kim getirdi Abdullah Çatlı'yı Türkiye’ye, konuşmadınız mı, anlatmadı mı, birçok işe karışmış, kim getirdi onu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Devlet getirmiş.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Devlet kim, Mehmet Ağar mı devlet?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Kastettikleri belli oldu artık yani, her şey de çıktı meydana, kimin getirdiği çıktı meydana, bunu benim ağzımdan söylemeniz...,
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hayır Abdullah Çatlı size söyledi mi, biz onu öğrenmek istiyoruz.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Kendisiyle öyle bir şey konuşmak belki hafiflik olurdu, onun için konuşmadı; ama, yanındaki adamlar, hep, devlet tarafından burada olduklarını falan söylüyorlardı. Samsunlular olayını yapan çocuk, adam, Sultan Nakış piç diyebileceğim bir tipti, ama sadist, yani tetiği çeker, günahlı günahsız herkese tetik çeker, kalabalıklara falan tetik çeker, böyle bir adam, tesadüfen İzmit'te polise yakalanıyor, ben telefon açıyorum, diyorum ki bu Sultan Nakış, alın bunu, çünkü beni öldürecek adam; polis bunu salıyor, kim saldırıyor; şimdi, bir insana böyle güçler verildiği zaman, aptal bir insana verildiği zaman, o insanın ne kadar tehlikeli olabileceğini tasavvur edebiliyor musun...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Oral Çelik'i tanıyor musunuz.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tanımıyorum.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hiç görüşmeniz oldu mu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Olmadı. Orada müşterek yattıkları arkadaşlar var, kafayı yemiş diyorlar, siz de az çok bilirsiniz, size geldi.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, Sedat Bucak'la sizin herhangi bir bağlantınız veya Abdullah Çatlı'nın Sedat Bucak'a ne kadar güvendiği ve Sedat Bucak'ın ona ne kadar kollama yaptığını biliyor musunuz?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Onları bilemem; yalnız, tahmini bir şey söylerim, Sedat Bucaklar aşireti, şimdi isim yapmışlar, kabadayılar falan bunlardan çekinir, mekinir durumdalar, onları kullanıyor Abdullah Çatlı. Onu da şundan eminim, biraz önce anlattığım gibi, karar verirken, az para verecek ya bana, 6 milyar vereceğine, 500 milyon verecek ya, Sedat Bucak'a dümen yapıyor, öbür odadan Sedat Bucak'ı benim yanıma getiriyor; kullandı Sedat Bucak'ı yani, zaten kullanılır Sedat Bucak gibileri. Sedat Bucak benim gördüğüm kadarıyla PKK'lı bir adam değil yani, Abdullah Çatlı onları parmağında oynatır.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki, siz, İbrahim Şahin'in yanında o adı geçen korumalar var, geliyorlar gidiyorlar Ayhan Çarkın vesaire, onlar hep buralara geldi mi, onlarla bir ilişkiniz oldu mu veya onları...
MEHMET MADİ ÖZCAN - Yok.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Abdullah Çatlı'nın yanında gördünüz mü?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Görmedim. Hiç bir tanesini bana göstermedi; Abdullah Çatlı'nın yanında üç dört tane genç görüyordum, Urfalı, isimlerini falan da bilmiyorum.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Bucak'ın adamları mıydı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bucak'ın adamları değildi tahminim onlar; Drej'in adamları olabilir.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki Abdullah Çatlı'nın başka yaptığı bir iş var mıydı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok. Bilmiyorum.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Biraz bize şu Yeşil’den bahseder misiniz?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ben Yeşil’i 75, 76, 77 senelerinde o zaman bu tür işlerin en hızlı olduğu zamanlardan tanırım; ama, o zaman Yeşil meşil değildi, MİT'ti, tipti falan diye irtibat yoktu, Elazığ'dan tanırım. Elazığ'dan, buraya liseye çocuklar gönderiyordu, burada imtihanlara giriyorlardı falan filan, oralardan tanırım. Ondan sonra Yeşil’in, hepsini toplasan beş etmez, biz Yeşil’le de bir başka dünyaların insanlarıyız, yarım saat oturduk mu o benden sıkılır, ben ondan sıkılırım.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Ama çok telefon görüşmeleriniz var.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Çok telefon görüşmemiz yok, yalan; kim söylüyorsa yalan söylüyor.
KOMİSYON RAPORTÖRÜ - 0542118285
MEHMET HADİ ÖZCAN - Kimin telefonu?
KOMİSYON RAPORTÖRÜ - Yeşil’in telefonu.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Olmaz, ben hiç Yeşil’le telefonda konuşmadım. O beni aramış olabilir...
KOMİSYON RAPORTÖRÜ - O sizi aramış...
MEHMET HADİ ÖZCAN - O da Kürşat meselesinden beni seviyor, bana inanıyor, benim devletçi olduğuma inanıyor. O beni aramış olabilir, ben onu hiç aramadım, onun zaten cep telefonu da yok, benim bildiğim kadarıyla yok.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yarım saat bir arada duramıyoruz diyorsun ama durmadan seni arıyor, çok seviyor.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bir şey söyleyeceğim, Yeşil ne iş yapıyor, yaptığı işteki psikolojik yapısı belli, benim Çatlı'yla olan ortamım belli, yani, benim tarafımı tutmak zorunda Yeşil, Çatlı'nın da en uyuz olduğu adamlardan bir tanesi Yeşil.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yeşil tahsilatçı mı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok. Hiç öyle bir şeylerini duymadım; vallahi de duymadım, billahi duymadım.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki ne iş yapıyor Yeşil.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yeşil'le müşterek dostlarımızın hepsi sofi mofi adamlar.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yeşil ne iş yapıyor?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bilmem; evini bilmem, barkını bilmem, bir şeysini bilmem. En son Stad Otelde geldi, Çatlı matlı meselelerini uzun uzun anlattı, Hadi dedi...
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - O da öldürmek istiyor muydu Çatlı'yı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tabiî... En çok onlar istiyordu.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - En çok onlar mı istiyordu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Orada kullanılacak adam... Ama, bu arada Musavvat Dervişoğlu kurnazlık yaptı bana Kürşat'ı öldürtmek istedi; ben de onun o yoluna düştüm.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Musavvat Dervişoğlu senin iyi dostun değil miydi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Çok iyi dostum değil; tanımak başka, çok iyi dostluk başka, çok iyi dostlarım benle beraber hepsi darbe yediler, acılar gördüler; Musavvat Dervişoğlu hiçbir şey görmedi, dışarıda geziyor.
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Yani, o belli oluyor dedin, öldürtmeye çalışıyor dediniz.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bir Kürşat korkusu var onda. 70'te yaptıkları işte Kürşat haklı olabilirdi, bilmiyorum. 70, bir iş yapmışlar Didim Ağa Oteli'nin alınmasında, orada ters düşmüşler.
SEMA PİŞKİNSJT (Aydın) - Yeşil Abdullah Çatlı'yı öldürmeniz için size soruyor muydu, sen öldür, bu işi yap dedi mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok. Hiç söylemedi bana.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki 12 Eylül sonrasında, devletin, devlet adı altında bazı insanlara, kabadayılara, gözü kara insanlara görev verdiği, onlarla işbirliği ve iş yapıldığı oldu mu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Kimin oldu mu?
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Değişik insanların; Abdullah Çatlı'nın, Haluk Kırcı'nın, ne bileyim ben, insanlara, şunları çöz, işte şunu biz yapamıyoruz veya yapman uygun olur dedikleri oldu mu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Bana mı?
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hayır. Sizin tanık olduğunuz...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok. 12 Eylülden aşağısını zaten konuşmam; gençliğimin en güzel yıllarını verdim, onları Allah'a bıraktım, Alpaslan Türkeş'i de Allah’a bıraktım, konuşmuyorum, etmiyorum; bir de öyle fanatik MHP'li, Ülkücüyüm falan da değil.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Peki Alpaslan Türkeş sizi arıyor mu?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Yok... Yok... Şimdiye kadar öyle bir şeyim olmadı, ne Türkeş'le ne kimseyle bir şeyim olmadı, ihtiyacım da olmadı.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, Hadi, Yeşil "senin kurtuluşun, Abdullah seni öldürmek istiyor veya öyle bir hadisede sen onu öldür, kurtul" şeklinde bir söz söyledi mi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Öyle bir söz söylemesine gererek yok ki, ben akıllıydım, Abdullah seni öldürmek dediği zaman, biri seni öldürmek istiyorsa, Abdullah Çatlı gibi de bir adamsa, yeşil pasaportu da varsa...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yeşil bana öyle dedi, dedin, az önce...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Herkes biliyordu onu...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yeşil bana öyle dedi, dedin, az önce...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Dedim.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, sen ona, Abdullah beni öldürmek istiyor mu dedin de mi öyle dedi, yoksa, telefon konuşmanızdan mı...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Artık, sinsi sinsi bu meseleler yapılıyordu yani, kimse açık vermiyordu profesyonellik adına ama, sinsi sinsi herkes benim yakalanmamı, İzmit'te herkes, en azından eski MHP'liler burada 80 döneminin yöneticileri Çatlı'nın oyuncağı oldular o zaman, Kürşat'ın oyuncağı oldular, hepsi görevden alındı...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Nasıl oyuncak oldular Çatlı'ya, ne yaptılar?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Beni yakalatmak için...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Ne yaptın da seni yakalatmak için...
MEHMET .HADİ ÖZCAN - Ne yaptım... Çatlı'nın o olayına azmettirici gösteriyorlardı beni, suç olarak görmüyor seni.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, siyaseten, senin Ülkücü olmandan dolayı rahatsızlık duyduklarından bir an önce yakalanmanı mı istiyorlardı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Alakası yok. Abdullah Çatlı, Yumurtalık'taki petrol işinden rahat etmek için benim içeri girmemi veya ölmemi istiyor; kullanıyordu bunları, istediği şeyleri söylüyordu bunlara.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Onlar da Abdullah Çatlı'nın bu senden kurtulma operasyonuna alet olarak senin yakalanman için, böylesine yönlerine dair istiyorlardı diyorsun.
MEHMET HADİ ÖZCAN - Evet.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Senin eski dostların değil mi, arkadaşların değil mi? Abdullah sonradan geldi buraya...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Ben burada konumum icabı herkesle dostluk yapıyorum, herkesle görüşüyorum, herkesle arkadaşlık yapıyorum, herkesin işini yapıyorum; ama, kim hakiki dostum, kim değil bilemem ki onu, ben burada İzmit'te 5 bin kişi tanıyorum, aralarında belki 500 kişi benim yakın dostum, 4500 tanesi her an bana ihanet edebilir.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, şunu söyleyebiliyor musun o zaman, Kocaeli'nin il başkanı veya ilçe başkanları Abdullah Çatlı'yla beraber oturup, senin yakalanman hususunda konuşuyorlar mıydı?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Konuştuklarına eminim; ama, inkâr ediyorlar. Ama eminim, oturuyorlardı, konuşuyorlardı, planlar yapıyorlardı, programlar yapıyorlardı, eminim. Ben bunları ispat edemedim, ispat ettiğim zaman, işin son tarafı ta Dursun Karataş'lara kadar giden bir şey olacak, o adama bulaşmak istemediğim için şimdi konuşmak istemiyorum; çıktığım zaman, özgür olduğum zaman konuşmak istiyorum.
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Peki, bir şey daha benim kafama takıldı, siz diyorsunuz ki, Ankara'dan bir üniversite öğretim görevlisi, birinin parası takıldı, yardımcı ol dedi diyorsunuz. Siz Bulgarları tanımıyorsunuz, Bulgarlar sizi tanımıyor ve hiç tanımayan bir insana, bunlara hakemlik yap, aralarını bul diye birisi gönderiyor. Ben açık konuşmayı severim, ben de geçmişte hiç tanımadığım bir adama bizim de batak paramız vardı, arkadaş gelin bizim aramızı bulun, yardımcı olun, şu paramızı tahsil edelim diye birine gittim, bizim gittiğimiz de PKK'lıydı; yani, batan, mecburen bir yerlere sarılıyor. Böyle bir maksatla mı size adam gönderildi?
MEHMET HADİ ÖZCAN - Şimdi, Melih abi benim dostum, bu belki o para dediğiniz hadise, burada...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Yani, size bu kabadayılığınıza güvenerekten bu parayı tahsil edebilirsiniz, masaya oturursunuz diye gönderdi ..
MEHMET HADİ ÖZCAN - Tabiî... Ondan önce, zaten başka birilerine güvenmişler, kendi tanıdıkları dostlarına güvenmişler...
HAYRETTİN DİLEKCAN (Karabük) - Becerememişler...
MEHMET HADİ ÖZCAN - Becerememişler değil.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder